Mahtumkulu’nun Şiirlerinde Öğüt ve Ahlak Anlayışı


 01 Ocak 2024


0. Giriş

  1. 18. Asra Kadar Türkmenler

M.Ö. 1050-247 yılları arasında Çin’de kurulmuş olan Chou Devletinin Türklerle alakalı olabileceği düşünülmekle beraber, tarihteki en eski Türk devleti Hunlar kabul edilmektedir. 552’de Bumin Han’ın liderliğindeki Kök Türkler döneminde Ötüken merkez durumdadır. Bu birliğe Baykal ve Selenge bölgesindeki Oğuz, Uygur ve dağınık Tölös boyları, Altaylardaki Karluklar, Sayan bölgesindeki Kırgızlar ve batıdaki Türgişler de katılmışlardır. Ayrıca, batıda bulunan Ak Hunların toprakları da Kök Türkler ve Sasaniler arasında paylaşılmıştır (Gömeç 1997: 1-5, 12-14, 21). Çin kaynaklarında 630 yılı olayları anlatılırken, Tokuz Oguzlardan söz edilmektedir (Gömeç 1992: 213-216). Orhon-Yenisey abidelerinde de Oğuz ismi, Tokuz Oguz olarak zikredilmekte ve Oğuzca özelliklere rastlanabilmektedir. 

IX. asrın sonlarına doğru Sirderya (Seyhun) kıyılarına gelen Oğuzlar, Batı Kök Türk topluluğu olan On Oklara mensupturlar. Bu asrın ilk yarısında Oğuzlar, Hazar denizinden Sirderya ırmağının orta yatağındaki Farab ve İsficab’a kadar olan yer ile bu ırmağın kuzeyindeki bozkırlarda yaşamaktaydılar. Bugünkü adıyla Mangışlak (Siyah Kuh/Kara Dağ) da Oğuzlar tarafından iskân edilmişti. Güneybatıda Harezm bölgesinde sınır Gürgenç’e kadar geliyordu. Aral gölünün güneyindeki Baratekin de sınır kasabalarından biriydi. Maveraünnehir’de sınır Buhara kuzeyindeki çölden başlayarak İsficab bölgesine kadar uzanıyordu. Sirderya’nın sol kıyısında Karaçuk dağlarının eteğinde bulunan Savran, sınır şehriydi. Kuzeyde de İtil ırmağı sınır olmaktaydı. Bu Yabgu devletinin kışlık merkezi Yangı Kent’ti. Bu devletin, komşuları olan Peçenekler ve Hazarlarla aralarının pekiyi olmadığı ve doğudaki komşuları Karluklar ile mücadele halinde oldukları bilinmektedir. Bu Yabgu devleti zamanında Oğuzlar Üç-ok ve Boz-ok olmak üzere iki kısım halinde teşkilâtlanmışlardı. Oğuz Yabgu devleti 1000 yıllarına doğru yıkılmıştır (Sümer 1992: 46-50; Kafesoğlu 1992: 111-174).

Bugünkü Kuzey Hindistan ve özellikle Afganistan sahası aslında Oğuzların en eski devirlerden beri mevcut olduğu diğer önemli sahalardır. Özellikle Kök Türk, Karahanlı ve Gazneli dönemlerinde Oğuz Türklerinin bölgede yoğun bir şekilde varlığını sürdürdüğü bilinmektedir. Afganistan ve Hindistan sahasında görülen ilk Türk devleti MÖ.2. asırda Sakalardır. Togan, bugün Hindistan’ın kuzeyinde yerleşmiş bulunan Sikhaları, İndo-Skitlerin kâmilen Hintlileşmiş olanları olarak nitelemekte ve bugünkü Afganistan’ın çeşitli yerlerinde muhtelif Türk boyları bulunduğunu belirtmektedir (Togan 1981: 150-151). Hunlar tarafından batıya itilen Yue-çiler MÖ. 140-130 yıllarında bütün kuzey Afganistan’a hâkim olmuşlardır. Yue-çiler bir müddet sonra 5 prensliğe ayrılmışlardır. Bunlardan biri olan Kuşan prensliği MS. 40’larda Afganistan’a hâkim olmuş, böylece kurulan Kuşan devleti, topraklarını Hindistan’a kadar genişletmiştir. Ancak MS. 220’lerden sonra Hindistan’daki hâkimiyetleri kaybolur. MS. 5. asrın sonunda Kuşanların Afganistan’daki hâkimiyeti Ak Hunlar tarafından sona erdirilmiştir. 6. asrın ortalarında Kök Türkler tarafından Ak Hun devletine son verildikten sonra 560-650 yıllarında Maveraünnehirdeki Samani emirlerinden Abd el-Malik’in kumandanlarından Alp-tegin Gazne’yi zapt ederek bu şehirde Gazneli devletinin temellerini atmıştır (Köymen 1979: 78-96). 

10. asrın ilk yarısında, Hazar denizinin kuzeydoğusundaki Mangışlak’a Sirderya boylarından gelen bir Oğuz bölüğü, Hazar ötesi Türkmenlerinin esasını teşkil etmektedir. Bu Oğuz bölüğü buradaki yarım adaya Oğuzların kendi aralarında cereyan eden bir çekişme sonucunda gelmiştir. Süt Kent çevresinde yaşayan Oğuzlar ile Farab, Gence ve Şaş (Taşkent) arasında oturan bin hanelik müslüman Türkün de aynı çekişme yüzünden bu bölgeye gelmiş olmaları ihtimali vardır. 10. asrın ikinci yarısı ile 11. asrın ilk yarısında Sirderya’dan kümeler halinde yapılan Oğuz göçleri, burada Oğuzların sayısını çoğaltmış ve Balkan dağları bölgesinde de yurt tutmalarında tesirli olmuştur (Sümer 1992: 364-365). 

11. asırda İslâmiyetin Oğuzların büyük bir kısmının dini hâline geldiği görülür. Bir görüşe göre, Oğuz oldukları hâlde gayri siyasî kalan uruklara Türkmen adı verilmiştir. Bir görüşe göre de Oğuzlardan Müslümanlığı kabul eden zümrelere Türkmen denmiş, Orta Asya’da Müslümanlığı ilk kabul eden Türk boyu, Balasagun ile Mirki arasında yaşayan Türkmenler olduğu için, Türkmen adı Maveraünnehir Müslümanları arasında Müslüman Türk anlamında kullanılmaya başlanmış, XIII. asırdan itibaren de Türkmen sözü Oğuz sözünün yerini almış, ancak Oğuz sözü de unutulmamıştır (Sümer 1992: 59). Oğuzlar, Selçukluların idaresi altında Türkmen ismiyle İran’a, Uz ismiyle Ukrayna’ya göç etmişlerdir. 1035’te bir Oğuz oymak beyi ve Oğuz Yabgu Devleti’nin eski ordu komutanı (sübaşı) olan Selçuk’un torunlarından Tuğrul ve Çağrı Beyler, kendilerine katılan diğer Oğuzlarla birlikte Amuderya’yı geçerek Horasan’ı Selçuklu hâkimiyetine alırlar. 1040’ta Gazneli Mahmud’un oğlu Mesud’u Merv’in güneybatısındaki Dandanakan’da yenerek Selçuklu Devletini fiilen ve resmen kuran Oğuzlar (Köymen 1979: 336-345; Sümer 1992: 86), 1055’te Tuğrul Bey önderliğinde Bağdat’a girerler. Alp Arslan’ın 1071’de Malazgirt zaferiyle Selçuklu Devletinin sınırları Bizans’a kadar uzanır. Aslında Selçuklulardan önce MÖ. 7. asırda Derbent yoluyla Sakaların, Hunların, Sabirlerin, Hazarların ve Kafkas yoluyla da Kıpçakların Azerbaycan ve Anadolu’ya geldikleri bilinmektedir. Gazneliler Karahanlılarla ittifak kurarak siyasî ve askeri açıdan güçlenen Arslan Yabgu liderliğindeki Oğuzlara karşı mücadele etmişler ve Arslan Yabguyu hile ile esir ederek Hindistan’daki Kalencer kalesine hapsetmişlerdir (Köymen 1979: 78-96). Afganistan’da daha sonra Harzemşahların ve Moğolların hâkimiyeti görülür. Timurlular devrinde Afganistan’ın kuzeyindeki Şıban Muhammed idaresindeki Özbekler giderek güçlenmekteydiler. 19. asırdan sonra ise hakimiyetleri azalmıştır. Daha sonra Afganistan sahasında yarı bağımsız mahallî hanlıklar kurulur (Sümer 1992: 86). 

11. asrın ikinci yarısında Oğuzlar (Türkmenler), yalnız Mangışlak ve Balkan’ı değil, Mangışlak ile Aral gölü arasındaki bölgeyi de iskân etmişlerdir. Buradaki Oğuzları, Çarı ve onu Alp Arslan’ın bozguna uğratmasından sonra Govşut Han (Kavşut) idare etmekteydi (Sümer 1992: 364-365). Seyhun boylarından buraya doğru olan Oğuz göçleri 14. asra kadar sürmüştür. Mangışlak’taki Oğuzlar, Moğol baskılarından pek fazla etkilenmemekle beraber, önce Altın Ordu, daha sonra da Hive hanlarına tabi olmuşlardır. Bu dönemde, Mangışlak’taki Türkmenlerin mühim bir kısmı Salur boyundandır. Şecere-i Terakime’de de Melik Şah’ın öldürülmesinden dolayı gerçekleşen bir dağılma üzerine, Oğuzlardan mühim bir grubun Mangışlak’a gittiğinden söz edilmektedir. Bu Oğuz grubunun içinde Eymür, Döğer, İğdir, Çavuldur (Çovdur), Karkın, Salur ve Agar boyları çoğunluktadır (Sümer 1992: 121). 

12. asrın ikinci yarısında Aşağı Sirdeya (Seyhun) boylarında daha önce de olduğu gibi Kıpçaklar (Kanglı) ile birlikte yaşayan Oğuzların bir kısmı, Horasan ve Merv taraflarına gelirler. Horasan’a gelmeden önce Maveraünnehir’de yaşayan ve Karahanlı hükümdarı Muhammed Arslan Han’ın (1101-1132) hizmetinde bulunan Oğuzlar, Tohar bölgesine gelip yurt tutmuşlar ve Selçuklu Sultanı Sancar tarafından halk zümresinden sayılmışlardır. Ancak, Sancar’ın Belh valisi Kımac, Oğuzların bölgesinden çıkmalarını ister. Bunu kabul etmeyen Oğuzların, Kımac’ı yenmeleri üzerine Sultan Sancar bir orduyla Oğuzların üzerine yürür. 1143’te, Oğuzlar Sancar’ın ordusunu da bozguna uğratırlar. Sancar’ı da alarak Merv’e, daha sonra da 1153-54’te Nişabur’a girerler. Böylece Belh, Merv ve Serahs’a hâkim olurlar. Sancar kendi tebası tarafından Belh’ten Tirmiz’e kaçırılır. Oradan da Merv’e gelir ve bir süre sonra da Merv’de ölür. Oğuzlar, Horasan’ın geniş bir kısmına hâkim olurlar. Daha sonra Moğolların baskılarıyla bir kısmı batıya doğru göç ederek Anadolu’ya ulaşmıştır (Sümer 1992:100-113). 

Görüldüğü gibi Oğuzlar (Türkmenler), Anadolu, İran, Irak ve El Cezire bölgelerinde, özellikle Musul bölgesinde, Suriye, Mısır, Kuzey Afrika ve Yemen’de çeşitli Türk beyliklerinin teşekkülünde mühim rol oynamışlardır. Artan Moğol baskılarının da neticesinde, Türkmenler İran’ın siyasi durumunu, 15. asırdan itibaren etkilemişlerdir. İran’da Halaç ve Türkmenler Salgurlu devletinin ortadan kalkmasından sonra da mevcudiyetlerini devam ettirmişlerdir. Kirman ve Horasan’da da başta Yazırlılar olmak üzere Türkmen gruplarının mevcudiyeti bilinmektedir (Sümer 1992: 116-125). Güney Kafkasya ve Anadolu’da bulunan konar-göçer Oğuz boyları, Karakoyunlu ve Akkoyunlu adlarıyla büyük Türkmen kabile ittifakları meydana getirmişlerdir. 

14. ve 15. asırlarda Karakoyunlular Doğu ve Güneydoğu Anadolu, Kafkasya, İran, Irak ve bir ara da Herat bölgesine hâkim olurlar. Konargöçer Türkmenlere dayalı bu devlet 1502’de Şah İsmail liderliğindeki Safeviler ile savaşmış, neticede Akkoyunlu toprakları Safevilerin eline geçmiştir. 15. asır ile 18. asır arasında Osmanlı-İran mücadeleleri görülür. Osmanlı orduları Safevi Türklerini yenerek Hazar denizine kadar ilerlemiştir. Azerbaycan’daki Osmanlı yönetimi 1597’ye kadar devam etmiştir. 

15. ve 16. asırlarda İran, Afganistan ve Hindistan sahalarında ayrı ayrı hanlıklar arasındaki mücadeleler şiddetini giderek artırır. Şeybani Han’a yenilen Timurluların neslinden gelen Ömer Şah’ın oğlu Zahireddin Babür, Fergana’dan ayrılıp Afganistan’a ve Hindistan’a gelir. Şeybani Han tarafından sürülen Babür uzun ve neticesiz savaşlardan sonra Kabil’e gelir ve burayı alır. 1512’de Kandahar’ı ele geçirir. 1519’da Hindistan’ın kuzey taraflarına sefer düzenler ve Delhi ve Agra’yı da alarak bu bölgede bir devlet kurar.

16. asırdan itibaren Rusya, Azerbaycan ve İran üzerindeki plânlarını harekete geçirmeye başlar. Horasan’daki Avşarların Kırklı oymağından olan Nadir Şah’ın ölümüyle, hanlıklar arasındaki mücadeleler artar (Gömeç 1996: 24, 26). İran’daki siyasi birliği ise Kacar hanedanı kurmuştur. 1925’e kadar süren bu hanedan İran’daki son Türk hanedanlığıdır (Sümer 1992: 131). 

0.2. 18. Asırda Türkmenlerin Siyasi Durumu ve Mahtumkulu

17. ve 18. asırlarda Türkmen boyları dağınık bir durumdadır. Bir kısım Türkmen boyu İlhanlı devletine tabidir. 1736-47 yılları arasında İran’da Nadir Şah’ın daha sonra da Afganistan’da Ahmet Dürdani’nin, Hive’de Ebulgazi Bahadır Han’ın ve ayrıca Buhara’da Muhammed Rahim’in Türkmenlere baskı yaptıkları anlaşılmaktadır. 18. asırda Nadir Şah Kafkasya’daki bazı yerlerin yanı sıra, Irak, Suriye, Hindistan’ın bir kısmı, Buhara ve Hive’ye üstünlük sağlamış durumdadır. Nadir Şah’ın öldürülmesinden sonra Ahmet Dürrani Afganistan’da bağımsızlığını ilan eder (Atayev 1988: 15). Meşed’e yaptığı seferde Türkmenlerin desteğini de alır. Mahtumkulu şiirlerinde bu konuyu dile getirmiştir. 18. Asrın sonlarında Ağamuhammet Han İran’da hâkimiyet kurar ve Türkmenler üzerindeki zulüm ve baskılar giderek artar. Onun ölümünden sonra yerine geçen Fethali Şah’ın döneminde ise yağma ve zulümler iyice artmıştır. Bu durum Mahtumkulu’nun şiirlerine de yansımıştır: 

Eýran, Turan indi goluň astynda, 

«Sürgün» indi bu döwrany sen, Fetdah. 

Külli türkmen oýnar çölüň üstünde, 

Dökme, bilgin, nahak gany sen, Fetdah. 

Bu gün şa sen, erte geda bolar sen, 

Ilden-günden, dinden jyda bolar sen, 

Bir gün janyň çykyp, pida bolar sen, 

Gazanypsyň çoh günäni sen, Fetdah. 

Gözüm ýetýär, bilseň, başym alar sen, 

Ýa kündeläp, meni çaýa salar sen, 

Men hak diýdim, sen çoh günä galar sen, 

Bu alyşyň bilen jany sen, Fetdah. 

Sen türkmeniň ilin-günün soldurdyň, 

Ganlar döküp, gözel ýurdum doldurdyň, 

Şehit bolanlaryň serin galdyrdyň, 

Unudar sen tagty-käni sen, Fetdah. 

Halkyň öji çohdur, ykbalyň ýaman, 

Ýa öler sen, ýa zyndandyr bigüman, 

Tagtyň synyp, diýme galar men aman, 

Çünki zäher kyldyň nany sen, Fetdah. 

Permanyňdan talaň düşdi illere, 

Goluň urduň nähak gözde sillere, 

Kyrk gamçydan buýrduň näzik billere, 

Derýa etdiň gözde huny sen, Fetdah. 

Aýyrdyň atadan, ene, gardaşdan, 

Gollardan, aýakdan, sakaldan, saçdan, 

Dendandan, zybandan, akyldan, huşdan, 

Zyndan etdiň bu jahany sen, Fetdah. 

Aýyrdyň, aglaýyp galdy ýarlarmyz, 

Pelege ýetendir tartan zarlarmyz, 

Adamlar asylgy durýar darlarňyz, 

Ýüzden tutduň, bil, gassaby sen, Fetdah. 

Pyragy, dert aýdyp, derde ýanmaly, 

Gan ýuwudyp, zalym Fetdah ganmaly, 

Diri özüm, läkin öli sanmaly, 

Aňsa öldir, bu dessany ol Fetdah.

(Aşyrow 2014/1: 30-31)

Mertler namart boldy, namart mert boldy, 

Gurtlar peşe boldy, peşe gurt boldy, 

Ýurtlar weýran boldy, zyndan ýurt boldy, 

Şum pelek leşgerin saldy, neýläýin? 

Aşyklardan ötdi yşkyň höwesi, 

Tartyldy, ýazyldy dowzah perdesi, 

Dagdan aşyp gyzylbaşyň ordasy, 

Gözel ilim weýran kyldy, neýläýin?

(Aşyrow 2012/1: 448)

Mahtumkulu, Çovdur Han ile ilgili şiirlerinde Afgan hanından (Ahmet Dürrani Han) da söz etmektedir:

Ahmet patyşadan habar tutmaga, 

Umyt etdi iller Çowdur han üçin. 

Sag baryp, salamat gaýdyp gelmäge, 

Oňmady ykballar Çowdur han üçin. 

Baglar doňup galdy, ýagyşlar gezmän, 

Bulut böklek saldy, bu derde dözmän, 

Zemin zaýa boldy, pelekler lerzan, 

Jennet boldy çöller Çowdur han üçin. 

Kaza gahra mündi – perin syndyrsa, 

Pelek hyýal etdi – mährin indirse, 

Derýa joşa geldi – suwdan gandyrsa, 

Muştak boldy köller Çowdur han üçin. 

Yzyňda galdylar il intizaryň, 

Umyt bilen gezdi Annahal ýaryň, 

Atanazar boldy çekere zaryň, 

Gözleý-gözleý ýollar Çowdur han üçin. 

Barsa, paýy belli soltanda-handa, 

Iller bilmeý galdy – armany janda, 

Kazadyr, kysmatdyr Ýezdde, Kermanda, 

Meger tartdy ganlar Çowdur han üçin. 

Gurralar güň boldy, pallar şum boldy, 

Baranlar bent boldy, ýollar bim boldy, 

Çeşmeler höşk boldy, daşlar mum boldy, 

Guýa boldy diller Çowdur han üçin. 

Söýle, Magtymguly, älem bilsinler, 

Jaýy jennetdedir, güwä bolsunlar, 

«Hak rehmet etsin!» diýp, doga kylsynlar, 

Tamam ulus-iller Çowdur han üçin.

(Aşyrow 2012/1: 19)

Afgan krallığı ise 1883’te bu hanlıklara hâkimiyetini tanıtmıştır (Sümer 1992: 86). Daha sonra bu topraklarda da Sovyet işgali görülür. 

Mahtumkulu’nun şiirlerinde dönemin siyasi olaylarını dile getirdiği şiirlerin içerisinde Çovdur Han ile ilgili şiirlerin ayrı bir önemi vardır. Çovdur Han, Türkmenleri dış düşmanlardan korumada ümit vaad eden bir komutan olarak anlatılmıştır:

 

Gökleň, ýomut, ýola çykyp, bakyşyp, 

Umyt etdi, geler aman, Çowdur han. 

Molla, müfti Haka doga okyşyp, 

Gutardylar kitap − Gurhan, Çowdur han. 

Guş-gumursy idäp dagdan geçdiler, 

Balyklar ýol diýip suwun içdiler, 

Gelin-gyzlar gyrmyz donlar biçdiler, 

Kamysdan lybaslar hem don, Çowdur han. 

Daglar başyn egdi, duman bürendi, 

Ýeller galabilmän, ýerde süýrendi, 

Aý-Gün batyp, gökde Myrryh göründi, 

Bulutlar boldular baran, Çowdur han. 

Malyn taşlap geldi çopan-çoluklar, 

Kenara çykdylar suwdan balyklar, 

Özün tuta bilmän ýerde halklar, 

Tartdylar barysy efgan, Çowdur han. 

Bezirgenler yrak ýolun unutdy, 

Söwdagärler malyn yza uzatdy, 

Aýlar-günler batdy, zarlap daň atdy, 

Yns-jyns tartyp arman, Çowdur han. 

Dolandylar Hindistana baranlar, 

Eňreşdiler merdan adyň soranlar, 

Kelamylla açyp, ykbal garanlar, 

Tapmady derdiňe derman, Çowdur han. 

Tartan oky hiç çykmady saýýadyň, 

Titretdi älemi Çowdur han adyň, 

Sany, hesibi ýok gelýän perýadyň, 

Dyza çöküp ýyglar Turan, Çowdur han. 

Magtymguly, uçdy ol algyr guşum, 

Arkadagym, eziz syrdaş, gardaşym, 

Many saça bilmez çalaran başym, 

Büräp aldy ony duman, Çowdur han. 

(Aşyrow 2012/1: 20-21).

Mahtumkulu, Çovdur Han’ın dirayetli yöneticiliği ve istikrarlı duruşundan sonra, yokluğunun getirdiği sıkıntıları anlatarak üzüntüsünü birçok şiirinde dile getirmiştir: 

Çowdur han, görejim, göwün diregim, 

Sen wepat bolup sen zarlar içinde. 

Gökleňde pälwanym, ile geregim, 

Halky goýup gitdiň narlar içinde. 

Bu dörtlükte, Çovdur Han gönül direği olarak nilenirken metafor yapılmıştır. Eski Türklerde de görüldüğü üzere, günümüzde de Türkmen hayatında önemini sürdüren “gara öy”leri ayakta tutan unsur ortadaki temel direktir. Çovdur Han da Türkmen’i ayakta tutan bir temel direk olarak nitelenirken, “Temel direk” kavramı ile Çovdur Han’ın konumunun ve sosyal statüsünün önemi vurgulanmıştır.

Gelebilmez idi badyňdan duşman, 

Gelen tapdy gitdi zoruňdan puşman, 

Goja dagdan bäri − gökleňe aşman, 

Bizi goýup gitdiň marlar içinde.

Pelek seniň gül ömrüňi soldurdy, 

Hazan degdi, now gunçaňy ýoldurdy, 

Gara daglar dözmeý, serin galdyrdy, 

Çeşmin ýaşlar duman-garlar içinde. 

Kime nesip etdi yspyhan ýaýyň, 

Sözüm galat däldir, behiştdir jaýyň, 

Gökleň, ýomut ― weýran boldy saraýyň, 

Pelek weýran etdi harlar içinde. 

Magtymguly, hemdem, akyl-syrdaşyň, 

Tutabilmez özün, döküp gözýaşyn, 

Duman aldy daglar kemerin, başyn, 

Aý-günler batdylar zarlar içinde. 

(Aşyrow 2012/1: 22).

Bu dörtlüklerde halkın çektiyi sıkıntı ve eziyeti, ateşe benzeterek Çovdur Han’ın dirayetli ve güçlü duruşuyla halkına siper olduğunu ve düşmanın Göklen’e ulaşmadan durdurulduğunu, Çovdur Han’ın ölümünden sonra ise Türkmeni çevreleyen düşmanlar yüzünden halkın sıkıntılarının daha da artacağını dile getirmiştir.  Şiirde, goýup gitdiň marlar içinde ifadesinde düşmanlar “yılan”a benzetilerek metaforik bir şekilde anlatılmaktadır. Hazan degdi, nov gunçanı yoldurdı ifadesinde ise çekilen zorluklar, karşılaşılan üzüntülü olayların zamanı “hazan” olarak nitelenmiş, “gonca” kavramı ise yeni ümitleri ifade etmek üzere kullanılmıştır. Kara dağların dayanamayarak baş kaldırması da insana ait “tahammül edememe” ve “isyan etme” soyut kavramlarının cansız nesneye yüklenmesi ile gerçekleştirilmiş metaforik bir anlatımdır. Diğer yandan Çovdurların bir kısmının Mangışlak’a göç ettiği ve orada yurt tuttuğu da bilinmektedir. Mangışlak’ın ise tarihte Siyah Kuh ‘Kara dağ’ adıyla anılmasından dolayı şiirde geçen gara dag ifadesi de manidar olmaktadır.

Mahtumkulu’nun İran’dan gelen baskıya karşı ilini, yurdunu korumak için Türkmen boylarını mücadeleye çağırarak dış baskılara karşı gösterilmesi gereken tavrı anlattığı şiirlerinden birisi de Gökleñ şiiridir:

Çöle çykar bolsa, meňzär, 

Keýige, gulana gökleň. 

Täsip edip, söweş etse, 

Döner aç arslana gökleň. 

Iliň ýurduny byrakmaz, 

Bela bakmaz, ýowuz ýokmaz, 

Alladan emirdir, çykmaz – 

Bu sözüm ýalana, gökleň. 

Ylham etdi Möwlam maňa, 

Nazar düşdi senden ýaňa, 

Ýok bolar kast eden saňa, 

Gaýdyp dol Gürgene, gökleň. 

Sözi agzyma Hak salar, 

Bir nepes aýdylan bolar, 

Ýamanlyk eýleýen geler, 

«Nurbat!» diýp, amana, gökleň. 

Hyruç eýläp tursa mawyr, 

Permana geler Nyşapur, 

Öwrüler bu döwran-döwür 

Ähli-musulmana, gökleň. 

Haraba döner Horasan – 

At aýagna galar ýegsan, 

Yrak gitse Mazanderan,

Gelerler permana, gökleň. 

Diniň durar Hak nury dek, 

Güýjün artar Rum zory dek, 

Aslyşar sen aç böri dek, 

Maşk edip meýdana, gökleň! 

Zor biýr sypahyň söweşe, 

Döwletiň öňküden daşa, 

Gylyç urup gyzylbaşa, – 

Dolar sen Eýrana, gökleň! 

Beýik dergaha ýüz sürtüp, 

Islärin – döwletiň artyp, 

Pyragy diýr, doşun tartyp, 

Barar sen Tährana, gökleň! 

(Aşyrow 2012/1: 15-16).

Teke, Yomut, Ersarı, Göklen Salur, Sarık, Çovdur gibi kalabalık Türkmen boylarının birbirleriyle çatışmaları Türkmenler arasındaki asayişsizliği ortaya koymaktadır. Komşu hanlıklarla yapılan savaşların yanı sıra bir de bu iç çekişmeler o devrin sosyal hayatını olumsuz yönde etkilemiş ve kurumların yozlaşmasına da sebep olmuştur (Biray 2014: 29-30). İşte böyle bir durumda, siyasi, sosyal ve ekonomik alandaki bozukluklar Mahtumkulu’nun şiirlerinde her yönüyle görülür. 18. asırda Türkmen tayfalarının giderek yerleşik hayata geçişi de önemlibir olaydır. Bu durum, doğulan yer, yurt tutma, vatan sevgisi duygularını daha da güçlendirmiştir. Tayfaların biribirine yakın yerlerde iskânı ile dağınık tayfalar arasındaki dostluğu ve yakınlığı artırarak dağınık tayfaları birleştirmek ve tek bir bağımsız Türkmen devleti kurmak gibi fikirler de ortaya çıkmıştır (Biray 2014: 29-30).

Mahtumkulu şiirlerinde, Türkmen boylarının birbirleri ile mücadelelerine bir son vermeleri gerektiğini sıklıkla dile getirmiş ve halkı dış düşmanlara karşı birleşmeye çağırmıştır. Türkmen boylarının birlik oldukları takdirde asıl düşmanla savaşılabileceğini öğüt verdiği şiirleri döneminin siyasi şartlarına göre şekillenmiştir:

Gökleň, ýomut täsip edip özünden, 

Çekdi goşun, öňi-ardy bilinmez. 

Sygmaý çykdy Deşti-Dahan düzünden, 

Ýörän ýoly, gonan ýurdy bilinmez. 

Garga salsa, tugun bile depişer, 

Haýbatyndan daglar-daşlar gapyşar, 

Öli turup, dirilere ýapyşar, 

Arslany, tilkisi, gurdy bilinmez. 

Üç müň naýzabazy bardyr nökerden, 

Dört müň pildary bar gala ýykardan, 

Teke, salyr ýöriş etse ýokardan, 

Duşmanyň namardy, merdi bilinmez. 

Ähli sünni namys edip gelerler, 

Gala ýykyp, bagyn berbat kylarlar, 

Döw çekip, Yspyhan şährin alarlar, 

Bu kentleriň üçi-dördi bilinmez. 

Magtymguly, Alynyňdyr bu meýdan, 

Ne iş tutar, görüň, bu Omar, Osman, 

At deminden doldy zemin-u asman, 

Horasanyň häki-gerdi bilinmez. 

(Aşyrow 2012/1: 17).

Şair bütün Türkmen boylarının birlik olmalarını önemle arzu etmekte ve birçok şiirinde bunu vurgulayarak birlik olma yönünde tavsiye ve telkinlerde bulunmaktadır: 

Türkmenler baglasa bir ýere bili, 

Gurudar Gulzumy, derýaýy-Nili, 

Teke, gökleň, ýomut, ýazyr, alili, 

Bir patyşa gulluk etsek bäşimiz. 

(Aşyrow 2012/1: 18).

Şair bütün Türkmen boylarının birlik olarak sağlam bir şekilde, dış düşmanlarla mücadele etmeleri gerektiğini önemle vurgularken Türkmen Binası adlı gazelinde devlet kurma ülküsüne de işaret etmektedir:

Gurdugym aslynda bilgil, bu zeminiň myhydyr, 

Erer ol erkan mydam, budur ki türkmen binasy. 

Terki-dünýä eýleýir ol, gelse rakyp gaşyna, 

Bil, polatdan bina bolan, budur türkmen galasy. 

Süleýman, Rüstem-u Zal, Jemşit oňa bolmuş geda, 

Günde ýüz müň salsa leşger, degmez şanyň belasy. 

Daglar ondan alar tälim, leşgeri sap-sap durar, 

Her salanda Zülpükaryn, artar ýigidiň höwesi. 

Teke, ýomut, ýazyr, gökleň, Ahal ili bir bolup, 

Kylsa bir jaýa ýöriş, açylar gül lälesi. 

Külli gyzylbaş baryny, atdy dag arkasyna, 

Gije-saba ýatmaýar, geler olaryň nalasy. 

Ger gadam ursa saýýat, bolmaýar ol duşygär, 

Bendi kylyp ala bilmez, düşmez türkmen balasy. 

Aryplary dem-dem geler, toýy bardyr her zaman, 

Merdi-merdan sözlüdir ol, ýokdur göwün hilesi. 

Aýdadyr Magtymguly, bolmaz göwünde bir gara, 

Hak sylaýyp, kylmyş nazar, bardyr onuň saýasy.

(Aşyrow 2012/1: 10).

 

 

 

1. Türkmen Kültürü ve Mahtumkulu 

6.-12. asırlar arasında Orta Asya’da tek bir yazı dili hakimdir. 10. asırda müstakil bir devlet kuran Karahanlılar, Türk boylarını kendi idareleri altına almışlardır. Karahanlı hükümdarı Satuk Buğra Han’ın İslâmiyetin devlet dini olduğunu ilân etmesiyle ilk İslâmî eserler verilmeye başlanmıştır. 11. asırda bir yandan Uygur yazı dili geleneğini devam ettiren muhitin yanı sıra İslâmî bir muhit de görülür. Bu asırda İslâmiyetin tesiriyle, öncelikle Kuran tercümeleri, daha sonra da ilk ansiklopedik sözlük olan Kaşgarlı Mahmud’un önemli eseri Dîvānü Lûġāti’t-Türk görülür. 11. asır Oğuz Türkçesi ile ilgili bize mühim bilgiler veren bu eser, 1072-1074 yılları arasında kaleme alınmıştır. Türk tarih, coğrafya, mitoloji, folklor ve halk edebiyatı ile ilgili zengin bilgiler ihtiva eden bu eserde Kaşgarlı, Kırkız, Kıfçak, Oğuz, Tohsı, Yağma, Çigil, Uğrak ve Çaruk boylarının tek bir lehçeleri olduğunu ve Yemek ve Başgırt boylarının lehçelerinin de bunlarınkine yakın olduğunu belirtmiş, bunların içinde en kolayının Oğuzlarınki, en doğrusunun da Tohsı ve Yağma boylarınınki olduğunu belirtmiştir (Kaşgarlı 1992/I: 29-30). Dîvānda aynı coğrafyaların paylaşılması sebebiyle Oğuzca ve Kıpçakça özellikler birlikte zikredilmiştir. 11. asırda Kaşgarlının Dîvānında Oğuz Türkçesinin mühim bir yer tutması ve ana hatlarıyla belirlenmesi sebebiyle döneminin tesirli bir lehçesi olduğu açıktır.

12. asır, Orta Asyanın özellikle Harezm ve Maveraünnehir bölgelerinde, Türk dilinin zaman ve yer bakımından birbirini izleyen tek bir kol olmaktan çıkıp dallanmalara uğradığı bir devrin başlangıcıdır. Dolayısıyla, bu bölgeler, yeni yazı dillerinin meydana gelmesine beşiklik etmiştir (Korkmaz 1989: 23-24). Eski Türk dili, Harezm bölgesinde 12. asırdan itibaren; Karahanlı-Harezm, Karahanlı-Oğuz/Türkmen ve Karahanlı-Kıpçak doğrultusunda gelişmeler göstermiş, bu durum yeni yazı dillerinin meydana gelmesine yol açmıştır. 13. asra kadar Oğuz, Kaşgar, Kıpçak ve Kanglı boyları kalabalık gruplar halinde Harezm bölgesinde yerleşmişlerdir. Dolayısıyla Harezm Türkçesi, Oğuz, Kaşgar, Kıpçak ve Kanglı boylarının konuştukları Türkçelerden mütevellit karışık bir yapıya sahip olmuştur (Caferoğlu 1984/II: 109-110; Korkmaz 1989: 24). Bölgenin etnik yapısı icabı, bir yandan Karahanlı-Harezm yazı dili geleneği devam ederken diğer yandan Harezm-Kıpçak, Harezm-Oğuz doğrultusunda gelişmeler görülür.

13. asrın ilk yarısında yazılmış olan ve yazılış yeri bilinmeyen Ali’nin Ḳıṣṣa-i Yûsuf’u, Kitāb-ı Güzîde, Behcetü’l- Ḥadā’iḳ  fi Mev‘iẓeti’l-Ḫalā‘iḳ, Kitābe’l-Ferā’iż, Ḳudûrî Tercümesi karışık dil özelliği gösteren eserlerdir. Oğuzların Anadolu’ya beraberlerinde sözlü ürünlerini ve kendi yazı dili geleneklerini de getirdikleri Eski Anadolu Türkçesi metinlerinde Uygur imlâsının da devam etmesinden anlaşılmaktadır. Oğuzların Anadolu’ya sözlü edebî geleneklerini de beraberlerinde getirmeleri, Orta Asya ile Anadolu arasındaki kültürel ve edebî bağlarını muhafaza etmelerine sebep olmuştur. Ahmet Fakih’in, Hoca dehhani’nin, Ali’nin, Şeyyad Hamza’nın eserleri, Mevlana ve Sultan Veled’in Türkçe manzumeleri, Behcetü’l- Ḥadā’iḳ  fi Mev‘iẓeti’l-Ḫalā‘iḳ, Kitābe’l-Ferā’iż gibi eserler, Anadolu Selçukluları devrinden günümüze kadar uzanabilmiş olan Türkçe ürünlerdir (Korkmaz 1989: 18-21). 

Ḳıṣāṣü’l-Enbiya da Ḳutadġu Bilig gibi Karahanlı Türkçesinin tipik örneklerindendir. Karahanlı döneminin dilini (Kaşgar ağzını) olduğu gibi yansıtan bir eser de yegâne yazması Paris’te bulunan Uygur harfleri ile yazılı Oğuznāmedir. Bu eseri Çağatay Türkçesinde (Doğu Türkçesinde) görmek isteyenler arasında bulunan Baskakov, aynı zamanda da Bang’ın fikirlerine katılarak bu eseri, Oğuz boyunun en eski dil yadigârı olarak kabul etmektedir (Caferoğlu 1984/II: 86-96). Reşidüddin de umumî tarihini yazarken Oğuzların zuhuru ile ilgili malûmatları vermek üzere bir Oğuznāme’den faydalanmıştır (Köprülü 1991: 248). Salar Baba Gülalioğlu Salar Hırıdarı’nın (16. asır) eserinde de bir Oğuznama bulunmaktadır. 

13. asrın bir başka önemli eseri olan Revnāḳü’l-İslām, dönemin Türkmencesini temsil eder. Bu da tıpkı Mu‘înü’l-Mürîd gibi Türkmenler arasında büyük rağbet görmüş, Türkmen muhitine göre yerli ağız özellikleri tesiri altında kalmıştır (Caferoğlu 1984/II: 142).

13. asırda Türk - Moğol İmparatorluğunun kurucusu cengiz’in ülke topraklarını oğulları arasında bölüştürmesiyle meydana gelen Çağatay Hanlığı topraklarında konuşulan Çağatay Türkçesi (Doğu Türkçesi), 14.-19. asırlar arasında Orta Asya Türk yazı dili şeklinde devam eder. Çağatay Türkçesi sözlüklerinin Oğuz grubu için önemi, bu eserlerde, Oğuz Türkçesinin tarihî inkişafını tayin eden verilerin bulunmasıdır.

Altın Ordu sahasında yazılan ve dil olarak Nehcü’l-Ferādis’e yakın olan Mu‘înü’l-Mürîd’in Türkmenler arasında çok rağbet gördüğünü Ebul Gazi Bahadır Han da belirtmiştir. 15. asra kadar, Kıpçaklar, Türk tarihinde olduğu kadar, Doğu Avrupa tarihinde de mühim rol oynamışlardır. Cengiz’in oğullarından Batu Han tarafından kurulan Altın Ordu Hanlığı, Moğollardan önce de sonra da etnik olarak yine Kıpçak Türklerinin nüfuzunda olmuştur. Karadenizin kuzey taraflarında Kuman-Kıpçak Türkleri görülmekle birlikte, Mısır ve Suriye sahalarında Kıpçaklara Türkmenlerden bir boyun karışmasının, bu sahada kullanılan dile tesiri olmuştur. Selçuklular ve Eyyubiler zamanında Irak ve Mısır’da kalabalık Oğuz-Türkmen boylarının buralarda yerleşmiş oldukları tarihçe de sabittir. İlk memluk hükümdarı olan ve 14. asırda yazdığı Dürerü’t-Tican adlı eserde H. 693 yılındaki hadiselerden söz eden Mısırlı tarihçilerden Ebu Bekr Abdullah bin Aybek ed-Davadari de, Türkmendir (Caferoğlu 1984/II: 150-158). Bu şekilde Kıpçaklarla Türkmenler Memluk sahasında yine bir araya gelmişlerdir (İnan 1991a: 83).

13. - 15. asırlar arasında, Mısır’daki eserlerin dillerinde bu sebeple Kıpçak ve Türkmen kelime özellikleri arasında bir ayırım yapmak güçleşmiştir. Ancak bazı sözlüklerde hangilerinin Türkmen, hangilerinin Kıpçak sözü olduğunu belirten kayıtlara rastlanabilmektedir. 

Bu sahaya ait eserlerden elimize ulaşanlardan, Houtsma’nın neşrettiği Tercümānu Türkî ve Arabî adlı eserde 1260 kelimeden 70 kadarı Türkmen kaydıyla verilmiştir. Ahmet Caferoğlu’nun neşrettiği, Ebu Hayyan’ın Kitābü’l-idrāk li-lisānü’l-etrāk adlı eserin de 1600 küsur kelimeden 70 kadarı Kıpçak, 50 kadarı Türkmen kaydıyla verilmiştir. Kitāb-ı mecmū‘u tercümān-ı türkî ve ‘acemî ve mogolî ve farsî adlı eserde Kıpçakçanın yanı sıra Türkmenceye de yer verilmiştir. F. Köprülü ve R. Kilisli’nin neşrettiği El-Ḳavānin ve Besim Atalay’ın neşrettiği Et-tuḫfetü’ẕ-Ẕekiyye fi’l- luġāti’t-türkiyye de Türkmence unsurları ihtiva etmektedir. Asıl Kıpçak-Oğuz sahası için mühim olan eser, 14. asırda Suriye’de yazılmış olan ve Zajaczkovski’nin neşrettiği Bulġatü’l-müştaḳ fî luġāti’t-Türk ve’l-Ḳıfçaḳ’tır. Eserin sözlük kısmında 770 kelimelik bir liste içinde kelimelerin 4’ü Kıpçak, 1’i de Türkmen kaydıyla verilmiştir. Bundan da eserin yazarının Mısır’da, Kıpçak ve Oğuz/Türkmenlerde müşterek 766 kelimenin olduğunu kabul ettiği anlaşılmaktadır (İnan 1991a: 84-86).

15. ve 16. asırlarda İran, Afganistan ve Hindistan sahalarında ayrı ayrı hanlıklar arasındaki mücadeleler şiddetini giderek artırır. Şeybani Han’a yenilen Timurluların neslinden gelen Ömer Şah’ın oğlu Zahireddin Babür, Fergana’dan ayrılıp Afganistan’a ve Hindistan’a gelir. Şeybani Han tarafından sürülen Babür uzun ve neticesiz savaşlardan sonra Kabil’e gelir ve alır. 1512’de Kandahar’ı ele geçirir. 1519’da Hindistan’ın kuzey taraflarına sefer düzenler ve Delhi ve Agra’yı alır ve bu bölgede bir devlet kurar. 

Böylece 16. asırda bu bölgede Babür’ün hâkimiyetinde gelişen bir edebiyat görülür. Babürname’de Orta Asya ve Hindistan hakkında önemli bilgiler verilmiştir. Bu dönemde bu coğrafyada ayrıca Hüseyinkulu Mürze, Bayram Han, Yolgulı Enisi de bilinen isimlerdendir. Babür Şah, 1530’da öldüğünde yerine Şah Humayun geçer. Afgan hanlarından Şir, Şah Humayun’u İran’a sığınmaya mecbur bırakır. O sırada İran’da Şah Tahmasip vardır. 

17. asırda Türkmenler Orta Asya ve bugünkü İran, Afganistan, Buhara, Semerkant, Anadolu, Irak, Suriye, Azerbaycan ve Hindistan coğrafyalarında bulunmaktadırlar. Bu asra ait pek çok tezkire vardır. Atabi, Mahmut Beg Türkmen, Fedai, Muhammetgılıç Ülfeti, Mukimi, Zevki, Muhammet Salih Mürze ve Mahbubü’l-Kulub adlı eseri ile bilinen Berhudar Türkmen bu alanda tanınmış şairlerdendir.

18. asra kadar Orta Asya’da Doğu (Çağatay) Türkçesi yazı dili olarak kullanılmıştır.

Her ne kadar, eserinde, Çağatay Türkçesinden tek bir kelime katmadığını, belirtmişse de Ebul Gazi Bahadır Han, kullandığı Türkçe bakımından, Şecere-i Türk ve Şecere-i Terākime adlı eserleriyle Çağatay Türkçesinin (Doğu Türkçesinin) mühim bir temsilcisidir (İnan 1991b: 108-116). Muharrem Ergin tarafından, Oğuzname’nin Türkmen rivayeti olarak nitelenen Şecere-i Terākime’de Dede Korkut ile ilgili bilgiler de yer almaktadır (Ergin 1989: 42). Şecere-i Terākime’den de öğrenildiğine göre, 17. asırlarda Türkmenlerin elinde Dede Korkut ve Salur Kazan ile ilgili malûmatlar ihtiva eden birçok Oğuzname görülmekteydi. Bu Oğuznameler, 14.-17. asırlar arasında Harezm’den Rumeli’ye kadar bütün Oğuz Türklerinin yaşadıkları yerlerde icra ediliyordu. Bu müşterek bir gelenekti. XVII. asırdan itibaren giderek bu Oğuznāmeler, yerini Köroğlu destanı ve Ferhat ile Şirin gibi birçok halk hikâyesine bırakmaya başlamıştır (Sümer 1992: 123). 

18. asra kadar belirgin bir yazılı edebi gelenekle karşılaşılmamakla birlikte köklü bir sözlü edebiyat geleneği ile karşılaşılır. Yusup Ahmet, Şasenem Garıp, Sayatlı Hemra, Aslı Kerem, Necep Oğlan, Kasım Oğlan destanları, Türkmenler arasında oldukça yaygındır. Türkmenler arasında bagşılık geleneği de önemli bir yere sahiptir. Bu dönemlerde Nadir Şah’ın güçlenmeye başlaması ile Türkmen coğrafyasına da akınlar düzenlemesi Türkmenleri sıkıntıya maruz bırakmıştır. Nadir Şah’ın ölümünden sonra ise Afganistan ve birçok alanda bağımsız hanlıklar oluşmaya başlar. Mahtumkulu da şiirlerini böyle bir ortamda vermiştir.

Oğuz Kağan destanı, Kitāb-ı Dede Ḳorḳut ve tespit edilen ilgili diğer parçaların, eskiden beri mevcut olan bir Oğuznāmenin ayrılmış parçaları olduğu düşünülmektedir. Yazıcıoğlu Selçuknāmesi’nin, Topkapı Revan Köşkü Kütüphanesinde, 1390 no’da kayıtlı eski bir nüshasının başında, sonradan eklendiği düşünülen 65 satırlık bir Oğuz-nāme bulunmaktadır. Burada Dede Korkut kitabında adları geçen Oğuz beylerinden ve bazı vakalardan söz edilmektedir (Ergin 1989: 37). 19. asra kadar Oğuz grubu içinde lehçe hususiyetleri belirginleşirken, Oğuz grubunun doğu koluna mensup olan Türkmence Çağatay Türkçesinin tesirinde kalmıştır.

18. asırda Türkmen sahasında, Çağatay Türkçesinin (Doğu Türkçesinin) tesiri edebî gelenekle birlikte, daha çok mesnevileriyle dikkati çeken Azadi’nin şiirlerinde görülür. Bu geleneği devam ettirenler arasında, gazelleriyle ün kazanan Mahmud Gayubî ve Şeydayi’nin yanı sıra, tahmisleri ile beğenilen ve Oğuznamesiyle tanınan Andalip de vardır. Bu şairlerin eserlerinde de Çağatay Türkçesinin (Doğu Türkçesinin) tesiri hissedilmektedir. Diğer yandan Mağrupî ve Şabende de destancılık geleneğini devam ettirmişlerdir. Bu dönemde Türkmenistan sahasının önemli eserleri olarak, Andalip’in Oğuznâme,Leylâ Mecnûn, Yûsuf Züleyhâ, Şâhbende’nin Şâhbehram, Gül Bülbül, Şeydâyî’nin Gül Senüber, Mağrupî’nin Seypelmelek-Medhalcemal ve Dövletyar destanlarını göstermek mümkündür (Atayev 1988: 25-29).

18. asra damgasını vurmuş önemli şahsiyetlerden birisi de Mahtumkulu’dur. 

 

Mahtumkulu mutasavvıf, şair bir babanın oğludur. Samoyloviç, bildiği şairlerin içinde ilmi bakımdan Mahtumkulu’nun babasının derecesinde hiç bir şairin olmadığını belirtmiştir. Mahtumkulu, Şirgazi medresesinde pekiştirdiği eğitimini, babasından aldığı sağlam temelli bir eğitim üzerine inşa etmiştir (Arnazarov 2014: 205). Türkmenistan’ın doğusundan batısına doğru seyahat etmenin yanı sıra İran, Afganistan, Hindistan, Kazakistan ve Özbekistan sahalarında da bulunmuştur. Bu coğrafyalardaki siyasi gelişmelere de bizzat tanıklık etmiş ve tecrübe ve öğütlerini halka şiirlei vasıtasıyla yansıtmıştır. Bütün bu çerçevede Mahtumkulu’nun eski Oğuzların şairane geleneğinin bir temsilcisi olduğunu da vurgulamak gerekir. Mahtumkulunun eski Oğuz şiir geleneklerinden olan “koşma, koşuk” tarzını yeniden üst düzeye çıkardığı söylenebilir. Ancak onu sadece bir halk şairi olarak görmek yanlış olur. Mahtumkulu’nun eserlerinde yazılı edebi bir stille de karşılaşılır. Şiirlerinde aslında dönemin klasik edebi geleneğinin izleri de görülür. Ancak Nevai’yi çok iyi bilmesine rağmen eserlerini Türkmenlerin özümseyeceği şekilde vermiştir. Kendisi de bir mutasavvıf olan Mahtumkulu, diğer yandan Hoca Yusuf Hemedani, Hoca Ahmet Yesevi, Hakim Ata ve daha birçok mutasavvıfı da iyi bilmektedir:

Eý, ýaranlar, musulmanlar, 

Bir gije seýran içinde; 

Otuz iki kişi gördüm 

Ol Şahymerdan içinde. 

Olara berdim salamy, 

Sordular saglyk kelamy, 

Şyhys-seýit − Möwla Jamy, 

Ol ýedi soltan içinde. 

Soltan Weýis pähliwany, 

Hekim Ata ― Süleýmany, 

Hoja Ýusup Hemedany 

Şol şahy-Kengan içinde. 

Türküstan eýesi serwer, 

Ymam Käzim, ymam Jafar, 

Ýahýa bilen Nuh pygamber, 

Baýezit soltan içinde. 

Gözel pirler — gözel ýarlar, 

Çekdiler bu ýolda zarlar, 

Ymam Ryza − şahy-pirler, 

Niçe gözel jan içinde. 

Magtymguly, syrym çohdur, 

Men neýläýin, açan ýokdur, 

Ölmek — hak, direlmek hakdyr, 

Okadym Gurhan içinde. 

(Aşyrow 2012/1: 488).

2. Mahtumkulu’nun Şiirlerinde Öğüt ve Ahlak Anlayışı

18. yüzyılın Batı Türkistan sahasındaki önemli Türk mutasavvıflarından olan Mahtumkulu yaşadığı dönemde, söz sanatlarını ustalıkla kullanarak eserlerinde dünya görüşünü yansıtan ve bu şekilde Türkmen coğrafyasında ve komşu coğrafyalarda, büyük etki uyandırmış ve şiirlerinde, öğüt vererek çarpıcı, dikkat çekici örneklerle insanoğlunu her zaman doğruya sevk etme temasına öncülük vermiştir. Mahtumkulu bu şekilde iyilik, doğruluk ve dürüstlüğün merkezde tutulduğu Türkmen sosyokültürel hayatında yer eden temel unsurların da banisi olmuştur. Öncelikle Türkmen boylarının birbirleri ile mücadelelerini bırakmaları yönünde öğüt veren dizeleri, şiirlerinde önemli bir yer tutar: 

Bir-birini çapmak ermes ärlikden, 

Bu iş şeýtanydyr, ýogsa körlükden. 

Agzalalyk aýrar ili dirlikden, 

Döwlet dönüp, nobat duşmana gelgeý.

...

Sözümi diňlese bir bilen belke,

Myradym-nesihat etmekdir halka

...

Şiirlerinde yer yer tabiattan ve tarihten örnekler vererek bu şekilde Türkmen ahlakının genel olarak şekillenmesine de yol açmıştır. Şiirlerinde soyut kavramları, somut kavramlarla dile getirmenin oldukça yaygın olduğu görülmektedir. Mahtumkulu kendi dünya görüşünü, siyasete, bakışını, bilgisini şiirlerinde halka somut bir şekilde öğüt vererek yansıtmaktadır. Halka iyi niyetli olmanın ve her zaman iyi insanlarla görüşerek, kötülük ve kötülerden uzak durmanın gerekliliğini dile getirerek kötülerden kötülük bulaşabileceği konusunda halkı uyarmaktadır. “Söhbet Yagşıdır” adlı şiirinde bu bütünüyle görülür: 

Adam bolsaň, gulak goýgul öwüde, 

Alymlar ýanynda söhbet ýagşydyr. 

Atarman-çaparman algyr ýigide, 

Ýeri gelse aman-nurbat ýagşydyr. 

Hemra bolup oturmagyl pis bile, 

Poha degseň, beýniň dolar ys bile, 

Göwher daşyn ýüzük etseň mis bile, 

Gymmaty egsilmez, hormat ýagşydyr. 

Zynhar, kast etmegil iýdigiň nana, 

Köňlüň haýra bagla, sydkyň – imana, 

Hiç azar bermegil bir musulmana, 

Ogry ärden, bir dogry it ýagşydyr. 

Käşki adam bu dünýäge gelmese, 

Gelenden soň ömür sürse – ölmese, 

Elden gelen ýagşy işiň bolmasa, 

Köňül içre ýagşy niýet ýagşydyr. 

Magtymguly, niçik geçse rozygär, 

Haka şükr et, barma namarda zynhar, 

Ýok döwletden ýegdir, bolsa bir hünär, 

Müň hünärden zerre döwlet ýagşydyr.

(Aşyrow 2012/1: 383).

Mahtumkulu’nun şiirlerinde kibirli olma, cimri olma eleştirilmiş, alçakgönüllülük ve cömertlik tavsiye edilmiş, fani dünya hayatında mal biriktirmenin yersizliğinden sıkça söz edilmiştir:

Gelen geçer, gonan göçer, adamzat, 

Ýöri, sen hem bir menzile ýeter sen. 

Ýalançyda ýegdir galsa ýagşy at, 

Bu dünýäge gelmiş bolsaň, öter sen. 

Gapyl adam ýada salsa asylyn, 

Pelek goýmuş ajal atly masylyn, 

Gelen-geçse, eken-biçse hasylyn, 

Orta ýerde sen ne işler tutar sen. 

Jepa goýma, käýitmegin bu janyň, 

Serişdesi hiç tutdurmaz jahanyň, 

Terpendikçe, derdi artar dünýäniň, 

Gadam goýsaň, göwräň birle batar sen. 

Joşgun geldi, hetdin ýardy, söz aşdy, 

Bu ýollardan dogry baran düz aşdy, 

Bihuda imesdir ömrüň güzeşti, 

Her çäştiňe bir günüňi satar sen. 

Aldamaga al kumaşyň, sim-zeriň, 

Güzergähin tutup durmuş bu ýeriň, 

Germ eýlediň, pelek, sen bu bazaryň, 

Mälimdir ki, bu söwdada utar sen. 

Magrur olup bu dört günüň dirligne, 

Ebet galma kyýamatyň horlugna, 

Ynanmagyl bu dünýäniň barlygna, 

«Bar, bar» bilen, ýok bolar sen, ýiter sen. 

Magtymguly, başyňda ýüz köý bardyr, 

Aýry menzil, aýry mekan, jaý bardyr, 

Lahat atly dar, düşeksiz öý bardyr, 

Ol öý içre tä kyýamat ýatar sen.

(Aşyrow 2012/2: 19-20).

Başta anne baba olmak üzere akrabaya verilen önem genel olarak Türkmen sosyokültürel yapısında görüldüğü üzere şiirlerinde sıkça dile getirilmiştir:

Ynjytsa ogul-gyz ene-atasyn, 

Toba kylmaý, Hak geçirmez hatasyn, 

Döwran gelse bilmez, ne iş tutasyn,

Her kimiň her işde başyna degmez. 

Niçeler mal tapmaz, teňi-dest bolar, 

Niçeler bar – dünýälikde mest bolar, 

Niçeler bar – ýigitlikde nist bolar, 

Niçeler bar – süren ýaşyna degmez. 

Magtymguly, gerçe işim namazdyr, 

Köňlüm perişandyr, sähwim derazdyr, 

Ärler bar – müň tümen iýdirseň azdyr, 

Adam bardyr – iýen aşyna degmez.

(Aşyrow 2012/1: 304).

Mahtumkulu’nun eserlerinde özellikle “öğüt verme” veya “nesihat kılma” ifadelerinin kullanıldığı birçok şiirle karşılaşılır. Diğer yandan konargöçer hayattan, bir yeri yurt tutarak yerleşik hayata geçme, düşüncesinin vatan edinme bilincinin yerleşmesini sağladığı şiirleri de dikkat çekicidir: 

Gel, köňlüm, men saňa nesihat kylaý, 

Watany terk edip gidiji bolma; 

Özüňden egsik bir gaýry namardyň 

Hyzmatynda gulluk ediji bolma. 

Hyzmat kylsaň, bolsun bir asylzada, 

Ata-babasyndan beýik begzada, 

Eger her çent bolsa aç hem üftada, 

Ýanyndan bir zaman gidiji bolma. 

Mahtumkulu’nun şiirlerinde iyinin ve kötünün ayrımını iyi yapabilme, insanların fiziksel özelliklerindeki kusurları dile getirmenin doğru olmayacağı, mert olma, doğru yerde, çağırılan yerde bulunma, dürüst ve iyi olana meyl etme, kibirli olmama, doğru sözlü olma, mala mülke çok kapılmama, şartlar ne olursa olsun iyi ve dürüst insanın tercih edilmesi gerektiği gibi yüce hasletleri her yönüyle ön plana çıkaran şiirleri nasihat ağırlıklı ve öğretici (didaktik) şiirlerdir: 

Akmaýan galmazdyr bir akan aryk, 

Bir tende adam ki semiz, kä aryk; 

Bir ýüzi çirikdi, bir ýüzi çaryk, 

Çirik diýp, gaty söz aýdyjy bolma. 

Ýagşylardan hergiz çykmaz ýamanlyk, 

Asly ýaman bolsa, çykmaz ýagşylyk, 

Aslyna tartadyr ýüwrük, çamanlyk, 

Ýüwrükni çamanga satyjy bolma. 

Çakylyk, habarsyz bir ýere barsaň, 

Imtiýaz eýlegil otursaň, tursaň, 

Bir nesihat bereý, pendimi alsaň, 

Kişi aşynyň duzun dadyjy bolma.

Çagyrlan ýere bar, otur-da turma, 

Çagrylmadyk ýere barma, görünme,

Utanmaz adam dek süýrenip ýörme, 

Buýrulmagan işni ediji bolma. 

Eger sen hem bolsaň nermi-mylaýym, 

Mylaýym sen bolsaň, guluň bolaýym, 

Gulagymga beren pendiň alaýym, 

Kişige gaty söz aýdyjy bolma. 

Gökden nem düşmese, ýer ot getirmez, 

Ýygylsa müň gaýgy, bir iş bitirmez, 

Är ýigit köňlüne gaýgy getirmez, 

Namardyň ogly dek gaçyjy bolma. 

Mert ogludyr ile ýazar desterhan, 

Dogry söz üstünde berer şirin jan, 

Ömrüni ötgerer, diýmez bir ýalan, 

Jäht eýläp, ýalan söz aýdyjy bolma. 

Sahty-dil1 ýüregi hergiz boş bolmaz, 

Her niçe gynansa köňli hoş bolmaz. 

Bir-birewge iki ýagşy duş bolmaz, 

Ýagşyny ýamana satyjy bolma.

Töwekgel ner bolar, endişe — maýa, 

Köňlüňni iberme her kaýsy jaýa, 

Barçanyň daýanjy kadyr allaýa, 

Alladan özgäge söýenji bolma. 

Okyr bolsaň, ok ur nebsiň gözüne, 

Gara, çyn göz bilen meshap ýüzüne, 

Aldanyp girmegil şeýtan sözüne, 

Ýagşylygy hiç wagt goýujy bolma. 

Eger bolsun diýseň ýeňil-agyrlar, 

Kelçik sözläp agyrtmagyl bagyrlar, 

Ýoluksa gözüňe güňi-sagyrlar, 

Olarnyň halyna gülüji bolma. 

Şiirlerinde fani dünyada kibirli olmanın anlamsız olduğu, adaletli olmanın önemi, zamanın iyi değerlendirilmesi gerektiği, gençliğin kıymetini bilerek zamanın boşa geçirilmemesi gerektiği, yersiz konuşmanın sıkıntılar getireceği, danışarak yapılan işlerin daha iyi sonuç vereceği, verilen sözün mutlaka tutulması gerektiği, doğru söz söylemenin önemi vurgulanmıştır. Dönemin siyasi şartları ve Türkmenlerin durumu da göz önünde bulundurularak gaflette olmamanın ve çevrede olup bitenlerden haberdar olmanın veya fani dünyada kötülük yaparak ahirette kaybetmenin gafletinden söz edilmiştir: 

Tapsaň-da dünýäde mülki-Isgender, 

Karunyň maly hem bolsa miýesser, 

Ahyry bolar sen ýerge barabar, 

Köňlüňde men-menlik satyjy bolma. 

Aýdarlar: ýyrtyk don görse it gapar, 

Päli ýaman bende hudadan tapar, 

Ahyry bir güni kylar sen sapar, 

Dar köňüllik işi ediji bolma.

Eger çendi ki bol sahyby-mansap, 

Sözün diňle, adalatly bol deňläp, 

Söz tapsaň sözlegil, tapmasaň bol hap, 

Goldan gelmez işni ediji bolma. 

Garrylyk gitgisi bir gün apaty, 

Ýigidiň gitgisi bir gün kuwwaty, 

Ganymat bil, gapyl adam, pursaty, 

Murda dek uzanyp ýatyjy bolma. 

Maksat, bu sözlere kylgyl ygtybar, 

Çyn adama her wagt adamlyk derkar, 

Aňlamaý söýleme: «tamda gulak bar», 

Iç syryň kişige aýdyjy bolma. 

Daň atanda molla çagyrar azan, 

Bozulmazmyş hergiz kysmatda ýazan, 

Ýigitlik bostandyr, garrylyk — kazan, 

Bostany hazana satyjy bolma. 

Kitabyn açyban okan molla diýr, 

Gögerer ýagmyryň suwy birle ýer, 

Alkyşy, patyha, doga birle är, 

Mazluma sütemlik ediji bolma

Döwletli ogullar ýaşda baş bolar, 

Ýaşaganda, bidöwletler ýaş bolar, 

Rehimsiz zalymlar bagry daş bolar 

Barar ýere kesek atyjy bolma. 

Är ýigit balasy bara pur bolar, 

Gamçysy elinde ýaman zor bolar, 

Märeke görmegen ýigit har bolar, 

Bolar-bolmaz sözi aýdyjy bolma. 

Eý köňül, gel imdi haky tapaly, 

Nesibe merkebin münüp çapaly, 

Aýdarlar: hak ermiş mähri-wepaly, 

Hergiz öz sözüňden gaýdyjy bolma. 

Men diýdim bir niçe pendi-nesihat, 

Bilseň nesihatdyr, ýogsa — pesihat, 

Pesihat bilmegil, barça nesihat, 

Ýalgançy sözleri aýdyjy bolma. 

Magtymguly, göwnüňdedir köp arman, 

Tapmady derdine akybet derman, 

Ýetişer bir güni hakdan bu perman, 

Gaflat düşeginde ýatyjy bolma. 

(Garrıyev ve Kösäyev 1959: 238-241).

Mahtumkulu şiirlerinde yalnıza, çaresize, mazluma merhametli olunması ve ilini, halkını koruyup gözetmenin gerekliliğine ve her zaman doğruyu, iyiyi tavsiye etmenin önemine de işaret etmiştir. Şiirlerde dünya için doğrudan “yalancı” metaforunun kullanılması ise Türkmen klasik şiirinde yerleşik bir gelenektir.

 

Gel, köňlüm, nesihat berem, 

Lämekana ýar olmagyl. 

Her ýetene ýarym diýip, 

Yzynda bimar olmagyl. 

Geňeş bergil deňe-duşa, 

Ahyr ölüm geler başa, 

Bir biçäre – ýalňyz kişä, 

Sütem eýläp, zor olmagyl. 

Dilegiň Allaga ýetse, 

Dergähinde kabul etse, 

Öz günüň özüňden ötse, 

Ýalançyda hor olmagyl. 

Ýygyn meýdana düşende, 

Namardyň akly çaşanda, 

Ol ganyma ugraşanda, 

Deň-duşuňdan bäri olmagyl. 

Magtymguly, ýokdur ýalan, 

Durman öter munda gelen, 

Bir akylsyz biweç bilen, 

Deň-duş olup, jora olmagyl.

(Aşyrow 2012/1: 264)

 

Gel, göwün, men saňa öwüt bereýin, 

Yrak kylma görer gözüň ― iliňi. 

Gymmatyn gaçyrma, ýerinde sözle, 

Uzatmagyl her näkese diliňi. 

Doga eýle, bir söz diýseň aşagyn, 

Hormatlagyl gözel iliň uşagyn, 

Ýazdyrmagyl, mäkäm eýle guşagyn, 

Ýeri bardyr, ajap sakla biliňi. 

Mahtumkulu, öğütlerinin yanı sıra, adaletle hükmetmeyen kadıları da şiirlerinde eleştirmiştir:

Çagyrylmaz jaýda görünme, barma, 

Başarsaň, sopynyň ýüzüni görme, 

Pikir-zikriň dünýä malyna berme, 

Karuna ogşatma, tutgun päliňi. 

...

Magtymguly, akyl başymdan uçdy, 

Ykbalym ýatypdyr, döwletim göçdi, 

Pir-kazylar para istäp, gol açdy, 

Haram eýle, emma berme puluňy.

(Aşyrow 2012/1: 437)

Mahtumkulu şiirlerinde mert namert farkını sıklıkla dile getirmiş, her zaman mertlikten yana olmuş namertlerden ve cahillerden daima uzak durmayı tavsiye etmiştir:

Sözüne ber jogap, her kes sorasa, 

Özüň yrak eýle, namart ýörese, 

Bir misgin telmuryp, ýyglap garasa, 

Baha urma, mugt bergin malyňy. 

Gorkma namartlaryň köp diýp sanyndan, 

Gara görse, bary geçer janyndan, 

Ugrun tapsaň, ötmäwergil ýanyndan, 

Bahyllardan yrak eýle ýoluňy. 

... 

 (Aşyrow 2012/1: 437)

3. Sonuç

Mahtumkulu yüceltilmiş bir vatan sevgisi ve yüceltilmiş bir ahlak anlayışı ile eserlerini vermiştir. Bu yönde mertlik, kahramanlık, iyilik, doğruluk, dürüstlük, cömertlik kavramlarını şiir dilinin bütün özelliklerini ustaca kullanarak ele almış, yer yer tarihten ve edebiyattan somut örneklerle halkı bilgilendirme yoluna gitmiştir. Yer yer içinde bulunduğu dönem ve coğrafyaya uygun siyasi ve edebî figürleri de eserlerine konu etmişse de verdiği öğütler ve mesajlar, zamanını ve mekânını aşarak geniş bir coğrafyaya yayılırken günümüzde de geçerliliğini sürdürmektedir. Mahtumkulu eserlerinde, sözlerini durum ve şartlara uygun şekilde özenle seçerek kullanan bir söz ustasıdır. Genel ve yerel kullanımlar, soyut ve somut anlatımlar, metaforlar Mahtumkulu’nun şiirlerinde oldukça etkin bir şekilde kullanılmıştır. Ahlaki değerlerin çarpıcı ifadeleri, dönemin siyasetinde sahnelenerek adeta yerini bulur. 

Dönemin olaylarını, tasvip ettiği veya tenkit ettiği yönleri açıkça herkesin anlayacağı ve aklında tutabileceği öğütlerle vermesi, şiirlerinin halk hafızasında yer etmesine ve geniş kitleler tarafından kabul görmesine sebep olmuştur.

Mahtumkulu, döneminin siyasi olaylarına kendi bakış açısını ortaya koyarken bunları ahlaki değerlerle desteklemiş öğütlerle insanı doğru yola sevk etme gayretini üst seviyeye taşımıştır. Dünyanın geçiciliğini vurgulayarak İyilik, doğruluk, cömertlik kavramlarını ön plana çıkarmış, aile ve akrabalara verilen önemi de ortaya koymuş, mertlik ve yiğitliğin ahlaki değerlerle ayrılmaz bütünlüğünü göstermiş, bütün bunları, yer yer dini kavramlarla da desteklemiştir. Bu yönüyle Mahtumkulu, Türk tasavvufunda da Hoca Ahmet Yesevi (12. asır), Hoca Yusuf Hemedani (12. Asır), Hakim Ata (12. Asır), Yunus Emre (13. asır), Mevlana (13. Asır), Hacı Bektaş-ı Veli (13. asır) gibi mutasavvıfların geleneğini, babası Azadi’den aldığı eğitim temelinde özellikle Türkistan coğrafyasında devam ettirmiş önemli bir mutasavvıftır. Eserleri ile Türkmen boylarını birliğe çağırırken dönemin siyasi şartlarını da büyük bir ustalıkla sergilemiş, halkı birliğe, doğruluğa yönlendirmiş ve böylece ahlaki değerleri, derin bir bilgi ve derin bir fikir gücüyle ve ustalıkla vermiştir.  

 

Kaynaklar

Arnazarov, Seyitnazar (2014) “Mahtumkulu’yu Anlamak” Mahtumkulu Firaki Anı Kitabı (Ed.: A. Güzel). Ankara: 205-212.

Aşyrow, Annagurban (2012) Magtymguly: Eserler ýygyndysy. I - II, Aşgabat.

Atayev, Kakacan (1988) XVIII. Asır Türkmen Edebiyatı, Aşgabat. 

Biray, Himmet (1992) Mahtumkulu Divanı, Ankara.

Biray, Himmet (2014), “Mahtumkulu, Yetiştiği Çevre, Hayatı, Edebi Kişiliği, Divanı” Mahtumkulu Firaki Anı Kitabı (Ed.: A. Güzel). Ankara: 29-46.

Caferoğlu, Ahmet (1984) Türk Dili Tarihi I-II, 3.b., İstanbul.

Erdem, Melek (2003) Türkmen Türkçesinde Metaforlar, Ankara: KÖKSAV yayınları.

Erdem, Melek (2006) “Metaphorization of the Material Process During the Mental Process in the Turkish Dialects of the Oghuz Group”, Central Asiatic Journal, 50(2): 279-297. 

Erdem, Melek (2009) “The Periphrastic Uses of Participles in Turkmen Turkish”, Modern Türklük Araştırmaları Dergisi, 6(3): 7-17. 

Erdem, Melek (2010) “The Time Metaphors in Oguz Concept System”. Central Asiatic Journal, 54: 191-206.

Erdem, Melek (2012) “Mahtumkulu’nun Şiir Dünyasının Anlam Yönü” Modern Türklük Araştırmaları Dergisi (MTAD), 9(4): 72-81.

Erdem, Melek (2018) “Mahtumkulu’nun Şiirlerinde Hareket Fiillerinin Mental Süreçte Metaforlaşması” Modern Türklük Araştırmaları Dergisi (MTAD), 15(4): 557-568.

Ergin, Muharrem (1989) Dede Korkut Kitabı I, Giriş-Metin-Faksimile, Ankara.

Garrıyev, B. A., M. Kösäyev (1959) Mağtımgulı: Saylanan Eserler, Red.: B. Kerbabayev, Aşgabat.

Garrıyev, B. A., M. Kösäyev (1977) Mağtımgulı: Saylanan Goşgular, Red.: B. Kerbabayev, Aşgabat.

Gömeç, Saadettin (1997) Kök Türk Tarihi, Ankara.

İnan, Abdülkadir (1987) “Türk destanlarına genel bir bakış”, Makaleler ve İncelemeler I, Ankara: 220-237.

İnan, Abdülkadir (1991a) “XIII.-XVI. yüzyıllarda Mısır’da Oğuz Türkmen ve Kıpçak lehçeleri ve halis Türkçe”,  Makaleler ve İncelemeler II,  Ankara, 82-107.

İnan, Abdülkadir (1991b) “Ebulgazi Bahadır Han ve Türkçesi”, Makaleler ve İncelemeler II, Ankara: 108-116.

Kafesoğlu, İbrahim (1992) “Asya Türk devletleri”, Türk Dünyası El Kitabı, I, 2.b., Ankara: 111-174.

Kaşgarlı, Mahmut, (1992) Divanü Lûgat-it-Türk Tercümesi I-III, Çev.: B. Atalay, 3.b., Ankara.

Kazı Muratdurdı (2008) Mağtımgulı Piraginiñ Kämil Divanı, (Trnskr. ve Düz.: Orazpolat Yekäyev) Aşgabat.

Korkmaz, Zeynep (1989) “Selçuklular Çağı Türkçesinin Genel Yapısı”, TDAY-Belleten 1972, Ankara: 18-21.

Köprülü, Fuad (1991) Türk Edebiyatında  İlk Mutasavvıflar, Ankara.

Köymen, M. Altay, (1979). Büyük Seçluklu İmparatorluğu Tarihi, c.I (Kuruluş Devri), Ankara, 336-345.

Meredov A. (1997) Mağtımgulınıñ Düşündirişli Sözlüği, Gonbed Kabus.

Mülkamanov, A., M. Övezgeldiyev, M. Çarıyev, A. Nuryağdıyev, G. Nazarov (1992) Magtımgulı: Şıgırlar, Üç Tomluk, I Tom, Aşgabat. 

Nazarov G., A. Mülkamanov, M. Övezgeldiyev, M. Çarıyev, A. Nuryağdıyev (1983) Magtımgulı: Saylanan Eserler, (Red.: B.A. Garrıyev, M. Kösäyev, R.Recebov, Ş. Gandımov, G. Nazarov), İki Tomluk 1, 2, Aşgabat.

Nazarov, G., A. Mülkamanov, M. Övezgeldiyev, (1983). Mağtımgulı: Saylanan Eserler, İki Tomluk 1, Aşgabat: Türkmenistan.

Övezgeldiyev, M., A. Mülkamanov, M. Çarıyev, B. Mämmetyazov, K. Berkeliyev (1989) Mağtımgulı-250: Şahır hakında ılmı dokladlar, makalalar ve habarlar, Aşgabat. 

Sarıyev Berdi  (2014) “Mahtumkulu’nun Eserlerinde Hazret-i Ali’nin Yeri ve Onun Tipik Özellikleri Hakkında” Mahtumkulu Firaki Anı Kitabı (Ed.: A. Güzel). Ankara: 152-178.

Sümer, Faruk, (1992). Oğuzlar ( Türkmenler ), İstanbul.

Togan, Zeki Velidi (1981) Umumî Türk Tarihine Giriş, 3. baskı, İstanbul.

Togan, Zeki Velidi (1972) Oğuz Destanı Reşideddin Oğuznamesi, Tercüme ve Tahlili, İstanbul.

 

 

Bu yazı Kardeş Kalemler dergisinin 205. sayısında yer almaktadır. Derginin bu sayısında yer alan tüm yazılara aşağıdaki bağlantı üzerinden ulaşabilirsiniz.
Kardeş Kalemler 205. Sayı