Nikbin


 01 Şubat 2015


Dimitri Mizgulin1961 yılında Murmansk’ta dünyaya geldi. 1993 yılında Maksim Gorki Edebiyat Enstitüsü’nü bitirdi. Askerî hizmetini Azerbaycan’da yerine getirdi ve birçok şiiri Azerbaycan’da Rusça yayımlanan “Literaturnıy Azerbaydjan” dergisinde yayımlandı. Mizgulin, Türklere özel bir sempatiduyan Rus şairidirve askerlik hizmetinibitirdik- ten sonra da Azerbaycan’la ilişkisini asla kesmemiş, yaz- dığı yeni şiirlerini sürekli “Azerbaycan”, “Ulduz” dergileri ile birlikte “Edebiyat” gazetesinde yayımlatmıştır. Şiirleri onlarca kitapta okuyucularıyla buluşmuştur. Şair, altı defa Rusya Edebî Ödülü’nü, 2004 yılında “D. Mamin Sibiryak”, 2005 yılında Petropol ödüllerini kazanmıştır.

Mizgulin’e tabiat şairi dersek yanılmışolmayız düşüncesindeyim, ancak şiirlerini çağdaş insanın dertleri,ıstırapları ve beklentileri üzerine oturtmuştur.

Mizgulin, Xantı Mansiyski vilayetinde yaşamaktadır.

Sunduğumuz şiirler, şairin Azerbaycan Türkçesi’nde yayımlanan Şam adlı eserden alınarak Türkçeleştirilmiştir.


Nikbin

Kapının üstüne şu nalı astı 

Mutluluk getirecek dediler 

– Evet, sembollere inanır insan 

Bin yıllardır denenir semboller.

 

Ancak felek onu asla takmadı 

Kural bu galiba ezelden beri

Bir gözü açtığında, kaparmış diğerini. 

Çalsa da kapını mutluluk bazen

Tek bırakmaz felaketasla seni…

 

Dönüp de durdukçafeleğin çarkı

Kemeri daha bir sıktık. 

Bu da sözümünardı. 

İnandık ki, “kader bize de güler”,

Düşündüm birden, “bunda bile olurdu beter”…


 

abşeron yıldızları silsilesinden

 

Şirvanşahlar Sarayı’nın dibinde 

Yapayalnız yaşamakta o kadın. 

Evinin tavanı olsa da alçak 

Penceresi bakıyor gökyüzüne. 

Erken çağlarında sabahın

Denize şavkı düşmüşse neyin, 

Ufuk yeşilimsi firuze renginde, 

Dumanda çimmekte hâlâ serçeler 

Limanda sallanmakta gemiler.

Gökyüzüne saplanmış minareler, 

Henüz sarsamıyor kesin olarak 

Yoldan geçenlerin adım sesleri 

Kadim sükûttaki ebediyeti.

Kadınsa uyuyor.

Yerin saygınlığı bağlıymış ona

Nerden bilecek… 

Şu kadına borçlu kalmalıdünya 

Güller uslu uslu yaslar başını 

Saray havuzunun gök sularına.


 

sahra düşünceleri

Bu çölün hâkimi sam yeli. 

Elden ele geçmiş burası 

Sonunda yaver gitmemiş şansı

Karakurum nerede batıp da kaldı 

– Altın Hanlığın başkenti?

 

Orda, bu çölü geçiyordu, 

Savaşlara giriştiğinde, 

Şehirleri viran edip, 

Halkları esir aldığında.

 

Ona bela yaklaşamazdı 

Ne yangın, ne de savaştan 

Ancak kaderin kılıcı 

Üstündeydi tepesinin 

Orda, büyük şehirdi

Ancak değildi ebedî.

 

Rusya’da zor bulurdun 

Yakılmayan tek bir şehir. 

Başı belalı Moskova 

Neler çekmedi, neler?

 

Yine gelirdi kendine uyanıp 

Rus köyleri arasındanküllerin 

Yükselirdi kümbetler de 

Haçları altın renginde.

 

Bu düşüncelerden kurtuldum 

Baktım bu sahipsiz çöle 

Karakurumnerede batıp kaldı 

Altın Hanlığın payitahtı?

 

Zamanın kanunu sert, 

Zamanın kendi arşını var. 

Bu çöl. Bitkiler. Bir de kum. 

Kumların altında tozlu yollar 

Bu yollara Ay da doğar.

 

***

Bela eve gizli girer, sürünür, 

Uyanırsıntan yeri kızardığında,

Ayaklanırsın kapınıngıcırdayan sesine. 

Galiba böyledirdaim, sürekli, her vakit 

Cevap vermek kalmış senin boynuna.

 

Yine de suçlanmadı kimseler 

Başkasının pisliğini sen mi yıkamalısın? 

Her bir şeye şahittir ama Tanrı

Ne zindan, ne de altın mükâfat değil 

Kurtaramaz, helak olan ruhları.

 

Kanun tektir – yaşa, ancaksürünme, 

Değişme içini mezara kadar 

Mezarda da kimseler uyandırmaz

Yegâne tek yol var – sadece bağışlamak 

Lakin buna da, senin kudretin yetmez.

 

****

Her yan tımarhane, her taraf bardak 

Kurtarıcı ise yalnızca tende,gönülde. 

Aslolan inançtır. 

Gerçekleşir her şeyin 

Sen ona bir defa yalvarmasan da.

 

Sonbaharda çayın da rengi kara 

Sahillerde dumana bak, ona bak. 

Bu inanç duygusu,bu itirafın, bırak

Her an destekolsun sönmez ruhuna.

 

Dolaşır dünyayı, dolaşır arzı 

Sibirya’nın soğukları, rüzgârı. 

Ne kadar ki Tanrı seni koruyor 

Unutma Allah’a dua etmeği.

 

Tepeler kararır, karanlıkçöker 

Ay duman içinde eriyip akar. 

Yanıp küle dönen bir gönül ise

Karanlıkta parlar, hem ışık saçar.

Bu yazı Kardeş Kalemler dergisinin 98. sayısında yer almaktadır. Derginin bu sayısında yer alan tüm yazılara aşağıdaki bağlantı üzerinden ulaşabilirsiniz.
Kardeş Kalemler 98. Sayı