Kazakistan’daki Sovyet Zulmat Yıllarının Türkiye’deki İki Tanığı (Ve O Zalim Siyasetin Kurbanı Olanlar ile Akrabaları) Hakkında


 01 Ekim 2020


Bebek Tanık: Acar Süttübaykızı Eren’in Hatıraları

1920-lerin sonunda başlayan Stalin zulmü, Kazakların hemen hemen her bir ailesine acı, hasret, keder ve kayıplar verdirdi. Bu ailelerden birinin bebek tanığı bugün Türkiye-Manisa-Salihli’de yaşayan 90 yaşını geçmiş bir hanım Acar Süttübaykızı Eren’dir. 

Yirminci asrın ilk çeyreğinde bütün Sovyet coğrafyasını tahakküm altına alan sosyalist rejim, Kazakistan’da da hüküm sürmeye başladı. Hali vakti yerinde olan, toplumda saygı gören ve geleneksel Kazak toplumunun direği sayılan sadece Kazak aydınları değil, sade vatandaş da bu zulümden acı çekti, çok trajik dönemlerden geçtiler.

Bugünkü Kazakistan-Doğu Kazakistan’ın Doğu Türkistan’a sınır bölgesinde Tarbagatay Dağları vardır. Bu dağın kuzeyi ve güneyi silme Kazak toplumunun vatanıdır. Sınır güya birileri tarafından çizilmiş ama binlerce yıldan beri Avrasya düzlüklerinde binlerce kilometreyi atla geçen Kazaklar için, feşmekan Rus görevlisiyle fiştekan Çin görevlisinin yaptığı anlaşma, Kazak toplumunun akrabalık bağını engelleyemezdi. Çünkü, resmi olarak yapılan bu yanlış toplumun doğasına aykırı idi.

İşte bu Kazakistan ve Doğu Türkistan sınırına yakın bir yerde, 1730’lu yıllardaki Jongar istilasından sonra Tarbagatay ve Altay bölgelerini Kazakların Orta Cüz-Kerey boyuna mekan etmek için mücadele eden efsanevi Canibek Baturun nesli de Tarbagatay dağlarının kuzeyinde ve güneyinde güya iki ayrı devletin vatandaşı gibi yaşıyorlardı. İşte bu kahramanın soyundan Esebay oğlu Süttübay, 1920’lerin sonunda “zengin-kulak” suçlamasıyla tutuklanır ve Sibirya’ya-Kazakların “iytcekkenge” dedikleri sürgüne gönderilir. Arkasında 4-5 yaşlarında Turısbek diye bir oğlu, Esebay isimli ihtiyar babası, Camal ve Kaziy adlı iki hanımıyla,  Acar adında bebek kızı kalır. Süttübay Mollanın geride kalan ihtiyar babası ile 4-5 yaşlarındaki yegane oğlu Turısbek; Canibek Batur’un (Orta Cüz-Kerey-Süyindik-…Sarı alt boyundan) mensup olduğu Sarı alt kabilesinden ve Esebay’ın kardeşlerinin Doğu Türkistan’da yaşayan oğulları tarafından Doğu Türkistan’a götürülürler. Acar Süttübaykızı Eren’in ifadesine göre, Kuttıbay, Tüktübay ve Caketay isimli bu genç adamlar; Sovyet hükümet görevlilerinin Süttübay’ı tutukladıklarında el koydukları koyun sürülerinden kalan az bir miktar koyunu, Esebay aksakal ve torunu Turısbek Süttübayoğluyla beraber, zamanın Sovyet Kazakistan’ı ile Doğu Türkistan arasını bölen dikenli tellerden geçirerek selamete çıkarırlar. Geride bebek Acar, annesi Kaziy ve babasının büyük hanımı Camal kalırlar. Sovyet zulmü altında, “rejim düşmanının” ailesi olarak, bu iki hanım ve bebek Acar Kazakistan’da bir yıl daha yaşarlar. Acar Süttübaykızı Eren’in 30-31 Mayıs 2020 tarihli sözlü (kayda alınmış) hatıralarına göre; Süttübay Mollayı sürgüne gönderen Sovyet uşakları bu iki hanıma çeşitli eziyetler yaparlarmış. Yemek yiyecekleri zamanı gizlemek için yemek sofralarını saklamak için bebek Acar’ı sofranın üzerine çişe tutar gibi yapmak zorunda bile bırakılmışlar. Rejim uşakları gelir ve iki hanımı korkutmak için bebek Acar’ı süngünün ucuna takmak için hamle yaparlarmış. 

Azap, eziyet, ve acı içinde yaşamış bu hanımlar.  Bir tarafta sürgündeki eş, baba, ve Sovyet cezalandırma kampında ölümü-dirimi haberi bilinmeyen aile reisi için duyulan kaygı içinde yıllar geçmiş. Paramparça olmuş bir Kazak ailesi… Suç? Geleneksel Kazak ekonomisinin can damarı olan küçük ve büyükbaş sürülerinin çokluğuyla, “sen zenginsin, feodalsın, rejim düşmanısın” suçlamalarıyla sürgüne giden oğul Süttübay. 

Babasının sürgününde bebek olan Acar Süttibaykızı, hala ağlayarak kendisinden 4-5 yaş büyük ağabeyi Turısbek’in çocuk haliyle babasına yaktığı ağıdı bugüne kadar hafızasında taşımış. Diyorki;

 

Oylasam oydan keter me,     (Düşüncem aklımdan silinir mi

Çakırsam davsım ceter me?  (Çağırsam sesim ulaşır mı?)

Atam kaeri men calgız                      (Dedem ihtiyar ben yalnızım)

İzdep keler agam bolar ma? (Bizi arayacak agam var mı(hayatta mı))

 

Nihayet, bebek Acar ve ailesi Doğu Türkistan topraklarına geçip orada yaşamaya başladıktan 9 yıl sonra Süttübay Molla tekrar ailesiyle birleşir. Sibiryadaki hapishaneden bir arkadaşıyla aylarca yayan olarak kaçarlar. Kilometrelerce yol yürüdükten sonra aç-bi-ilaç, bir barakaya rastgeldikleri söylenir. Önce bu iki sürgün mahkumu bu barakada kendilerinden geçerler. Biraz dinlendikten sonra barakada et gibi bir parça bir şey asılı durduğunu farkederler. Yakından baktıklarında insan vücudunun kesilmiş asılmış bir uzvu olduğunu görürler. Bu hatıra, sonraki yıllarda ailede defalarca anlatılan ve Sovyet siyasi zulmünün insanoğlunu canavara dönüştürdüğünü Doğu Türkistan Kazaklarına hatırlatan tarihi bir gerçektir.

Bebek Acar böylece Doğu Türkistan’da büyüyüp genç kız olur. Babasının dönüşü ile aile tekrar birleşir, başka kardeşleri de olur. Doğu Türkistan’da Tarbagatay dağlarının güney kanatlarında Kazak-Orta Cüz-Nayman-Çotay alt kabilesinin Sakaba (Sahabe) Zengi isimli bir aksakalın avuluna(köyüne) yakın otururlar. Bu avulda Çömey aksakalın Sımbat(Güzellik) adındaki kızıyla Kocambet Nayman Çükiraeli(Şükrü Ali) evlenir. Bizim Onalbayoğlu Çükiraeli dedemiz damat olduğu için bu bölgeye gelip giderken biricik oğlu Köksegen(özlenen) için Acar kıza dünür gelir. Diğer taraftan da, Çükiraeli dedemizin biricik kızı Kadiyşa(Hatice) Çükonkızı, Alibek Hakim ile evlenir. Bu iki Kazak ailesinin akrabalık bağları bu suretle sağlanmış olur.

Yirminci asrın 40’lı yıllarının sonunda ise Doğu Türkistan Kazaklarına yine göç yolları yine özgürlük ve hürriyet mücadelesi için kavgaya girmek mecburiyeti doğar. Böylece Doğu Türkistan’ın Tanrıdağlarının kuzey eteklerindeki Erenkabırga mevkiinden çıkan Kazak göçü, Taklamakan çölü - Himalaya düzlükleri - Tibet platoları - Hindistan-Keşmir-Bombay(Mumbai)- Basra-Nusaybin-İstanbul yoluyla Türkiye’ye gelip hürriyete kavuşurlar.

Bağımsız Kazakistan’ın geçmiş tarihinden ders almak, tarihi unutmamak ve kaybolan milli, dini, tarihi, siyasi ve kültürel değerleri tekrardan canlandırmak, bağımsız Kazaklara milli şuur vermek amacıyla açtığı bir kampanya var. 31 Mayıs Siyasi Baskı, Sürgün ve Açlık kurbanlarını anma günü. Bu münasebetle bu hatırayı okurlara sunmak istedim. Kazakistan’ın kardeş devleti, Türkiye Cumhuriyetinde de, vaktiyle Sovyet rejiminin Kazaklara yaptığı bu zulmün canlı “bebek” tanığı olarak Acar Süttübaykızı Eren bugün Manisa’nın Salihli İlçesinde yaşamaktadır.

Kazakistan’daki Sovyet Zulmat Yıllarının Türkiye’deki İkinci Tanığı: Bırankey Ceteşenkızı Koyuncu

Yirminci asrın başında 1907 senesinde dünyaya gelen Birankey Ceteşenkızı, Sovyetler Birliğinde zalim Stalin zorbalığının Kazak topraklarını da pençesinde ezdiği yıllarda çiçeği burnunda bir genç gelin imiş. Sovyet ideolojisine göre, birazcık hali vakti yerinde olanların “feodal, gerici, rejim karşıtı” olarak yaftalandığı ve Rusça’da yumruk anlamına gelen “kulak” ifadesiyle anlamlandırılan “kulak”ları yok etme kampanyasıyla kolektif sözde eşitlik sağlamak için herkesin mal-mülküne el koyulduğu zaman işte bu döneme tekabül eder. Genç gelin Birankey’in kocası Nurgaliy de bu zalim siyasetin kurbanı olarak sürgüne gider.  Bu genç çiftin, Nurziza ve Emirgaliy isimli iki küçük çocuğuyla Birankey gelin kalır arkada. Anlatıldığına göre bir gece iki küçük çocuğunu deveye bindirir ve Birankey gelin sınırı geçer. Doğu Türkistan’daki yakınlarına sığınır. Sığınır da iki küçük çocukla bu genç gelinin korunup-kollanması da lazım. İşte bu noktada benim babaannemin babası Çükon(Çükiraeli) dedemiz, Birankey’e ikinci hanım olarak nikah kıyar. 

Bu tarih sonrasında yine bir önceki hatıratta belirtildiği gibi, Birankey Cetişenkızı Koyuncu ve oğlu Emirgaliy Nurgaliyoğlu Koyuncu ile kızı Nurziyza’nın kaderi, Tanrıdağlarının kuzey eteklerindeki Erenkabırgadan hürriyet uğruna Taklamakanı geçen, Himalayaları aşan, Hindistan yoluyla Türkiye’ye ulaşan Alibek Hakim göçüyle birleşir.

Benim babaannemin diliyle Birankey Tate ve dolayısıyla bizim çocukluğumuzda “Nağaşapa”(anneanne) dediğimiz bu hanım, önce Türkiye Cumhuriyeti devletinin Kayseri’de tahsis ettiği Develi kazasına yerleşir. Kayseri’de Musahacılı –İlyaslı-Tomarza gibi köylerden Orta Asya’nın kalbinden gelmiş bu Kazaklar gelinler alırlar. Kayseri’nin bu temiz aile kızlarından biri Hacer yenge, Emirgaliy dayıyla evlenir. Dört çocukları oldu. Kazakistan’dan Tarbagatay’dan Doğu Türkistan’daki Tanrı Dağları eteklerinden gelen bu Kazak Türkleriyle Anadolu’nun bağrındaki Türk ailelerin kanları birbirine karıştı. Birankey Ceteşenkızı Koyuncu apamız, 1960’ların ilk yıllarında Kayseri’den gelip Salihli’ye yerleşmişti. Uzun seneler Salihli’de kiremit fabrikasında çalıştı, oradan emekli oldu. Benim atamın  1975 senesinde, 7.defaki  hac ziyaretinde beraber hacca gitti.

Birankey Nağaşapa, benim apamın Tatesi, 3.Şubat 1993 senesinde vefat etti. Kabri Salihli’nin asri mezarlığında oğlu Emirgaliy Nurgaliyoğlu Koyuncu ile yanyana yatıyorlar. Bu ailenin çocukları, torunları ve torunlarının çocukları ise Avrupa’da, Kazakistan’da ve Türkiye’de yaşıyorlar. Ve Anadolu Türklüğü, Sovyet zulmüne düçar olmuş nice meşakketlerle kardeş vatan Türkiye’ye gelmiş bu Kazaklara bağrını, kucağını, evini çoktaaan, Kazakistan bağımsız olmadan çook önceleri açmıştı. Altay-Tarbagatay ve Tanrı Dağlarından kopup gelen Kazakların kanları çoktan Anadolu’daki kardeşlerimizle karışmıştır.

Bu yazı Kardeş Kalemler dergisinin 166. sayısında yer almaktadır. Derginin bu sayısında yer alan tüm yazılara aşağıdaki bağlantı üzerinden ulaşabilirsiniz.
Kardeş Kalemler 166. Sayı