Mirza Elekber Sabir ve Şiir Dünyası


 01 Temmuz 2024

Sabir kimdir ve onun şiir dünyası nedir sorularının cevabını iyi anlamamız için Rusların işgalci düşüncelerle Kafkasya’ya yönelerek 1803 yılından itibaren Azerbaycan hanlıklarını teker teker geçirmesi, uzun süren Rus-İran (Kacar hâkimiyeti) savaşları sonucunda Azerbaycan’ın 1828 yılında Ruslar tarafından Türkmençay Anlaşması ile ikiye bölünmesi ve Kuzey Azerbaycan’ı kendi hâkimiyetlerine alarak burada izlemeye başladıkları emperyalist siyaseti ve yürüttükleri eğitim politikasını çok iyi bilmemiz gerekiyor. Burada izlenen politikanın Türkmençay Anlaşması ile İran’a bırakılan Güney Azerbaycan’a da etki edeceği konusu unutulmaması gereken bir gerçektir.

Ruslar, Gürcistan’ı işgal ettiklerinde 1802 yılında Tiflis’te ilk Rus okulunu açtılar 1829 yılında burayı gimnazyuma çevirdiler, Gürcü asilzade çocuklarını burada eğitmeye başladılar. Bu okulda Rusça eğitim onlar için çok önemli idi. 

19. yüzyılda Kafkasya’da ortak iletişim dili Türkçe idi ve bölgede yaşayan Ermeniler, Çeçenler, Kumuklar, Lezgiler, Avarlar, Gürcüler, Yahudiler ve diğer halklar ancak bu dille anlaşabiliyordu. Bu sebeple Ruslar açtıkları okullarda bir taraftan Azerbaycan Türkçesinin öğrenilmesi konusuna, diğer taraftan da Rusça eğitime ve Ruslaştırma siyasetine önem veriyordu. Azerbaycan’da ilk Rus okulu 1830 yılında Şuşa’da açıldı. Onu 1831 Nuha, 1832 Bakü, 1833 Gence ve 1837 yılında Nahçıvan’daki okullar takip etti. Bu okulların gayesi öğrencilere Rusçayı öğretmek ve buradan mezun olanları da daha sonra çeşitli memuriyetlerde kullanmaktı. Bu okullarda “şeriat dersi” adıyla son derece sathi dinî bilgiler verilmekle birlikte Farsça ve Fars edebiyatı da öğretiliyordu. Şamahı’da ilk Rusça okul 1847 yılında “Kız Mektebi” adıyla açıldı. Ruslar yalnızca okullar açmakla yetinmiyor, kullanılan eski yazı alfabenin de değiştirilmesi konusunda çalışmalar yürütüyorlardı. Merhum Mirza Feteli Ahuntzade’nin de eski yazı yerine Latin alfabesinin kabulü ile ilgili olarak 1857 yılından itibaren çalışması ve 1863 yılında bu projesini bizzat İstanbul’a giderek sadrazam Keçecioğlu Fuat Paşa’ya sunmasının temelinde yatan sebebin de Rus siyaseti olduğu düşüncesindeyiz. Ahuntzadenin, Rusların Arapça kökenli eski alfabenin önce ıslah edilmesi, sonra da değiştirilmesi ile ilgili siyasetinin hangi gayeye hizmet ettiği konusunda bilgi sahibi olup olmaması ile ilgili olarak şimdiye kadar ilmî bir izah ileri sürülmüş değildir. Ancak rahmetli Ahuntzade’den başlayan bu çalışmanın 21. yüzyılda Türk dünyasının kültür birliğine kavuşmasında Latin alfabesinin bütün Türk halkları tarafından kabulünün önemli bir aşama olacağı da gün gibi aşikârdır. 

Azerbaycan’da halk o çağda Rusların gayesini bildiğinden çocuklarını bu okullara vermek istemiyordu. Rus okullarına daha çok Ermeni ve Gürcü çocukları ile ileriye dönük siyaseti düşünen zenginler ve beyler de çocuklarını yolluyordu. Sabir’in babasının onu bir müddet tahsil aldıktan sonra okuldan almasının altında yatan sebep bu tepkiden kaynaklanmıştır. Ancak bazı Azerbaycanlı aydınlarla bağımsız düşünceli din adamları özel okullar açmaya başladılar. Mirza Şefi Vazeh böyle bir okul açmıştır. Rus okulları ile aynı zamanda açılmaya başlayan özel okullarda özellikle Osmanlı Devleti’nde görülen bilim ve Avrupa’ya dönük gelişmeler hassasiyetle takip edilmeye başladı. Usul-ü Cedit denen okullar bu çağda açıldı ve buralarda dinî bilgilerle birlikte tarih, coğrafya, ahlâk, Rusça, Arapça, Farsça ve şeriat dersleri öğretilmeye başladı. 

Gerçek olan şu ki, çağdaş Azerbaycan edebiyatının öncüleri Rusların hizmetine giren Azerbaycanlı aydınlar arasından çıkmıştır. Mirza Cafer Topçubaşı (1784/90-1869), Mirza Kâzım Bey (1802-1870), Abbaskuluağa Bakıhanlı Kudsî (1794-1847), Mirza Şefi Vazeh (1794-1852), Kasım Bey Zakir (1784-1857), İsmail Bey Kutkaşınlı (1806-1869), Mirza Feteli Ahuntzade (1812-1878) gibi şahsiyetler Azerbaycan’da Yenileşme Hareketi’nin öncüleridir. Bunlardan sonra gelen nesil ise Azerbaycan’ın istiklal yolunu açanlardır ve Sabir de onlardan biridir. Burada Mehmet Emin Resulzade, Ali Bey Hüseyinzade, Ahmet Ağaoğlu, Nesip Bey Yusufbeyli, Ali Merdan Topçubaşı, Hacı Üzeyir Beyli, Celil Mehmetkuluzade, Hüseyin Cavit, Ahmet Cevat, Emin Abid, adlarını anamadığım diğer siyasi ve edebî şahsiyetlerimizi minnet, saygı ve rahmetle anıyorum.

M. Elekber Sabir 30. 5. 1862’de Şamahı’da dünyaya gelmiştir.

Oldukça sakin karakterli, ancak çok duygusal bir insandır. Okuyup yazma konusunda çok isteklidir. 8 yaşında mahalle mektebinde Kur’an-ı Kerim cüzlerinin ezberlenmesi ve Sadi Şirazi’nin Gülistan, Bostan eserlerini okuma ile eğitimine başlar, ancak o kendinden daha büyük çocuklar gibi yazı yazmaya heveslenince hocası falakaya yatırarak dayat atar (Ceferzade, 1989:4). Şair ramazan ayında oruç tutar, ancak iftardan önce acıktığını, yemek yemek istediğini söylediğinde, “İftardan önce orucunu yersen baban ve annen ölür” derler. Sabir 1869 yılında hocasından dayak yer. İslam dininin vecibelerine karşı hayata geçirilen katı kurallara ve eğitimde verilen cezalar karşısında duyduğu tepkiyi şu sözlerle dile getirir:

“Tutdum orucu irəmazanda

Qalqdı iki gözlərim qazanda

Mollam da döyür yazı yazanda” (Ceferzade 1989: 4-5).

12 yaşına ulaştığında Şamahı’da Şair Seyit Azim Şirvani’nin  (9. 7. 1835-1. 6. 1888) Usul-ü Cedit (Yeni Tipli Okul) okulunda alır. Şirvani, ondaki yeteneği görünce Sabir’le özel olarak ilgilenir ve kendisine itina göstererek şiir yazmaya başlamasını ister. Birkaç yıl okuduktan sonra babası aldığı bu tahsili yeterli gördüğünden okuldan alır ve kendisiyle birlikte sabun imal ederek sattıkları iş yerlerine götürüp orada kendisine yardımcı olmasını ister. Ancak Sabir iş yerlerinde çalıştığı zaman da okuyup yazma konusunu bırakmaz, babası da bundan pek hoşnut olmaz. Bir defasında okuduğu bir şiir kitabını bile yırtar. Bu olay Sabir’e oldukça etki eder ve Horasan’a giden bir kervana takılır, ancak babası bunu haber alıp geri çevirir. Araplara mahsus Muharrem ve Sefer aylarında toplu yerlerde Kerbela şehitleri için yazılan gazelleri, ilahileri okur. Zekâsı ve hazırcevaplığı kısa zamanda aydın çevrede tanınmasına sebep olur. 23 yaşında Horasan’a gider ve burada yaşadığı dönemde Sebzvar, Nişabur, Türbeti Haydariye, Türbeti Cam, Haf, Semerkant, Buhara gibi yerleri gezer. Horasan’da veba salgını başladığından burada fazla kalamayarak Şamahı’ya döner. Bir müddet burada kaldıktan sonra Kerbela’ya ziyarete gider. Kerbela’dan döndükten sonra tekrar Horasan’a gider, Aşkabad’da ve Merv’de kalıp yaşamak istese de babasının ölümü ilgili olarak kardeşinden aldığı mektup üzerine Şamahı’ya döner (Sultanlı 2004: 9-11). 

Şamahı’da baba mesleği olan sabun yapıp satma işini devam ettirerek ailenin geçimini sağlar. 15 yıl zarfında sekiz kızı olur ve boş vakitlerini şiir yazmakla değerlendirir. 1901 yılında Abbas Sehhet ve Mahummed Terrah ile tanışır. 1903 yılında Ağali Naseh’in oluşturduğu edebî toplantılara katılır. Eğitimci bir düşünce ile “Şükrillah ki, afıtabi sühen” mısrası ile başlayan şiiri aynı yılda Tiflis’te çıkan “Şarki Rus” (1903-1905) gazetesinde yayınlanır. Boş vakitlerini şair arkadaşları ile buluşup Farsça ve Türkçe şiirler okuyup değerlendirirler. 1903 yılında Feridun Köçerli (26. 1. 1863 Şuşa-20. 5. 1920 Gence)  (Mahmudov II, 2005:89) ile de tanışır. 1905-1907 yıllarında meydana gelen I. Rus İhtilali döneminde kendine büyük taraftar kitlesi bulan “Hayat” (1905-1906), “İrşad” (1905-1908) gazetelerinde şiirleri ve makaleleri yayınlanır. 1906 yılında Tiflis’te “Molla Nesreddin”  (Akpınar, 1994:453) dergisi yayın hayatına başlar. Derginin dördüncü sayısından başlayarak mizahî şiirler yazar. Molla Nesreddin dergisinde “Hop Hop” ve kırk kadar takma ad, bazen de imzasız 156 şiiri, diğer taraftan Debistan (1906-1908), Rehber (1906-1907), Füyuzat (1906-1907), Taze Hayat (1907-1908), Hakikat (1909-1910), Zenbur (1909-1910) gibi gazete ve dergilerde şiirleri ve tercümeleri yayınlanır. 1908 yılında Bakü vilayeti ruhani yönetimi komisyonu karşısında imtihan edilir ve “Şeriat Öğretmeni” hakkını elde eder (Mahmudov 2005: 325). 

Hicivleri ile bazılarını rahatsız ettiği için özellikle riyakâr ve cahil kesimler tarafından şiddetli tenkide maruz kalır. Bu arada bir oğlu dünyaya gelir. Yapılan baskılar dolayısıyla öylesine korkar ki, “Din Direği, Mirat, Fazil, Ağlar Güleyen, Ebunesr Şeybani” takma adlarıyla şiirler yazar. Gerici din adamlarının karalaması ile adı “kâfir”, “babi”ye (Babilizme inanan) çıkar, kasaplar bile kendisine et satmaz olur. Mecbur kalıp sabun yapmaktan vazgeçer ve   geçimini sağlamak için Şamahı’da bir öğretmen arkadaşıyla çağdaş tarzda “Ümit” adlı bir okul açar, ancak bunda da başarılı olamaz. 1910 yılında Bakü’ye göç ederek önce “Seda” matbaasında musahhih, sonra da “Neşri Maarif” adlı cemiyetin Bakü’ye yakın Balahanı bölgesinde olan okullarda Farsça öğretmeni olarak çalışmaya başlar. Taze Hayat ve Hakikat gazetelerinde çalışarak halkını uyandırmaya gayret eder. 1911 yılı temmuz ayında karaciğerinden rahatsızlanır ve Bakü’de kalamayıp Şamahı’ya döner. Celil Memmedguluzade ve eşi Hamide Hanım’ın ısrarıyla Tiflis’e tedaviye gider, üç ay burada kaldıktan sonra Şamahı’ya döner ve burada vefat eder 12. 7. 1911.

Çağdaşı olan Feridun Bey Köçerli Sabir’in şairlik yönünü şu sözlerle dile getiriyor: “Sabir’in karakterinde öylesine zariflik ve dilinde latiflik vardır ki, insanı güldüre güldüre ağlatıyor ve ağlata ağlata güldürüyor. Bizleri derin düşüncelere gark eden bizlerin biraz himmetsiz, gayretsiz, kadir kıymet bilmememiz ve verilen emekleri yitirmemizdendir” (Zamanov 1962: 32-33).

Azerbaycan’ın tanınmış şairi Abbas Sehhet ise Sabir’in ölüm haberini “Qaraxeber” adlı yazısının başında şu cümlelerle dile getiriyor: 

“Ey okuyucu! Makalemin başlığını gördüğünde bir musibet haberi olduğunu galiba anlayacaksın. Ancak milletin hangi büyük bir nimetinin ölüp gittiğini duymadıysan bırak da söyleyeyim: Gazeteleri, dergileri okuduğunda öylesine büyük hevesle okuduğun güzel güzel şiirler, tatlı tatlı konular, güzelim sözler ki, - seni bir anda hem ağlatıp hem de güldürüyordu – onları bir daha göremeyeceksin. Zira onları keşfeden, onları yazan sevgili ve muhterem şairimiz Sabir Efendi’yi kaybettik” (Zamanov 1962: 29).

Sabir’in edebî yöndeki bayraktarı Fuzuli’dir ve en çok ondan etkilenmiştir. Birçok şiiri Fuzuli’nin şiirine nazire gibidir. Bu düşüncemize örnek olarak Fuzuli’nin,

“Âh eylediğim serv-i hırâmânın içindir

Kan ağladığım gonce-i handânın içindir (Güfta 2013: 229)

 

Sәrgәştәliyim kakili-mişginin ucundan

Aşüftәliyim zülfi-pәrişanın üçündür” (Füzuli 1986: 46) beytleri ile başlayan gazeline Sabir’in,

“Ah eylәdiyim nәşәyi qәlyanın üçündür

Qan ağladığım qәhvәyi fincanın üçündür” (Sabir 1962: 22)

Divan edebiyatı ise onun şiirlerinin omurgası niteliğindedir. Osmanlı şairlerinden Namık Kemal, Recaizade Mahmut Ekrem, Şair Eşref gibi yenilikçi şairler de Sabir’in Osmanlı’da son devirde görülen yenilikçi akıma yönelmesinde etkili olmuşlardır.

Sabir’in düşüncelerini “eğitim-cehalet”, “toplumsal durum”, “sosyal adaletsizlik”, “vatan, millet sevgisi ve millî kimlik meselesi”, “geleneksel yönetime duyduğu tepki ve demokrasi anlayışı”, “kadın hakları” yönünden incelemek gerekmektedir.

 

TOPLUMSAL DURUM

 

Sabir her şeyden önce toplumun dertlerini kendine dert edinen, bu problemi halletmede sorumluluk duyan bir şairdir. Onun bu düşüncesinde Tanzimatla birlikte Osmanlı toplumunda görülen değişiklik ve aydınların savundukları değerlerle Sabir’in fikirleri örtüşmektedir. Sebebi de Sabir ve diğer Azerbaycanlı aydınların Osmanlı toplumunda meydana gelen her bir olayı dikkatle izlemesindendir. İstanbul’da yayınlanan her gazete, dergi ve kitap çok kısa zamanda Azerbaycan’a ulaşmakta ve orada dikkatle okunmaktadır. Namık Kemal, Şinasi, Ziya Paşa, Ziya Gökalp gibi aydınlar o dönemde Azerbaycanlı aydınlar tarafından adeta adım adım izlenmekte ve tanınmaktadır. Şair, Azerbaycan toplumunda her alanda görülen olumsuzlukları Bir Meclisde On İki Kişinin Söhbeti şiirinde çok iyi yansıtmıştır:

“             Vәkil

Hәqsizә hәqli deyib, bir çox günaha batmışam

Hәkim

Dәrdi tәşxis etmәyib, qövm-әqrәba ağlatmışam.

Tacir

Mәn hәlal ilә hәramı bir-birinә qatmışam.

Rövzәxan

Ümmәtin pulun alıb, mәn gözlәrin islatmışam.

Dәrviş

Nerdә bulsam sövq açıb, min-min yalan söz satmışam

Sofi

Ruzü şәb hәq-hәq deyib, mәn hәrkәsi oynatmışam.

Molla

Gündә bir fitva verib, mәxluqu çox aldatmışam.

Elm

Qәt’i-ümmid etmişәm, yeksәr bu qövmi atmışam.

Cәhl

Ortada keyf eylәyib, mәn hәm mәramә çatmışam.

Şair

Bülbülә, eşqә, gülә dair yalan fırlatmışam.

Әvam 

Anlamam hәrgiz, cәhalәt bәstәrindә yatmışam.

Qәzetәçi

Mәn cәridәm dolmaq üçün mәtlәbi uzatmışam” (Sabir 1962: 3).

Burada ileri sürülen fikirlerle Ziya Paşanın terkibi bend şiirinde üzerinde durulan ve tenkit edilen konular arasında ne fark var acaba!?

…………………

“Afv ile mübeşşer midir ashab-ı meratib?

Kanun-ı ceza acize mi has demekdir?

Milyonla çalan mesned-i izzetde ser-efraz

Birkaç guruşu mürtekibin cayı kürekdir.

İman ile din akçedir erbab-ı gınada

Namus-u hamiyyet sözü kaldı fukarada…” (Kudret 1981: 170).

 

SOSYAL ADALETSİZLİK

 

Sabir’in şiirlerinde yoksullar, köylüler, işçiler ve toplumun aşağı kesiminin durumu bütün yönleriyle yansıtılmıştır. Yoksulların toplumdan dışlanması, horlanması, zor şartlarda yaşayan insanların çaresizliği alaycı bir dille tasvir edilmiş ve şiddetle yerilmiş, devleti yönetenlerin dikkatlerini bu yöne çekmesi istenmiştir. Qәm yemә, Tәraneyi әsilanә, Axmaq kişi insanlığı asanmı sanırsan, Bakı fәlәlәrinә, Dilәnçi, Sәbreylә gibi şiirleri buna örnek olarak sunulabilir. Şair Eşref’in de şikâyeti kötü insanlardan, hırsız, uğursuz, kötü yönetici olan kimselerden değil mi?!

“Her biri hâlince icrâ-yı mezâlim itmede 

Görse bir me‘mûrı insân bir şâkî zanneyliyor 

Eyleme bî-hûde eyle bî-çâre feryâd ü figân

Âh-ı mazlûmu hükümet mûsikî zanneyliyor” (Kazan 2009: 788)

 

VATAN, MİLLET SEVGİSİ VE MİLLÎ KİMLİK MESELESİ 

 

Sabir, Hasan Bey Zerdabi, Seyid Azim Şirvani gibi aydın grubun Azerbaycan’da başlattığı Yenileşme Hareketi’nden sonra gelen İstiklal Çağı’nın önemli simalarından biridir. 

Sabir, millî kimlik konusunda bütüncül bir anlayışa sahiptir ve kendini büyük ve şanlı Türk milletinin bir ferdi olarak kabul etmektedir. Ona göre Azerbaycan, Anadolu ve Türkistanda yaşayan Türklerin tamamı aynı soya mensuptur ve kardeş olup dilleri, kültürleri aynı kaynaktan gıdalanmıştır. Bu düşüncesini aşağıdaki dörtlükte veciz bir şekilde dile getiriyor: 

“Osmanlıca’dan tәrcümә Türk’ә” – bunu bilmәm,

Gerçәk yazıyor Gәncәli, yainki hәnәkdir;

Mümkün iki dil bir-birinә tәrcümә, amma

“Osmanlıca’dan tәrcümә Türk’ә” nә demәkdir?!” (Sabir 1980: 462)

 

Şair burada ayrı iki dilin birbirine tercüme edilebileceğini, ancak Osmanlıcadan Türkçeye (Azerbaycan Türkçesi) tercümesinin ne anlama geldiği konusunda şaşkınlık yaşamaktadır. Diğer taraftan Azerbaycan Rusya’nın işgali altında ve Rusya vatandaşı olmasına rağmen kendini adeta Osmanlı Devleti’nin bir ferdi ve vatandaşı gözünde görüyor. 

Namık Kemal’in meşhur şiirine yazdığı Fәxriyyә ve Amalımız әfkarımız әfnayı vәtәndir adlı nazirelerinde ise millet ve milliyet konusunda herkese âdeta bir ders veriyor.

……..

“Bir vәqt dәxi Qarәqoyun, Ağqoyun olduq,

Azәrbaycan’a, hәm dә Anadolu’ya dolduq,

Ol qәdr qırıb bir-birimizdәn ki, yorulduq,

Qırıldıqca yorulduq vә yorulduqca qırıldıq…

                Turanlılarız, adiyi-şüğli-sәlәfiz biz!

                Öz qövmümüzün başına әngәlkәlәfiz biz!

 

Bir vәqt salıb tәfriqә olduq iki qismәt,

Teymur Şәh’ә bir paramız etdi himayәt,

Xan İldırım’a bir paramız qıldı itaәt,

Qanlar saçılıb, Ankara’da qopdu qiyamәt…

  Әhsәn bizә! Hәm tirzәniz, hәm hәdәfiz biz!

  Öz qövmümüzün başına әngәlkәlәfiz biz!

 

Teymur Şәh’i-Lәng’ә olub tabeyi-fәrman,

Xan Toxtamış’ı eylәdik al qanına qәltan,

Ta oldu Qızıl Ordaların dövlәti talan,

Mәsko şәhinә faidәbәxş oldu bu meydan…

                Әlyövm Uruslaşmaq ilә zişәrәfiz biz!

                Öz dinimizin başına әngәlkәlәfiz biz!

 

Bir vәqt Şah İsmayil’ü Sultani-Sәlim’ә

Mәftun olaraq eylәdik İslam’ı dünimә,

Qoyduq iki tazә adı bir dini-qәdimә,

Saldı bu tәşәyyö, bu tәsәnnün bizi bimә…

                Qaldıqca bu halәtlә sәzayi-әsәfiz biz!

                Öz dinimizin başına әngәlkәlәfiz biz!” (Sabir 1961: 74-75)

 

Sabir’in bilincinde Akkoyunlu-Karakoyunlu, Osmanlı-Safevi, Timur İmparatorluğu-Altın Orda arasında bir fark yoktur ve Timur-Toktamış, Yavuz-Şah İsmail arasında vuku bulan savaşların milletimiz adına yıkım olduğunu, bu savaşların yalnızca potansiyel gücümüzü tüketerek düşmanlarımızı sevindirdiğini, temeli Ali Bey Hüseyinzade tarafından atılan ve Ziya Gökalp tarafından sistemleştirilen “Türkleşmek-İslamlaşmak-Çağdaşlaşmak” şeklindeki ideali ve Turancılığı dile getirerek adını andığı hakanların Türk Birliği düşüncesine sahip olmadıklarını, yalnızca kendi saltanatlarını, hâkim oldukları coğrafya ile buralarda yaşayan insanları düşünerek milletimiz adına yanlış yaptıklarını ileri sürerek tenkit ediyor ve “Turanlılarız” söylemi ile “Turan” idealini savunuyor. Diğer taraftan Şii-Sünni ayrımını da kabul etmiyor, Hz. Muhammet zamanında herhangi bir mezhebin olmadığını ve bunların sonradan çıkarılarak İslam dininde toplumlar arasında farklılık ve ayrılık yaratıldığını savunuyor.

 

“Babam Sünni, nәnәm Şiә, dürәk  mәn,

Nә Farsam mәn, nә Hindәm mәn, Türәk , mәn!

Muğan’da – müğbeçә , mәsciddә – әkbәr,

Tәfavüt yox… Hәqiqәtdә zirәk mәn..!”

 

GELENEKSEL YÖNETİME DUYDUĞU TEPKİ ve DEMOKRASİ ANLAYIŞI 

 

Sabir’in yaşadığı çağ Osmanlı Devleti’nin de en buhranlı dönemidir. Bir taraftan emperyalist güçlerin baskısı ve Osmanlı hakimiyetindeki halkları isyan ettirme gayretleri, diğer taraftan içeride büyük güçlere âdeta yardımcı olurcasına uzgörüşlü olmayan kimselerin yaptıkları hareketler onu üzmektedir. Bilinçli bir Türk aydını olan Sabir yöneticilerin halka zulmetmesini asla kabullenmemiş ve bütün gayretiyle onları tenkit ederek bu zulümden vazgeçmelerini istemiştir. Sabir diğer taraftan artık padişahlık ve şahlık rejimlerinin çürüdüğünü, bunların yerine daha insancıl, ferdin haklarını ön planda tutan ve halkın kendi kendini idare etmesi prensibine dayanan demokrasi yönetimini savunmuş, bu yolda çalışanları desteklemiştir. O bir hürriyet aşığıdır. Bu düşüncesini de Fisincan şiirinde şu şekilde dile getiriyor:

 

“Kim ki, insanı sevәr, - aşiqi-hürriyyәt olur,

Bәli, hürriyyәt olan yerdә dә insanlıq olur!”

Sabir’in düşünce dünyasında hürriyet şairi Namık Kemal’in özel bir yeri vardır. 1905 ihtilali ile oluşan hürriyet ortamı Rusya hakimiyetindeki Türk ve Müslüman toplumlarda düşünce hayatının gelişmesinde önemli rol oynamıştır. Özellikle Kırım, Kafkasya, Kazan, Batı Türkistan   ve Azerbaycan bundan faydalanarak kendilerine merkez ve ümit kapısı olarak kabul ettikleri Osmanlı Devleti’ndeki basını yakından izleme fırsatı yakalamıştır. 1873 yılında sahnelenen Vatan Yahut Silistre adlı piyesi ile ülkede fırtınalar koparan ve bu sebeple Magosa’ya sürülen Namık Kemal’in (Banarlı-II 1971: 879-890) ününün buralarda da yayıldığı gözden uzak tutulmamalıdır.

Hürriyete olan bağlılığından dolayı Güney Azerbaycan’da 1905-1911 yılları arasında devam eden Settar Han-Bağır Han öncülüğündeki Meşrutiyet Hareketi’ni desteklemiş ve Settar Han’ı bir kahraman olarak değil, demokrasiyi, hürriyeti isteyen, istibdada karşı çıkarak halkın yönetime ortak olmasını savunan bir yiğit Türk olarak övmüştür. 

“Afәrin Tәbriziyan, etdiz әcәb әhdә vәfa!

Dustü düşmәn әl çalıb eylәr sizә sәd mәrhәba!

Çox yaşa, dövlәtli Sәttar Xan, әfәndim, çox yaşa!

Cәnnәti-ә’ladә peyğәmbәr sizә eylәr dua,

Çün bu xidmәtlәr bütün İslam’әdir, insanәdir,

Afәrinim himmәti-valayi-Sәttar Xan’әdir.” (Sabir 1961: 314-315)

 

EĞİTİM-CEHALET

 

Sabir, İslam toplumunun ve onun bir parçası olan Azerbaycan Türklerinin geri kalmasının asıl nedeninin eğitimsizlik olduğunu görüyordu. 13. yüzyıldan itibaren Türk-İslam dünyasının dünya çapında herhangi bir ilmî ve teknolojik projeye imza atmamasının, Batılılardan geri kalmasının sebebinin bilimden uzaklaşmak olduğunu, toplumun dinî önderi olan cahil mollaların her türlü aydınlanmaya karşı olduğunun farkında idi. Kız çocuklarının okutulmaması, kadınların toplumdaki gerçek yerlerini almaması, toplumun onların yalnızca ev işleri yapmak ve çocuk doğurmak gibi asli görevlerinin olduğuna inanması konusunda büyük rahatsızlık duyuyordu. Eğer yeni nesiller okuyup ilim irfan öğrenmiş olsalar kendi cahilliklerinin ortaya çıkacağını iyi bilen din adamları toplumda özellikle Usul-ü Cedit okullarına karşı savaş açıyor ve Sabir de onları hicivlerinin hedefine çeviriyordu. 

“Biz xoşlamanıq dәrsi ki, min mәktәb açılsın

Gәr min dә maarif sözü dünyaya saçılsın

Mәktәbdә nә hörmәt ki, o samana qaçılsın?

Meyxanәdә votka vurarız, kam alırız biz

Qafqazlılarız, mәst olarız, nam alırız biz” (Sabir 1961: 46)

Sabir, Şamahı’da yaşayan birçok şairle arkadaşlık kurmuştur ve bunlardan biri de Abbas Sehhet’tir. Sehhet’in ve öğretmeni olan Seyid Azim Şirvani’nin ona büyük etkisi olmuştur. Özellikle Şirvani, Azerbaycan edebiyatında üzerinde önemle durulması gereken bir şahsiyettir. Çağının ilerici, gelişmeci ve eğitimcisi olarak kendine müstesna bir yer edinmiştir. Zaten büyüklüğü de Sabir gibi birisini yetiştirmesinden bellidir. Kafkasya bölgesinde Şii-Sünni çatışması konusunda yazdığı bu dörtlük Şirvani’nin fikir dünyasını çok güzel idealize ediyor:

“Şiәmiz Sünniyә edәr töhmәt

Sünnimiz Şiәdәn edәr qeybәt

Bizi puç etdi Şiә, Sünni sözü

Ehli islamın oldu kor gözü” (Akpınar 1994: 58)

Sabir, üzerinde yaşadığı toprakların gelişip ilerlemesini ve çağdaş seviyeye ulaşmasını istemiş, ancak bu yolda en önce ağırlık verilmesi gereken konunun eğitim öğretim olduğuna inanmıştır. Cehalet onun en büyük düşmanıdır, cehalet de kendini yerden yere vurduğu için kendi temsilcisi olan gericileri onun üzerine saldırtmaktadır. Sabir çocuklara gelecekleri için en emin yolu Mekteb Şagirdlerine Töhfe şiirinde şu cümlelerle dile getiriyor:

“Ey uşaqlar, uşaqlıq әyyami

Gәlәn әyyamın ondadır kami

Kim ki, qeyrәtlә zәhmәtә alışar

Kәsbi-irfana ruzü şәb çalışar

Zәhmәti mayeyi-sәadәt olar

Yaşadıqca hәmişә rahәt olar.

Kim ki, tәnbәlliyә mәhәbbәt edәr

Daim әylәncәlәrlә ülfәt édәr

Keçirәr vәqtini cәhalәt ilә

Bütün ömrü keçәr sәfalәt ilә…”(Sabir 1961: 350).

Sabir toplumda hâkim olan cehaletin boyutu ve bundan duyduğu kederi ironik bir şekilde şu şekilde dile getiriyor:

“Tәrpәnmә, amandır, bala, qәflәtdәn ayılma!

Açma gözünü, xabi-cәhalәtdәn ayılma!

                               Laylay, bala, laylay!

                               Yat, qal dala, laylay!” (Sabir 1962: 18).

Diğer taraftan çocuklarını okutmak istemeyenler için de düşüncelerini şu şekilde dile getirmektedir: 

“Bu tifli ki, nuri-bәsәrü şireyi-candır

Tabi-tәnü arami-dilü ruhi-rәvandır

Min zәhmәt ilә bәslәdiyin tazә çavandır

Göndәrmә bunu mәktәbә, rәhm eylә, amandır!

Qoy küçәdә naz ilә xuram eylәsin oğlun!

Öz xoşladığı әmrә qiyam eylәsin oğlun!” (Sabir 1962: 24).

Sabir yalnızca Azerbaycan’da değil, Molla Nesreddin dergisinin ulaştığı her yerde, İran, Dağıstan, Tatarıstan ve Türkistan’da da büyük bir etki alanı oluşturmuş, satirik şiir konusunda bir mektep olmuştur. Güney Azerbaycan’da Mirze Ali Möcüz Sabir’in devamcısıdır. Sabir, şimdiye kadar çağı sona ermeyen, toplumlarımızdaki eğitim sistemi böyle giderse daha birçok yüzyılların şairi olacağı gün gibi aşikârdır. 

Tanrı rahmetini esirgemesin ve mekânı cennet olsun.

 

 

SATİRALAR 

 

BİR MӘCLİSDӘ ON İKİ KİŞİNİN SÖHBӘTİ 

                Vәkil 

Hәqsizә hәqli deyib, bir çox günaha batmışam

Hәkim 

Dәrdi  tәşxis etmәyib, qövm-әqrәba  ağlatmışam.

Tacir

Mәn hәlal ilә hәramı bir-birinә qatmışam.

Rövzәxan 

Ümmәtin pulun  alıb, mәn gözlәrin islatmışam .

Dәrviş

Nerdә bulsam sövq açıb , min-min yalan söz satmışam

Sofi 

Ruzü şәb  hәq-hәq deyib, mәn hәrkәsi oynatmışam.

Molla

Gündә bir fitva verib, mәxluqu çox aldatmışam.

Elm

Qәt’i-ümmid etmişәm , yeksәr bu qövmi atmışam .

Cәhl 

Ortada keyf eylәyib , mәn hәm mәramә çatmışam .

Şair

Bülbülә, eşqә, gülә dair yalan fırlatmışam .

Әvam   

Anlamam hәrgiz , cәhalәt bәstәrindә  yatmışam.

Qәzetәçi

Mәn cәridәm  dolmaq üçün mәtlәbi uzatmışam.

 

MİLLӘT NECӘ  TARAC OLUR   OLSUN,

NӘ İŞİM VAR?! 

Millәt necә tarac olur olsun, nә işim var?!

Düşmәnlәrә möhtac olur olsun, nә işim var?!

Qoy  mәn tox olum, özgәlәr ilә nәdi karim 

Dünyavü cahan ac olur olsun, nә işim var?!

 

Sәs salma, yatanlar ayılar, qoy hәlә yatsın,

Yatmışları razı deyilәm kimsә oyatsın,

Tәk-tәk ayılan varsa da, Haq dadına çatsın ,

Mәn salim olum, cümlә cahan batsa da batsın;

                Millәt necә tarac olur olsun, nә işim var?!

                Düşmәnlәrә möhtac olur olsun nә işim var?!

 

Salma yadıma söhbәti-tarixi-cahani ,

Әyyami-sәlәfdәn  demә söz bir dә, filani 

Hal isә gәtir meyl elәyim dolmanı, nani 

Müstәqbәli görmәk  nә gәrәk, ömrdü fani;

                               Millәt necә tarac olur olsun, nә işim var?!

                               Düşmәnlәrә möhtac olur olsun nә işim var?!

 

Övladi-vәtәn  qoy hәlә avarә dolansın ,

Çirkabi-sәfalәtlә әli, başı bulansın ,

Dul övrәt  isә sailә  olsun, oda  yansın,

Ancaq mәnim avazeyi-şә’nim ucalansın ;

                Millәt necә tarac olur olsun, nә işim var?!

                Düşmәnlәrә möhtac olur olsun nә işim var?!

 

Hәr millәt edir sәfheyi-dünyadә tәrәqqi ,

Eylәr hәrә  bir mәnzili-mә’vadә  tәrәqqi,

Yorğan-döşәyimdә düşә gәr yadә  tәrәqqi,

Biz dә edәrik alәmi-rö’yadә tәrәqqi;

                Millәt necә tarac olur olsun, nә işim var?!

                Düşmәnlәrә möhtac olur olsun nә işim var?!

 

OL GÜN Kİ, SӘNӘ  XALİQ EDӘR  LÜTF  BİR ÖVLAD 

 

Ol gün ki, sәnә xaliq edәr lütf bir övlad,

                               Olsun ürәyin  şad! 

Tә’yin elә cindarı  ki, etsin ona imdad ,

                               Ta  dәymәyә hәmzad ;

Sağdan sola, soldan sağa sal boynuna heykәl

                               Qoy  cini mәәttәl ;

Min  gunә  tilismatә tutub  eylә müqәffәl ,

                               Gәzdir onu әl-әl ;

Gәr dәysә sovuq , sancılanıb olsa da bimar ,

                               Hökm et  gәlә cindar;

Göstәrmә tәbibә o ciyәrguşәni  zinhar ,

                               Qoyma  ola murdar;

Ağlarsa uşaq  dәrdinin axtarma  dәvasın ,

                               Ancaq  söy anasın;

Qorxuzsun  o da damdabaca  ilә çağasın , 

                               Kәssin dә sәdasın;

Örgәt  ona, әlbәttә, özün bir neçә  mövhum ,

                               Mәhdud ola mә’sum ;

Bu sayәdә ömr eylәyә dünyadә o mәzlum,

                               Hәr halәti  mәzmum ;

Tәk-tәk dil açanda ona tә’lim elә  hәdyan ,

                               Hәm olma pәşiman;

Bildir ona min dürlü qәbahәtlәri hәr an,

                               Alsın әlә unvan ;

On yaşa yetincә uşağın  eylәmә qәflәt,

                               Qandır  neçә bid’әt ;

Ta on beşә yetdikcә tapa  işdә mәharәt,

                               Hәm eylәyә adәt;

Göndәrmә onu mәktәbә, dәng eylәmә başın ,

                               Tökmә üzә yaşın ;

Hәr fәnd  vә bicliklә  edәr kәsb mәaşın ,

                               Saxlar özü başın ;

Rahәt nәyә lazım edә dünyadә mәişәt ,

                               Quldurçuluq  örgәt ;

Tainki  qumar oynaya, qәtl eylәyә , qarәt ,

                               Xoşdur  belә sәn’әt;

Dünyanı soyub, eylәyә hәr gün sәni xürsәnd ,

                               Sağ ol, belә fәrzәnd !

Evdә tapılır  imdi dәxi  çay, plov , qәnd 

                               Kimdir sәnә manәnd ?

Nagәh  alınıb hәbsә, dutarsa  sәni vәhşәt,

                               Ver hakimә rüşvәt;

Sat var-yoxunu , advoqata ver neçә  xәl’әt ,

                               Puç ol  hәlә-hәlbәt ;

Axırda  olub hәsrәti-didari-cәmali ,

                               Qal kisәsi xali ;

Qaldıqda oğulsuz dәxi tez başla suali

                               Al vizrü vәbali ;

                               Tap  rizqi-hәlali ,

                               Ay  başı bәlali,

                               Yığ  dәymişi , kali ,

                               Olmaz  oxumaqdan 

                               Tapmaq  bu cәlali ..!

 

 

BİLMӘM NӘ GÖRÜBDÜR BİZİM OĞLAN OXUMAQDAN?! 

Bilmәm nә görübdür bizim oğlan oxumaqdan?!

                Dәng oldu qulağım !

Jurnal , qәzetә, hәrzәvü hәdyan  oxumaqdan

                İncәldi uşağım!

Әqlin aparıb  bәs ki , baxır gündә qәrayә ,

                Ya Rәb, nә hәmaqәt !

Söz etmәz әsәr , çarә qalıb imdi duayә,

                Tәdbir elә , övrәt !

Lә’nәt sәnә, ifritә , sәnindir bu cәhalәt,

                Etdin nә xәyanәt!

Sәndәn törәnibdir bizim evdә belә bid’әt,

                Ey mayeyi-hiylәt !

Dutsun çörәyim gözlәrinin ağü qarasın 

                Ey hәmsәri-bәdxah !

Haşa oda yaxmaz ana  istәkli  balasın ,

                Kәssin sәni Allah!

Bu tifli oxutmaqlığa  etdin mәni tәrğib 

                Hәp eylәdin iğva .

İmdi nәdi fikrin? İşimiz oldu bu tәrkib ,

                Yox çarәsi әsla.

Heyhat ki, tәdbir ola bu xanәxәrabә ,

                Zail olub  әqli .

Dәrsә, qәzetә, mәktәbә, jurnalә, kitabә

                Mail olub  әqli.

Yıxdın evimi, eylәdin övladımı zaye 

                İş keçdi mәhәldәn .

Mәn anlamıram elm nәdir, ya ki sәnaye ,

                Zarәm  bu әmәldәn !

İstәrdim o da mәn kimi bir hörmәtә çatsın ,

                Dünyadә dolansın ;

Ta qol gücünә malik olub şöhrәtә çatsın,

                Azadә dolansın;

Bir vәqtidir  imdi ki, olub Rüstәmi-dövran,

                Bir ad qazanaydı;

Qarәtlәr  edib ta ki, tapaydı sәrü saman ,

                Bir şey dә qanaydı .

Puç eylәdin  övrәt, bu gözәl, sadә cәvani !

                Dilbilmәz  oğul, vay!

Rәngi saralıb, qalmıyıb әsla yarı cani ,

                Bir gülmәz oğul, vay!

Ax, naxәlәf  oğlum, nә çәtin  mәşqә  düşübsәn ,

                Ey kaş , usanaydın!

Quldurluğa  yox, elmә tәrәf eşqә düşübsәn,

                Bu qübhü  qanaydın !

Ey nuri-düçeşmim , oxumaqdan hәzәr eylә ,

                Saleh vәlәd  ol, gәl!

At min, hünәr öyrәş, mәni dә bәxtәvәr eylә,

                İşdә bәlәd ol , gәl!

Bәsdir  oxudun, az qala canın tәlәf oldu,

                Bu kardan  әl çәk !

Yazmaq, oxumaq başına әngәl-kәlәf oldu,

                Әş’ardan  әl çәk!

Min elm  oxuyub söz bilәsәn hörmәtin olmaz

                Bu dari-cәhanda ;

Söz bәhrinә gövhәr  olasan qiymәtin olmaz

                Xasә bu zәmanda  .

Yox, yox, baxıram fikrinә, sәndәn oğul olmaz

                Canın bәcәhәnnәm !

Mırt-mırt  oxumaqdan, kişi , bir qan  ki, pul  olmaz!

                Mırtılda  dәmadәm ,

                Qıl elm  fәrahәm ,

                Ol qüssәyә  hәmdәm ;

                Ömrün olacaq kәm ,

                Düşmәn sәnә alәm..!

Bu yazı Kardeş Kalemler dergisinin 211. sayısında yer almaktadır. Derginin bu sayısında yer alan tüm yazılara aşağıdaki bağlantı üzerinden ulaşabilirsiniz.
Kardeş Kalemler 211. Sayı