HaftanınÇok Okunanları
KAYNAR OLJAY 1
Osman Çeviksoy 2
SALIM ÇONOĞLU 3
FATİH SULTAN YILMAZ 4
İ. M. Galimcanova 5
Gülzura Cumakunova 6
Kader Pekdemir 7
Nizâmî Gencevî`nin edebi ve milli kişiliğini araştıran, aynı zamanda büyük şairin anavatanı ve Türkçülüğe munasebeti meselesine dokunan Batılı bilim adamları, şairin biyografisi üzerine araştırmalar yaparken ortaçağ tezkirelerinden, dönemin tarihçilerinin ve coğrafayacılarının eserlerinden faydalanmışlar. Eyvahlar olsun ki, nadiren bu konuda yorum yaparken en önemli kaynak olan şairin mesnevilerine istinat etmişler. XX. yüzyılda yapılan araştırmalar sonucunda Batı´da da, Doğu´da olduğu gibi Nizâmî´yi bir Azerbaycan Türkü olarak kabullendiler. Ancak son yıllarda devletimizin bağımsız bir politika izlediğini, kendi millî ve manevî değerlerine sahip çıktığını gören bedhahlarımız günden güne kudretlenen Azerbaycan`ın eski kültürüne sahip olduğu düşüncesini inkar etmek için Nizâmî`nin bir Fars şairi olarak takdim edilmesi için atalarının Kum şehrinden olup sonradan Gence`ye gelmesine bağlı yanlış mülahazalar yürütmeye çalışmış ve uzun zamanlar temelsiz delillerle gerçeklerden uzak ihtimalları haklı çıkarmak istemişlerdir. Bu, bir taraftan siyasi faktörlere, diğer taraftan da şairin hayatı ve eserlerinden bahseden tezkire, risale ve kitaplarda yer alan tahrif ve yanlış anlamalardan kaynaklanmaktadır.
A.Krımskiy “Nizâmî ve onun öğrenilmesi” isimli makalesinde haklı olarak şöyle ifade etmiştir: “Avrupa ilmî, Nizâmî`nin biyografisini yeniden canlandırmak için uzun süre güvenilir bir kaynağa “Hamse”deki otobiyografik bilgilere değil, tezkirelerle kifayet etmiştir”.
Genel olarak birçok ortaçağ yazarlarından Necmeddin Ebubekir Mehemmed Eli Ravendi “Rahat-us-sudur ve ayat-us-surur”da (1203), tarihçi-tezkireçi Nureddin Mehemmed Ovfi “Lubabul-albab”da (1228), XIII. asır coğrafişinası Zakariye Gazvini “Acaib–ul-mahlukat”da (1263-1275), Hamidulla Mustavofi Gazvini “Tarihi-Gozide”de (1330), Cami “Baharistan”da (1487), Dövletşah Semerkandi “Tezkiretüş-şüera”da (1487), Tağiaddin Kaşani “Hulasatül-Eşar” (1587) ve diğer eserlerde Nizâmî`nin hayatı hakkında bazı bilgiler yer almıştır. Bu eserler Nizâmî`yi öğrenmek bakımından önemlidir, aynı zamanda onların daha derinden araştırılmasına, karşılaştırmalı çalışmasına ve bu kaynaklardaki bilgilerin netleştirilmesine ciddi bir ihtiyaç vardır. Böyle ki şu eserlerin birçoğunda Nizâmî ya gerçek hayattan uzak, doğaüstü bir güce sahip efsanevi bir şahsiyet olarak sunulmuş ya da bu kaynaklar şairin yaşamı, edebî kişiliği, millî-etnik mansubiyeti, ataları, soyağacı hakkında kimi zaman doğru olmayan bilgiler ileri sürmüşler. Büyük Azerbaycan şairinin ülkemiz ve Türk dünyası hüdudundan uzaklaştırılarak, bir Fars şairi olarak sunulması, bu tezkirelerde, ortaçağdan kalma coğrafya ve tarih eserlerinde verilen yanlış ve yüzeysel bilgilere dayanmaktadır.
Yazıklar olsun ki ileri sürülen hatalı iddialar Nizâmî`yi derinden araştırmış bilim adamları tarafından reddedilmiş olsa da birçok Batılı akademisyenler geleneksel hatayı bugün de tekrar ediyorlar. Şairin vatanı, ülkesi ve milli kimliği ile ilgili tartışmalar halen devam etmektedir. Bu farklı yaklaşımlara tek geçerli referans, dilsel faktördür, yani şairin günümüze ulaşan eserlerinin sadece Farsça olduğu gerçeğidir. Ancak konuya objektif yaklaşan etkili dünya bilim adamları, Nizâmî'nin bir Azerbaycan Türkü olduğunu somut kanıtlarla isbat etmişler.
Nizâmî’nin Kum’dan olmasını delil gibi gösteren “İskendername”ye ilhak edilmiş beyitleri analiz eden Britaniya müzesinin çalışanı, İngiliz araştırmacısı Charles Riyo “Britanya müzesindeki Fars el yazmaları kataloğunda” bu beyitlerin Nizâmî eserine sonradan eklendiğini kanıtlamış, tezkire müelliflerinin Kum versiyonunu reddetmiş, şairin bütün hayatını Arran şehri olan Gence`de geçirdiğini tasdik etmiştir.
Akademisyen Yevgene Bertels Nizâmî`nin Paris Millî Kütüphanesi'nde korunan ve Hicri 763 yılına ait olan (1360 Miladi) en eski el yazmasında bu beyitlerin olmadığını ve sonradan eklendiğini muayen ederek Kum versiyonunu inkar edilemez gerçeklerle kanıtlamıştır. O, "Büyük Azerbaycan şairi Nizâmî" adlı eserinde bu konuda şöyle yazmıştır: "Bazı Avrupalı Doğu bilimcileri, daha sonraki Fars kaynaklarına dayanarak, Nizâmî'yi veya ecdadlarını Kum şehrine bağlamaya çalışsalar da, bu girişimleri reddetmek gerekir. Bu kayıt, Nizâmî'nin ”İskendername" mesnevisinin ikinci bölümünde Kum adını kullanılmasından ileri gelmiştir. Ancak, İngiliz Doğu bilimcisi Riyo da bu satırların daha sonradan ilave edildiğini ve Nizâmî`ye ait olmadığını söylemiştir. Materiyallerimiz de Riyo'nun bu itirafını tam olarak doğrulamaktadır. Nizâmî`nin Paris`de Ulusal Kütüphane`de Hicrî 763. yıl (miladî 1360) tarihli bize malum olan en eski el yazmasında da bu satırlar yoktur”.
Y. E. Bertels aynı zamanda “Nizâmî ve Fuzûlî” adlı monografisinde XII. yüzyıl Azerbaycan edebî ortamını derinlemesine incelemiş ve bu bakımdan da Fars şiirinde Azerbaycan mektebini ortaya çıkaran bilginlerden biri haline gelmiştir. Diğer taraftan Avrupa’nın ünlü bilginleri ve İran araştırmalarının ileri gelenleri olarak bilinen Y.Ripka, M.V.Makdonald da kendi dönemlerinde bu bakış açısında olmuşlardır. Nizâmî’ye bu açıdan yaklaşan Yan Ripka onu sadece oluşsal-coğrafî açıdan değil de, bunun yanı sıra üslup, düşünce, dil faktörü ve kelime hazinesi açısından da Azerbanycan şairi olarak görüyordu.
Edinburgh Üniversitesinin Arap ve İslâmî Çalışmaları bölümünün öğretim görevlisi, Volfson Kolejinin görevlisi, Doğu Edebiyatı Çalışmaları ve eski el yazmaların çevirisi ile ilgili olan birçok çalışmanın yazarı olan M.V.Makdonald “Nizâmî’nin dinî ve sosyal görüşleri” başlıklı makalesinde şairin yaşadığı muhitin manzarasını göstererek onu XIII. yüzyılın ilk yarısında vefat eden Azerbaycan şairi ve filozofu olarak taktim etmiştir. Makdonald Nizâmî’ye yakın dönemde Gence’de, genel olarak ise Arran’da Arranice (Azerbaycan Türkçesi) konuşulduğunu ve Fars şiirinde Azerbaycan mektebinin temelini koyan ve hayatının çoğu kısmını Gence’de geçiren Katran Tebrizî’nin de bu sebepten Fars dilini iyi bilmediğini yazmıştır: “Nasiri Hosrov Tebrizli Katran ile ilgili diyor ki, o muazzam şiiri yaratmıştır, fakat Farsçayı iyi bilmezdi. Her halde Fars dili, Azerbaycanın dili değildi. El-Makdusi de Erdebil vilayetinin kendisinde bile 70 dilde konuşuluduğunu vurgulamıştır. İbn Hauvgal (X yüzyıl) ise Arran’da (Nizâmî’nin vatanında) hâlen eskisi gibi Arranice (Azerbaycan dilinin Gence şivesi) konuşulduğunu belirtmiştir. Bu gerçekler İran’ın Batı bölgelerinde Fars edebiyatının yayılmasını geciktirmiştir, fakat Nizâmî dönemine yakın bu engeller artık ortadan kalkmıştır. İran’ın kuzeybatısında bağımsız ve yarı bağımsız olan yerlerde hanedanların ortaya çıkışı Fars dilinde saray şiirine olan talebi artırmıştır”. Göründüğü üzere, Makdonald Nizâmî’den önceki dönemlerde Arran diyarında Fars dilinin gelişmediğini belirtmiştir. Yazar Arranice derken muhtemelen Albanca (Kafkas Albaniyası halkının dili) ve ya Türk dilinin Oğuz lehçesini kastetmiştir.
Genel hatlarıyla bakıldığı zaman Azerbaycan’da o dönemde iki dilin olması birçok yazar tarafından doğrulanmıştır. Y.Bertels XII yüzyılda Gence’de halkın konuşma dili olarak Türkçeyi, resmi dil olarak ise Farsçayı kullanması gerçeğini göz önünde bulundurarak Nizâmî ve kardeşi Givâmî Müterrizi’nin iki dilli olması ihtimalini öne sürmüştür. Böylece, Y.Bertels Nizâmî’nin Azerbaycan türkü olmasından şüphe duymamış, aksine şairin diğer çağdaşları gibi eserlerini Farsça yazmasını dönemin, edebi ortamın talebi olarak değerlendirmiştir.
Bilimsel edebiyat bize Rus-Sovyet araştırmalarında Nizâmî’nin milliyetinin Azerbaycan Türkü olması düşüncesinin Bertels’den önce de olduğunu kanıtlamaktadır. Bu bağlamda şu gerçek birçok önemli oryantalist tarafından araştırılarak doğruluk payı kazanmıştır.
Örneğin A.Krımsky 1912’te yayımlanan “İran’ın Tarihi, Edebiyatı, Derviş Teosofisi” kitabının “Selçuklu Yönetiminin Çöküşünden Moğollara Değin” isimli II bölümünde “Nizâmî’yi Fars-Türk kültürünün sonucu” olarak nitelendirmiştir. Sonralar bilim adamı, 1930’ların sonlarında Nizâmî ile alakalı olan ortaçağ tezkire ve coğrafi eserlerdeki herhangi bir tarihsel gerçeğe dayanmayan anlamsız görüşleri ve yorumları yalanlamış ve şairin Azerbaycanlı olduğu gerçeğine açıklık getirmiştir. Krımsky Nizâmî’yi: “Tam adı Şeyh Nizamettin ebu Muhammet İlyas ibn Yusuf Gencevî olan Nizâmî kendisinden sonra yalnızca Azerbaycan için değil, tüm dünya için taklit kaynağı olan en büyük Azerbaycan şairidir” şeklinde betimlemiştir. A.Krımsky Nizâmî hakkında olan çoğu tezkire ve risaleleri araştırmış ve XVI. yüzyılda yaşamış Devletşah Semerkandi’ye dek hiç bir tezkire yazarının şair hakkında doğru-dürüst bilgi vermediğini, hatta onun da “Vis ve Ramin” eserini Nizâmî’nin adına çıkardığını belirtmiştir.
1925 ve 1926 yıllarında İran’ı ziyaret eden Y.N.Marr 1927’de Leningrad’da (şimdiki St.Petersburg) oryantalistler karşısında sunum yaparak Nizâmî’nin İran’daki tutumu hakkında bilgi vermiş ve sonda: “Nizâmî Fars şairi değil, o Azerbaycan ortamında yaşamış ve yaratmıştır; onun şiirleri bir İranlı tarafından net şekilde anlaşılamıyor; Nizâmî belki de Kafkasya için dâhidir fakat İran için Nizâmî dâhi değil” demiştir.
E.Dunayevsky’nin 1935’te Moskova’da “Doğu” kolleksiyonunda Andrei Globe’nin çevirisinden basılan Nizâmî’nin “Leyla ile Mecnun” mesnevîsine yazdığı ön sözde, bunun yanı sıra XX. yüzyılın 30’lu yıllarında Nizâmî’nin hayatı, eserleri, edebi kişiliği hakkında yorumlar yapılan K.Chayki’nin “Hakani Biografisinde Bazı Tarihler”, A.N.Boldyrev’in “İki Şirvan Şairi Nizâmî ve Hakani”, Gerontiya Kikodze’nin “Rustaveli ve onun dönemi” gibi farklı makalelerde Nizâmî’nin hayatı, eserleri, edebi kişiliği hakkında yorumlar yapılmış, onun bir Azerbaycan şairi olması sıkca vurgulanmıştır.
İ.M.Dyakonov’un (1914-1999) 1999 yılında Cambridge Üniversitesi tarafından basılan “Tarihin yolları” kitabında da “Nizâmî’nin Türkçe konuşan Gence’de yaşadığı, ancak Farsça yazdığı” düşünceleri tüm parlaklığı ile yansıtılmıştır.
İngiliz oryantalist Charles Ambrose Story de beş ciltten oluşan “Fars Edebiyatı: Bibliyografik Çalışmalar” adlı eserinde birçok Batılı bilginden farklı olarak “Nizâmî’nin Azerbaycanlaştırılması” ve buna Sovyetizmin destek vermesi düşüncesini kabul etmiyor ve Nizâmî’nin Azerbaycan şairi olduğunu belirtiyordu. C.Story “İskendername”deki Kum konusuna da açıklık getiriyor ve bazı yazılardaki Kumla alakalı olan şiirleri yanlış açıklamalar olarak nitelendiriyordu. Bu bağlamda bilgin Nizâmî’nin kimliğinden bahsederken hem coğrafî faktörü, hem de dil ve üslup özelliklerini göz önünde bulundurarak onun Azerbaycanlı olduğunu bir daha göstermiştir.
Dünyaca ünlü Ann Katerine Svinford Lambton’un da Nizâmî’nin Azerbaycanlı şair olduğuna dair görüşleri olmuştur. O “Azerbaycanın sorunu” başlıklı yazısında Nizâmî hakkında bunları yazmıştır: “Kültür ortamına baktığımızda görüyoruz ki, Fars edebiyatının birçok önemli yazarı Nizâmî, Hakanî, Katran Tebrizî gibi şairler Azerbaycanlı olmuştur”.
Modern çağımızın bir diğer önemli Nizâmî araştırmacılarından biri Julie Scott Meysami “Haft Paykar”: Orta Çağ Fars Romantikası” başlıklı kitabında Nizâmî’nin yaşadığı dönemde edebiyat Farsça olsa da, burada Azerbaycan mektebinin olduğunu belirtmiştir: “Nizâmî’nin yaşadığı ve ortaya koyduğu eserlerin coğrafi mekanı olan Azerbaycan o dönemde Farsça olan edebiyatın en önemli başkentlerinden biriydi. Farsça şiir, ilk kez X-XI. yüzyıllarda Doğuda Buhara’daki Samaniler sarayında ve onların Doğu İran ve Afganistan’daki halefleri olan Gazneliler sarayında ortaya çıkmıştır... XII. yüzyılda Selçuklular bu topraklara geldikden sonra soylular Farsçayı beğenmişler. XII. yüzyılın ortalarına doğru birçok önemli şair Farsça Azerbaycan şiir üslubunu yaratmıştır. Bu üslup, metoforların farklı tarzlı kullanımı, teknik terminoloji ve Hristiyan imgesi bakımından Horasan üslubundan farklılık gösteriyordu. Nitekim Meysami’nin bu görüşleri Makdonald’ın XI. yüzyılda Azerbaycan’da çıkan Fars dilindeki edebiyat hakkındaki görüşleri ile benzerlik taşımaktadır.
Günümüzde de Nizâmî’nin etnik kökeni ve vatanı konusu hâlen bilginlerin odak noktasıdır. Lakin Nizâmî’nin etnik kökeni itibarıyla Türk olması, eserlerini zamanın talebi ile devrinin edebî dili olan Fars dilinde yazsa da içerik ve fikir itibarıyla Türk tefekkürünü ortaya koyması düşüncesi, ileri görüşlü Nizâmî araştırmacıları tarafından onaylanmış ve sanatkarın eserlerine atfen inkar edilemez gerçeklerle kanıtlanmıştır.