HaftanınÇok Okunanları
MERYEM HAKİM 1
Osman Çeviksoy 2
HİDAYET ORUÇOV 3
KEMAL BOZOK 4
ŞEFA VELI 5
NIKA ZHOLDOSHEVA 6
HUDAYBERDİ HALLI 7
Her milletin gelişme seviyesini belirleyen örnek şahısları olmaktadır. Onlar kendi milletlerinin yaşamasına ve ilerlemesine belli bir dönemde manevi güç vererek rehberlik yapan şahıslardır. Tatarlarda öyle mertebeli, örnek alınacak aydın şahıslar çok olmuştur. XIX. Yüzyılda yaşayan aydınlarından göz önüne Utız-İmeni, Gabdennasıyr Kursavi, Şehabettin Mercani, Kayum Nasıyri, Hibetulla Salihov’lar gelmektedir. XX. Yüzyıl başında ise milli edebiyat ve siyaset meydanına Gabdulla Tukay, Riza Fahreddin, Ayaz İshaki, Fatih Kerimi, Fatih Emirhan, Galiesker Kamal, Galimcan İbrahimov, Segıyt Remiyev, Ahmethadi ve Sadri Maksudi kardeşler gibi onlarca aydınların çıktığını görmekteyiz. Ülke çapında tanınmış fabrikalar sahibi ve tüccarlar sınıfından olan, kendi varlıklarının bir kısmını halk faydasına, eğitim ve medeniyetini geliştirmek için harcayan Akçurin, Diberdiyev, Seydeşev, Höseyenov ve Yavuşev’ler de var.
Rusya’nın meşhur sanayicileri Şakir ile Zakir Remiyevler de Tatar aydınlarının en yüksek sınıfına dahillerdir. Onları hiç düşünmeden, Tatar halkının milli kimliğini korumaya, geliştirmeye büyük katkıları olanlarla bir sıraya koymak yerinde olur. Meşhur aydın Ahmethadi Maksudi işte XIX. Yüzyıl sonu olaylarını değerlendirirken “Remiyevler Rusya’da ilk ortaya çıkan açık fikirli ve aydın tüccarlardan idiler” diye yazmaktadır. Evet, Şakir ile Zakir Remiyevlerin ikisi de kendi milletlerinin geleceğini düşünmekteydiler. Onlar Orenburg vilayetinin birçok köyünde camiler yapan, mektep ve medreseler açan şahıslardır. Orenburg’daki meşhur “Hüseyiniye” medresesinin dışarıdan idare eden, ona yön verenler, XIX. Yüzyılın seksenli yıllarından itibaren kendi ana dillerinde gazete yayınlama teşebbüslerinde de bulunanlar da onlar olmuştur. “Tatar milletinin uyanmasını istiyorsan, onun kendi matbuatının olması elzemdir” tarzındaki cümleler ileride şair olacak Derdemend 1880-1881 yıllarında Türkiye’de yaşadığı dönemde ağabeyi Şakir ile yazışmalarında sık sık geçiyor. Zakir Türkiye’den döndükten sonra onlar bu rica ile devlet kurumlarına müracaat ediyorlar. Fakat hükumet o dönemde devletin esas milletlerinden sayılan Tatarlara gazete yayınlamaya izin vermiyor. Ama daha yeni Rusya’ya “kabul edilen” Orta Asya ile Kafkas “Tatarlarına” böyle bir taviz tanınmıştır. 1870 yılından itibaren Taşkent’te Kazak ve Özbek dillerinde haftalık, 1873 yılında Bakü’de Azeri dilinde “Ekinci” gazetesi neşredilmeye başlamıştır.
Soyları Kazan Hanlığı dönemine kadar uzanan Remiyev mirzalarının doğdukları, büyüdükleri memleketleri hakkında da biraz bahsetmeden geçmeyelim. Bu iki kardeş eski Orenburg vilayetine dahil olan Cirgen köyünde dünyaya gelmişlerdir. Bu köy günümüzde Başkortostan sınırları içerisindendir. Köy Ufa ile Orenburg arasında, Agıydel nehri yanındadır. Zakir Sadık oğlu Remiyev bu köyde 23 Kasım 1859 tarihinde, tüccar ailesinde doğmuştur. Anneleri Hanife Daşkova da kadim mirzalar soyundan gelmektedir. Çoğu mirza ailesinde olduğu gibi Hanife çok iyi eğitim ve terbiye görmüştür. Derdemend’in çağdaşları: “Hanife Hanım çocuklarına iyi eğitim veriyor. Doğu ve Batı edebiyatı numuneleri ile de önce kendisi onları tanıştırıyor” diye yazmaktadırlar. Hacı Sadık çok aktif birisi olmuştur. Ural nehri kenarındaki Orenburg, Orsk şehrilerinde kurulan panayırlara katılmış. O 1862 yılında Orsk bölgesinde, Sakmar nehri yanındaki Yulık köyüne yerleşmeyi planlıyor. Bu bölgedeki köylerin etrafındaki dağlar altın madenine zengindir. Bundan dolayı çok zaman geçmeden Sadık Remi bir altın madeni satın alıyor. Bu günden itibaren Remiyevler ailesi altın madeni işleten şahıslar listesine girmiştir. O kendi hayatında yirmiye yakın altın madeni açmıştır. 1892 yılında vefat ettikten sonra onun zengin mirası iki oğluna – Şakir (1857-1912) ile Zakir’e (1859-1921) kalmıştır.
Zakir Remiyev’in eline kalem alması Türkiye’de yaşadığı dönemde başlamıştır. Araştırmacılar onun “Derdemend” lakabını da aynı yıllarda almış olduğunu düşünmektedirler. Evet, o Orsk şehri medresesini bitirdikten sonra İstanbul’a gidiyor. O dönemdeki tanıdıkları sonraları onu “Türk dilini öğreniyor, Türk edipleri ile tanışıyor, İstanbul üniversitesi derslerine dinleyici olarak katılıyor” diye anlatıyorlar. O ağabeyi Şakir’e Türkiye’de neşredilmekte olan gazete, dergi ve kitapları sürekli olarak gönderiyor. Ağabeyi ise ona matbaa hakkında malumat toplamayı, kullanılmakta olan hurufatın fiyatları öğrenmeyi tavsiye ediyor. “Kitapları eğer gümrük izin veriyorsa düzenli olarak gönder. Çünkü bizim halkımıza bunun gibi kitaplar lazım” diyor.
Derdemend’in Türkiye’de kaldığı dönemde tercüme ettiği eserler ve kendisi tarafından kaleme alınan eserler kendi memleketinde ancak çeyrek asır geçtikten sonra yayınlanabilmiştir. 1905 yılındaki olaylardan sonra Tatar dilinde de gazete ve dergiler yayınlanmaya başlıyor.
Derdemend’in Türkiye’de iken yazdığı eserlerinin bir kısmı da önce kendileri yayınlayan Şura dergisi sayfalarında basılıyor. 1908 yılının sonunda kendi matbaalarını kurduktan sonra ise, 1910 yılında onun kendi hayatında ilk ve son olarak çıkan kitabı “Çocuklar için ufak hikayeler”i basılıyor. Orenburg yakınlarındaki Kargalı köyünde yaşayan tanınmış şair ve imam Hibetullah Salihov’a yazılan mektup tarzındaki şiirini – “Kargalı’nın Sibgatullah Hacıya mektup”unu da Derdemend İstanbul’da yaşadığı dönemde kaleme almıştır. O şiirin “Osmanlı lehçesinde” kaleme alındığını da belirtmiştir. Fakat el yazısının tarihini 1884 yılı olarak kaydetmiştir. Bu eser “Şura” dergisinin 1908 yılındaki 1. Sayısında ve Sovyet döneminde ilk olarak neşredilen “Derdemend Eserleri”nde (1929) de yer almıştır.
Türkiye’de eğitim alıp memleketine dönen ve 1890’lı yıllardan beri kardeş Remiyevler ile yakın arkadaş olan yazar Fatih Kerimi (1870-1937) veren malumata göre, İstanbul’da iken Derdemend Avrupa yaşam tarzını yansıtan bir Fransız romanını da tercüme etmiştir. Fakat memleketine dönünce bu romanı birkaç defa gözden geçirmiş ve “Bu bizim muhitimize uymaz” diye yırtıp atmıştır.
Edebiyat biliminde “Derdemend ilk şiirlerini 1902-1903 yıllarında Kırım’da yayınlanmakta olan “Tercüman” gazetesinde basılmıştır” fikri söylenmektedir. Rizaeddin Fahreddinov’un 1903 yılında neşredilen “Esma yeki Amel ve Ceza” adlı eserinde yazarı belirtilmeden Derdemend’in “Geçmiş Günler” adlı şiiri basılmıştır. O yıllarda Ufa’da yaşayan “Esma” eserinin yazarı eline bu şiir nasıl ve ne zaman geçtiği belli değildir. “Geçmiş Günler” de belki “Tercüman”da veyahut Kafkas’da neşredilmekte olan başka bir gazetede veya Kırım Tatarı İlyas Boraganskiy’nin Petersburg’daki matbaasında çıkan mecmuaların birinde basılmıştır.
Mirkasıym Gosmanov ile Raif Merdenov tarafından hazırlanan “Şura” dergisinin bibliyografik fihristinde (2014) Derdemend’in bu mecmua sayfalarında yer alan tüm şiirleri ve mensur eserlerinin adları verilmiştir. 1906 yılından sonra ise şairin eserlerinden örnekler yeni yayın hayatına başlayan “Kazan Muhbiri”, “Vakit” gazetelerinde de basılmaya başlanmıştır. “Derdemend” müstear adının kime ait olduğu bilinmeyen o günlerde bu şiirler okurların dikkatini celp etmiştir. Örnek olarak döneminin genç edebiyat bilimcisi Gabderrahman Segdi’nin “Şura”da (1911) basılan “Şairler ve Şiirler” çalışmasını alalım. Şairin kendine özgü eserlerini değerlendirdikten sonra o: “Derdemend’in kim olduğu bize malum değil” diye eklemiş. Az önce Türkiye’de eğitim aldıktan sonra dönen ve uzak bölgelerde öğretmenlik yapan G. Segdi değil, hatta Orenburg, Kazan, Ufa’da yaşayan edebiyatçıların da çoğunluğu Derdemend’in kim olduğunu bilmemişlerdir. Bununla beraber şairin eserleri, üslubu, zengin dili ile ilgilenenlerin sayısı günden gün artmıştır. Fakat şiir mecmualarını defalarca yayınlama imkanlarına sahip olmasına rağmen kendisi hayattayken Derdemend onları kitap olarak basmamıştır. Sadece onların süreli yayın sayfalarında yayınlanmaları ile yetinmiştir.
Derdemend’in eserlerinde hayata millet kaderi üzerinden bakmak esas sıfatların birini teşkil etmektedir. Onun şiirlerinin çoğunluğu sadece birkaç dizeden oluşmaktadır. Lakin bu on altı-yirmi satırlık şiirde o insanın gözleri önüne vatan, millet kaderini seriyor. Milleti hakkındaki düşüncelerini açık söylememiş ise de, onun şiirlerini okuduktan sonra gönülde bu hisler yenileniyor. İster istemez kendi milletinin geçmişi ve geleceğini düşünmeye başlıyorsun. Onlarda insan kaderi de, kadim tarihin ruhu da, geleceğin ümit ışınları da parlayarak gözler önünden geçiyor. Sade dili, net sıfatları, güçlü düşüncesi yardımı ile Derdemend üç-dört satırlık şiirde umumileştirme derinliğini başarıyor. Buna klasik örnek olarak “Korab” (gemi) şiirini göstermek mümkün.
Kükrüyor deniz
Rüzgâr uluyor
Yelkenler geriliyor
Gece gündüz
Gidiyor gemi
Yol alıyor gurbete doğru
Koptu tûfan
Coştu derya
Savrulur millî gemi
Hangi yollar
Hangi obruk
Yutacak bilmem bizi!..
“Derdemend Tatar edebiyatı dünyasına sekizinci yılın başında güçlü ses ve gürüldemekte olan denizin dalgalarını yararak hareket eden muciz “gemi” üzerinde peyda oldu” . “İşte Tatar edebiyatı semasında yeni yıldız zahir oldu” demişlerdir. Çünkü onda, gerçekten de, yeni ruh, edebi kültür, kalem sanatı, güzel üslup, kısa ama öz tabirler … güya o, bir büyüleyici güç ile söylemek istediğinin anlamını insanların kalplerine doğrudan doğru aktarıyor. Örneğin, “Gemi”, “Biz”, “Ümitler”, “Bezlerimi Boyayamadım”, “Bellü”… “Bellü” yukarıda bahsedilen tüm kemalleri kendinde topladığı gibi, üslubunun güzelliği ile matbuatımızda birinci sırada gelmektedir” diye yazmıştır 1913 yılında yayınlanan “Tatar şairleri” adlı eserinde klasik edip Galimcan İbrahimov.
Şair bunları nerede ve nasıl öğrenmiş, şiir konusundaki bu başarıya nasıl ulaşmış?
Kazan hanlığı dönemi mirzalarına kadar uzanan şeceresine rağmen o sıradan bir Tatar köyünde dünyaya gelmiş, sıradan mektep ve medreselerde eğitim almış. Halk arasında yaşayarak onun tüm hasretlerini küçük yaştan itibaren görmüş, anlamış. Büyüdüğü bölge de Tatar, Başkurt, Kazak gibi kardeş halkların beraber yaşadığı, kelime, lügat alış verişi yaşanan – Ural dağının güney doğusu. Şairin eserlerinde bunların da etkisi olacaktır. Başkurtların uzun hava türküleri, Kazak akınlarının kopuzları, dombra çalarak yapılan atışmalar Derdemend eserlerine de yansımıştır. Derdemend’in 1929 yılında basılan kitabının giriş kısmında Fatih Kerimi şöyle demektedir: “O Doğu dünyasındaki Gazali, Fehirrazıy, İbn Rüşt, Ömer Hayyam, Sadi, Nevai, Fuzuli, Abdülhak Hamit, Ekrem, Tevfik Rıza, Abdullah Cevdet eserleri ile aşina olduğu gibi, Batı dünyasındaki Hegel, Kant Voltyer, Lüter, Şiller, Heyne, Tolstoy, Puşkin, Gorkiy ve başkalarının eserlerini de biliyordu” demektedir.
Kendi değerlendirmesini yazarken G. İbrahimov ile F. Kerimi’nin görüşlerini diğer edip Abdülbari Battal da tasdik etmektedir. 1925 yılında Türkiye’de yayınlanan “Kazan Türkleri” adlı eserinde: “Derdemend mana yönünden fikir sahibi bir şair… Şiir yapısından yeterince haberdar… ahenge, kafiyeye ve vezne çok dikkatli, diğer taraftan o Kazan Türkü şairleri arasında en üstün şairlerin birisidir. O eski Türk edebiyatı ile de ciddi şekilde ilgilenmiş, Nevai, Lütfi, Babur gibi Çağatay şairlerinin mecmualarını da çok dikkatli okuduğu bellidir. Bundan dolayı Derdemend’in şairlerin en eğitimlisi olarak sayılmaya hakkı var” diye belirtmiştir.
Evet, Derdemend yukarıda adları geçen klasik şairlerin eserleri ile belli bir seviyede aşina olmuştur. Bununla beraber Derdemend onların bazılarının eserlerini serbest olarak tercüme de etmiştir. Kardeş Remiyevlerin anneleri Hanife’nin iyi eğitim görmüş birisi olduğu söylenmektedir. O Orta Asırlar Doğu edebiyatı örneklerini de, Rus yazarlarının eserlerini de küçüklüğünden itibaren okuyan “gerçek bir Mirza kızı” olmuştur. O oğullarını da aynı tarzda yetiştirmiştir. Rizaeddin Fahreddin bir anısında: “Şakir Remi beni ilk tanıştığımızda Nevai, Sadi şiirlerini ezbere bilmesi ile şaşırtmıştı. Sadece ben değil, orada bulunan herkes buna şaşırmıştı” diye kaydetmiştir.
Çağdaşları tarafından saygı gösterilen büyük şair, düşünür, aydın Zakir Remiyev-Derdemend’in adı 1917 yılında meydana gelen ihtilal olaylarından sonra bir süreliğine kaybolmuştur. Onun kendine özgü, genelde milli ruhlu şiirleri on seneden fazla hiçbir yerde basılmıyor, kendisin adı anılmıyor. Fakat o tamamen kaybolmamıştır. 1929 yılında onun “Derdemend Eserleri” adlı birinci eserler mecmuası neşrediliyor. Bu mecmuayı toplayan, hazırlayan, dipnotlarla zenginleştiren İsmail Remiyev (1895-1969) olmuştur. Kitabın geniş mukaddimesini ise Fatih Kerimi kaleme almıştır. İsmail Remiyev Derdemend’in şiirlerinin toplanıp yayınlanmasını gerektiği fikri Galimcan İbrahimov’a ait olduğunu belirtmektedir.
Fakat Derdemend’in kitabı geniş kitlelerin dikkatinden uzak kalıyor. Çünkü o dönemde şairin adını anmak siyasi hata olarak sayılmaktadır. Edebiyat bilimcilerinin belirttiğine göre, o dönemde “Burjuva Derdemend” değil, hatta Tukay ve onun çağdaşlarının edebi mirasına bir nahoş bir bakış açısı yaygın olmuştur. Mezkur dönem matbuatında Tukay’ı “Ufak burjuva şairi”, Fatih Emirhan’ı ise “Büyük burjuva yazarı” diye anma olayları da olmuştur.
Derdemend’in edebi mirasının kendi milletine tekrar dönmeye başlaması ellili yıllara denk gelmektedir. 1947 yılında onun birkaç şiiri üniversite öğrencileri için hazırlanan edebiyat ders kitabına dahil edilmiştir. 1959 yılının Aralık ayında ise doğumun 100. Yılı kutlanmıştır. Dil, Edebiyat ve Tarih enstitüsü çabaları ile gerçekleştirilen bu etkinlikte çok sayıda Tatar aydınları da iştirak etmişlerdir. Bu etkinlikten önce Derdemend’in “Seçme eserleri” yayınlanmıştır (giriş makalesini Muhammet Gaynullin yazmış, eseri İsmail Remiyev hazırlamıştır). Ondan on sene sonra Derdemend şiirleri Rusçaya çevrilerek basılmıştır. (Stihi, hazırlayanlar Sibgat Hakim, Renat Haris, Kazan 1970). 1980 yılında ise şairin Tatarca üçüncü şiir ktabı “Esiyor Yeller”i Tataristan Otonom Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti halk şairi Sibgat Hakim (giriş makalesinin yazarı) ile Reis Davutov hazırlayarak yayınladılar. 1999 yılında iki dilde “Ağarmış Kıl” adlı seçme şiirler mecmuası yayınlanmıştır (hazırlayan ve giriş makalesini yazan Renat Haris). “Tatar Şiir Antolojisi” (Tatarca 1956, 1992, Rusça 1957) ve “Tatar Çocuk Şiirleri Antolojisi” (1980) ciltlerinde, “Dünya Edebiyatı Kütüphanesi” serisinin 38 (102) cildinde de (1977) Derdemend şiirlerin güzel örnekleri yer almıştır. Aynı yıllarda farklı süreli yayın sayfalarında (“Azat Hatun”, “Kazan Utları”, “Süyümbike” dergileri vs.) Derdemend’in eserleri ile ilgili çok sayıda makaleler yayınlanmıştır. Bazı eserleri de basılmıştır.
Böylece, Derdemend’in Galimcan İbrahimov’un deyimiyle “çevik gibi üslubu, derin manalı ahengi” benzersiz mirası Tatar edebiyatı dünyasında kendi yerini aldı, şairin adı büyük şairler sırasında yerleşti.
Bu büyük şahsın kendi toplumu için yaptığı büyük hizmetlerden de biraz bahsedelim. Orenburg şehrinde yaşadığı dönemde (1884-1918) Derdemend toplum hayatında aktif rol almıştır. Orenburg ve Orsk şehirlerinde kurulan cemiyet-i Hayriyelerde üye olmuştur. Onlara sürekli büyük miktarda para yardımlarında bulunmuştur. Kendisi Talebe ve öğrencilere yardım vakfı başkanı, kızı Zeynep Veliyeva ise Orenburg vilayeti kadınlarına yardım vakfında başkan yardımcısı görevinde bulunmuştur.
Derdemend siyasi kurumların faaliyetlerine de aktif olarak katılmıştır. Tatar halkı menfaatlerini devlet kürsülerinde savunur diye ümit edilen “İttifak el-Müslimin” partisi kurulurken gerçekleşen kurultaylara iştirak etmiştir. Parti programlarında milletlerin eşit hukuklu olduklarını, medeni yönden her milletin özgür olduğunu savunan Kadetler partisinin Orenburg vilayeti bürosuna dahil olmuş. 1906 yılında Orenburg vilayetinden Devlet Meclisine milletvekili olarak seçilmiştir. Orada o kendi dindaşlarının taleplerini savunması için kurulan Müslüman fraksiyonuna katılmıştır. Derdemend’e fraksiyonun idare heyeti üyeliği takdim ediyorlar. Fakat Devlet Meclisi kendi faaliyetlerini gerçekleştirmeye yetişemiyor, padişahın fermanı ile dağıtılmıştır.
Sonraları Derdemend 1917 yılında gerçekleşen Şubat ihtilali günlerinde tekrar milli hareket faaliyetlerine aktif olarak katılmaya başlamıştır. Aynı senenin Temmuz ayında Kazan’da yapılan Rusya Müslümanları Kurultayına katılıyor. Orada Muvakkat Milli İdare’nin maliye bakanlığına üye olarak seçiliyor. Fakat bu yenilik dönemi çok kısa sürmüştür.
Büyük ümitlerle beklenen 1917 yılı Şubat İhtilali kazandıran hürriyet çok sürmemiştir. Aynı yılın sonbaharında yeni devrim gerçekleşmiştir. Remiyevler gibi varlıklı insanlar için tehlikeli günler başlamıştır. Sovyet iktidarı ilan edildikten bir gün bile geçmeden “zenginlerin varlıkları alınması” hakkında kanun çıkarılmıştır. Bu kanun Orenburg bölgesinde biraz geç yürürlüğe girmiştir. Çünkü Orenburg’da Sovyet hükümeti ilk defa Ocak ayının sonunda, vilayette ise bir yıl sonra yerleşmiştir.
Derdemend o yıllardaki devrimlerden sonra sakin bir hayat başlanacağına inanıyor. Tüm mal varlıklarını yeni iktidara teslim ettikten sonra kendisine bir şeyler yapmasına imkan sağlanacağını hayal ediyor. O dönemlerde onun en güvendiği danışmanı oğlu İskender olmuştur. İskender Almanya’da eğitim alarak Avrupa hayatı ile aşina olan birisi olduğu için babası ona güvenmiştir. İskender ona çarlık Rusya’sındaki hayatın geride olduğunu da söylemiş herhalde. Aynı yılın yazında Balkan köyünde gerçekleşen bir konuşma bunu kanıtlamaktadır. İki ateş arasında kalan Balkan köyünde akşam yemeğinde iken: “Kim yenecek acaba? Beyazlar mı? Kızıllar mı? Diye sorduğunda İskender: “Millet kızıllar tarafında. Onlar yenecek” diye cevap veriyor. Doğruyu söylemiştir. Hiç kimse ona itiraz etmemiştir.
Derdemend ile eşi Mehbubcemal aynı yılın Şubatında Orsk şehrine, Mehbube’nin kardeşleri yanına gitmeye karar vermişlerdir. Orsk’tan altın madenleri de yakındır. İki küçük oğulları 24 yaşındaki Cafer ile 20 yaşındaki Murat gönüllü olarak Müstakil Başkurt muhtariyeti askerine yazılmışlardır. Onların katıldıkları askerli birlikler o kışta Orsk civarında savaştıkları malumdur.
Zakir ile Mehbubcemal’ın burada çocuklarını da analım. Derdemend Türkiye’den döndükten sonra 1882 yılında Orsk şehrinin zengin tüccarı Mustafa Burnayev kızına evlenmiştir. Burnayev Moskova zenginleri Morozovlar ile sıkı bağlantıları olan bir tüccar olmuştur. Farklı kumaşlardan dikilmiş elbiselerle ticaret yapmıştır. Kızı ile damadı Orenburg’da yerleşmeleri için de onun davet ettiği düşünülmektedir. Bir sene sonra vilayet başkentindeki merkez caddede gençler için büyük bir ev inşa edilmiştir. (Bu güzel ev hala şehrin Lenin caddesini süslemektedir ve 1989 yılında ev duvarına bir anıt levhası asılmıştır). Çocukların adları: Ümmü Gülsüm (1893-1971), İskender (1886-1943), Ravza (? – 1938), Zeynep (1891- 1977), Garif (1893 – 1971), Cafer (1895 – 1976), Murat (1898 – 1918), Fuat (1903 - ?). “Fuat küçükken vefat etti” dediler bana konuştuğum akrabaları.
Vilayetteki iki şehir arasında sürekli savaşlar olmasına rağmen Derdemend sürekli vilayet merkezine gitmek zorunda kalmıştır. Çünkü Ümmü Gülsüm ile Zeynep aileleri ile burada yaşıyorlardı. Orenburg ile Orsk arası 350 kilometre, demiryolu sadece 1912 yılında yapılmaya başlamıştı, fakat 1914 yılında başlanan savaştan dolayı yol inşaatı yarı yolda kalmıştı.
Orsk şehrinde yaşadığı devirde Derdemend’in bir defa Kazan’a gittiği bilinmektedir. 1919 yılının Ocak ayında Tatar yazı dilinin geliştirilmesi ile ilgili bir konferans düzenlenmiştir. 1910’lı yıllardan itibaren Derdemend de bu konuda kendi fikirlerini süreli yayın aracılığı ile belirtmekteydi ve buna davet etmekteydi. Bu toplantı ile ilgili bir çalışmasında Niyaz Subayev: “Zakir Remiyev de davet edildi” diye yazmaktadır. Toplantıda aktif rol alan F. Hamidullin 1960’lı yıllarda kaleme aldığı bir makalesinde “Derdemend de oradaydı” diye belirtmektedir.
Derdemend ailesinin 1918 yılının yaz mevsimini üç madenin bulunduğu Balkan köyünde geçirdikleri ile ilgili yazılı malumat bulunmaktadır. O yazda orada Almanya’da madencilik okuyan oğulları İskender de bulunmuştur. Mecit Gafuri’nin malum hikayesinde tasvir edilen olaylar Balkan köyü etrafında gerçekleşmiştir. Bu köy şimdi Magnitogorsk şehrinden 60 kilometre uzaklıktadır. O yazda Derdemend ailesine büyük hasret geliyor. Balkan köyünün yakınlarındaki bir hastanede oğulları Murat tifüs hastalığından vefat ediyor. O yazda Balkan köyünde Mehübcamal’ın yeğeni Esma da bulunmuştur. Esma’nın günlüklerine bir göz atalım: “Murat abi tifüsten vefat etmiş. O kardeşlerden en akraba canlısıydı”.
Şimdi Orsk vakıalarına geçelim. Bu bölgede iki sene iç savaş devam etmiştir. İnsanlar, hayvanlar mahvolmuştur. Şehirli, köylü tifüs, veba gibi hastalıklarla mücadele etmiştir. Esma da bu olaylar hakkında yazıyor. Hastalık kapmamak için annemiz bizi sarımsak demetleri ile koruyor, kaynamamış su içirmiyor. Ama buna rağmen Sara ablam vebadan vefat etti. Onun ile vedalaştığımızda eniştem bize üç koyun ile çay getirmişti. O hep bize yardımlarda bulunuyor diye yazmaktadır.
1920 yılında İskender’in eşi Şerifzade Daşkova vefat etmiştir. O zaman oğulları Beşir iki buçuk yaşında olmuştur. Moskova’da Beşir Bey ile görüştüğümüzde o bize: “Annem sonbaharda karpuz turşusu yapıldığı dönemde, ikinci çocuğunu doğururken vefat etmiştir” diye anlatmıştı. Bir yıl sonra ise, 1921 yılının Eylülünde Ümmü Gülsüm de tifüsten vefat ediyor. Onun hastalandığı hakkında öğrendikten sonra Derdemend Orenburg’a gidiyor. Büyük kızını ebediyete uğurladıktan sonra damadı Garif hasta olduğu için iki küçük torununu kendisi ile götürüyor. Bu kızlardan birisi 1915 doğumlu Kafiye abla ile ben 1990’lı yıllarda haberleşmiştim. O “Dedemiz bizi Sara istasyonuna kadar eski trenle, ondan sonra seksen kilometre at arabasında götürdü. Yolda bazen yağmur yağıyordu. O bizi kucağına alıp montu ile bizi yağmurdan korudu” diye anlatmıştı.
Bu yolculuktan dönüp bir hafta hasta yattıktan sonra Zakir Remiyev-Derdemend vefat etmiştir. Torunlaru onun tifüsten vefat ettiğini söylemektedirler. O dönemde Başkortostan’ın başkenti olan İsterle şehrinde yayınlanmakta olan “Başkort” gazetesi de buna benzer bir haber veriyor.
Orsk şehrinde yaşadığı dönemde Derdemend şiir yazmak içim imkan bulamadığını ancak tahmin edebiliriz. 1919 – 1920 yıllarında Orsk şehrinde komiser olarak Abdullah Davletşin çalışmıştır. Aynı yıllarda o orada “Kızıl Yoldız” gazetesinin redaktörü görevini de yürütmüş. Onun eşi, yazar Mirheyder Feyzi’nin ağabeyinin kızı Halime hanım da gazete idaresine çalışmıştır. Halime hanımın anlattıklarına göre, Derdemend bazen genç komiseri ziyaret ediyor. Onlar dünyada gerçekleşen olaylar hakkında konuşuyorlar. Derdemend merkezden gelen gazeteleri okuyor. “Fakat bizim gazeteye bir şey yazıp getirdiğini hatırlamıyorum” diye anlatmıştı Halime hanım 1971 yılında konuştuğumda.