‘‘Mahtumkulu Biçare...’’


 01 Ocak 2024


Türkmenistan’ın “Altın Asır”  Ödülü Hamili, 

 “Mahtumkulu Feragi”  Madalyası Sahibi.       

 

Mahtumkulu tarih boyu gelip geçmiş en büyük Türkmen şairidir. Onun Türkmen edebiyatı tarihindeki yerini bir cümleyle ifade edecek olursak şunu dememiz icap eder: Bayron İngiliz edebiyatı için, Dante İtalyan edebiyatı için, Puşkin Rus edebiyatı için kimdirse, nedirse Mahtumkulu da Türkmen edebiyatı için odur! Mahtumkulu Türkmen halkının varlığına nufuz etmiş, sınıf, zümre, tabaka tanımadan, büyük küçük, kadın erkek demeden yediden yetmişe kadar bütün milletin kılcal damarlarına kadar işlemiş, hava ve su, tuz ve ekmek kadar vazgeçilmez manevi gıdaya çevrilmiştir. Büyük Türkolog Barthold’un yazdığı gibi, tarihte hiç bir Türk şairi kendi halkı arasında onun kadar popüler olmamış, sevilmemiş, okunmamış ve ezberlenmemiştir. 

Mahtum­kulu milli mikyasta bir Türkmen şairi, daha geniş anlamda Türk edebiyatının çok görkemli bir temsilcisi, anyı zamanda dünya edebiyatının meşhur simalarından biridir. 

Mahtum­kulu ünlü Türkmen şairi Devletmemmet Azadi’nin (1700-1760) oğludur. İlk tahsilini evde babasından almış, sonra İdris Baba okulunda okumuş, daha sonra Buhara’daki Kökeltaş ve Hive’deki Şirgazi medreselerinde eğitimini tamamlamış, o dönemin bilimlerini, Arap, Fars ve Çağatay dillerini öğrenmiş, Doğu edebiyatını derinden benimsemiştir.

Elimizdeki bilgilere göre, Mahtumkulu’nun hayatı facialarla geçmiştir. Bir kere sevdiği Menqli adlı kıza kavuşamamış, iki defa evlenmiş, fakat mutlu olamamıştır. İki oğlu çocukken ölmüş, bir daha çocuğu olmamış, abisi dönmemek üzre yurdu terketmiş, aynı günde iki kardeşi    ve yengesi evde çıkan bir yangında ölmüş, arkasından kısa aralıklarla babası ve annesi hakkın rahmetine kavuşmuş, Mahtumkulu koskoca dünyada yapayalnız kalmıştır. Bunca acıdan sonra genç şair her kesten ferak, ayrı düşmüş anlamında Feragi mahlasını almıştır. Bu da olmazsa Mahtumkulu’nun kendinden bahsederken sıksık kullandığı ‘Biçare’ kelimesini mahlas olarak alabileceğini düşünmek mümkündür. Nitekim Şark klasikleri ‘Mazlum’, ‘Biçare’, ‘Aptal’, ‘Kul’ gibi mahlasları seve seve kullanmışlardır. Mahtumkulu bir Türk ve müslüman olarak evlatsızlık derdini özellikle büyük yürek yangısıyla karşılamıştır:

Pünhan sırrım aşkara, 

Neylək, çıkıp şikara, 

Mahtumkulu biçare

Birce züryeti bekler. 

Mahtumkulu iyi eğitim görmüş, gençlik yıllarından itibaren çeşitli ülkelere seyahat etmiş, Orta Asya’yı, Hindistan’ı, İran’ı, Kafkaslar’ı, Anadolu’yu gezmiş, başka kültürleri, gelenek ve görenekleri tanımış, bu konularda anlamlı şiirler yazmıştır. 

18. Yüzyıldan itibaren Türk halklarında sözlü ve yazılı edebiyat arasında ilginç bir sentez meydana gelmiş, halk edebiyatıyla divan edebiyatı kavuşmuş, Azerbaycan’da Vakıf, Türkeiye’de Nedim, Türkmenistan’da Mahtumkulu parlamıştır. 

Mahtumkulu Türk ve Türkmen folklorunu en ince ayrıntılarına kadar benimsemiş ve benzersiz sanatıyla hak aşığı seviyesine yükselmiştir. O da diğer hak aşıklari gibi mukaddesler elinden (hem de dokuz defa!) bade içmiştır. Bunların mekanı ve zamanı, kimlerin katılımıyla nasıl gerçekleşmesi Mahtumkulu’nun şiirlerinde teker teker tasvir edilmiştir. Örnek olarak şairin «Durgil» dedilər» (‘Kalk dediler’) adlı şiirine şematik olarak bakalım: 

Mekan: seyrangah, yerin damarı, arşın kemeri, ceberut alemi. Zaman: gece yarısı. Hazır bulunan kişiler: Muhammed peygamber, 124 bin enbiya, çahar-yar (Abubekir, Ömer, Osman, Ali), Selim Hoca, Baba Züryad, Veysel Garani, Bahaddin (Nakşibendi), Zengi Baba, atlılar, iki pirzade, iki divane, adı geçmeyen bazı şeyhler. Sonuç: Mahtumkulu’ya piyale içiriyor, fatiha okuyor, üflüyorlar. 

Başka şiirlerde olay havz-ı kevser ke­narında, kehkeşanda abadan bir bağda, bir seyran yerinde..., gece, gece yarısı, tan üzü..., Nuh peygamber, İsa, Hızır, Şah-i merdan Ali, Yahya, çilten ve erenlerin katılımıyla gerçekleşiyor, şaire 80 bin kelam beyan ediliyor, nefes veriliyor, gizli sırlar açılıyor, şarap içiriliyor.

Mahtumkulu’nun hayatındaki bade içme meselesi bir az farklıdır. Bir kere ona bade içiren kişilerin dini ve manevi statüsü daha yüksektir, mesela Azerbaycan’daki derviş, pir, nurani ihtiyar su­reti, bade yerine elma verme burada yoktur. Başka bir fark da var: dokuz defa bade içse de Mahtumkulu’ya birce defa da olsun buta verilmiyor, yani sevgilisi ona gösterilmiyor. 

Mahtumkulu sanatını genel olarak beş kolda özetleyebiliriz.

Bunlardan birincisi Türkmen birliüi meselesidir. Malum ol­­­duğu gibi, Türkmenler tarihen bir kaç büyük ve küçük boydan (Teke, Yomut, Göklen, Alili, Yazır vb.) oluşmuştur. Şairin yaşadığı dö­nemde boylar arasında birlik konusu çok günceldi. Nadir şahın Or­ta Asya, Efganistan ve Hindistan’a akınları, Özbeklerin taht kavgaları, Türkmenler arasındaki çekişmeli durum, Rusların Orta Asya’ya ilk müdaheleleri büyük kaosa sebep oluyordu. Bütün bunları gören Mahtumkulu Türk­men­leri ortak siyasi yelpazede birleştirmeğe çalışmış, sanatıyla kardeş boylar arasında manevi birlik kurmaya can atmıştır.

Mahtumkulu Türkmen birliği konusunda çok şiirler yazmıştır. Bunlardan «Türk­­menin», «Türk­men Binası», «Döker Olduk Yaşımız»,  «Sonu Dağı», «Gürgenin», «Hasar Dağındadır», «Si­zin­dir» ve başkalarını göstermek mümkündür. Şair Türk­men boy­larını birliğe seslemiştir:

Türkmenler bağlasa bir yere beli,

Kurudur Gülzümü, derya-yi Nili, 

Teke, Yomut, Göklen, Yazır, Alili, 

Bir devlete kulluk etsek beşimiz. 

Mahtumkulu Çov­dur Han, Ahmet Şah, Dev­­letali, Övezgeldi, Ataniyaz Han gibi siyaset adamlarına yazdığı şiirlerde milli birlik konusunu ön plana çıkarmış, fakat Türkmenlerin  siyasi birliğini kuramamış, dil birliğini sağlamıştır. O, çağdaş Türkmencenin kurucusu, banisidir.

Mahtumkulu’nun aşk şiirleri son derece zarif ve incedir. Burada Şark şiirinin meşhur kahramanlarından İbrahimle Sara, Ferhatla Şirin, Yusufla Zeliha, Vamıkla Azra, Tahirle Zuhre, Gariple Şahsenem’in adları 314 defa hatırlanmıştır. Sırası gelmişken onu da belirtelim ki, Mahtumkulu hem de destancı şairdir. O, 11 halk destanını, bazı rivayet ve halk hikayelerini  nazma çekmiştir. Şairin hazırladığı destan antolojisi «İbrahim ve Sara» destanı ile başlayıp  «Aşık Garip ve Şahsenem» destanıyla bitiyor. 

Büyük şairin toplumsal mo­tifli şiir­le­ri­nin temelinde eşitsizliğe, haksızlığa ve zulme karşı itiraz, çark-ı feleğin gerdişine karşı isyan durmaktadır. Bu­ra­da hem kendi ta­lihinden fer­di şi­ka­yet, hem de iç­ti­mai şi­ka­yet görülmektedir. Mahtumkulu’nun «Acep Ey­yam Gel­me­di», «Ağ­la­rım», «Göz­ler», «Dön­­dü», «Kıldı», «Biça­re­yim» adlı şiir­le­rin­de mertlik-na­mertlik, zenginlik-yoksulluk, ya­lan-gerçek, bunun dışında gariplik, kimsesizlik, gur­bet, ay­rı­lık mo­tif­lə­ri işlenmiştir. Örneğin, şair «Biça­re­yim» ad­lı şiirin­de eski güzel günleriyle şimdiki miskin durumunu mukayese etmektedir:

İrem içre reyhan idim, 

Vatanda zerefşan idim, 

Mert yigite köhlen idim, 

Dağ başında duman idim, 

Feragi der: aman idim, 

İmdi viran bir sarayam. 

Mahtumkulu’ya göre zavallı halkın durumu da iyi değildir:

Gökte felek gerdandır, 

Halk yerde sergerdandır, 

Ne tamahkar cihandır, 

Göz açan malı bekler. 

 

Kimlerde altın taçtır, 

Kimler sail, muhtaçtır, 

Kimler dipten gallaçtır, 

Kim halça, halı bekler. 

 

Kim nan bulmaz yemeğe, 

Kim yer bulmaz koymağa, 

Kim don bulmaz giymeğe, 

Kim tirme şalı bekler. 

Felsefi şiirler Mahtumkulu sanatının önemli bir kısmını teşkil eder. Bu şiirlerde biz onu akıldar bir filizof, derin bilgili alim, ibretli öğüt-nasihat veren aksakal, tecrübeli muallim gibi görüyoruz. Şairin kainat, dünya ve ahiret, hayat ve ölüm, hayır ve şer, yahşı ve yaman hakkında düşünceleri, didaktik tavsiyeleri değerini ve güncelliğini bugün dahi ko­rumaktadır. Nitekim bun­lar asırların sınağından çıkmış Doğu düşüncesinin Mahtumkulukalemiyle zirve yapmış gerçek­leridir. Feleğin ömür pazarına yolladığı bakkal her an, her saat, her gün insan ömrüyle alış veriş yapmakta, onu al dile tutup kandırarak mezara kadar götürmektedir: 

…Fələk bakkal göndermiş 

Bazaristana sarı. 

 

Mahtumkulu dillener, 

Gözde yaşı sellener, 

Günde göçtür, yollanar 

Mezaristana sarı. 

Peki, neden insan hayattan ders almaz, gerçekleri anlamaz? Dünya tekebbürü asla kabul etmez, kul kendini bey saymakla bey olmaz, aynen sirke bal değil, neft yağ değil… ölü de sağ değil: 

Kanaatta kemal var, 

Benlik etme, zaval var, 

Her başta bir hayal var, 

Kul kendini bey sayar. 

 

…Sirke der ki bal benim, 

Neft kendini yağ sayar… 

 

Dert çekenler dert biler, 

Namert kendin mert biler, 

Tilki kendin kurt biler, 

Tula kendin seg sayar. 

 

Mahtumkulu bir kuldur, 

Kulluğuna gaildir, 

Ahmak der ki akildir, 

Ölen kendin sağ sayar. 

***

Mahtumkulu sanatında dini-ruhani mazmunlu şiirler özel yer işgal eder. O, sözün gerçek anlamında bir mumin, takva sahibi ol­mak­la beraber hem de engin dini bilgiler sahibi, alimdir. Mahtumkulu’nun dini şiirleri tematik bakım­dan çok daha geniş, enformatiflik bakımından daha zengin ve derindir. Mesela, Azerbaycan edebiyatında bazı şiirlerde Deccal’in adı umumen çekilse de, onun zahiri görkemi, zuhuru, hareketleri ve akıbeti tam tasvir edilmez. Halbuki Mahtumkulu bu konuda bir kaç şiir yazmıştır. Azerbaycanda ye­rin ve göğün katlarını, her katın adını ve nezaretçisini tam gös­teren şiirler hemen hemen yoktur. Cennetin ve cehennemin tasviri, kıyamet öncesi olaylar da Mahtumkulu’da olduğu kadar mufassal değildir. 

Şairin şiirlerində İslamın kabul ettiği bütün meleklerin, peygamber, nebi, ev­liya ve mukaddeslerin (Cebrail, Azrail, İsra­fil, Mikail, Adem, Nuh, Musa, İsa, Davud, İbrahim, İsmail, Yakup, Yusuf, Hızır, Cer­cis, İdris, Eyüp, Lokman, Süleyman, Ze­keriyya, Yahya, İsken­der, Havva, Sara, Hacer, Meryem, Belkıs, Zübeyde vs.), o sıradan da menfi kişilerin (Deccal, İblis, Şeytan, Dağyanus, Şeddad, Nemrud vs.) adları geçmektedir. Bu, şairin çok mükemmel dini  eğitim görmesiyle izah olunmalıdır. Ama Mahtumkulu’da melela mersiyeye rast gel­miyoruz. 

Mahtumkulu Allaha ve peygamberine çok şiirler adamıştır. «Rebbim Celil», «Rebbi­yül-Ala», «Yağmur Yağdır, Sultanım», «Yarim, Ya Allah», «Muham­med», «Resul», «Ya Resul», «Sevmişim Seni», «Belli» ve diğer şiirlerinde «on sekiz bin alemin hanı» olan ulu Tanrı ve Hatem ül-Enbiya samim-kalbden vasf olunmuştur. Misal için şu bentlere bakalım: 

Mekke’den çıktı bir güzel, 

Medine’ye revan oldu. 

Gören taç etti serine, 

Görmeyen bağrı kan oldu. 

 

Habibulla, seni seven, 

Bular hangi yolda seni? 

Vallah, görmeye müştaktır 

Bey de, han da, kul da seni. 

 

Sabah kalktı peygamber, 

Mescit içre Bilal var, 

Çıktı Bilal içerden, 

Gördü iki hilal var. 

Mahtumkulu’nun «Duruptur» adlı şiirinde dünyanın, çarh-ı feleğin ger­dişi, sual olunmaz hikmetler, sırr-ı hudalar ve bunların poetik tecessümüyle karşılaşıyoruz:

Bir çürük koz ile cihan cevherin 

Ol ne kumarbazdır ütüp duruptur... 

 

…Ne anadır, ölmez, yitmez, karımaz, 

Öz yavrusun özü udup duruptur. 

 

…Ne sakidir, piyalesin yürütür, 

Bir eli boğazdan tutup duruptur. 

 

…Cihan yüzün tutmuş bir kudret yılan, 

Kuyruğu başından ötüp duruptur. 

 

…Yine bir kudret var, yedi kelpeze, 

Ol büyük yılanı udup duruptur. 

Hikmet dolu böyle mısralara, bentlere şairin başka şiirlerinde de rast geliyoruz. Onun Mağrubi, Durdu şair, Zü­nubi, Oraz han ve başka şairlerle atışmalarında dərin dini bilgiler içeren muammalar hiç te az değildir. İşin özgün yanı odur ki, Türk ve Türkmen edebiyatında Mahtumkuludan ne evvel, ne de sonra bu seviyede dini ve dünyevi şiirler yaza bilen şair olmamıştır. Kuşku yok ki, bu denli güzel eserler yaratmak için derin bilgi, büyük takva, inanç, itikat ve nihayet parlak yetenek lazımdır. Mahtumkulu’dan kişisel planda bazı şeyleri esirgeyen talih bunları ona fazlasıyla ata etmiştir. «Ahır Zaman Olur», «Ahır Zaman Geler», «Kürs Çıkar», «Çıkar», «Aman Hey», «Törer», «Beyan Geler» vs. şiirlerinde Mahtumkulu dünyanın sonundan bahs eder.

Dünyanın sonu ne zaman gelecek? Bilemeyiz.  Büyük şair ve filozof Mahtumkulu kendi şiirleriyle o son güne mutlaka gelecektir.

 

 

Bu yazı Kardeş Kalemler dergisinin 205. sayısında yer almaktadır. Derginin bu sayısında yer alan tüm yazılara aşağıdaki bağlantı üzerinden ulaşabilirsiniz.
Kardeş Kalemler 205. Sayı