NAZIM HİKMET’E “ZDRAVSTVUYTE” DEDİ, O İSE “SELAM” DİYE CEVAP VERDİ


 01 Ocak 2023



NAZIM HİKMET’E “ZDRAVSTVUYTE” DEDİ, O İSE “SELAM” DİYE CEVAP VERDİ

Yazan: Aida Eyvazkızı

Çeviren: Atabey Barış

Türkçülük, Turancılık ideolojileri ve Büyük Türk Birliği Türk dilli halkların aydınlığa ve çağdaşlığa giden en önemli yollarıdır. Türk dünyasının bir parçası da Saha-Yakutistan Cumhuriyeti’nde yaşayan Yakutlardır. Yakut şiirinin anası sayılan Natalya Harlampyeva ile röportajımı sizlere sunuyorum.

Natalya Harlampyeva İvanovna 1952 yılında Yakutistan’ın Mangan bölgesinde doğmuş. Yakutistan Devlet Üniversitesi’nin Tarih-Filoloji fakültesini bitirmiş. 1975 yılından beri yazıları ve şiirleri birçok matbuatta yayımlanmış. On beş şiir kitabının, yirmiden fazla nesir eserin müellifidir. Edebi sanatkarlığı dolayısıyla Kazakistan Cumhuriyeti’nin “Alaş” mükafatına, Rusya Yazarlar Birliği’nin A. Tvardovski mükafatına, Rusya Federasyonu Kültür Bakanlığı’nın M. Şolohov mükafatına, Rusya Federasyonu’nun emektar sanatçısı unvanına, 2002 yılında Yakutistan’ın halk şairi unvanına, Puşkin madalyasına, 2021 yılında Platon Oyunski devlet mükafatına layık görülmüş. 

…Bakü’ye ilk gelişinde demişti ki, beni 1. Türkoloji Kurultayı’nın gerçekleştirildiği yere götürün. XIX. asırda İstiklal Sokağı’nda Musa Nağıyev’in oğlu İsmail’in hatırasına yaptırdığı İsmaliye binasını diyordu. Bu bina yapıldığı günlerden beri hem facialarımızın hem sevinçlerimizin hem de başımızdan geçen hadiselerimizin şahidi olmuştur. AMEA Kabul Heyeti’nin bulunduğu muhteşem ve tarihi binaya Natalya Harlampyeva sevinçle dahil oldu. Onu ikinci katta bulunan konferans salonuna götürdük. Elini duvarlarda gezdirdi. Gotik akımındaki nakışlara dokundu… Bir gitti bir geldi… Odayı adımlarıyla ölçtü. Sandalyelerin arasında durdu. Duvarlarla, tavanla konuştu. Göz çeperlerinde boncuk boncuk yaşlar belirdi. Odada tam bir sessizlik hakimdi. Ben onu anlıyordum. Neden ağladığını biliyordum. O, 1925 yılının aralık ayında Yakutsk’tan yola çıkarak Bakü’ye gelenleri: Yakut alfabesinin müellifi, siyasetçi İsidor Barahov, Anempodist Sofronov, şair, Türkolog, dramaturg Aleksey İvanov, filolog, şair ve temsil heyetinin rehberi Aleksey Kulakovski Eksekülyah’ı yad ediyordu. 

Onlar Bakü’ye Türkoloji Kurultayı’na iştirak etmek için yola çıkmışlardı. Kendilerini görmese de onları bu mukaddes ocağın içinde tasavvur ediyordu. Yakutistan’ın ve Türk dünyasının bu dâhi oğulları iki ay atla yol tepip İrkutsk’a gelmişlerdi. İrkutsk’tan ise trenle Moskova’ya sefer etmişlerdi. Moskova’da Aleksey Kulakovski ağır hastalanmıştı. Üç büyük Yakut oğlu ise yola devam edip şubat ayında Bakü’de gerçekleştirilen 1. Türkoloji Kurultayı’na yetişmişlerdi. Türk dünyasının aydınları bu ocakta ortak Türk dili yaratılsın diye toplandılar. Ortak Türk dili yaratılsaydı dünyada Türk adaletinin ve Türk hakikatinin yükselişi başlayacaktı. 

Şimdi Yakutistan’ın halk şairi, Yazarlar Birliği’nin başkanı, Türk dünyasının “Dilber Hatun”u Natalya Harlampyeva o acıları gözyaşlarına çevirip bu odada dolaşan ruhlarla konuşuyordu. 1926 yılından sonra Türkçülük ideolojisi için amansız teröre maruz kalan Türk oğullarını arıyordu. 

2019 yılının ağustos ayının sonlarında başlayan dostluğumuza bakmayarak bu iki gün içerisinde anladım ki onu yüz yıldır tanıyordum. Ruhum ruhuna kavuşmuştu. Bu kadın ilk günden beni gördüğünde “Bizim Platon Oyunski’nin oyununu tercüme eden Ayda” deyip bağrına basmış, gururlanmıştı. Ruhum yükselmişti. Onu tanıdığım günü ise Tanrı’dan ömrüme yazılan bir şans saydım. Görünüşünden de büyük, kendisi hakkında yazılanlar, kendisini yazdıkları kadar Büyük bir Türk hanımıdır! 

Saha Yakut ülkesinin bugüne kadar gelip yetişmesinde, tarihin tozlu sayfalarından silinmemesinde geçen iki asrın kavşağında yaşamış siyasetçilerin, edebiyatçıların rolü büyüktür. Bugün Saha halkının hayatında bütün yeniliklerin ve gelişimin göbeğinde edebiyatın, edebi imzaların büyük rolü olduğu su götürmez bir gerçektir. Natalya Hanım da bu ediplerin yarattığı bulağın gözünden su içmiş, yıkanmış Dilber Hatun’dur!

II. KISIM

Yazımın başında bahsettiğim gibi Natalya Harlampyeva nadir yetişen şahsiyetlerdendir ki kendi üstadını unutmamış, ondan aldığı dersleri bugüne kadar kendisine gaye, yol saymış. O, üstadının hakkında yazdığı “Meşhur İnsanların Hayatı” serisinden “Semyon Danilov” kitabı ile Saha-Yakutistan Cumhuriyeti’nin halk şairi Semyon Petroviç Danilov’un şahsiyetini, onu tanıyan insanları, hatıraları ile edebileştirmiş, Semyon Danilov’un günlüklerini, yazılarını belge belge araştırıp güzel bir kitap meydana getirmiş. 

Edebiyatçılarımız ve Natalya Harlampyeva’yı tanımak isteyen okuyucularımız için ilgi uyandırır diye hatıraların bazılarını bu yazıda sunmam yerinde olur. 

“… Semyin Petroviç yeteneği olan, bütün gençlere imkân yaratıyordu, merhamet gösteriyordu, yardım ediyordu, yol açıyordu. Lakin onların içerisinde kendisine, iç dünyasına en yakın gördüğü genç Nikolay Luginov idi. Ben ve Nikolay Luginov onun evine gidip gelirdik. 1977-1978 yıllarıydı. Diploma tezimin konusu Semyon Danilov yaratıcılığı ve şiiriydi. Bu yüzden de bazı soruların cevaplarını bulmak için onunla görüşme şansım oluyordu. Beni her zaman hürmetle karşılıyordu. İş yerine davet ediyordu. Sorularımı cevapladıktan sonra evimiz, ailemiz, ettiklerimiz hakkında sorular soruyordu. Annemin !!!!! kardeşimin ve benim öğrenci olmam zor hayatımız olduğunun göstergesiydi. O, zor durumda olan bütün gençlere yaptığı gibi bizim ailemize de elinden gelen yardımı etmek istiyordu. 

Ben ise ondan ancak poezyası, yarattığı edebiyat hakkında bir şeyler duymak istiyordum. Onunla her görüştüğümüzde yüreğim ilhamla, yaratıcılık aşkıyla, hevesle ve sevinçle doluyordu. Onunla her görüşmemiz sanki hayata bakışımı değiştiriyordu. Tanrı onu büyük olmak için yaratmış ve üstadımın hayatını yazmaya başlarken günlüğünde kendim hakkında bu satırları okudum: 

“Bazen son nefesini alan bir halkın ölüm anında yeniden doğuşunu görürsün. Sanki halkın ruhu yeniden doğuyor, güç bulup diriliyor, bu durumdan sonra da yeni yetenekleri ve esrarengiz evlatları doğuyor. Ben bu neticeye Natalya Harlampyeva’nın şiirleri okuduktan sonra vardım. Bu şiirler bir halkın öz ruhunu, maneviyatını korumak için yürüttüğü mücadelenin sembolüdür. Onun şiirlerini okudukça bir daha emin oluyorsun, bu halk kendisini yok olmaktan kurtarıp yeniden var etmeye çaba gösteriyor. Böyle yetenekler halkı yaşatmak için doğar.” 

Daha sonra şöyle devam ediyor:

“Natalya Harlampyeva büyük yetenektir. Eğer Tanrı’nın ona verdiği bu mükafatı koruyabilirse, yeteneğinin arkasından giderse ondan büyük şair olacak. Kendime söz veriyorum bundan sonra onun kaleme aldığı bütün yazıları büyük hevesle, heyecanla, merakla okuyacağım. Ben bugün şair olarak Natalya’dan başka hiç kimseye gıpta etmiyorum.” 

Natalya Harlampyeva daha sonra şöyle bir olayı yazıya dökmüş:

Semyon Petroviç benim şiirlerimi ve fotoğrafımı istemiş. Ben onun bu isteğine ehemmiyet göstermeyerek bu yazıları ona verdim. Lakin günlerden bir gün “Literaturnaya Russiya” gazetesinde Rusçaya tercüme edilerek çıkan şiirlerimi ve fotoğrafımı gördüğümde hayret ettim. Gazetede şiirlerimin Rusça çıktıktan sonra bana düşüncelerimi sorduğunda gözlerimin yaşardığını görmüştü. Yıllardan sonra ben onun günlüğünde o gün hakkında şunları okudum: 

Bazen aynı sevincin yarattığı duyguları insanlar aynı yaşarlar. Yahu ben de ilk şiirlerimin Rusça yayımlanmasını gördüğümde aynı onun gibi ağlamıştım. 

Sonra “Molodaya Kvardiya” neşriyatında “Genç Sesler” serisinden şiir kitabım çıktı. Bir defasında 1993 yılının sıcak ağustos günlerinin birinde ban bir haber geldi, Sergeli’deki bağ evinde Semyon Danilov beni bekliyor. Sıcak yaz günüydü. Ben de üniversiteyi yeni bitirmiştim. Kendime iş yeri bulamıyordum. Gazetede çalışmak istiyordum. Ciddi ciddi iş arıyordum. Bağ evinin avlusundan içeri girdiğimde gördüm ki koltuğuna oturmuş kitap okuyor. O gün çok sohbet ettik. Benim iş arama problemimden, yeni imzalardan, Yakut şiirinden, meşhur şairlerden konuştuk. Hiçbir zaman unutamayacağım bir söz söyledi. Öyle bir an gelir ki gazetecilik şairliğe mâni olur çünkü bu sanat yazarlığa daha yakındır. O zamanlar gençtim. Bu söze büyük önem vermedim. Sonra bana hangi Yakut şairini sevdiğimi sordu. Sözüm dilimin ucunda kaldı. Diyemedim ki benim en çok sevdiğim şair sizsiniz. Hakikaten de ben ilk Yakut şiirini onun kitabında okuyup bir şiirin dile ve yüreğe nasıl tesir edeceğini çocukluğumda onun şiirlerinden öğrenmiştim. Yahu ben Yakut dilinde şiir yazmayı da onun şiirlerinden öğrenmiştim. Keşke o gün üstadımdan utanmasaydım. O beni avluya kadar uğurladı. Sonra duvara yaslanıp arkamdan baktı. Bu bizim son görüşmemiz oldu. Bu görüşmemizde birkaç ay sonra Semyon Danilov dünyasını değiştirdi ve ben bütün kürsülerde onu ne kadar sevdiğimi herkese beyan ettim. O benim öğretmenim, sevimli şairim, bana dua eden bilgem idi. Semyon Danilov bizim devrimizin çocuklarına ve gençlerine korkusuz yaşamayı ve yazmayı öğretti. Bize Yakut edebiyatının nereden başladığını gösterdi. Biz onun gösterdiği yollardan geçerken gördük ki Yakut edebiyatçılarının yoluna hiçbir zaman kızıl güller serpilmiyor, dikenlerle dolu imiş bu yol. Bizim ediplerimiz kendi eserleri ile bu yollara kızıl güller ekiyorlar. Biz bu yolu sonuna kadar gideceğiz, bizden sonrakilere emanet edeceğiz.”

Doksanlı yıllarda, büyük yazarı yitirdikten sonra bir gün kendinizi onun oturduğu makamda otururken hiç düşündünüz mü? Hatta büyük yazarın doğduğu köyde onun ev müzesinin açılışına katılacağınızı hiç aklınıza getirdiniz mi?

Semyon Danilov klasiklerimizin, unutulup gidebilecek tarihi şahsiyetlerimizin adını edebiyatımıza geri kazanılmasında büyük rol oynadı. On yıllarca bizden gizletilen Platon Oyunski’nin, Ammosov’un, Alampa’nın, Kulakovski’nin eserlerini Rusçaya ve diğer dillere tercüme ettirdi. Kendi dilimizde basılmasına ön ayak oldu. Onların mirasını halkımıza yeniden kazandırdı. Bu da baht işidir. Bana hayır, dua verdi. Onun bulağından, onun elinden su içmişim. O bizim hepimizin bilgesiydi. Bu yüzden de onun adını ve fikirlerini koruyup yaşatmaya borçluydum. Bundan üç yıl önce onun doğduğu köyde ev müzesinin açılışını yaptık. Yakutsk şehrinin merkezinde onun abide kompleksini yükselttik. Bu benim öğretmenime borcumun bir damlasıydı. Şimdi o müze bütün insanların ziyaret ettiği mekandır. Bu müze var oldukça Semyon Danilov ve onun kardeşi Safron Danilov da var olacaklar. Şimdi ben de onun gibi yetenekli gençlerimize imkân yaratmak için ve yol açmak için çana gösteriyorum. Elizavetta Mikalkina, Rüstem Kajenin, Kavril Andros, Agrafina Kuzmina bizim bu yetenekli gençlerimizdendir. Edebiyat okunmalıdır. Semyon Danilov bizim edebiyatımıza tercüme türünü getirdi. Biz birbirimizi okumadığımızda birbirimizden ayrılırız. Bu da yok olma tehlikemizi büyütür. Tercüme aynı zamanda bir ülkenin güvenliğine hizmet eder. 

Sizin Semyon Danilov hakkındaki kitabınızda onun Nazım Hikmet’le olan hatıralarına yer verilmiş. Orada şunları yazmışsınız:

 “…Semyon Petroviç Türk şairi Nazım Hikmet’in Peredelkino’da yaşadığını biliyordu. Onunla görüşmeyi ve konuşmayı arzuluyordu. Kendisinin öğrenci arkadaşlarından Nazım Hikmet’le kimlerin görüşüp görüşmediğini soruşturur, malumatlar toplardı. Onunla görüşenlerle sohbet ederdi. Bir Nazım Hikmet hasretiyle yaşıyordu. Bir defasında 1956 yılının yazında yemekhaneden dönerken Semyon Danilov Nazım Hikmet’in Tatar öğrencilerinin arasında durduğunu görmüş. Ne hakkında konuşuyorlarsa sert bir sohbet olduğu anlaşılıyormuş. Danilov şöyle yazmış: Kendimde olmayarak koşa koşa ona yaklaştım ve zdravstvuyte dedim. O ise selam diye cevap verdi. Bu uzun boylu, güzel sesli adam beni omuzlarımdan kucaklayıp bağrına bastı. Sonra biz yürümeye başladık. Yol boyu sohbet ettik. Öyle ki yüz yıldır birbirimizi tanıyor gibiydik. Çekinmeden, açık, apaçık, samimi bir şekilde sohbet ediyorduk. O yani Nazım Hikmet devrimizin en ışıklı ve büyük adamı benimle konuşuyordu, sade bir Yakut oğlu ile… Ben bu büyüklüğün karşısında onunla sohbet ediyorum. Ona bir şeyler soruyorum ve onun sorularını cevaplandırıyorum. Büyük adamlar her yerde büyük oluyorlar.

Nazım Hikmet uzun yıllar boyunca sürgünlerde yaşadı. O vatanını çok özlüyordu. O Türk dili, Türkçe için ve Türkçe konuşmak için hasretlerdeydi. O, Türk milletinden bir insanla görüştüğünde ayrı bir seviniyordu. Türk dilli insanlarla ana dilinde konuştuğunda sesi titriyordu, onun konuşmasındaki sözlerin hepsi bize doğal ve tanıdık idi. Nazım Hikmet diyordu: Biliyorsun Türk dilli halkları amansız irtica hareketinin acı talihi birbirinden ayrı saldı. Bu ayrılıktan sonra insanlarımız kendi ana dilini, kendi adetlerini unutmadılar. Ne güzel değil mi? Dünyanın her yerinde kızışan güneşe hepimiz “gün” diyoruz! Dünyanın sonunda yaşayan Yakut da güneşe gün diyor, Kuzey Buzul Okyanusu’nun yanında yaşayan halklarımız da güneşe gün diyor. Bu mucize değil mi? Nazım Hikmet Semyon Danilov’u Türk halkının oğlu olarak kabul etmişti. Semyon Danilov kendi hatıralarında kaydettiğine göre onun eserlerini okumuş ve Nazım Hikmet’in “Aşk Efsanesi” tiyatrosunu izlemişti. Nazım Hikmet kendisinin “Unutulan Adam” oyununu izleyip izlemediğini sormuş. Olumsuz cevap aldığında onun mutlaka izlemesi gerektiğini tavsiye etmiş. Çünkü bu eseri kendisinin Moskova’da sahnelenmiş en uğurlu oyunu olarak görmekteymiş. Sonrasında ise şöyle bir soru sormuş, Sizin gelişiminiz ne durumdadır? Bu ağır yıllar sizin için nasıl geçti? Semyon Petroviç Danilov ona Yakut edebiyatının esaslarını ortaya koyan üç büyük şahsiyetin parti mektubu ile listelerden silindiğini söylediğinde Nazım Hikmet’in gözlüğünün altında göz yaşlarının aktığını görmüş.

“Felakettir, her yer felakettedir… Yanlışları düzeltmek lazımdır, mücadele gerekir. Merkezi komiteye mektup yazın,” demiş. Semyon Danilov ise, böyle mektuplara bakılması için yeniden Vilayet Komitesi’nin üzerine gönderiliyor, diye cevap vermiş. O gün Nazım Hikmet’le Semyon Danilov yarım gün boyunca sohbet etmişler.

…Nazım Hikmet Fadayev’den bahsederken onun çok hassas bir insan olduğunu söyler. Mayakovski ve Yesenin’le şahsen tanışlarmış. Onlarla mütemadiyen görüşürlermiş. Onların vakitsiz ölümlerinin sebebini ise hayatlarında olan çatışmalara, problemlere, sistemin ağırlığına, streslerine verdiğini dile getirmiş. Yakutistan’dan söz açıldığında ise buraya sefer etmek istediğini, bu yurtları görmek istediğini demiş. Lakin sağlığı imkân vermediğinden bu sefere çıkamamanın üzüntüsünü dile getirmiş. Danilov da Nazım Hikmet’e eğer gelebilseydi Yakut halkının onu öz oğlu gibi karşılayacağını söylemiş. Daha sonra tekrar ve tekrar sistemin gazabına uğrayan üç büyük klasik yazarımızın hakkında sohbet etmişler. Nazım Hikmet sürekli olarak “Mücadele yürütün, korkmayın. Gerçekler uğrunda mücadele yürüten adam, hiçbir çetinlikten korkmamalıdır.” demiş. Nazım Hikmet’in bu sözleri iki Türk şairi arasında en büyük samimiyet duygusunu oluşturmuş. 

Bu sohbetten sonra Semyon Petroviç Danilov’un bütün hayatı değişmiş. Bu iki Türk şairini birbirine yakınlaştıran kökleri ve bağları idi. Danilov bu sohbetten sonra edebiyat mirası için mücadele etmenin elzemini fark edip büyük misyon olarak Yakut edebiyatının klasiklerinin tekrardan halkına tanıtılması ve ebedîleştirilmesi için mücadele yolunu seçmiştir. 

Bu yazı Kardeş Kalemler dergisinin 193. sayısında yer almaktadır. Derginin bu sayısında yer alan tüm yazılara aşağıdaki bağlantı üzerinden ulaşabilirsiniz.
Kardeş Kalemler 193. Sayı