HaftanınÇok Okunanları
KAYNAR OLJAY 1
Osman Çeviksoy 2
SALIM ÇONOĞLU 3
İ. M. Galimcanova 4
Gülzura Cumakunova 5
Kader Pekdemir 6
Kardeş Kalemler 7
Kırgız medeniyetinin ana kaynağının, temelinin ve ruhî mayasının bizim edebiyatımız olduğu aşikârdır. Edebiyatımızda Kırgız halkının en birinci zenginliği olan dil ve söz zenginliğinin günümüze kadar korunarak gelmiştir. İşte o sınırsız zenginliği kâğıda döküp, ete kemiğe bürünen eserlere dönüştüren bizim yazarlarımızı, özellikle de klasik yazarlarımızı hiçbir zaman unutmamız gerekir. İşte o klasik yazarlarımızın en önemlilerinden biri, millî medeniyetimize büyük emeği geçen, bununla birlikte diğer edebiyatçılardan büyük farkı olan bir kadere ve edebî dünyaya sahip olan söz ustalarından biri de Aalı Tokombayev’dir Onu diğerlerinden ayıran ne gibi edebî dünyası, kaderi ve özellikleri vardı? Eğer uzun sözü kısaltarak söyleyecek olursak, şöyle dememiz mümkündü: Aalı, fırtına ve boranın bol olduğu zamanda doğmuş, o devrin özelliklerine uygun bir hayat sürmüştür. Hayatı baştan sona kavga ve mücadele ederek geçmiştir. Sovyet devri nasıl ki onu avucuna alıp yüksek mertebelere ulaştırdıysa, o da Sovyet devrinin şarkısını sonuna kadar söylemekten geri durmamıştır. Kan döktüğünde de, repressiya (1) yaptığında ona destek verdi. Çünkü o, devrinin doru atı, o devirdeki ideolojinin akıncısı ve savaşçısı, can-u gönülden şarkı söyleyen bir sanatçısı konumundaydı.
Eserlerinde de o zorluklarla dolu yılların, fırtına ve boranlı devrin sanatsal görüntüleri vardır: “Caralangan Cürök” (Yaralı Gönül), “Kanduu Cıldar” (Kanlı Yıllar), “Küünün Sırrı” (Ezginin Sırrı), “Kündün Çığışı” (Güneşin Doğuşu), “Mezgil Uçat” (Mevsimler Geçiyor), “Akay Mergen” (Avcı Akay) “Bakıt İzdegen İndus” (Talihini Arayan Hindu) vb. Edebiyattaki en büyük başarıyı Kanlı Yıllar (yeniden redakte edildikten sonra adı “Tan Aldında” (Şafak Sökerken) şeklinde değiştirilmiştir) adındaki şiir tarzında yazılmış romanıyla yakalamıştır. Şiirde ise en ölümsüz başyapıtı “Kommunizmge” (Komünizme) ve “Lenin Kitepkanasının Okuuçuları” (Lenin Kütüphanesinin Okurları) olmuştur.
“Günler geçer kanadı var şey gibi,
Aylar geçer sessiz giden kervan gibi,
Yıllar yıla ekleniyor durmadan,
Nerde gider, yuvarlanıp ölçmeden?
O gidiyor zirvesine talihin,
Komünizm, ebedî bir zirvedir.” şeklindeki dizeler, sadece Aalıke’nin (2) değil, bütün Kırgız Sovyet edebiyatının klasik şiir örneklerinden birisi, sosyalist gerçekçilik edebiyatının tam bir başyapıtı desek, yanılmamış olurduk. Aalı Tokombayev, sanat hayatında da, günlük hayatında da tam bir komünist, totaliter baskıcı toplumun en başındakilerden biriydi. Bundan dolayı onun bakış açısını, siyasî duruşunu ve dünyayı yorumlamasını paylaşmayan insanlarla muamelesi çok gelişmiş değildi. O her zaman prensibine uygun olarak siyasî savaş verirdi. Aynı fikirde olmadıklarını Marksist ve sınıfsal pozisyonunu bir yana koyarak eleştirir, kendine bir düşman olarak görür ve bir araya gelemeyeceği rakibi olarak görürdü. Buna örnek olarak, onun uzun yıllar boyunca, 20-30. yıllardaki Kırgız edebiyatının en büyük temsilcilerinden birisi, ilim adamı ve araştırmacı, yazılı edebiyatımızın temelini atanlardan biri olan fikir adamı Kasım Tınıstanov ile olan mücadelesi verilebilir. Onların bu mücadelesine, siyasetin o kadar etki ettiği bir davaya dönüşmesine rağmen, gerektiğinde büyük bir tarihî olay, gerektiğinde önemli millî yanları olan trajedi olarak da görebiliriz. Gerçi bu savaşı Tınıstanov başlattı; o Aalı’nın Lenin hakkındaki ağıt tarzında kaleme aldığı manzumesini olduğu şekilde, adilane eleştirince onların arasında uzun yıllar sürecek olan fikrî karşıtlık başlamış, zamanla düşmanlığa kadar ulaşmıştır. Akabinde Tınıstanov’a suçlu muamelesi yapmak büyük bir siyasî davranışa dönüşmüş ve ona ‘Pantürkist’, ‘burjuvaziyi beğenen milliyetçi’ gibi büyük suçlar yüklenmiştir. Kasım, ömrünün son yıllarını sadece savunma, kendini temize çıkarma gayretleri içinde geçirmesine rağmen, 1938 yılında kurşuna dizilmekten kurtulamadı. Ancak Aalı Tokombayev’i sadece partizan, kendini siyasete veren yazar ya da şair olarak tanımlamak da olaylara tek yanlı bakmak ve büyük yanılgıya düşmek olur. Hayır, o Kırgız halkının ayağını türlü taşların parçaladığı zor günlerini de, eşitliğe kavuşamayarak çile çektiği zamanını da, sonraları değişimin başladığı günlere doğru adımlayarak, yeni bir devrin yolunda yürümeye başlaması hakkında da birçok eser ortaya koymuştur. “Kanlı Yıllar” adlı ünlü eserini, kendisini deyimiyle “yürek kanını mürekkep yaparak” yazdı. Nice nice felsefî anlamı olan şiirleri, günümüze kadar ilginçliğini koruyan öykü ve hikâyeleri yazdı, drama alanında da kendini gösterdi. Böylece Kırgız edebiyatının gerçek düldülü, uzun yolları koşarak geçen doru atı olmayı başardı. Gerçi, Aalı Tokombayev ile Cengiz Aytmatov’un 80’li yıllardaki büyük mücadelesi de, asla akıllardan silinmeyecek tarihî olay olarak durmaktadır. Sözün özünü söyleyecek olursak, bu güçlü mücadeleye sadece iki kişi değil, iki devir katılmıştır. İkisinin de sağlam bir duruşla savundukları gerçek, derin inançları ve bakış açıları vardı. Aalı, yürümekte olduğu komünizm devrinin gerçeklerini can-u gönülden savunurken, Cengiz yeni yeni gözlerini açmakta olan Post Sovyet devri, damarlarına kadar değişmeye başlayan toplumsal ve millî duygu düşünceleri öne sürmekteydi. İşte, Kırgızistan bağımsız olduğundan beri artık 22 yıl bitmek üzere. Tarih her şeyi yerli yerine koydu. Aalı Tokombayev, Kırgız edebiyatının zirvelerinden birini her şeye rağmen sahiplendi. Kasım Tınıstanov da her şeye rağmen yazılı edebiyatımızın temelini atanlardan biri olmanın yanı sıra, büyük ilim adamı ve eğitimci olduğunu göstererek milletlini gönlünde lâyık olduğu yüce makama erdi. Diğer yandan Cengiz Aytmatov ise günümüzde yeniden kurulan Kırgızistan’ın, daha doğrusu tüm Türk dünyasının parlayan yıldızı ve sembolü olmayı başardı. Atalarımızın “Saydıkı sayga, suunuku suuğa” (Evli evinde, köylü köyünde) dedikleri gibi, siyaset siyasetlik yönüyle, kültür kültürün akımı ile yoluna devam edermiş. Diğer bir ifadeyle, gözümüzün önünde canlı bir tarih misali yaşamakta olan, “Ömür bizden ötüp ketse, El emgekten eskersin” (Biz bu dünyadan gidince, Halk eserlerimizle hatırlasın) şeklindeki Aalıke’nin* sözlerinin, en derin felsefî düşünceyle söylenmiş olduğunu bir kere daha anlamış bulunmaktayız.