Küçürek Hikâyeler


 01 Ocak 2025

BİR KINALI KUŞ 

 Evimizin penceresinin camına henüz ne olduğunu bilmediğim pat diye bir şey çarptı ve düştü. Acele ile kapıyı açıp balkona çıktım. Baktım, yerde bir kuş…   Şimdiye kadar görmediğim güzellikte bir kınalı kuş… Sarı, mavi, kırmızı renklerin oynaştığı ipekten tüyler… Sürmeli gözler… Siyah, ince, zarif bir gaga… 

 Çarpmanın şiddetiyle olsa gerek kıpırtısız, sessiz yatıyordu. Ölmüş müydü acaba? Avucuma aldım.  Başı bükülüp bükülüp düşüyordu. Vücudu hâlâ sıcaktı. 

          Bir umut… 

          Ağzında henüz yutamadığı ölü bir balarısı… 

          Ağzından arıyı aldım, gagasına parmak uçlarımla su damlaları bıraktım.  Dudaklarıma götürüp hohladım. Şahadet parmağımla boğazının altına, başına küçük masajlar yaptım.             

          Az sonra avucumun içinde bir kalp atışı, bir kıpırtı…   

          Nasıl sevindim anlatamam. 

          Nihayet böğürtlen tanesi gözlerini açtı. Etrafa ürkek ükrkek baktı. Kesin, “Ne oldu bana? Neredeyim?” diyordu. Cama çarpmanın şiddetiyle düşüp bayıldığının farkında bile değildi. Parmaklarımı gagaladı. Cırnaklarını avuçlarıma batırdı. İlla “Beni bırak!”  diyordu.  Keratanın aklı fikri firarda! Birkaç kez çaktırmadan kaçış denemeleri yaptıysa da bırakmadım. İşte ne olduysa o anda oldu: Gaflet anımda bir öpücük bile vermeden avucumdan sıyrıldı, pırrr uçtu gitti. Gözlerimde bir şaşkınlık, elim havada, ağzım yarı açık, arkasından bakakaldım. 

          “Aşk olsun, aşk olsun kınalı kuş, küstüm sana!”

 

&&&

 

MAKBUZ 

Derneğe aidatımı ödedim. 

-Makbuz… dedim. 

 Başkan hiç seslenmedi. Parayı gayet itinalı cüzdanına yerleştirdi. 

-Henüz makbuz koçanı bastırmadık. Haftaya inşallah… 

Aradan bir hafta geçti. 

-Makbuzu hazırladınız mı başkanım? 

-Kaçmıyoruz, göçmüyoruz. Şimdi işlerim yoğun. Müsait bir zamanda inşallah! 

Geçiyordum, uğradım. 

-Bizim makbuz işi ne oldu? Kesebildiniz mi başkanım? 

-Senin iki de bir sormana gerek yok. Aklımdasın. Ben geçerken uğrar teslim ederim. TC kimlik numaranı söyle bakalım.” 

        Söyledim. Kurşun kalemle diğer kimlik numaralarının yanına eğri büğrü yazdı. 

    - Görüyorsun herkesin kimlik numarasını tek tek yazıyorum. Ben işimi sağlam yaparım. Her gelene ayrı ayrı makbuz kesmek, yazmak zor oluyor. Sıraya koyuyorum. Biriksin hele. Birkaç gün sonra oturur yazarım Allah’ın izniyle… 

   Birkaç gün sonra: 

    -Makbuz diyordum. Sıraya koyup yazacağınızı söylemiştiniz. 

     -Yahu sen de amma uysal bir adammışsın. Makbuzla kafayı bozdun. Bizim boğazımızdan haram lokma geçmez hoca! Yemedik ya! Beş kuruş aidat verdin, başımıza kel tokmak oldun. 

       Birkaç gün daha geçti. Arkamdan bir çağıran oldu. 

-Makbuzcu!

&&&

 

“İŞPORTACI YAZAR” 

  Karşı telefonda resmi, tok bir ses: 

-Ömer Bey’le mi görüşüyorum? 

-Evet… 

-Ben İlçe Eğitim Müdür yardımcısı Fazlı... 

-Buyurun Fazlı Bey. 

-Yazarmışsınız galiba. Öyle söylediler. Biz kurum olarak ilçemizde bir kitap fuarı düzenleyeceğiz. Bakanlık projesi tabii… Sizin gibi diğer yerel yazarları da davet edip bir imza günü tertip edeceğiz. Katılır mısınız? 

  -Hay hay! Memnuniyetle... Hatta birlikte çalıştığım yayınevi ile görüşürüm, kitaplarımı kurumunuza yüzde elli indirimle göndertirim. 

-Yok, hocam öyle akçeli işlerle bizim aklımız yetmez. Akçe tarafı size ait... 

-Anlamadım, ne akçesi?               

-Kendi kitabınızı kendiniz satacaksınız. İmzaladığınız her kitabın parasını siz alacaksınız. Kitap temin etme işi de kazanç tarafı da size ait. Bizim amacımız yer temin ederek yerel yazarlarımıza destek çıkmak. 

 -Öyle mii? Yani ben kitaplarımı sırtlayıp bana gösterilen masada “Kitaba gel kitaba!” çığırtkanlığı içinde kitap satacağım öyle mi? 

-Evet! Ne var bunda? 

 -Çok ince düşünmüşsünüz. Beni listeden çıkarın lütfen! Katılmaktan vazgeçtim hocam.

&&&

 

YÜREĞİ GÜL NAKIŞLI KIZ 

Sabah kahvaltısı için otelin restoranına indiğimde salon kalabalıktı. Açık büfe olduğu için bir tabak alıp herkes gibi ben de sıraya giriyorum. Bir tane rafadan yumurta, beyaz peynir, beş yeşil zeytin, yarım simit derken birden tabağı tuttuğum Parkinson’lu elim titremeye başlıyor. Üzerindeki yumurta tıkır tıkır gidip geliyor. Öbür elime aktarayım derken elim elime dolaşıyor, tabak kayıp gidiyor. Herkesin dikkatini çeken bir şangırtı... Ortalık berbat… Herkes bana bakıyor. Ben şaşkın ve mahcup, ortada kala kalıyorum. 

Çok şükür çalışan kızlardan biri imdadıma yetişiyor. “Kenara çekilin beyefendi!” diyor. Ortalığı silip süpürüyor. Teşekkür ediyorum. Suratı bir karış, hiç seslenmiyor.

Titreyen Parkinsonlu elim bir suç aleti gibi sol avucumda. Sımsıkı tutuyorum. Her nedense titremesi daha da artıyor. Tekrar sıraya geçeceğim ama cesaretim sıfır. Ya yine aynı akıbeti yaşarsam… 

Orada çalışan kızlardan birine halimi kırık dökük arz edip bana kahvaltılık getirmesini rica ediyorum. Kırılan sopa gibi kuru bir sesle cevap veriyor: “Özel hizmette bulunmamız yasak efendim.” 

Tenha bir köşeye çekilip oturuyorum.  Elim masada dizginlenmeyen bir küheylan. Yanımdan geçenler garip bir yaratığa bakar gibi elime bakıyorlar.  Veya bana öyle geliyor. Diğer elimi üzerine sıkıca kapatıyorum, olmuyor. Koltuğumun altına sokuyorum, durmuyor. Güya saklıyorum. Hâlbuki sabah ilaçlarımı da almıştım. 

Salonda tanıdık bir çehre, tanıdık bir kimse arıyorum. Yok. Gerçi hangi arkadaşa durumumu arz edip rica etsem bana yardımcı olacağından eminim. Fakat canım hiçbir şey istemiyor. Öylesine tokum ki…  Adını koyamadığım dayanılmaz bir işkence altındayım. 

İşte tam o sırada sekiz dokuz yaşlarında bir kız çocuğu beliriyor yanımda. O küçük elini titreyen elimin üzerine koyuyor. Gözleri ışıl ışıl… “Üzülme yazar amca.” diyor. “Siz yazarmışsınız. Babam öyle söyledi. Ben sana yardım etmeye geldim. Benim babam da Parkinson. Bak bize annemle el sallıyorlar. Kahvaltınızı ben alacağım. Bizim masamıza misafir olur musunuz? Ailemle tanışmanızı istiyorum.” 

Nasıl duygulanıyorum anlatamam. Gözlerim bulut bulut… “Ağlamak Yasak…” 

Elimin titremesi duruyor.

&&&

 

 

Bu yazı Kardeş Kalemler dergisinin 217. sayısında yer almaktadır. Derginin bu sayısında yer alan tüm yazılara aşağıdaki bağlantı üzerinden ulaşabilirsiniz.
Kardeş Kalemler 217. Sayı