HaftanınÇok Okunanları
ZEHRA TAŞDEMİR 1
FEYZA TUĞÇE FIRAT 2
Ayşe Solmaz 3
HİDAYET ORUÇOV 4
NIKA ZHOLDOSHEVA 5
KEMAL BOZOK 6
Emrah Yılmaz 7
12. yüzyılın Azerbaycan’a kazandırdığı dünyaca meşhur Nizâmî Gencevî ve şiirleri ile Orta Doğu ve Asya halklarının düşünce tarihinde derin iz bırakmış 13.yüzyıl tasavvuf şairi Hacı Veli Bektaş, büyük Türk dünyamızın sevilen ve Ortaçağ edebiyatına damgasını vuran sanatkârlardandır.
Ortaçağ Türk edebiyatının sadece sanatsal düşüncenin değil, aynı zamanda felsefi düşüncenin de esas ifade aracı olması bilinen bir gerçektir. Bu çağlarda yaşayan düşünürler, doğrudan ve açık bir şekilde söyleyemediklerini sıklıkla şiirle ifade etmiş, bu yolla adaletsizlik ve adaletsizliğe karşı protesto seslerini yükseltmiş ve sözlü halk edebiyatında bulunan halk bilgeliği aracılığıyla özgürlük arzularını ifade etmeye çalışmışlardır.
Mitolojik metin öğelerinin, aynı zamanda folklor örneklerinin yerinde kullanımı, bu bilge ustaların eserlerine halkçı bir ruh kazandırdığı gibi, Sufilik düşüncesi de onların sanatsal yaratımlarının ideolojik temelinde başat rol oynamıştır.
Azerbaycan’ın dünyaca ünlü, edebî nüfuzu ile tüm İslami Doğu’yu fetheden, aynı zamanda Avrupalı araştırmacıları hayrete düşüren dahi Nizâmî Gencevî’nin edebi yaratımı, bu açıdan kendisinden sonra gelen büyük Türk dünyası şairlerinin en zengin ilham kaynağı olmuştur.
Şairin insanı küçümseyen, hırs ve açgözlülüğe sürükleyen, nefsani isteklere götüren duygulardan uzak tutma girişimi, tüm eserlerinin ana temasına yansımaktadır.
Ne mülk, ne gümüş, ne cevher, ne de kıymetli taş
Bana eğdirmedi bu dünyaya baş.
Nizâmîşünas alim Nüşabe Araslı yazıyor: “Nizâmî Gencevî’nin ilk eseri ‘Sırlar Hazinesi’ olmuştur ve şairin sonraki eserlerinde de yeni ve büyük bir aşamanın başlangıcı gibi değerlendirilen bu eser, Doğu’nun sanatsal düşünce tarihinde toplumsal, felsefi ve ahlaki sorunları yansıtan yeni bir sayfa olarak bu gün de dikkatleri kendi üzerine çekmektedir. Nizâmî’nin eserlerinin içeriğiyle yakından ilgili olan sanatsal üslubu ve anlama uygun olarak sanatsal erdemleri, onun poetikasını karakterize eden ana unsurlardandır”.
Sanatsal yaratıma çok farklı bir tavır sergileyen deha Nizâmî Gencevî, sanatsal sözün gücüne inandığı için şairliği “hikmet çeşmesi” gibi değerlendirmekteydi.
13.-15. Yüzyıl şairlerinin eserlerinde hissedilen Nizâmî etkisi ve Nizâmî düşüncesi o dönemin tüm tekke ve tarikatlarının da ana çizgisine dönüşmesi tesadüf değildir.
Eserlerine yüzlerce nazireler yazılmış şairin kaleme aldıklarından tenevvü eden fikirler, öğretiler ve ahlaki nazariyeler, Hacı Bektaş Veli, Sultan Veled, Yunus Emre, Ahmet Faik, Eflaki, Eşrefoğlu ve bunlar gibi başka yazarların eserlerinin ana gayesi olarak karşımıza çıkmaktadır. Bektaşilikle birlikte, birçok tarikatın özünde bulunan hümanizm, adalet, insanperverlik, nefssizlik gibi değerlerin bir araya toplanmasında Nizâmî mirasının vazgeçilmez katkılarının olmasını görmemek mümkün değildir. Şair, eserlerinin ekseriyetinde insanı kendi haysiyetini anlamaya çağırmaktadır ve aynı çağrıyı Hacı Bektaş Veli’nin de ekser eserlerinde görmekteyiz:
Her bir yaratılmış için ezelden bir kaide var,
Kendi bedenine göre dikerler yeni giysi.
Gergedan yer filin boynunu kopararak,
Karınca çekirgenin ayağını yer ancak.
Denize min nehir akar, o yine sakin durur
Arkadan bir sel gelirse çalkalanıp lenger vurur.
Hacı Bektaş Veli şiirinde de, farklı üslup ve tarzda terennüm edilse de aynı fikirler vurgulanmakta, şiirlerin amaç ve konusu aynı anlamları ifade etmektedir.
Haktan emrolundu geldim cihana,
Gözüm açtım mail oldum uyurca.
Kamil oldum, hak kelamın okudum,
Elif kaddım dal yazıldı uyurca.
Burada da şair yaratımının başında insan faktörünü görmekte, onu amaca hizmete çağırmakta ve yüceltmektedir. Ruhun mekansız dünyasındaki hayali hayatı ve yüksekliğe, ulviyete, Allah’a ulaşmak yönündeki arzu ve nisgilleri, çevresindeki yolları her an okura hatırlatmatadır.
Alnımıza yazılıptır yazılar,
Mürid olan mürşidini arzular.
Yeryüzünde yer kalmadı gaziler,
Ar yüzünden bir yol gider uyurca.
Her iki kıtada da, ana konunu dünyanın düzeni, Allah’ın nizam terazisi oluşturmaktadır. Dünya nizamına, kural ve kanunlarına tabii olmak, Allah’a bağlanmak, ona korku ile değil, aşk ile yaklaşmak Nizâmî eserlerinden akarak kendinden sonraki Türk şiirine dökülen bir düşünce çeşmesi olmuştur. Nizâmî’ye göre, “aşığın hemdemi, munisi gamdır, şaraptan sarhoş olanların çaresi ise yalnız şaraptır”. Bu, Allah aşkının, ilahi nurun alındığı şaraptır. Bu kâmil şair aşkı hatta maddi âlemin yaranmasında esas faktörlerden biri olarak görmektedir.
Aşktır mihrabı yüce göklerin,
Aşksız ey dünya nedir değerin?
Aşkın kulu ol ki, doğru yol budur
Arifler yanında bil aşk uludur...
Kehribarın aşka düşmese canı,
Öyle cezbetmezdi kuru samanı.
Tüm Ortadoğu mistik tefekküründe yer alan ilahi aşk, Hacı Bektaş Veli eserlerinin de ana gayesini teşkil etmektedir. Şair de, diğerleri gibi aşkı gayb âleminden haber veren kutsal bir sır gibi kabul etmektedir.
Varlık yokluk bir durur
Aşik-ı sevgi kurur
Dünya ahirettedir
Aşk-ı kadam içinde.
Hacı Veli Bektaş eserlerinde dikkat çeken ana özelliklerden birisi de, insanın Tanrı ile iletişiminin aşk ile şartlanmasıdır. Şair, kesin olarak aşkı insan kalbine nazır olan nur olarak algılamaktadır. Onun bakış açısına göre, aşk âlemine dahil olmayanlar bu nurdan mahrum olarak, zulmete gark olurlar.
Kim bu sırra ermedi
Kendi özün görmedi
Aşktan esrimedi
Ömrü zulmet içinde.
Aşkın sıradan birine nasip olmadığını, ruhsal bir gıda olarak yalnızca seçkinlere kısmet olduğunu tekrar tekrar vurgulayan şair, bu gıdanın insanı gizli düşmanı olan nefsten, tamahtan, dünya malı hırsından kurtardığını anlatmaktadır. Her iki şairin şiirlerinde onların en büyük cihadı nefse karşı yönelttiğini görmekteyiz. Nefs insan kalbinin şeffaflığını karartarak onu Tanrı’nın tecelli edemediği bir sisin içinde sarar. Bu nedenle insan kalbi Tanrı tecellisinin tezahür edebilmesi için şeffaf bir aynaya benzemelidir. Bu tür kalpler ise yalnızca ameli salihlere nasip olabilir.
Nefsin boynunu vur hüzur bu,
Ben beyan etdim ettim din yoluna süluku
Şair, nefsin insanı esir durumuna getirdiğini vurgulamakla birlikte, insanın nefsi ile mücadele etmesi yollarını da anlatmaktadır.
Bu kavl elbette her şahsa gerekdir,
Kişi nefsini bilmek yikrekdir.
Rivayet şöyle kıldı ibni Abbas,
Oku kim könlün evin tutmaya pas.
Her iki şairin düşüncesine göre, dinde tarikatların amacı tek olmalı, yalnız Allah sevgisi amacını gütmelidir. Yalnız, burada amaca giden yollar çeşitli olabilir, bunlar ise onun zahiri tarafıdır, esas olan ise batıni mahiyetdir.
Ben sana aklımla bakıyorum,
Yolunu görmemek mümkün olur mu meğer?
Her iki sufinin görüşünde, irfan ve tasavvuf farklarının izleri de göze çarpmaktadır. Hacı Veli Bektaş’ın daha çok tasavvufi, Nizâmî Gencevî’nin ise irfan şairi olması eserlerinin içeriğinden anlaşılmaktadır. İrfanın ilahi hakikatlara nüfuz etme içeriğini taşıyan ve kendine has psikolojik-mistik tefekkür tarzı olarak tasavvufun mahiyetinde olması bilinen bir gerçektir. Aslında, irfansız tasavvuf mevcut değildir. Lakin, tasavvufsuz irfan vardır.
Hatta, araştırmacılarımız Ortaçağ sufi olmayan irfancıların varlığından bahseden şair ve filozoflarımız hakkında yeter kadar çalışmalar yapmıştır. Doğuda antik felsefeni yeni mecrada geliştiren El-Farabi, İbn-i Sina sufi değil, yalnız irfancı olarak tanınmışlardır. Bilindiği gibi, irfan idealist felsefenin özünü teşkil etmektedir. Zerdüşt, Platon, Aristoteles gibi filozof şairler de irfancıdırlar. Aynı zamanda, Nizâmî Gencevî eserlerinde de irfan merkezi yere sahiptir. Hacı Bektaş Veli eserlerinde ise irfani-tasavvufi ruhla kaynaşmış şiir daha çok dikkat çekmektedir. Hacı Bektaş Veli şiirinin benzersizliği de, bu karmaşık felsefi yapıdan başlamaktadır:
Sakın bir kimsenin, gönlünü yıkma,
Gerçek erenlerin sözünden çıkma,
Eğer insan isen ölmezsin korkma,
Aşıkı kurd yemez uçta değildir.
Ortaçağ şairlerine has ilahi vahiy anlayışı hem Hacı Bektaş Veli, hem de Nizâmî yaratımında her zaman doğrulanmaktadır. Her iki şairin şiirindeki ana fikir, hakikat aşığının Allah'a yükselmekle o makama ulaşmasıdır. Her iki şairin eserlerinde vecd haline ulaştıkları makamları da izlemekteyiz.
Ey Tanrı, benimle yalnızca sen varsın
Eliboş döndürme beni kapıdan
Kapında yüzümü sürürüm yere
Bir taçla karşılık ver, bu secdelere
Şairlerin eserlerinde, daha çok dikkat çeken mesele ise halk edebiyatına, folklora özel başvuru tarzları olmuştur. Nizâmî Gencevî eserlerinde halk hikayeleri, öğretici rivayetler, anlatılar, atasözleri özel olarak başat konumdadırlar. Dahi şair kendi dünya algılamasının açıklamasında zengin ve renkli sanatsal halk düşüncesinden daha çok yararlanmaktadır.
Hacı Bektaş Veli ise, halk hikmetlerini, atasözlerini daha çok İslami değerlerle sentezleyerek okuruna, müridlerine aşılamaya çalışmaktadır.