HaftanınÇok Okunanları
KAYNAR OLJAY 1
Osman Çeviksoy 2
SALIM ÇONOĞLU 3
FATİH SULTAN YILMAZ 4
İ. M. Galimcanova 5
Gülzura Cumakunova 6
Kader Pekdemir 7
İnsanî düşüncelerin, aklın, çalışkanlığın, adaletin temsilcisi olan büyük Azerbaycan şâiri Nizâmî Gencevî XII. yüzyılda sanata yeni bir yön vermiştir. Şâir kendisinden önceki edebiyatta var olan birçok geleneklere yenilik getirmiştir. Eğer Firdevsi “Şâhnâme” eseri ile ün kazanmışsa, Nizâmî hükümdarların yanısıra Ferhat, Kerpic Kesen Kişi, Koca Karı, Şirin, Nuşabe, Leyli, Fitne gibi sıradan insanların eylemlerini yüceltmiştir. Onun yarattığı şah karakterleri örnek insanlar tarafından eğitilerek adalet kapısına getirilir: “Hüsrev ve Şîrîn” karakterlerinin etkisiyle karmaşık hayatın zorlukları ve sevginin ıslah edici gücünü anlamaya başlıyor; Behram Şah Fitne’den mütevaziliği, doğru davranışı vb. öğreniyor.
Bu nitelikler, Nizâmî’nin başladığı edebî yolun taleplerinden kaynaklanmaktadır. Kendi döneminin birçok edebî sanatçısına göre Nizâmî, sarayda yaşamamış ve saray şâirlerine has ayrıcalıklardan uzak olmuştur. Nizâmî, şahları öven şiirler yazmamıştır. Padişahlar ondan eser yazmasını istemişlerdir.
Ana vatanı Azerbaycan’a bağlı olan Nizâmî, eserlerinde yeri geldikçe vatanını övmüş, insanlarını ve doğasını okuyuculara güzel bir dille anlatmıştır (Berde’yi anlattığı gibi). Şâirin yarattığı Berde, hâkimi Nüşabe karakterinin akıllı davranışı karşısında mağlup olmuş büyük fatih İskender’e gereken dersin verilmesi gibi ülkenin huzurlu geleceği de ihmâl edilmemiştir. Nizâmî, yazdığı eserlerinde Azerbaycan folklorunun güzel incileri olan efsane, deyim ve ata sözlerinden yararlanmış, hatta bazen sözü değiştirmeden kullanmıştır.
Nizâmî, en şerefli varlık olan insanın makâmını her zaman yüksek değerlendirmiştir. “Âdemi-insanlık”, insanlık anlayışı şâirin dilinde, çağdaş terim olarak bilinen “ hümanizm”in ifade ettiği anlamda kullanılmıştır. “Hamse”de din, ırk, renk farkı gözetmeden tüm insanlar için aynı tavrı sergilenmiştir. Onlar yaptıkları eylem ve faaliyetlerine göre birbirinden ayrılırlar. Akıl insanın sahip olduğu en değerli insanî nitelik, eylem ve emek ise onun değeri olarak gösterilmiştir. Bunun yanısıra şâir burada mevcut bir sınırlamadan bahs ediyor ki, bu da ilahî kudrete bağlı olan bir şeydir.
Nizâmî Gencevî kendi döneminin bilimsel bilgilerine sahiplenmiş, bir şeyh olarak bilinmesi ile beraber tasavvuf edebiyyatını da kullanmıştır. Nizâmî’deki bilimsel düşünce alanı, dini ve dünyevi bilimleri kapsamıştır. Şâirin gözünde insan bilimi, aklı ve sanatı ile (beceriyle) üstünlük kazanır:
Elmle, hünerle başga çür heç kes
Heç kese üstünlük eleye bilmez.
Rütbeler içinde seçilir biri,
Her kesden ucadır alimin yeri.
Büyük şâirin eserlerinde intibah döneminin belirtileri Doğu ve Azerbaycan kültürüne has bir şekilde kendisini göstermiştir. Orada hümanist düşenceler, insanı önemsemek, sevginin ve hayatın güzelliklerinin terennüm edilmesi, aklın ve algının zaferi önemli rol oynamıştır. Döneminin önemsenen düşünce sahipleri gibi Nizâmî bilimsel bilgileri değerlendirmeyi gerekli görmüştür:
Anlayıb düşünek her şeyi gere,
Her sirri açmağa hüner gösterek.
Nizâmî “Hamse”sinde ve bu dönemde yaşayıp eserler üretmiş Hâkanî Şirvânî, Ebülüla Gencevî, Felekî Şirvânî, Mucirettin Beylagani, Mehsetî Gencevî gibi Azerbaycan sanatkârlarının eserlerinde insanın iç dünyası, ahlâkî yükselişi, sevginin özverili muhtevası, adaletli ve gerçek hükümdar tasviri, hayali mutluluk şehrinin takdimi ve anlatımı işaret etmekle intibah dönemi edebiyatının belirtileri kendini göstermiştir. Bu özellikler, XII. yüzyıl Azerbaycan şiir mektebine aittir. Aynı zamanda Fars edebiyatının yeni tarzında gazelden başka manzum sefernâmeler, terkibibent, rubai, ulema gibi türlerde şekillenir. Bilimsel düşünceye dayalı şiirsel metinlerin oluşması, sanatsal anlatımın zenginliğinden dolayı anlaşılması zorlaşan şiirler, Kur’an ve hadislere daha fazla, kapsamlı betimlere yer verilmesi, Hristiyan dini kavramına ve imgelerine sıkça işaret edilmesi Azerbaycan şiir mektebi temsilcilerine ait özelliktir.
Azerbaycan edebî mektebinin önde gelen temsilcilerinden olan Nizâmî Gencevî’ye göre şâirin şiirsel sözleri gerçeğin, adaletin tesis edilmesine yardımcı olmalı ve bir bilgelik kaynağına dönüşmelidir. Döneminin toplumsal, siyasi, ahlâkî, dini, felsefi konularını bediî eserde mükemmel bir şekilde yansıtan üstat yalnız ait olduğu halkın değil de tüm beşerin kudretli bir şâiri olmuştur. Nizâmî’nin düşüncü dünyası değişen toplumsal yapılarda her zaman ağırlığını korumuş, çünkü şâir evrensel fikirlerin habercisi olmuştur.
Nizâmî’nin “Hamse” adlı şiirsel eseri ve bu eserde ele alınan konular sonraki dönemde Doğu edebiyatında bir gelenek olarak devam etmiştir. Emîr Hüsrev Dihlevî, Abdurrahman Câmî, Ali Şîr Nevaî, Abdullah Hâtifi, Cemâli Tebrîzi, Eşref Marağâyi ve onlarca tanınmış birçok sanatçı, Azerbaycanlı dâhi şâirin etkisiyle bu konularda eserler yazmışlardır.
Hindistan’da Türk emirlerinin saraylarda edebiyata ilginin artmaya başladığı XIII. yüzyılda şiire dair yeteneğini çok küçük yaşlarda gösteren Emîr Hüsrev Dihlevî (1253-1325) Nizâmî, Hâkâni ve Beylegâni’nin eserlerini hevesle okumuş ve onlara nazireler yazmaya başlamıştır. O, Nizâmî Gencevî’nin edebî görüşlerini ve büyülü sanatının değerini şiirsel bir dille şöyle yazıya almıştır:
Nizâmî geceleri röyasız koyarak, yatmayıb ilahiyyat yerine
kemend atdı.
Gecenin karanlığından gözüne sürme çekib doğan seherin
yolunu gözledi.
O, gövher yaratmag âşıkı olduğundan tefekkür denizinin
üzgüçüsüne çevrilir.
Her defa denize cumarken çıxartdığı dürrlerden denizi boşaltdı, dünya
doldurdu.
O, ziba ve xara libasları sevmedi, eski paltarda gezmeyi
şeref bildi.
Yer ve göy onun mülkü idi, lakin onun oturduğu yer eski
bir hesir parçası idi.
Onun eli servetden boş olsa da dühanı dürle, kalbi cevahiratla
dolu idi.
Bütün dünya dolusu altın onun ihtiyarında olsaydı, sehavetli eli
bir an içerisinde paylayıb kurtarardı.
Onun nefesi sübhün nesimi kimi xalga ruh
vererdi…
O, bütün halkın yükünü kendi çiyninde taşıyordı,
lakin hamıdan yoksul görünerdi.
Dehlevî için “zorlukla kazanılan arpa ekmeğinin değerini” yüksek değerlendiren Nizâmî’nin bakışları, bir terbiye mektebi olmuştur. İşte Hintli şairin oğluna öğüt yazısı:
Evinde varsa da arpadan çörek,
Buğdadan öteri telaş ne gerek.
Bilindiği üzere, Emîr Hüsrev kendisinden sonra zengin bir edebî miras bırakmıştır. Şâirin çeşitli türlerde yazdığı eserler onun Nizâmî’nin “Hamse” sinin etkisi altında olduğunu göstermektedir. İnsan yaşamının ve düşüncesinin karmaşık ve çokyönlü alanlarını, en yüksek insanî düşünceleri kapsayan “Hamse” eseri, Dehlevî’nin sanatsal düşüncesini en güzel biçimde okurlara aktarmasını sağlamıştır. Şâirin çeşitli türlerde yazdığı eserler, onun Nizâmî’nin “Hamse” sinin etkisi altında olduğunu göstermektedir. Bu nedenle Nizâmî ekolünün etkisini kabul etmiş ve “Hamse” yazan ilk ve lâyıklı takipçisi olarak ün kazanmıştır.
Emîr Hüsrev, Azerbaycan şiir mektebinin iki büyük şâiri Nizâmî Gencevî ve Hâkâni Şirvâni’yi üstat olarak kabullenmiştir. Dehlevî, “Hamse”sinin tüm şiirlerinde üstat Nizâmî’nin sanatına olan hayranlığından bahsetmiş ve “liyakatlı şakirt” bunu “Şirin ve Hüsrev”inde yazmıştır:
Beş hazinenin sahibi Gence’de kendi sandığını açtı ve ben
o “Beş”le kendi “Beşi”mi denemek istiyorum.
Ben onun her destanına yanıt olarak, daha tatlı
bir ifadeyle öyle bir destan anlatacağım ki,
Okucu bana desin: “Aferin, güzel oğlum, Nizâmî’nin lâyıklı halefisin”.
Dehlevî “Hamse” konularında yazdığı destansı eserler ile nazire anlayışına yeni bir yaratıcılık niteliği kazandırmış ve bununla da Nizâmî edebî mektebine bir çok yenilikler getirmeye çalışmıştır.
Nizâmî her sözü demiş birinci,
Koymamış cilasız kalsın bir inci…
Gencede yaranmış ele hazine,
Geçib ganimet tek ele hazine.
Parlag incileri seçib içinden,
Şimdi de haznemi beziyorum ben.
Hintli şâir, “Mecnun ve Leyli” adlı eserinde, şiir sanatındaki üstat Nizâmî’nin önemli konumunu bir daha taktir etmiş, onun makâmını evrensel seviyeye çıkarmıştır:
Üstadım manevi cehetden yaşıyor,
Cismen yoksa, ben ona hayat verdim.
Zirek söz üstadına aferin olsun ki, hikmeti ile
âleme çatdı.
Dehlevî’ye göre Nizâmî Gencevî, “Âdemi ‒ insanlık” (hümanizm) cevherini değerli kılmış, tahtı barış ve savaş meselelerinde, aşkta örnek olmuş, yüz ziynetle (yeni bir sanatsal ifadeyle) bir gelini süslemiştir (eser yazmıştır)”.
Nizâmî’den sonra “Hamse” silsilesinde eserler yazmak büyük bir ustalık gerektirir. Emîr Hüsrev’e göre O, Gence sihirbazının konuşma sanatında yarattığı kudretli bediiyatı anlayanlar için hayat suyu olmuş ve bu sanat var oldukça Nizâmî de yaşayacaktır. Hintli şâir, Nizâmî’nin seçtiği konuları ve sanatsal zevkini taktir etmiş, onun şiirsel esininin yıldızlara bile ışık verdiğini söylemiştir. Dehlevî şiirsel süslemelerinde Nizâmî’nin izine düşerek, kendisini sınamak istemiştir. Tabiat, gül ve çiçekler bu isteğe gülmüş, onlar Nizâmî’yi kekliğe, Emîr Hüsrev’i kargaya benzetmişlerdir. Bu, mütevazi bir şâirin itirafından başka bir şey değildir:
Dirilim suyudur Nizâmî sözü,
Sözde hayat tapdı Nizâmî özü.
Ölmez “Hamse”sini bezedi zövgü,
Yeddi seyyareye nur Verdi şövgü.
Könlüm usanmadı bu sorağından,
Gül dermek istedim sanat bağından.
Güldü gül-çiçekler, batdı sekseke,
Mümkünmü garğa da kekliktek seke?
Emîr Hüsrev büyük üstadı Nizâmî’nin sanatsal temeline dayanarak selefinin eserlerinin tarihî ve edebî kaynaklarından faydalanmış, ana fikirlerinden, kurguladığı konulardan, şiirsel üslûbundan yararlanmıştır. “Matlau’l-Envâr” (“İşığın Kökeni”), “Şîrin ve Hüsrev”, “Mecnun ve Leyli”, “Âyîne-i İskender” (“İskenderin Aynası”), “Heşt Bihişt” (“Sekiz Bihişt”) adlı hamsesinde mevzu bakımından, bunun yanısıra bu adın altında değişiklikler yazarın aramalarının sonucu olmuştur. Dehlevî, Nizâmî geleneklerini sürdürmekle beraber bu eserlerde oluşan birçok olayları ve kahramanların bazı karakterlerini değiştirmeye çalışmıştır.
Nizâmî’nin hamsecilik geleneklerini inceleyen bilim adamlarına göre, Emîr Hüsrev Nizâmî tüm diğer haleflerini geride bırakmıştır. Araştırmacıların bu gibi sonuçları Orta Çağ’ın tanınmış şair ve yazarlarının kaynaklarında yer alan notlarla uyumludur. Doğu’nun büyük düşürü olan Abdurrahman Câmî şöyle yazmıştır: “Nizâmî’nin “Hamse’sine Emîr Hüsrev’den başka hiç kimse daha iyi bir cevap yazmamıştır”.
Nizâmîˋnin “Hamse”sine cevap yazan Câmî’nin genç çağdaşı Ali Şîr Nevaî (1441-1501) büyük Azerbaycan şâirini ve Emîr Hüsrev Dehlevî’yi mesnevi türünün erişilmez temsilcileri olarak görmüştür. Nevaî’nin yazdığına göre “Gence” sultanı Nizâmî hazine açmış, Dehlevî de onun halefi olmuştur”. Nevaî’nin Emîr Hüsrev yaratıcılığına verdiği önemle Nizâmî geleneklerini sürdürmede benzersiz olduğunu göstermiştir:
Nizâmî’den sonra o hindudan doğulan şekersaçandan (Dehlevîden)
başga gövher saçan bir adam olmamıştır.
Ne hindu, o şirin dilli bir tutidir, ne tuti, cih cih vuran
bir bülbüldür.
Ona bülbül deme, sızıldayan bir kekenes de, onun sesinden kekenes[1]
gama yasa batır.
Böylelikle, büyük Hintli şâir Emîr Hüsrev Dehlevî “Hamse”de şiirsel yaratıcılığına başvurmasıyla Doğu halklarının edebiyatında dâhi Nizâmî Gencevî mektebinin gücünü göstererek ilk adımını atmış ve ondan sonra Nizâmî mektebinin temsilcileri bu işi devam ettirmişlerdir. Nizâmî’nin fikirleri her dönemde, muhtelif toplumsal yapıların koşullarında yaşayacaktır çünkü onlar insan hayatının, düşüncesinin hayırlı işlere yönelmesine vesile olmuştur.
[1] kekenes: gagasından çeşitli ahenge ait sesler çıkaran güzel bir kuştur.