HaftanınÇok Okunanları
TANER GÜÇLÜTÜRK 1
HİDAYET ORUÇOV 2
KEMAL BOZOK 3
AHMET KARTAL 4
COŞKUN HALiLOĞLU 5
SEYFETTİN ALTAYLI 6
SAFFET YILMAZ 7
Cemile ana kınalı ellerinin tuttuğu asasına dayanarak hastane kapısından ağır adımlar ile girince hemşireler koşup; "Hoş geldin Cemile anne." diyerek elini öpüp koluna girdiler. Durdu az dinlenip nefeslendi; "Hoş bulduk kuzularım." cevabını verdi. Koluna giren hemşireler ile kenarda bir koltuğa kadar geçip oturdu. Hemşirelerden biri gidip bir bardak su bir bardak da çay getirdi. Suyunu besmele çekip üç defada içti. Bir iki yudum da çayından alınca daldı. Doktor arkadaşımın anlattığına göre Cemile ana ile Şevket amca yıllar önce severek evlenmişler. Mutlu mesut yılları geçse de bir evlat sahibi olamamışlar. Geceler boyu ağlamış, doktorlara, hocalara gitmişler.
Adak ağaçlarına renkli renkli çaputlar bağlamışlar. Rablerine dualar etmişler yine de nasip etmemiş yüceler yücesi. Yaşıtlarının evlatları doğduğunda, okula başladıklarında, askere uğurlarken, düğün dernek kurulurken hep kuytu bir köşede gizli gizli ağlamışlar. Nasip olmayınca ne kadar ağlayıp üzülsen de elinden bir şey gelmiyor.
Cemile teyze ile Şevket amca bir zamandan sonra bu durumu kabullenmişler. Herkese üçer beşer verenin Rabbimin bir sebebi var ki vermiyor diyerek kendilerini işlerine vermişler. Evlat yerine tarlalarına bahçelerine tohumlar atmışlar, boş buldukları yerlere fidanlar dikip büyütmüşler. Kimin çocuğu okula başlayacak, askere gidecek olsa, kim düğüne niyetlense ilk onlar gitmiş, ilk onlar tebrik etmiş, ilk onlar harçlık vermişler. Oyun oynarken düşen çocukları ilk önce onlar tutup kaldırmışlar. İlk acıyıp kanayan yerlerini onlar temizleyip öpmüşler. Çocukların, gençlerin ne zaman dertleri, ihtiyaçları olsa, anne babalarından önce onların kapılarını çalmışlar. Ellerinden geldiğince herkesin sorunlarını çözüp ihtiyaçlarını gidermişler. İçlerinde söndüremedikleri evlat ateşini ancak böyle serinletebilmişler. Üç yıl önce Şevket amca bu dünyadan göçüp giderek onu yapayalnız bırakmış.
Cemile anne bir çocuk veremedim, neslini sürdüremedim diye çok üzülmüş. Uzun zaman evinden çıkmamış, insanlara karışmamış, evine ve içine kapanmış. O haline dayanamayan çocuklar gençler kapısını hiç boş bırakmamışlar. İhtiyaçlarını poşet poşet taşımışlar. Teselli etmek, acısını paylaşmak için uğraşmışlar. Onların ilgisine, üzülmelerine dayanamayan Cemile anne tekrar hayata ve evlatlarına dönmüş. Veren de alan da oydu. Böyle devam ederse Allah'a karşı isyan olurdu. Cemile ananın isyanla işi olamazdı. Toparlamış kendini tekrar taze taze fidanlar dikmiş, gençlerin dertlerine derman, çocukların sevinçlerine vesile olmuş.
Yaşlandıkça kapısını çalanlar daha da çoğalmış. Askere gönderdikleri nişancıları ile everdikleri çocukları ile kapısını boş bırakmamışlar. Doktorlar, hemşireler, öğretmenler, mahallenin imamı, polisi yoklayanları hiç eksik olmamış. Eli kınalı, gözleri hüzünlü, sesi titrek, saçları kar beyazı, alnında ve yüzünde derin derin çizgileri ile "Hadi kuzum artık görevimizi yapalım!" diyerek kalkıp yürüdü. Hemen yanı başında hemşire onu takip etti. Doktor arkadaşım; "Cemile ananın en büyük acısı her Türk annesi gibi bir evlat doğurup yetiştirerek elini saçını kınalayıp davul zurna ile askere gönderememek. O vatana bir asker yetiştirmedim diye her dört ayda bir ellerini kınalar vatan borcumu ödemeliyim diyerek kan vermeye gelir." dedi