Kara Kitap: Çolponbek Abıkeyev ile Söyleşi


 01 Ekim 2021


Samet Azap: Kırgız Yazarlar Birliği Başkanı olarak günümüz Kırgız yazar ve şairlerinin yeterli edebî birikime sahip olduğunu düşünüyor musunuz? Kırgız edebiyatında özellikle polisiye türünde eser vermenizle önemli bir yerdesiniz. Edebî çevreye, attığınız ilk adımınızdan itibaren nasıl bir atmosferle karşılaştınız?

Çolponbek Abıkeyev: Ben Gazetecilik Bölümü mezunuyum. Kırgız Devlet Üniversitesi Gazetecilik Bölümü’nde eğitim gördüm. Uzun süre bağımsız gazete, olarak değerlendirdiğimiz Aalam gazetesinde hem kurucu, hem de baş editör olarak 15 yıl çalıştım. Kırgız demokrasi anlayışını ilk olarak bizim nesil meydana getirdi. Aalam gazetesi, Kırgızistan’da yayımlanan ilk bağımsız gazete olarak bilinmektedir. Gazetede çalıştığım yıllarda edebî eserlerle ve edebiyatla ilgilenmeye başladım. Yaklaşık 20 eserim yayımlandı. Ayrıca 3 ciltlik eserim de geçen yıl yayımlandı.  

Bizim neslin yazarlık dönemi oldukça zorlu bir süreçten geçti: Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla edebî figürler olan şair ve yazarlar, okurlar, eleştirmenler hükümet tarafından göz ardı edildi. Kültür tarihimizin son 20-25 yıllık sürecine bakarsak, Kırgız edebiyatında hemen hemen hiç eser yayımlanmamıştır. Yeni eserlerin kaleme alınmadığı ve halkın kitaptan uzaklaştığı bir dönem oldu. Çok az sayıda eser basıldı. Bu dönemde Brilliant Cılan (Elmas Yılan) adında bir romanım 80.000 nüsha olarak yayımlandı. Bence bu romanı yayımlandığı tarihten itibaren bugüne kadar Kırgızların büyük çoğunluğu okumuştur. Geçenlerde yaylaya gittim. Yanımda eserlerimi de götürdüm. Şaşırdığım şey de şu oldu: Yayladaki  çobanların neredeyse hepsi Brilliant Cılan romanımı okumuştu.

Kızıl Köynökçön Kelin (Kırmızı Elbiseli Kadın) ve Kaçkın (Kaçak) adlı eserlerim yayımlandığı günden itibaren halk tarafından beğenilerek okunmuştu. Ama neden beğenildi? Ben, Brilliant Cılan adlı eserimde Kırgız edebiyatında daha önce değinilmeyen hassas konulara değindim. Kızıl Köynökçön Kelin adlı eserimde Kırgız yazarları arasında ilk olarak, mistisizm konusunu ben ele aldım. Bundan başka polisiye türünde eserler kaleme aldım. Eskiden Kırgız edebiyatında bu gibi konulara değinilmemişti. Benim edebî hayatımda önemli özelliklerimden biri de Kırgızistan’da yaşanılmış olayları ifade etmeye çalışmış olmamdı. Mesela halk dilinde yaşayan bir öyküyü eserime aldım. Kaçkın eseri bu şekilde yazıldı. Başkahraman Zarlık, polislere direnerek onlardan kaçmış ve Kazakistan’ın Cambıl hapishanesinde vefat etmiştir. Ben o adamı tipleştirerek hikâyesini yazdım. Eser halk tarafından hızlı şekilde okunarak tanındıktan sonra, Kızıl Köynökçön Kelin adlı eserimi oluşturdum. Bu eseri de Issık Göl yolunda yürüyen ve yolda şoförlere rastlayan genç kadın hakkında halk arasında yaygınlaşan mistik bir olaydan faydalanarak yazdım. Ben Isık Göl’ü gezerek yerlilere sorarak hikâye yazdım. Brilliant Cılan adlı romanımda geçen olayları da Kırgızistan’da yaşanan olayları derleyerek yazdım. Örneğin eserde geçen kaptan kahraman bugünlerde general oldu: Melis Turganbayev.

Gazeteci olarak çalıştığım yıllarda önemli olaylara rastladım ve hemen eser vermeye başladım. Çağdaşlarımdan bazıları bana çeşitli eleştirilerde bulundu. Bazıları benim hakkımda gazetelere olumsuz yorumlar yazdı. Güya ben, “yabancı polisiye romanlara ait olayları Kırgızcaya çevirerek romanlarımı yazıyormuşum.” Bu nedenle bunun gibi iftiralardan uzak durmak için Kırgızistan’da herkes tarafından bilinen gerçek olaylara değinmeye çalıştım. Çünkü Kırgızistan’da birden bire büyük yazar olarak ortaya çıkmak zordur. Bu arada büyük yazarımız Cengiz Aytmatov’un başından geçen çeşitli zorlukları, Kırgızistan’da türlü iftiralara uğrayan “Cemile” hikayesini hatırladım. Çünkü bana karşı da, “bu yazar nasıl oldu da gazetecilikten hemen yazarlığa geçiş yaptı?” gibi eleştiriler yapıldı. Oysa ben bu hikâyeleri yazmadan çok önce öyküler yazmaya başlamıştım. Fakat onları yayımlamamıştım. 

80’li ve 90’lı yıllar, toplumun edebî eserlerden çok, gazetecilik yayınlarıyla daha çok ilgilendiği dönemdir. Tanınmış yazar ve şairlerimiz de çoğunlukla gazetede makale yazmaya yöneldiler. Geçmiş siyasî olaylardan, Brejnev’den ve Komünist Partisi’nin olumsuz yönlerinden bahsediyorlardı. Gorbaçov döneminde edebî eserler yok denecek kadar az okunmaya başlandı. O dönemde yazdığım eserleri bu yüzden bir türlü yayımlatamadım. Sonra 90’lı yıllların ortalarında ancak yayımlamaya başladım. Böylece çağdaşlarımın olumsuz tepkisini getirecek hacimli hikâyelerim ve romanlarım hızla yayımlanmış oldu: Brilliant Cılan  ve Kaçkın romanlarım.

Böylece birkaç önemli eser veren yazarlardan biri oldum. En son yayımladığım Kara Kitep (Kara Kitap) hikâyeler derlemesidir. 

İlkbahar da Kırgız kitaplarının fuar satışını düzenledik. 

Benim en büyük korkum, yavaş yavaş biz de yaşlanacağız, acaba bizim kuşak yazar ve şairlerden ne kadar var? Yani ihtiyarlayınca bir araya toplanıp da günümüz olayları hakkında oturup sohbet edecek edebî çevre olacak mı? Benimle konuşan ya da benim konuşacağım çağdaş yazarlarımız kimlerden oluşacak? Şairlerimizi yeteri kadar var sayalım. Ama öykü ve roman yazarlarımız yok denecek kadar az. Tabii bunu günümüz için söylüyorum. Önceden Öskön Danikeyev, Keneş Cusupov ve Orozobek Aytımbetov vs. gibi yazarlarımız arka arkaya eserlerini yayınlayarak önemli işler yaptılar. Benim nesilden öykü ve roman yazarı maalesef çok az.

Bir de şu var: Öykü ve roman yazarlarımız çok az, ama çeşitli edebî türde eserler kaleme alan yazarlarımız çoktur. Aile şecerelerinden, ailenin hangi soydan geldiği ve benzeri konulardan bahseden eserlerimiz de gittikçe çoğalıyor. Bundan başka tarihî konularda yazanları gerçek edebî eser yaratan yazar olarak değerlendiremeyiz. Çünkü bunlar gerçek edebiyat ürünleri sayılamaz. Nobel ödülünü, eseri tamamen kurgulayarak oluşturan yazar kazanır. Tarihî kaynaklara değinen yazar bu ödülü alamaz. Cengiz Aytmatov’un Gün Olur Asra Bedel romanını “Sovyetler Birliği Dönemi’nin tarihini anlatan roman” olarak değerlendirerek Nobel ödülü için ayarlanan listeden çıkartmışlardı. 

Dediğim gibi, Kırgız edebiyatının şu anki durumu oldukça kötü. Bunun nedenini açıklamaya kalkarsak cevabı şudur: Nesir türünde eser yazmak çok zor, yoğun bir şekilde çalışmayı ister. Yazarın eseriyle gece gündüz uğraşması gerekiyor ve sürekli yeni fikir üretmesi gerek. Şair, bir şiir yazmışsa onu birkaç gün sonra okuyup düzeltmesi lazım, ama bu yeterli değildir. Birkaç gün sonra yazdığı şiiri tekrar incelemesi lazım. Böylece dört kıtadan oluşan şiiri on kere inceleyip düzelttikten sonra ancak kendine “ben şairim” diyebilir. Yazarlarda durum biraz farklıdır. Eser üzerinde yıllarca çalışmak zorundayız. Ben Brilliant Cılan adlı eserimi üç yıldan fazla zamanda tamamlayabildim. Romanı bitirdiğimde de aklım hep romanla meşguldü. Kızıl Köynökçön Kelin adlı eserimi yazarken de iki yıl ara vererek devam ettim. Yani, demek istediğim edebî hayatın, devamlı ve yoğun çalışmalar üzerine kurulması gerekiyor. 

Bence bu nedenle günümüzde nesir üzerine çalışan gençler hemen hemen yok. Ama bazen de karşıma öykü ve roman yazan bir genç çıksa onu sevinçle karşılayıp desteklemeye çalışıyorum. Gençlere bu işten vazgeçmemesini tavsiye ediyorum. Umarım, milletimiz, devletimiz var oldukça edebiyatımız da hem şiirde hem de öykü ve romanda şair ve yazar üretecektir. 

S.A.: Günümüzde nesir türünde çizdiğiniz olumsuz tablo Kırgız Edebiyatı’nın altın çağını yaşadığı dönemde daha umut vericiydi. Tölögön Kasımbekov, Cengiz aytmatov gibi nesir ustaları Kırgız Edebiyatına yön verdilerBu isimlerden tarihsel roman denilince Kırgız Edebiyatı’nda ilk akla gelen romancı şüphesiz daha çok Kırılan Kılıç romanıyla bilinen Tölögön Kasımbekov’dur. Onun Cengiz Aytmatov’un gölgesinde kalan, ancak tarihsel romancılığa yeni bir soluk getiren yazar olarak tanınması konusunda ne söyleyebilirsiniz?

Ç.A.: Tölögön Kasımbekov, Kırgız Edebiyatı’nda tarihî roman yazan klasik yazarımızdır. Onun Kırılan Kılıç, Kelkel, Baskın, Kırgın (Çapkın) diye tarihî romanları vardır. Ama şunu da belirlemek gerekir: Kırılan Kılıç, romanının tanınmasında siyasî olaylar etkilidir. Çünkü günümüzde de tarihî romanlar yine kaleme alınmakta, ama eskisi gibi, özellikle de T. Kasımbekov’un Kırılan Kılıç romanı gibi büyük ün kazanamamaktadır. O dönemlerde Kırgız tarihiyle ilgili eser yazmak, Kırgız tarihi üzerinde bir çalışma yapmaya izin yoktu. T. Kasımbekov gibi yazarlarımız tarih üzerinde cesurca eser yazdığı için ün kazandılar. Örneğin, günümüzde Orozobek Aytımbetov adlı yazarımızın Kara Kırgız diye beş ciltten oluşan tarihî çalışması yayımlandı. Bu eser, aslında Kırılan Kılıç romanından daha güzel bir çalışmadır. Bazı yazarlarımız siyasî olayları anlatmakla ün kazanmışsa, günümüzde bazı yazarlarımız izin olduğu halde siyasî olayları anlatmakla pek ün kazanamaz. Çünkü tarihî eseri sonuçta herkes yazabiliyor. Demek istediğim, Tölögön Kasımbekov’un tanınmasında belirleyici ve önemli unsur, siyasî olaylardır, siyasî dönemdir. 

Bir de şu var; halk, kurgulanmış güzel bir roman okumak ister. Eserin, konu, ifade ve edebî unsurlar bakımından iyice kurgulanmış olması lazım. Tiplerin, karakterlerin anlamlı olması ve tasvirlerin bol bol yapılması gerekiyor. Kasımbekov, bunları yakalamış. Günümüz tarihî eserlerinden bahsedecek olursak, Asanbek Stamov diye bir yazarımızın Han Teyiş adlı tarihî romanı yayımlandı. Gerçekten bu, tüm unsurlar bakımdan iyice işlenen bir eser; ama dediğimiz gibi, siyasî bakımından o kadar da ün kazanamadı. Eser, tarih üzerinde yazılan diğer eserlerden biri olarak kaldı. Bundan başka Kalen Sıdıkova adlı yazarımızın büyük tarihî eserleri yayınlandı. Maalesef, onlardan bazıları halk arasında tanınmıyor bile diyebiliriz. Halk, herkes tarafından kendi soyunu anlatan eserlerden artık bıkmıştır.

Tölögön Kasımbekov, Tügölbay Sıdıkbekov ve Kasımalı Cantöşev, Kırgız edebiyatında nesir türünde eser veren önemli usta yazarlarımızdandır. Haklı olarak söyleyebileceğim, ben asla T. Kasımbekov ve T. Sıdıkbekov ile Cengiz Aytmatov’un edebî eser yazma teknik ve unsurlarını karşılaştıramam. Her birinin de kendine özgü mükemmel anlatma tarzı vardır. Çünkü hem Kasımbekov hem Sıdıkbekov, hiç kimsenin ifade edemeyeceği gerçekleri Kırgız diliyle anlatan Kırgız yazarlarıdır.

S.A.: Yukarıda adı geçen yazarlar eski nesil diye adlandırdığımız yazarlar. Ancak günümüzdeki edebî yaratıcılığın yeterli olgunlukta olmadığını belirttiniz. Kırgız Yazarlar Birliği’nin edebî gelişimi destekleyecek faaliyetleri var mı? Ekonomik anlamda devlet kanadından bir destek görüyor musunuz?

Ç.A.: Açıkçasını söylemek gerekirse, Kırgız Yazarlar Birliği’nin günümüzde durumu pek de iç açıcı değildir. Devletimiz Birliği desteklemiyor ve Birliğe gereken ilgiyi göstermiyor. Devlet bütçesinden faydalanamayız ve Birlik’te çalışan yazarlarımız, sekreterlerimiz yine ücretsiz çalışmaktadır. Ben de kendi sekreterime kendi cebimden maaş ödüyorum. Genç kız maaş istemez mi! Diğer elektrik, internet gibi hizmetleri de kendi cebimden ödüyorum. 

Devletimiz eser yayımlama işleriyle hiç ilgilenmez oldu. Kültürel ve sanatsal hayatımız arka plana atılarak ülkemiz siyasî olaylara daha çok ilgi duyduğu için, bütün kültürel kurumlar, özellikle de Yazarlar Birliği çok etkilendi. 

Ben ilk başlarda Kültür Bakanı’nın sürekli bizimle ilgilenecek ve ayarladığımız işlerde, projelerde bize destek vereceğini zannetmiştim. Ama öyle olmadı. Ülkemizde yaşanan ve hâlâ devam etmekte olan ekonomik kriz yazar ve şairleri de derinden etkilemektedir. 

Türk Edebiyatı ile Kırgız Edebiyatı arasında edebî yönden gerçekleştirilecek bir ortaklık fikrini ben elimden geldiğince desteklerim.

Kırgızlar, Rus Edebiyatı’nı da iyi bilirler. Örneğin ben kendim Puşkin, Lermontov, Yesenin ve Nekrasov gibi Rus şairlerinin edebî hayatları ve eserleriyle çok yakından ilgileniyorum. Aynı zamanda Cengiz Aytmatov’un, Tügölbay Sıdıkbekov’un eserlerini daha sonra, tekrar okuduğum zamanlar algılamaya başladım. Kırgız şair ve yazarları eserlerini algılamakta bu sorun neden kaynaklanır? İşte bundan dolayı Rus edebiyatında önemli insanların hayatı ve eserleri hemen Kırgızca’ya çevrilerek okullarda öğretilmiştir. Ben Türkiye vatandaşları arkadaşlarıma şöyle bir teklifte bulunuyorum: “Önemli Türk yazarlarının edebî hayatı ve eserlerinden çeviriler yaparak okullarımızda tanıtmalıyız. Çünkü açıkça söylemek gerekirse Kırgız vatandaşları çoğunlukla Nazım Hikmet hariç bir Türk yazarı tanımaz. Maalesef bu bir gerçek; oysa büyük Türk klasik yazarı ve şairleri hakkında bilgimiz zayıf, hatta hiç yok. Bu nedenle Türk edebiyatını hem anlam hem değer bakımından inceleyemiyoruz. Yani Türk edebiyatı hakkında bir fikir sahibi olamamaktayız. Demek ki, Türk edebiyatını Kırgızistan’da tanıtmak için ilk önce Türk edebiyatı eserlerini çevirerek okul ve üniversite programlarına eklemek lazım.”

Bu işe Kırgız Yazarlar Birliği de büyük katkıda bulunacaktır. Birlik, eserleri çevirme görevi üstlenerek, okul programına uyarlayacak, çünkü Kırgız okullarında, edebiyat kitaplarında hangi yazarın eseri yayımlanacağı kararını biz, yani Yazarlar Birliği vereceğiz. Böylece “Türk yazarlarından şu veya bu yazarın eseri okul kitaplarımızda yayımlansın.” kararı verilecek. İşte o zaman ancak, Türk Edebiyatı ve Kırgız Edebiyatı arasında bir münasebet söz konusu olabilir. 

Eğer Türk Dünyası’nı birleştirmek istiyorsak, yani dilde, fikirde ve işte birliği yerine getirmek istiyorsak ne yapmalıyız? Bu arada Türk Devleti tarafından Kırgızistan’a yapılan yatırımlar ve yardımlar için teşekkür etmek gerekiyor. Ama bağışlamış olduğunuz bir milyon dolar kısa süre içinde kaybolup gidiyor. Bunun yerine Kırgızca-Türkçe ortak yapımı bir kitabımızın yayımlanmasına yardımda bulunsanız, bu yardım sonucu bu eser 1000 sene boyunca kütüphane raflarında korunacak. Bu kitaplardan torunlarımız da faydalanacak. 

Çok şükür, Kırgızistan’da Kırgızistan–Türkiye Manas Üniversitesi tarafından önemli çalışmalar ve faaliyetlerin yürütülmesi güzel bir şeydir. 

Eskiden Türk dili önem bakımından inanılmaz bir güce sahipti. Türkçe bilmeyen birini bilgisiz biri olarak kabul ederlerdi. Siyasetimizi, aklımızı ve gücümüzü birleştirirsek, eskisinden daha güçlü ve büyük bir Türk Devleti oluşturabiliriz.

Çinlilerin yürüttüğü politikalarını günümüz bakış açısından değerlendirdiğimizde, Çinlilerle rekabet edecek tek millet, Türk Milleti’dir. 

Bence, Kırgız ve Türk Milleti’nin kültür, fikir ve anlayış olarak ortaklığı edebî ürünlerin birbirine aktarılmasıyla gerçekleşebilir. 

Demek istediğim, Türk Devleti tarafından Kırgızistan’ın yolunun tamiri için bağışlanan 60 bin doların hiç değilse 6 binini Türk şiirini Kırgızistan’da ve Kırgız şiirini Türkiye’de tanıtmak üzerine bağışlansa daha iyi olacaktır.

Kırgız okurları, Rus edebiyatına çok özenmiştir. Yani farklı tarzda yazılan eseri ya da yeni tarzda yazılmış hikâyeyi kolay kolay algılayamaz, kabul etmezler. Diyelim ki ben Japon kısa öykülerini okumayı çok severim ve kendim de bundan etkilenerek Japon tarzı kısa öyküler yazmayı denedim. Ama dediğim gibi, bazı öykülerim olumsuz tepki alabilir, bu yüzden ben de bu konuda acele etmiyorum. 

S.A. : Böyle bir projenin yani Kırgız ve Türk Edebiyatı arasında gerçekleşecek çeviri işbirliğinin iki ülkenin ortak kültürel ortamda buluşması anlamına gelir. Bu da iki ülke halkını birbirine daha da yaklaştırabilir.

Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra, C. Aytmatov, T. Kasımbekov gibi yazarlar bir tarafta, diğer yazarlar bir tarafta kaldılar. Bir karşıtlık vardı ortada. Yani bazı yazarlar kendi aralarında bölündüler. Bunun nedeni neydi?

Ç.A.: Yazarların kendi aralarında bölünmesi, siyasî iradenin ve hükümetin bir politikası idi. Çünkü özellikle Kırgızistan’da yazarlar büyük bir güce sahipti. Şair ve yazarlar, halk tarafından çok sayılırdı, onların söyledikleri ve yazdıklarına saygı duyulurdu. Örneğin, büyük yazarımız Tügölbay Sıdıkbekov, istese Cumhurbaşkanımız Askar Akayev’i koltuğundan kalkmadan çağırabileceği kadar imkâna sahipti. Çünkü yazar demek, ruhi, manevî bir güce sahip demekti. Bu nedenle cumhurbaşkanımızın etrafında toplanan bazı devlet adamları, “Kendi aralarında bölünmüş yazarlar hiç bir şey yapamaz” diyerek manevi kuvvete sahip yazarlarımızın dağılmasını istedi ve böylece Yazarlar Birliği’nde birbirinden bağımsız farklı üç başkan oluştu. Bu olay karşısında Cumhurbaşkanımız Birlik Başkanları’ndan birini seçeceğini ilân ettiği zaman, başkanlar, yani üç taraf kendi aralarında tartıştılar. Çünkü her biri başkan olmak istiyordu. Hükümet, yazarların siyasî gücünü yok etmek için onları dağıttı. 

S.A.: Günümüz Kırgız edebiyatından öne çıkan bir iki isim vermek gerekirse hangi yazarları gösterebilirsiniz?

Ç.A.: Eski yazarlarımızdan önemli olanları, Keneş Cusupov, günümüz yazarlardan ise, Kasım Kuşubakov ve onun Uluu Toogo Çıkkan Barbı (Büyük dağa çıkan var mıdır) adlı romanı, Kanıbek İmanaliyev diye bir yazarımız vardır. O şu an daha çok siyasetle uğraşıyor. Onun “Aydın Köldün Ak Kuşu” (Aydın gölün beyaz kuşu) adlı hikâyesi de çok ünlüdür. 

S.A.: Bize zaman ayırdığınız için teşekkür ederim.

Ç.A.: Ben size teşekkür ederim. Umarım böyle bir çeviri projesi hayata geçer.

Bu yazı Kardeş Kalemler dergisinin 178. sayısında yer almaktadır. Derginin bu sayısında yer alan tüm yazılara aşağıdaki bağlantı üzerinden ulaşabilirsiniz.
Kardeş Kalemler 178. Sayı