HaftanınÇok Okunanları
COŞKUN HALiLOĞLU 1
KEMAL BOZOK 2
HİDAYET ORUÇOV 3
Kardeş Kalemler 4
BAYAN AKMATOV 5
Emrah Yılmaz 6
MARUFJON YOLDAŞEV 7
Kırgız Yazar Sultan Rayev:
Günümüzde olduğu gibi, gerçeği söyleyene kimse inanmaz
Samet Azap: Edebiyatla ne zaman ilgilenmeye başladınız?
Sultan Rayev: Üniversitede öğrenciyken edebiyat üzerinde çalışmaya başladım. İlk hikâyelerimi dördüncü ve beşinci sınıfta iken yazdım. 90’lı yıllarda Alo Too dergisinde “Güneşi tutan çocuk” adında hikâyem yayımlandı. Üniversite mezunu olduktan sonra da hikâye ve oyun yazmaya devam ettim. Ben, daha çok oyun yazarı olarak tanınırım. Çünkü dramaturji[1] ile daha çok ilgilendim. Yakınlarda Kırgızca Caan Caasa (Yağmur Yağsa) adında bir romanım yayımlanacak.
Ben devlet işi ile yaratıcı etkinliği bir arada taşıyarak her iki işi de aynı anda idare etmeye çalışıyorum. Dolayısıyla sanatta ya da siyasette kimseye haksızlık etmeyerek iki pozisyonda da başarılı olma zorunluluğu hissediyorum.
S.A.: Eserleriniz daha çok dram türünde yazdığınız trajik olayları konu alıyor. Niçin daha çok dram türünde eser vermeyi tercih ediyorsunuz?
S.R.: Ben drama ve tiyatro oyunlarını daha çok seviyorum. Eskiden tiyatroda çalıştım. Dolayısıyla bu durum sonradan drama türü üzerine çalışmama yol açtı. Tiyatroda çalıştığım yıllarda benim tiyatroya olan sevgim daha da arttı. İşimi sevgiyle yaptığım için, bu duygular yüreğimde, ruhumda kalmıştır. Dram, edebi türlerden en zor olanıdır. Bu tür üzerinde ancak yeteri kadar tecrübesi, yeteneği olanlar yazabilir.
Ben dram türünde bir düşünür olarak, bir hobi olarak çalıştım. Öykü ve roman türlerinde yazabildiğim kadar dram türünde de eser vermeğe çalıştım.
S.A.: “Güneşi tutan çocuk” adlı hikâyeniz hakkında bir makale kaleme alan Prof. Dr. Orhan Söylemez, “hikâyede başkişi olarak karşımıza çıkan çocuk, rejime karşı direnen bir çocuktur.” diyerek bir çıkarımda bulunmuştur. Siz, o çocuk hakkında neler söyleyebilirsiniz? Gerçekten de o dönemde küçük bir çocuğun başkaldırısı mümkün müydü?
S.R.: Evet, hikâye bizim yaşadığımız o karmaşık dönemi anlatır. Genel olarak o dönem gençlerin, genç neslin çelişkilerle, açmazlarla dolu olduğu bir dönemdi. O çocuğun yaşadığı direniş, hayatın acı gerçeğini yansıtmakta. Günümüzde olduğu gibi, gerçeği söyleyene kimse inanmaz. Onu aşağılayıp çoğu zaman yok etmeğe çalışırlar. Hikâyede çocuğun düşünceleri, fikirleri toplumunkinden daha farklıdır. 80’li ve 90’lı yılların nesli, totaliter rejime karşı direniş gösterdi. “Güneşi tutan çocuk”u işte o dönem olaylarını yansıtıcı bir unsur olarak değerlendirebiliriz.
S.A.: Cengiz Aytmatov hariç, Kırgız yazarları Türkiye’de çok tanınmıyor. Bunun nedeni nedir? Size göre, diğer yazarların da tanınması gerekiyor mu?
S.R.: Elbette, tanıtmak gerekiyor. Kırgız yazarlarının Aytmatov hariç, tanınmamasının önemli sebebi şudur; hemen hemen bütün Kırgız yazarları, Sovyetler Birliği döneminden itibaren eserleriyle kendine büyük ün ve yetki kazanan Cengiz Aytmatov’un gölgesinde kaldılar. Aytmatov, diğer yazarlarımızı arka plana itti. Onun gibi şöhret, ün ve güç kazanmak mümkün olmayacak hale gelmiş ve herkes de buna inanmıştır. Ama bu da yanlış, çünkü Aytmatov gibi olmasa bile gerçekten yetenekli, önemli yazarlarımız var. Bu yazarlarımız bilinmemektedir. Mesela Kubatbek Cusubaliyev, Murza Gaparov vs.
Cengiz Aytmatov, eserlerinde konuya ve düşünce ölçeğinin genişliğine dikkat etmiştir. Böylece yerellikten evrenselliğe, kendi toprağının katmanından dünya katmanına ulaşmayı başarmıştır. Özellikle de Cengiz Aytmatov’un Sovyet döneminde ortaya koyduğu eserlerinde, mesela “Cemile” hikâyesinde, komünist ideolojisine dair mesajlar var. Son eserlerinde din ve ahlâk konularını tartıştı. Fakat bence, Aytmatov eserlerinde kendi düşüncelerini anlatmıştır.
Kırgız edebiyatının dünya seviyesine getirilmesinde Türkiye’nin ve Türklerin katkısı büyüktür. Çünkü Türk Dünyası’nı takip eden ve Türk Dünyası’nda yaşanan kültürel olaylarla ilgilenip izleyen çoktur. Cengiz Aytmatov, Rusça yazarak tanınmıştır, belki de şu an çok az bilinen Kırgız yazarlarını sizin gibi Türk araştırmacıların sayesinde tanıtırız.
S.A.: Cengiz Aytmatov kadar olmasa da kendi toprağının öyküsünü tarihsel perspektifte anlatan bir yazarınız var. Mesela Tölögön Kasımbekov. Onun hakkında doktora tezi hazırlıyorum şu anda. İnşallah en azından onun ve eserlerinin tanınması için tezimi tamamlayacağım. Siz Tölögön Kasımbekov hakkında neler söylersiniz?
S.R.: Bizim nesil, Tölögön Kasımbekov gibi büyük yazarlarımızın eserleriyle büyüdü. Kasımbekov, hem Aytmatov’dan çok daha önem taşıyan tarihsel romanlara sahip hem de onun arka planında kalan yazarlarımızdan sayılır.
Ben Tölögön Kasımbekov’u usta yazarımız olarak değerlendiriyorum. Onun Kırılan Kılıç adlı eseri, Kırgız edebiyatında oldukça önem taşıyan klasik eserlerindendir. Kırılan Kılıç dışında Kasımbekov’un kaleme aldığı tarihi konularda Kırgın, Baskın gibi öbür eserleri çok fazla ün kazanamadı. Yani Kasımbekov’u Kasımbekov yapan eseri, Kırılan Kılıç eseridir.
S.A.: Kırgız ve Türk yazarları birbirini anlamazlar. Çünkü çeviri eser sayısı yeterli düzeyde değil. Sizce, Türkçe ve Kırgızca eserleri çevirerek ortadaki uçurumu kaldırmak mümkün müdür? Kırgızistan Kültür, Enformasyon, Turizm ve Kültür Bakanı olarak böyle bir projeniz var mı?
S.R.: Ben Türkçe-Kırgızca eser çevirme projesini tamamen destekliyorum. Şunu da eklemek istiyorum: Kırgız ve Türkiye Türklerinin eserlerinin tanınmasında iyi çevirmenlerin önemi büyüktür. Şu an için söylemek gerekirse, sanırım iyi çevirmenlerimiz yok denecek kadar az. Kardeş edebiyatımızın birbiriyle kaynaşması için, ilk olarak çevirmen lazım.
Maalesef, günümüzde dil farklılığı sorunu yaşamaktayız. Ben Türkçe okuyup anlayamadığım için Türkçe bir eser okumadım. Orhan Pamuk’un eserini Rusça’ya çevrilmiş nüshasından ancak okudum. Diğer yazarları da Rusça kaynaklardan öğrenmekteyiz.
Türk Edebiyatı’nı ve Türk Dünyası eserlerini Kırgızca kaynaklardan tanımak bizim için daha iyi olacaktır. Çünkü dilimiz, kültürümüz ve geleneklerimiz ortaktır. Ortak dillerden birbirine tercüme yaparken dil ve anlayıştaki ortaklığı yakalamak mümkündür.
Şu an çeviri üzerine bir projemiz yok. Ancak sizin de belirttiğiniz gibi bunu, iki ülke aydınları ve sizin gibi genç araştırmacılar birlikte gerçekleştirebilir.
S.A.: İki ülke edebiyatının birbirini anlaması, Kırgızların Türk yazarlarını; Türklerin de Kırgız yazarlarını tanıması ancak çeviri üzerine yapılacak bir projeyle mümkün olabilir. Sizin böyle bir projeyi desteklemeniz önemli bir adımdır. Kırgız Yazarlar Birliği Başkanı Çolpanbek Abıkeyev ile yaptığımız röportajda bu projemizden bahsettik. Kendisi de her türlü desteği vereceğini söyledi. Biz de bundan sonra sizlerden aldığımız destekle değerli hocalarımızla birlikte böyle bir projenin hayata geçmesi için çalışacağız. Sayın Bakanım bize çok kıymetli vaktinizi ayırdığınız için Ardahan Üniversitesi ailesi ve şahsım adına teşekkür ederim.
S.R.: Umarım böyle bir proje gerçekleşir. Ben de size ve üniversitenize Kırgız edebiyatı ve kültürüne olan ilginiz için teşekkür ederim.
[1] Kelime, eski Yunan’da “bir dram oluşturmak” anlamıyla kullanılıyordu.