HaftanınÇok Okunanları
ZEHRA TAŞDEMİR 1
FEYZA TUĞÇE FIRAT 2
Ayşe Solmaz 3
HİDAYET ORUÇOV 4
NIKA ZHOLDOSHEVA 5
KEMAL BOZOK 6
Emrah Yılmaz 7
Müthiş bir cumartesi sabahıydı. Erkenden uyanmış, güzelce kahvaltımı yaptıktan sonra en yakın arkadaşım olan Türkan’ı telefonla arayıp bu güzel günü birlikte değerlendirelim deyip sözleştik. Biraz geç gelebileceğini söylemişti fakat vakit kaybetmek istemediğimden erkence giyinip makyajımı yapıp, güzel parfümlerimden de birini sıktıktan sonra yürüyüşe çıktım. Cemre havaya düşmüştü. Hem hava sıcacık gökyüzü masmaviydi hem de insanların yüzüne bir ferahlık gelmiş gibiydi. Deniz kenarında yürüyüş yaparken birkaç tanıdığım arkadaşla karşılaştık durduk, ee böyle güzel bir havada insanın kendini eve kapatması aptallık olurdu. Kulağımdan kulaklıkları çıkartıp biraz da kıyıya çarpan dalgaların huzur verici sesini dinlemek istedim. Az gittim uz gittim derken, arkadaşım Türkan ile sözleştiğimiz yere nihayetinde vardım fakat gelmesine daha çok vardı. Neyse ki yanımda kitap getirmiştim. O gelene kadar günlük tatlı ihtiyacımı karşılamak adına ufak bir kaçamak yapıp, tatlı ve kahve sipariş ettim. Saat daha erken olduğundan mekân çok da kalabalık değildi.
Güneş gözlüğümü takıp, etrafı uzunca seyrettim. Benim gibi tek başına oturan birkaç kişi daha vardı, bunlar da tıpkı benim gibi erkenci kuşlardı besbelli. Elimde bir kitap vardı. İşten fırsat buldukça kitap okuyup zihnimi dinlendirmeyi seviyordum. Kahvemi yudumlarken sağ çaprazımda oturan o beyefendi gözüme ilişti. Her zamanki gibi o da kahvesinden yudumluyor ve elindeki kitabı okuyordu. Onu sık sık burada yalnız oturup kitap okurken görüyordum. Kitap okuyor olması ilgimi çekiyordu. Sık sık aynı mekânda karşılaşmamıza rağmen bir kez bile selamlaşmamış, birbirimiz bakmamıştık. Bu sefer ilk defa bu kadar dikkatle ona bakmış ve ne okuduğunu merak etmiştim. Elindeki kitabı süzerken birden göz göze geldik. Utandığımdan okuduğum kitabı hızla göz hizama doğru çekip sanki bir şey olmamış gibi davranmayı denedim ama geç kalmış, yona bakarken yakalanmıştım. Başımı kaldırdığımda onun da dikkatle bana baktığını fark ettim, apaçık bir şekilde bana bakıyordu işte. Heyecandan kontrolümü kaybettim, kitabı masaya bırakayım derken fincanıma çarptım. Soğuyan kahvemin yarısından fazlası üzerime döküldü. Neyse ki kitabıma bir şey olmamıştı ‘‘Hay aksi! Rezil oldum!’’ diye düşünürken garsonlardan biri üzerimi iyice kurulayayım diye bolca peçete getirip yere dökülen kahveyi hızlıca siliverdi. Ben üstümü temizlerken tepemde dikilen birinin olduğunu fark ettim. Hafifçe başımı kaldırdım bir de ne göreyim? Bakakaldığım beyefendi yanı başımda duruyordu. Heyecanımı fark edip beni daha fazla zor durumda bırakmayarak eğilip:
“Eğer size eşlik edip kitaplar hakkında sohbet etmeyi teklif etsem çok mu ileri gitmiş olurum? ”diye kibarca teklifte bulundu. Boğazım kurumuştu, güç bela yutkundum ve:
“Arkadaşım ile sözleşmiştik fakat hazırlanması uzun sürüyor. Mahsuru yoksa o gelene kadar oturabilirsiniz. ”deyip bir masaya buyur ettim. Kendinden emir tavırları vardı ve sohbet etmeye başladık. Okuduğu kitabın yazarı benim okuduğum kitabın yazarı ile aynıydı. Bu eserler yazarın seri kitaplarındandı. Ben ilk serisini okurken o birincisini çoktan bitirmiş ikincisini okuyormuş. Tanıştıktan sonra öğrendim ki buralarda yaşıyormuş ve buraya da kahve içmeye sık sık geliyormuş. Beni daha önce de görmüş ama yanlış anlaşılma endişesiyle yanıma gelip tanışamamış.
“Serinin ilk kitabını okuduktan sonra ikincisini almana gerek kalmadı, ben bitirdikten sonra sana hediye ederim.” deyince nedense mutlu oldum. Demek ki bu kitap sayesinde tekrar görüşebilecektik. Dakikalar hızla geçerken birbirimizin kitaplar haricinde de birçok ortak yönümüzün olduğunu fark etmeye başladık.
Sohbet derinlere indikçe hayata karşı bakış açımızın, zevklerimizin ortak paydada buluştuğunu hayretle fark ettik. İkimiz de ailelerden uzak yaşamış, kendimizi geliştirmek üzere hayatımızda bu güne dek tek başına mücadele etmek zorunda kalmış ve bir şeyleri başarmıştık. Saatler geçerken sohbet eşliğinde zamanda adeta kaybolmuştuk. Aniden telefonum çaldı, arayan arkadaşım Türkan’dı,
“Balım ben on dakikaya oradayım, ancak park yeri bulabildim. ”deyip telefonu kapattı.
“Anlaşılan beklediğin arkadaş sonunda geliyor, ben sizi yalnız bırakayım.” diyen sohbetdaşım hesabı da isteyip yavaşça toparlanmaya başladı. Hafif çekinerek:
“ Şey… İstersen kalabilirsin. ”dedim fakat ısrar da etmedim. Sonra ben de pek uygun olacağını düşünmedim. Aslında lafını düşünüp tartan sonradan konuşan biri iken, ne olduysa hiç olmadık bir davranışta bulundum.
“Benim için sakıncası yok fakat seninle daha müsait ve bize özel vakit ayırabileceğin bir zamanda görüşmek isterim.” deyiverdim. Birbirimize numaramızı verdik. İsmi Mete idi. Aslında Metehan’dı fakat kısaltmış, her iki türlü de güzeldi.
“Bana yazmanı sabırsızlıkla bekleyeceğim Defne. “deyip vedalaşmak üzere ayağa kalktı. Vedalaşırken, dostum Türkan kapıda beliriverdi ve olanları gördü. Mete kapıdan çıkarken tekrar başı ile selam verip yoluna devam etti. Meraklı bakışlarla bir o yana bir bu yana bakan arkadaşım,
“Ne kaçırdım? Çabuk anlat merakımdan ölüyorum şu an. ”deyip bir an önce cevap vermemi bekliyordu. Ben de olayların şokundaydım, hiç beklenmedik bir olay yaşamıştım.
“Ben mutluluğu buldum galiba. ”derken sevincim gözlerimden okunuyor sesim titriyordu. Arkadaşım,
“Evden bir türlü çıkamamıştım ama neler olmuş böyle.” diye tedirgin gözlerle beni süzdü.
Aramızdan su sızmazdı. O benim liseden beri arkadaşımdı, biz hiç ayrılmadık desem yeridir. Olanları şaşkınlıkla dinlerken bir yandan benim duygularımı, heyecanımı tartıyor bir yandan da henüz yeni tanışılan bu kişiye şüphe ile yaklaşıyordu.
“ Böyle yeni tanıdığın birine hemen kapılmamalısın, henüz kim olduğunu bilmiyorsun.” diyecek oldu ama benim heyecanımı görünce, “Neden olmasın? Belki de iyi biridir.” diye ağzında geveledi. Uzun süredir yalnız olduğumu bilen arkadaşım, benim üzülebileceğimden korkarak, “Anlık bir gelişmeyle iki dakika oturup sohbet etmişsiniz, seni geri aramayabilir onun için bu kadar heyecanlanma. Sonra üzülmeni istemiyorum.” dedi. Biz böyle sohbete dalmışken bir anda telefonumun ekranı yanıp söndü. Elime aldığımda karşılaştığım mesaj şöyleydi:
“Haftaya pazartesi günü akşam yedide bugün oturduğumuz yere gelebilirsen, sana kitabın ikinci serisini verebilirim.”
Bunu okuyunca fısıltıyla, “Mesaj, ondan.” diyebildim.
“Haydi, bakalım.” dedi arkadaşım,
“Belli mi olur, kısmetse olur. ”dedi. Gülüştük.
(Avrasya Yazarlar Birliği Balkanlar Çevrim İçi Hikâye Atölyesi, Haziran 2024)