İkizler


 01 Ocak 2020



7 Aralık 1941 saat 15.32’de Nina Egorova ya kında öleceğini anladı.

Bunu battaniye asılı pencereye son gücüyle yaklaştığı ve battaniyeyi araladığı zaman an lamıştı.

Dışarıya göz attı ve gündüz vakti olmasına rağmen ortada hiç kimse olmadığı gibi in sanların gölgeleri bile oldu. Yalnız kalmış olduğunu düşündü. Koca Leningrad’da tek başına.

Etrafa göz attı ve duvarda ayın 7sini göste ren takvimi ve 15.32’yi gösteren guguklu saati gördü.

Battaniyeyi çekti ve oda yeniden karanlığa büründü. Yakında öleceğini anladı. Hayır şimdi değil, biraz sonra. Ama artık pencereye yanaşmaya gücü olmayacak, takvim yaprağı nı koparamayacak ve durmuş saati kuramaya caktı. Bu sondu. Onun için zaman durmuştu, sadece beklemek kalmıştı.

Odanın köşesinden bir bebeğin ciyaklaması yükseldi, sonra bir daha ve şimdi de öbürü nün sesi. Hala hayattaydılar, onun çocukları. Nadyuşa ve Petya. Kız ve erkek çocuğu, ikiz lerdi.

Nina eliyle uzun zamandır süt olmayan göğsünü sıktı ve aklına kötü bir düşünce geldi, ilk kim ölecek, o mu, onlar mı? Onlar mı, o mu?

 

Pencereden uzaklaştı ve yere düşmemek için elleriyle yavaşça duvara sürtünerek ço cukların yattığı yatağa yaklaştı. Nina kendini onların arasına attı, onları kucakladı ve dalıp gitti…

2

Hayal gibi görünüyordu bütün bunlar ona. Kulakların kuvvetli ses, kanın akışından mı ya da uzun zamandır çektiği açlıktan mı kaynak lanıyordu bilinmez ama onu rahatsız ediyor du. Bu ses başkaydı ve aralıklıydı. Unutmaya çalıştı ancak beceremedi. Ve sonunda bu se sin içten değil de dışarıdan bir ses olduğunu anladı. Bu çoktandır unutulmuş kapı sesiydi. Buna inanması zordu. Birileri bu şehirde hala hayattaydı.

Sanki bilinmeyen bir güç onu yataktan kaldır dı ve kapıya sürükledi. Mandalı çekti ve kapı açıldı.

Karşısında yaklaşık kırklı yaşlarında, derine batmış soğuk ifadeli siyah gözlü ve ince, ifa desiz dudaklı bir kadın duruyordu.

Üstündeki kıyafetten erkek mi, kadın mı oldu ğunu fark etmenin zor olduğu bu kişinin sa dece başındaki eski ve büyük başörtüsü kadın olduğuna işaret ediyordu.

Kadın Nina’ya baktı, sonra dairenin kapı numarasına baktı ve şunları söyledi:

“Affedersiniz aslında Nina Egarova’yı arıyorum,” dedi.

 

 

“Buyurun benim”, dedi Nina, “ne istemişti niz?”.

“Ah, Nina”, dedi kadın, “sizi tanıyamadım, ben Katya, sizin atölyenizin komsorguyum1, hatırlıyor musunuz?”.

“Katya mı?”, Nina kuşkulu bir şekilde kadına baktı ve atölyede herkesin Katyuşa diye hitap ettiği neşeli kıpır kıpır kızı, bu kadında gör meye çalıştı fakat başaramadı.

“Evet, evet, Katya!” diyerek onayladı kadın. “Nina, beni atölyemizin müdürü Aleksandr Vasilyeviç gönderdi. Fabrikamız yarın tahli ye ediliyor ve Aleksandr Vasilyeviç sizin de bizimle Bolşaya Zemlya2’ya gelebileceğinizi söyledi.”

“Ne zaman, yarın mı?” diye sordu Nina.

“Yarın 11’de fabrikanın ana girişinde. Siz de gelin.”

“Evet, tabii ki de” dedi Nina.

Katya derin bir nefes aldı, bir kez daha Ni na’ya baktı ve başıyla vedalaştı. Korkuluklara tutunarak merdivenlerden aşağıya indi. Nina ise evine ümit getiren bu kadının uzaklaşan ayak seslerini dinleyerek bir süre daha kapı da dikildi.

3

 

Nina bütün gece hiç uyumadı. Bazen dalıp kendini kaybediyordu ve uyandığında korku içinde şafağı görmek için battaniyesinde bı raktığı dar aralığı gözleriyle arıyordu.

Gitme zamanı geldiğinde Nina ince son ba harlık paltosunu giydi, evraklarını koyduğu küçük çantasını aldı ve çocuklara yaklaştı.

Eğildi ve onları kucağına almaya çalıştı ama kaldıramadı. Bunun için gücü artık yoktu.

Nina bir daha gücünü topladı ve yeniden ço cuklara eğildi. Ama kalkamadı. Yavaşça ço cuklarına doğru sürükledi kendini, yatağın önüne diz çöktü ve gücünü toparlamaya çalışarak gözlerini kapadı.

 

Zaman amansızca akıyordu, gitmeliydi.

Güçlükle kalktıktan sonra çocukları bir daha kaldırmaya çalışmanın faydasız olduğunu an ladı.

Nina soluklandı, çocuklara baktı, gözlerini ka padı ve eğilerek sadece bir tanesini aldı.

Hızlı bir şekilde kalktı, yalpaladı, gözlerini aç madan kapıya yöneldi ve zar zor yürüyerek odadan çıktı.

Nina saatin kaç olduğunu bilmeden, şehrin boş sokaklarında ilerledi. Sadece bir mahalle geçmesine rağmen ona uzun bir mesafe kat etmiş gibi geliyordu. Biraz sonra baş dönmesi hissetti, ayakları onu dinlemeyi bıraktı, kolları halsiz düşmüştü.

Az kalsın çocuğu da elinden düşürüyordu, Nina daha birkaç adım attı ve olabildiğince yumuşak bir şekilde kara diz çöktü, vücudunu çocuğa siper ederek yüz üstü düştü.

Onu devriye gezenler fark etti. Nina’yı kaldırdılar, adresini sorup geldiği yere götürmeye yola koyuldular. Çocuklu kundağı fark etmemişlerdi ama çocuk sanki onu bıraktıklarını hissetmiş gibi ağlamaya başladı ve insanlar onu almak için geri döndü.

Nina’nın evine yaklaştıkça Nina daha çabuk kendine gelmeye başladı.

Girişte birden doğruldu, yabancıların elin den çocuğunu çekti ve dedi:

“Kendim götürürüm.”

“Kendinse kendin”, dedi rütbeli olan ve diğerlerine eliyle işaret verdi.

Kendi katına çıkana kadar bir dünya zaman geçti. Büyük bir zorlukla bütün vücuduyla du vara dayanarak dairesine kadar çıktı ve kapı ya dayandı. Kapı açılmadı.

Halbuki, Nina kapıyı değil kapatmak örtmediğini bile çok net hatırlıyordu.

Kapıyı itti ama yine de kapı açılmadı. O zaman kapıyı çalması gerektiğini anladı ve bir eliyle çocuğu zor tutarak diğer eliyle kapıya vurdu.

 

 

 

 

1           Komünist parti gençlik kolu başkanı.

2          2. Dünya Savaşı sırasında kuşatma altında (8 Eylül 1941 27 Ocak 1944) olan Leningrad(St. Petersburg) şehri dışında kalan bütün topraklar.

Bu yazı Kardeş Kalemler dergisinin 157. sayısında yer almaktadır. Derginin bu sayısında yer alan tüm yazılara aşağıdaki bağlantı üzerinden ulaşabilirsiniz.
Kardeş Kalemler 157. Sayı