1.Mahtumkulu’nda Fikir Kavramı
Türkmen milli bilgini Mahtumkulu’nun “Fikir Deryası” “TİD”’ üçgeni açısından ilgi çekici bir durum göstermektedir. Şairin kendi ifadesiyle “Akıl gemisine” binerek dünyayı anlama ve anlatma yoluyla “Fikir Deryasından” geçip XVIII. yüzyıldaki Gönüllere gelen sözlerle Fikir kavramı metaforlarına güzel bir örnek teşkil etmektedir.
Bazı dil uzmanları idrak dil bilimi ile ilgili (Rusçada: когнитивная лингвистика/ İngilizcede. cognitive linguistics) makalelerine Wilhelm von Humboldt’un dil-düşünce ilişkisini örnek göstererek başlarlar. Biz de bunu dile getirmekle öyle başlamış bulunuyoruz. İşte, dil ile halkın düşüncesinin birbiriyle sıkı ilişkisinin olduğunu belirten Alman bilim adamı Wilhelm von Humboldt’un söz konusu görüşünün Rus dilindeki örneği:
“Язык и духовная сила народа развиваются не отдельно друг от друга и последовательно один за другой, а составляют исключительно и нераздельно одно и то же действие интеллектуальной способности.” “ Хотя мы и разграничиваем интеллектуальную деятельность и язык, в действительности такого разделения не существует.” [В. Гумбольдт, 1984, s.68] (Türkiye Türkçesine tarafımızdan aktarılmıştır: Dil ve halkın düşünce gücü birbirinden ayrı değildir, aksine, birbirini tamamlayıp bir bütün olarak insanın kabiliyetine göre gelişmektedir. Biz bazen insan kabiliyeti ve dil olarak ayırsak bile aslında böyle bir ayrım söz konusu değildir.)
Alman dilcisinin görüşüyle Türk şairinin görüşünün yan yana getirilip karşılaştırılmasının ne kadar doğru olacağını bilmiyoruz. Fakat Wilhelm von Humboldt’tan (1767–1835) önce yaşamış olan Mahtumkulu’nun (t.1724–1807) şiirleri derin bir şekilde fikir süzgecinden geçirildiği zaman Türk klasik idrak dil biliminin inci taneleriyle karşılaşabiliyoruz. Ayrıca bilginlerin ikisinin de “Fikir Deryasının” benzer olmasına rağmen her birinin “Akıl Gemisi” farklıdır. Ama her ikisinin de ulaşacağı nokta bellidir, yani amaçları dil ile fikrin birleştiği kavşağa ulaşmaktır. Şu ana kadar sadece şairliğine ağırlık verilen Türk bilgininin:
“Akyl bir gün keser boldy, Ne söz gelse bu dahana...”, (Akıl bir gün keser oldu, Ne söz gelse bu dehana); “Akylyň sözüne köňül söýüner, Akmagyň işine zehin käýiner…”, (Akılın sözüne gönül sevinir, Aptalın sözüne zihin sızlanır); “Parasat kyl, bakyp akla, Goç ýigidiň sözün hakla, Magtymguly, diliň sakla, Habar soralmagan ýerde!”, (Feraset kıl, bakıp akla, Koç yiğidin sözün hakla, Mahtumkulu, dilin sakla, Haber sorulmayan yerde); “Sözüme gulak biýr akyl hemişe…”(H9), (Sözüme kulak verir akıl, her zaman); “Diller diýer görüp-görüp, Akyl keser sorup-sorup…” (K4); (Diller der, görüp görüp, Akıl keser sorup sorup)… satırlarında dil ile fikrin (düşüncenin) ilişkisine değindiği ve bunu şiirsel yöntemle ifade ettiği bir gerçektir.
Mahtumkulu’ndan aldığımız yine bir başka örneğe bakalım: “Tile gelen sözler köňül nagşydyr” (Dile gelen sözler gönül süsüdür).
Köňül nagyşdyr / Gönül süstür. Söz köňül nagşydyr / Söz gönül süsüdür. Söz köňlüň nagşydyr / Söz gönlün süsüdür.
Burada ilk önce iç dünyamız köňül (gönül) ele alınmış, sonra ise dış dünyamız nagyş (süs) seçilmiş, en sonunda da kompoze yoluyla dünya görüşünün dil tasviri yapılmıştır: Dile gelen sözler köňül nagşydyr.
Gönderen: Mahtumkulu’dur; alacak olan: biziz; milli dilin yardımıyla dünyayı anlama ve anlatma yolu Türkmene aittir. Dil tavsirinin gönderilen zamanı: XVIII yy.
Demek, bir taraftan, “Köňül nagşı” (gönül süsü) ana dilimizde kullandığımız sözlere eşdeğerdir, diğer taraftan ise söz sanattır. Gönül insandır / Gönül nakkaştır.
Gönlün süslenmesi dilimizdeki kelimelerin ana hatlarıyla incelenmesinin ifadesidir. Bir başka deyişle Türkmen söz kültürünün dünya pazarında sergilenmesidir. Böylece, XVIII yy.’da Türkmenler sadece desenli halılılarıyla değil, süslü sözleriyle de dünya pazarına çıkmayı başarmışlardır.
Başlarken sözünü açtığımız konuyu, daha açık şekilde Wilhelm von Humboldt’un, yani tarafından klasik dil biliminin temelinin atıldığı belirtilen bilginin, dil-düşünce ilişkisi hakkındaki görüşüyle Mahtumkulu’nun görüşünü karşılaştırma meselesini şöyle özetleyebiliriz. Bize göre, şairin yukarıdaki örneklerinin Wilhelm von Humboldt’unkinden şu farklı özellikleri bulunmaktadır: 1. Şiirsel özellik taşımaktadırlar. 2. Dil-düşünce ilişkisi gibi hassas bir konuya bilimsel görüşün yanı sıra şiir niteliğini ekleyebilmek demek söz konusu dil-düşünce ilişkisini daha yüksek seviyede inceleme yeteneğine sahip olduğunun ifadesidir. 3. Bu konuda Türk şairlerin yine bir özelliği, anında hem bilimsel görüşünü hem de şiirsel örneğini beraber verebilmesidir. Dolaysıyla onların bıraktığı millî miras günümüzdeki araştırmaların başlıca kaynağıdır. 4. Onların görüşünü sadece malzeme toplamak veya kaynak için kullanmak değil, bilginlik tartısında ölçmek zamanımız gelmiştir. 5. Türk şairlerinin görüşü, zaman açısından daha eski döneme aittir. 6. Türk Gönlü, doğuştan şiir niteliğini taşımakta olduğundan Türk bilginleri bütün görüşlerini gönül süzgecinden geçirerek yansıtmışlardır.
Bütün bunların yorumunu okurlarımızın Gönlüne bırakarak esas konumuza dönelim veya Mahtumkulu’nun Fikir kavramı hakkındaki görüşünü daha genişletelim.
Makalede inceleme metodu olarak kullandığımız “TİD”’ üçgenini Türkmen metaforlarını idrak dil bilimine göre inceleyen Melek Erdem’in görüşünden sonra açıklamanın daha kolay olacağını düşündük: “İdrak semantiğindeki yaklaşıma göre, Türkmen Türkçesindeki metaforlarda da iki farklı kavram alanı rol oynar ve bir kavram alanından bir kavramın, başka bir kavram alanından bir kavram üzerine şemanın çıkarılması ile metaforlar meydana gelir. Diğer bir deyişle metafor, kaynak nüfuz alanından bir kavramın, hedef nüfuz alanından bir kavram üzerine şemalanması veya adeta haritasının çıkarılması olayıdır.” [ Erdem 2003: 36].
Şimdi “TİD” üçgenine, diğer bir adıyla “MENLER üçgeni” nedir sorusuna açıklık getirelim. Noktaları merkezden aynı mesafede olan bir üçgeni düşünelim: Birinci noktası, iç dünya “MEN”’i (M. Erdem’e göre, kaynak nüfuz alanı), diğeri dış dünya “MEN”’i (M. Erdem’e göre, hedef nüfuz alanı) ve sonuncusu ise “Türkmen”’i temsil eder.
Tmen
Başka bir deyişle, bu metodun yardımıyla iç dünyamızdan [İmen] (Gönül) dış dünyamıza [Dmen] (Süs / Nakış) kompoze yoluyla transfer edilen sözcüklerin (deyimlerin, metaforların) dil tasvirinin yardımıyla dünyaya Türkmen’i [Tmen ] nasıl tanıttığına dair bilgileri ve belgeleri aktarmaya çalışacağız.
Üstelik “MEN”’ler üçgeni Türkmen milli dünya görüşünü yansıtmanın idrak anahtarıdır. Bunun üç noktasında da Türkmene ait “MEN” bulunmaktadır. Esas nokta [Tmen ]’dir, bunun görevi iki dünyanın ([İmen] ile [Dmen]) arasındaki ilişkiyi tam olarak sağlamaktır. Bizim bu metodumuz Rus ve İngiliz dillerinin deyimleri üzerine araştırma yapan Y. V. Slepuşkina’nın görüşüyle de tam olarak örtüşmektedir: “Между внешним миром, окружающим человека, и его внутренним миром лежит третий мир – язык. В ходе контактов с миром у человека возникает картина мира – субъектный образ, интерпретация мира. Представители разных этносов по-разному воспринимают мир.” [Слепушкина 2009: 6] (Türkiye Türkçesine tarafımızdan aktarılmıştır: İnsanın çevresini kuşatan dış dünya ve kendini saran iç dünyadan başka da dil denilen üçüncü bir dünyası bulunmaktadır. İnsanın bu dünyalar arasında ilişki kurması sonucunda dünya tasviri meydana gelir, bu ise subjektif bir tasvirdir, dünyanın betimlenmesidir. Dünyayı anlama ve anlatma konusunda çeşitli halkların temsilcilerinin kendilerine özgü yolu bulunmaktadır. )
Bundan başka da Türk kültürel dil biliminde (лингвокультурология) söz tasviri ile kültür kavramı ilişkisinin önemi büyüktür. Dolaysıyla Türkmen kültürünü incelemekte de “MEN”’ler üçgeni” metodu yararlı olacaktır.
Şairin çeşitli yıllarda basılan şiir divanını detaylı araştırmamızın sonucu Türkmen Türkçesinde elde ettiğimiz Fikir kavramıyla kurulan ikili ilişkilere ait örnekler şunlar: