Kardeş Remiyevlerin Tatar Süreli Yayının Gelişmesindeki Rolü


 01 Ekim 2019

Tatarca süreli yayının ortaya çıkışı: Tatarca süreli yayın XX. Yüzyıl başında meydana gelmiştir ve kısa bir dönem içerisinde Rusya’nın farklı şehirlerinde çok sayıda gazete ve dergi yayınlanmaya başlamıştır. Tatarlar XIX. Yüzyılın ortasından beri kendi dillerinde bir gazete yayınlama teşebbüslerinde bulunmuşlardır. Örneğin Kayum Nasıyri 1870’li yıllarda “Tan Yıldızı” adlı gazete yayınlamak için devlet kurumlarına başvurularda bulunmuştur. Fakat çarlık iktidarı onun ve başka aydınların tekliflerini geri çevirmiştir. Genel olarak ise Tatarca bir gazete yayınlama teşebbüsü ta XIX. Yüzyılın başına kadar gitmektedir. Kazan üniversitesi profesörü İ.İ. Zapolskiy “Kazan Haberleri” adında Rusça ve Tatarca olarak bir gazete yayınlamak için başvurmuştur. Lakin onun bu başvurusu olumsuz sonuçlanmış, gazete sadece Rus dilinde yayın hayatına başlamıştır. 1905 yılında başlanan Birinci Rus İhtilali neticesinde Çarlık idaresi bazı tavizler vermek zorunda kalmıştı. Bu tavizlerden birisi de Rusya İmparatorluğunda yaşayan Rus olmayan milletlerin gazete ve dergi yayınlamalarına izin verilmesi ve sansürün kaldırılması olmuştur. Yasakların kalkmasından sonra ilk olarak 1905 yılında Petersburg şehrinde “Nur” gazetesi yayınlanmaya başlamıştır. Kazan’da ise ilk olarak “Kazan Muhbiri’ gazetesi yayın hayatına başlamıştır. Bundan sonra çok sayıda gazete ve dergi neşredilmeye başlamıştır. Çarlık Rusya’sının farklı şehirlerinde 1905-1918 yılları arasında 125 gazete ve 45 dergi yayınlanmıştır. Bunların bazıları biraz yayınlandıktan sonra bazen baskı neticesinde bazen ise naşirlerinin başarısızlığı neticesinde kapanmışlardır. Yukarıda da bahsedildiği gibi, çok sayıda yayın hayatına başlayan gazete ve dergilerin ancak bir kısmı uzun bir basın hayatı yaşamışlardır. Remiyevler tarafından neşredilen Şura ile Vakıt bu bahsedilen uzun yayın hayatı yaşayan süreli yayınlarından sayılmaktadır. 

Orenburg Şehri: Kardeş Remiyevlerin Tatar süreli basınına yaptıkları büyük hizmetler Orenburg şehrinde gerçekleşmiştir. Şura dergisi, Vakıt gazetesi ve Vakıt matbaası kendi faaliyetlerini Orenburg’da gerçekleştirmişlerdir. Tarihi açıdan bakıldığında Orenburg çok kadim bir şehir sayılmaz, onun temeli 1743 yılında yani İmparatoriçe Yelizaveta Petrovna döneminde atılmıştır. Fakat Orenburg önemli bir yerde olduğundan, yani Rusya’nın Orta Asya hanlıkları ile ticareti için bir köprü görevi gördüğünden dolayı çok kısa bir zaman içerisinde gelişmiştir ve şehirde güçlü bir Türk-Müslüman topluluğu ortaya çıkmıştır. XIX. Yüzyılda Orenburg’da milletini aydınlatma, terakki ettirme düşüncesine kapılan ve bu yolda çaba sarf eden tüccar ailelerinden iki aile önde gelmekteydi. Bunlardan birisi üç kardeş Ahmet, Mahmut ve Gani Hüseyinovlar. İkinci aile ise kardeş Muhammet Şakir ve Muhammet Zakir Remiyevlerdir. Bu iki aile XIX. Yüzyıl sonundan Ekim devrimine kadar kendi toplumları için büyük hizmetlerde bulunmuşlardır. Cami, okul, eğitim kurumları, neşriyat gibi bir milletin ayakta kalabilmesi, ilerlemesi için önemli olan konularda büyük fedakarlıklar göstermişlerdir. 

Remiyevlerin Süreli Yayın Teşebbüsleri: Remiyevlerin Tatarca yayına önem vermeleri ve onun Tatar toplumu için ehemmiyetini anlamaları 1905 senesinden daha erken bir tarihtedir. Zakir Remiyev İstanbul’da iken (1880’li yıllarda) ağabeyi Şakir ona yazdığı mektupta İstanbul’daki matbaa ve basın işini öğrenmesini, incelemesini önermiştir. 

1882 yılında Zakir ve Şakir Remiyevler Kazan’da bir salon kiralayarak İsmail Gaspralı ile onun tarafından yayınlanacak olan Tercüman gazetesi ile ilgili bir konuşma düzenliyorlar ve kendileri gazetenin ilk abonelerinden oluyorlar. Bu görüşmeye ise onlardan başka gelen olmuyor. 

Birader Remiyevler 1903 senesinde Tercüman gazetesinin çıkmaya başlamasına 20 yıl dolaysıyla Bahçesaray’da düzenlenen dua meclisine hediye olarak değerli taşlardan oluşmuş bir demet göndermişlerdir. Fatih Kerimi’nin İsmail Gaspırlı sözlerini naklettiği Kırım’a Seyahat adlı eserinde konu ile ilgili şöyle denilmiştir: “Gelmiş birçok hediyeler arasında cümlenin dikkatini tüccar ve muteberandan meşhur madenciler Muhammet Şakir ve Muhammet Zakir Remiyev cenaplarından gelmiş değerli ve renkli taşlardan yapılmış demet celp etmiştir. Hakikaten nazik ve büyük bir hediyedir. İşbu taş ve maden demedi altın, yaşma, aleksandrit, zümrüt, ametist, hrezolit, dağ billuru Ural dağlarında bulunan başka değerli taşlarından tertip edilmiş kırk funt ağırlığında (16 buçuk kilo civarı)  bir çiçektir” denmiştir. 

1899 yılında Şakir Remiyev Petersburg şehrine gittiğinde orada bulunan Kırımlı İlyas Mirza Boraganskiy matbaasını ziyaret etmiştir. Bu matbaada 1902 yılında Fatih Kerimi’nin Şakir Remiyev ile yaptığı Avrupa seyahatnamesi notları da yayınlanmıştır. Bu esnada Remiyev Boraganskiy matbaasında çalışan Kırımlı Osman Nuri Akçokraklı ile tanışır. Akçokraklı sonraları Remiyevlerin Vakit gazetesi matbaasının kurulmasında ve makineler ile donatılmasında yardımcı olmuştur, ayrıca Şura dergisinde de çalışmıştır. Yukarıda gördüğümüz gibi, Remiyevlerin Tatarca bir gazete yayınlama teşebbüsleri çeyrek asır devam etmiştir. Bahsettiğimiz sebeplerden dolayı bu emellerine onlar ancak 1906 yılında ulaşabilmişlerdir. 

Vakit Gazetesi: 1906 yılının 16 Şubatında Remiyevler Orenburg valisinden “Vakit” adında gazete yayınlamak için izin alıyorlar. İzin alındıktan beş gün sonra ise Vakit’in birinci sayısı yayımlanmıştır. Demek ki gazete neşretmek için tüm teknik hazırlıklar önceden görülmüştü, hazırlanmıştı. Gazetenin muharriri olarak Fatih Kerimi tayin edilmiştir. Kerimi ile Remiyevler daha evvelden samimi oldukları malumdur. 1899 yılında Şakir Remiyev’in Avrupa’ya seyahati esnasında Kerimi ona rehberlik yapmıştır ve bu seyahat notları Avrupa Seyahatnamesi adında basılmıştır. 

Vakit gazetesi 1906 yılında yayın hayatına başlayıp 1918 yılında Sovyet iktidarı tarafından kapatılana kadar aralıksız devam etmiştir. Önceleri haftada iki, üç sayı yayınlan gazete sonraları günlük olarak neşredilmeye başlamıştır. Vakit gazetesi 2309 sayı yayınlanmıştır. Vakit idaresinde döneminin ünlü gazetecileri ve yazarları Burhan Şeref, Abdulbari Battal (Abdullah battal Taymas), Şerif Kamal, Camal Velidi, Kebir Bekir, Abdurrahman Fahretdinov, Fatih Kerimi ve başkaları çalışmışlardır. Ayrıca gazetede Alimcan İbrahimov, Yusuf Akçura, Gabdulla Tukay, Mecit Gafuri, Necip Dumavi, Musa Bigiyev, Zeki Velidi, Hadi Atlasi, Galiesker Gafurov Çığıtay gibi şahıslar kendi yazıları ile iştirak etmişlerdir. 

Gazetede dönemin önemli meseleleri ortaya koyulmuş, tartışılmış, o dönemde Rusya Müslümanlarını ilgilendiren problemler için çözüm yolları aranmıştır. Bu problemlerden bazıları eğitim sisteminin yenilenmesi, ders müfredatlarının düzenlenmesi, dil reformu, edebiyat, terakki, kadın meselesi, Müslümanların geri kalmalarının sebepleri ve bu sebeplerin giderilmesi gibi konulardır.  

Vakit gazetesinde ve genel olarak Tatar gazetelerinin çoğunluğunda Osmanlı İmparatorluğunda olup bitenler de yakından takip edilmiştir. Gazetelerde Türkiye Ahvali ve buna benzer adlar altında ülkedeki olaylara yer verilmiştir. Türkiye’ye olan ilginin bariz bir örneği olarak Balkan savaşı esnasında Fatih Kerimi tarafından yazılan “İstanbul Mektupları” başlıklı yazıları göstermek mümkündür. İstanbul’dan bu yazılar okurların dikkatini çok çekmiştir. Çünkü mektuplar 1913 yılında Vakit matbaasında ayrı bir kitap olarak ta yayınlanmıştır. Fatih Kerimi 1912 yılında Balkan savaşı ile ilgili olayları yakından takip etmesi ve onu Vakıt vasıtasıyla millettaşlarına da bildirmesi için İstanbul’a gönderilmiştir. Kerimi bunu şöyle ifade etmiştir: “1912 senesinin 29 Ekiminde muhterem Zakir Bey Remiyev’den Vakit gazetesi idaresine benim adıma şu mealde bir mektup alındı: Eğer savaş yerine Vakit gazetesi için muhbir olarak gitmeyi zaruri görürseniz ve mümkün olursa gitmeniz uygun olur. Türkçeden başka Fransızcanız da olduğundan oraya kendiniz gitmeniz daha iyi olurdu. Eğer birer sebepten dolayı kendiniz gidemiyorsanız İstanbul’daki muhbirimiz Yusuf beyden en önemli olaylar hakkında telgrafla haber vermesini temin etmek mümkün olur mu? Muhbir olarak hareket etmeyi üzerine almak istemez herhalde. Kerimi İstanbul’da 1913 yılın Martına kadar, yani tam dört ay kalıyor. Onun İstanbul mektupları XX. Yüzyıl başı İstanbul’unu görebilmek, toplumun yaşamını, durumunu anlamak açısından önemli bir eserdir ve günümüz Türkçesine de aktarılmıştır. 

Remiyevler ondan önce ise Burhan Şeref’i özel muhbir olarak İran’a göndermişlerdir. Şeref’in mektupları da 1909 yılında “İran Mektupları” adı altında risale olarak yayınlanmıştır. Yusuf Akçura’nın 1913 yılında Suriye ve Filistin’den gönderdiği mektuplar da gazetede basılmıştır. Bu mektuplar tarihçi İsmail Türkoğlu tarafından Türkçeye aktarılarak yayınlanmıştır. 

Şura dergisi: Şura dergisi Vakit gazetesine ek olarak yayınlanmaya başlamıştır. O 1908 yılından 1917 yılının sonuna kadar, yani tam on sene yayınlanmıştır. On beş günde bir defa çıkan dergi 240 sayı olarak basılmıştır. Şura’dan önce Vakit gazetesine ek olarak Edebiyat Kapçığı (Edebiyat Çuvalı) yayınlanıyordu. Şura onun devamı olarak çıkmaya başlamıştır. Derginin izin belgesinde belirtildiği gibi onun muharriri olarak daha önce uzun seneler Dini İdare’de kadılık görevinde bulunan Rizaeddin Fahreddin tayin edilmiştir. Rizaeddin Fahreddin bu göreve getirilmeden önce de çok sayıda kitapları, makaleleri yayınlanan, geniş kitleler arasında adı meşhur bir şahıstı. Bazı araştırmacılar Remiyevlerin Şura dergisini Fahreddin için düşündüklerini belirtmektedirler. Çünkü Fahreddin Remiyevlerin davetini kabul ederek 1906 yılında Ufa’daki kadılık görevini bırakıp Orenburg’a taşınmıştı ve Vakit gazetesinde çalışmaya başlamıştı. Gazetelerde ise genel olarak format gereği derin bilimsel makalelere yer verilmeyip, sıcak haberlere, olayların arkasından kısaca haber vermekle yetinilmekte. Fahreddin ise bilimsel makaleler, derin araştırmalarla toplumu aydınlatmak istiyordu. Yeni çıkmaya başlayan Şura dergisi onun bu ihtiyaçlarına çok uygundu. Fahreddin derginin yayın hayatının başından sonuna kadar muharrirliğini devam ettirmiştir. Hatta 1911 yılından evine yapılan polis baskısı ve tüm kütüphanesinin, dergi için hazırladığı materyallerinin elinden alınmasına rağmen dergini aksatmadan devam ettirmiştir. İdarede bir dönem çalışan şair Zarif Beşiri’nin kendi hatırlarında belirttiğine göre Fahreddin gelen yazıları kendisi temize çekiyor, yayına hazırlıyor, mektupları cevaplıyordu, yani derginin yayınlanması için birçok görevi tek başına yürütüyordu. 1918 yılında dergi kapatıldıktan sonra tekrar Ufa’ya kadılık görevine gitmek zorunda kalan Fahreddin Zakir Remiyev ile vedalaşmak için gittiğinde kendisinin Orenburg’da en mutlu yıllarını geçirdiğini belirtmiştir. Zakir’in eğer ileride durumlar düzelirse tekrar dergi yayınlamaya nasıl baktığını sorusuna severek kabul edeceğini ve döneceğini belirtmiştir. Fakat ne yazık ki, onların bu hayalleri gerçekleşmemiştir. 

Kardeş Remiyevler Şura ve Vakit’in yayın politikasına hiçbir zaman müdahale etmemişlerdir. Fatih Kerimi ile Rizaeddin Fahreddin bu konularda serbest hareket etmişlerdir. Hatta Zakir Remiyev kendi şiirlerini bile Fahreddin’e dergide yayınlamak için verirken “uygun görürseniz basarsınız” diye verdiği bilinmektedir. 

Dergide yayınlanan makalelerin bazıları sonra risale şeklinde de yayınlanmıştır. Mesela Musa Carullah’ın “Rahmet-i İlahiye Borhanları”, “İnsanların Akide-i İlahiyelerine Bir Nazar” adlı yazılarını göstermek mümkündür. Bu risaleler Osmanlı devletinde de ilgi uyandırmış ve Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi tarafından “Yeni İslam Müçtehitlerinin Kıymet-i İlmiyes”i adında bir reddiye kaleme alınmasına sebep olmuştur. 

Şura dergisinin nüshaları günümüzde Kazan, Ufa, Petersburg, Moskova, Taşkent, Alma Ata, Helsinki, New York, İstanbul, Ankara kütüphanelerinde bulunmaktadır. Bu derginin geniş bir coğrafyaya yayıldığını, bu bölgelerde yaşayan insanlar tarafından okunduğunu göstermektedir. Dergi kendisi de başka bölgelerde çıkan süreli yayını takip ediyordu. Şura’da belirtilen, 1913 yılında verilen bilgiye göre dergi idaresine altmışa yakın Arapça ve Türkçe gazete ve dergi gelmekteydi. Bunların 34 tanesi yurt dışında yayınlan gazete ve dergilerdi. Yani yarısından fazlası yabancı ülke süreli yayınlarıydı. Bazen dergi bu süreli yayınlardan önemli makaleleri çevirerek yayınlıyordu. Fakat 1914 yılında Birinci Dünya Harbi başlandıktan sonra dışarıdan süreli yayın alma ve kendi dergi ve gazetelerini harice göndermeleri yasaklanmıştır. Fahreddin ise Orenburg valisi tarafından çağırılarak eğer Türk askerleri ile ilgili yazı yazarsa sürgüne gönderileceği belirtilmiştir. Ayrıca onun 1915 yılı başında yayınlanan “Dini ve İçtimai Meseleler” ve “Ahmet Mithat” adlı eserleri toplatılmıştır ve kendisi mahkemeye verilmiştir. Sonraları kendisi çocuklarına: “Çarlık döneminde hapislerde yatmasam da, sürgünlere gönderilmesem de hiçbir zaman rahat yaşayamadım. Hayatım yazı gizlemek ve bunun neticesi olarak gerekli yazılarımı kaybetmek oldu” diye anlatmıştır. 

1918 yılında dergi kapatıldığında, idarenin banka hesabına da el konulunca Fahreddin son bir ayın maaşını da alamamıştır. Bundan sonra tekrar Ufa’ya kadılık görevine dönmek zorunda kalmıştır. Yola çıkmadan önce Remiyev ile vedalaşmak için gittiğinde Remiyev ona: “Eğer ileride ortalık yatışırsa ve tekrar Şura’nın yayınlanma ihtimali olursa geri döner misiniz?” diye sormuştur. Fahreddin ise buna karşı hiç şüphesiz geri dönerdim diye cevap vermiştir. Fakat bu onların bu ümitleri ne yazık ki gerçekleşememiştir. 

Vakit matbaası: yukarıda da bahsedildiği üzere, Vakit ve Şura 1909 yılına kadar Kerimov, Hüseyinov ve Şürekası matbaasında neşredilmiştir. Bu matbaa Fatih Kerimi’nin babası Gilman Ahund tarafından Breslin matbaası satın alınarak açılmıştı ve onun açılmasında Remiyevler maddi yardımda bulunmuşlardı.    Fakat matbaanın düzeni çok iyi değildi, makineleri eskimiş, harfleri yıpranmış, kullandıkları kağıdın kalitesi düşüktü. Bundan dolayı Remiyevler Zakir’in evi yanında bir bina satın alıyor ve binayı matbaa için yeni makineler ile donatıyorlar. Bundan başka muharrir ve düzeltmenler için ayrı çalışma odaları da hazırlatıyorlar. İşte bundan sonra, yani 1 Ocak 1909 tarihinden itibaren Şura ile Vakit yeni matbaada basılmaya başlıyor. Vakit matbaası 1918 yılında Sovyet iktidarı eline geçinceye kadar Remiyevler idaresinde kendi faaliyetlerini yürütmüştür. Burada edebiyat, tarih, dil ve başka konularla ilgili kitaplar basılmıştır. Araştırmacıların belirttiğine göre 1909 yılından 1918’e kadar, yani 9 sene içerisinde Vakit matbaasında 150’den fazla kitap yayımlanmıştır. Bunların 35 tanesi Şura muharriri ünlü alim, tarihçi, aydın Rizaeddin Fahreddin’in eserleridir. Zaten Vakit matbaasında ilk basılan kitap Fahreddin’in Muhammed adlı eseri olmuştur.   

Remiyevler matbaasında Rizaeddin Fahreddin’den sonra en çok eseri yayınlanmış şahıslar Tatar edebiyatının klasiklerinden sayılan Şerif Kamal ile Alimcan İbrahimov gelmektedir. Şerif Kamal’ın ilk hikayeleri Şura dergisinde yayınlanmıştır. Onun yeteneğini gören Remiyevler sonra kendisini dergi idaresinde çalışmak için davet etmişlerdir. 

Vakit matbaasında sadece Tatarca değil, başka Türk halklarının da eserleri yayınlanmıştır. Kazak gazetesi, Uygur elifbası ve başka eserler de bu matbaada neşredilmiştir.

Kardeş Remiyevler gazete ve dergi idaresinde çalışanlara maddi yönden de çok iyi şartlar hazırlamışlardır. İdarede çalışan Zarif Beşiri kendi hatıralarında bu konuya değinmiştir onun dediğine göre, çok tirajlı Moskova, Petersburg gibi büyük şehirlerdeki Rus gazetelerinin muharrirleri bile 70-80 ruble civarında maaş alırken Fatih Kerimi ile Rizaeddin Fahreddin’in maaşları 130 ruble olarak tayin edilmiştir. Halk arasında onların maaşı “bakan maaşı” diye konuşulmuştur. Dergi idaresinde çalışan Beşiri’den Zakir Remiyev yazıları için aldığı paranın geçimini sağlamak için kafi olup olmadığını sorduğunda Beşiri pek yeterli olmadığını, fakat bunun önemsiz olduğunu dile getirmiştir. Remiyev ise buna karşı bir yazarın yazdıkları için aldığı para geçimini sağlamak için yeterli olması gerektiğini bildirmiştir.  

Matbaa, dergi ve gazete çalışanlarına iyi maaş temin eden Remiyevler Şura ile Vakit’in dış kalitesine de büyük önem vermişlerdir. Matbaada üç kere kullanılan kurşundan dökülen harfler yenisine değiştirilmiştir. Vakit matbaasında ise Osmanlı hurufatı kullanılmıştır.

Vakit matbaası 1918 yılında Sovyetler eline teslim edildiğinde Zakir Remiyev kendisi gelmiştir ve matbaa çalışanlarına bir miktar para bırakarak, bunun 2 hafta boyunca matbaanın çalışması ve çalışanların maaşları için yeterli olduğunu belirmiştir.      

Şura ve Vakit’in kardeş Remiyevlere ne kadar maddi fayda veya zarar getirdiği konusuna değinecek olursak, dergi ile gazete her sene onlara 10 bin altın ruble zarara çalışıyordu. Yani Şura ile Vakit Remiyevlere maddi anlamda hiçbir fayda getirmiyordu. Onlar bu zararı on beş bin rubleye kadar karşılayabileceklerini bildirmişlerdir. Bu o dönem için önemli bir servettir. Remiyevler bunu kendi toplumlarına hizmet, onları aydınlatmak, başka toplumlarla aynı seviyede terakki etmeleri için yapıyorlardı. 

Sonuç olarak şunu diyebiliriz, Remiyevler Tatar süreli yayın tarihinde 12 sene neşredilen Vakit gazetesi, 10 senelik Şura dergisi ve 9 sene hizmet veren Vakit matbaasının kıymetli çalışmaları ile büyük yer tutmaktadırlar. Remiyevler kendi toplumlarının günün şartlarına ayak uydurabilmesi, başka toplumlar ile beraber terakki etmesi için süreli yayının çok önemli olduğunu anlamışlardı. Bundan dolayı XIX. Yüzyılın sonundan itibaren süreli yayın neşretme teşebbüslerinde bulunmuşlardır. Onlar bu amaçlarına 1906 yılında ulaşmışlardır. 1906 yılından 1918 yılına kadar devam eden bu on iki yıllık bir süreç içerisinde onlar bölge halkının milli kimliğinin, edebiyatının, medeniyetinin gelişmesinde büyük payı olan yayın faaliyetlerini gerçekleştirmişlerdir. Şura ile Vakit gazetesini içeriğine hiçbir zaman karışmayan, muharrir ve gazetecilere fikir ve düşünce serbestliği tanıyarak onların çalışmaları için özgür bir ortam hazırlamışlardır.

Bu yazı Kardeş Kalemler dergisinin 154. sayısında yer almaktadır. Derginin bu sayısında yer alan tüm yazılara aşağıdaki bağlantı üzerinden ulaşabilirsiniz.
Kardeş Kalemler 154. Sayı