HaftanınÇok Okunanları
CİHAN ÇAKMAK 1
LENİYARA SELİMOVA 2
Gülzura Cumakunova 3
Gülsafi Melan 4
KEMAL BOZOK 5
HİDAYET ORUÇOV 6
MAHİR NAKİP 7
İşte ailemin yirmi sekiz yıllık hasreti bitiyor. Son gece heyecandan hiçbirimiz uyuyamamıştık. Sabah ezanından sonra nenemin mezarını ziyaret edip Abşeron’dan yola çıkmıştık. Annemin dilinde dualar, babamın gözlerinde kara kara bulutlar vardı. Ben hiçbir şeyi kaçırmamak için arabanın camından geçtiğimiz yerleri seyrediyordum. Daha önceden görmediğim yerleri görüyordum. Tam yedi saatlik bir yolculuktan sonra Kelbecer’e, öğleden sonra gelebilmiştik.
Savaşın geçtiği bütün şehirler gibi Kelbecer’de yakılıp yıkılmıştı. Ölü bir şehir görünümü vardı. Nenem’in anlattığı Kelbecer’e hiç benzemiyordu. Araba durunca babam inip toprağı öptü. Gözlerinde birikmiş kara bulutlar boşalıvermişti. Dizlerinin üzerinde Tanrıya şükürler ediyordu. Annem ayakta etrafa bakınıyor gözlerini siliyordu. Ninemin anlattıklarını düşününce ata ocağımıza geldiğimizi anladım. Bahçe duvarları yıkılmış, çatısının yarısı çökmüş bu virane ev nenemin anlattığı evimizdi.
Evet şu dut ağacı, babamın küçükken dut toplamak için çıktığı düşüp kolunu kırdığı ağaçtı. Deden, kucağına aldığı gibi kırık çıkıkçıya götürüp sardırmıştı. Kırık, yaz mevsimin de etkisiyle tez zamanda kaynamış, iyileşmişti. Babam korkusundan bir daha bu ağaca hiç çıkmamıştı. Ninem hem anlatır hemde gülümserdi. Şu yıkılmış ekmek fırını ninemin “Her gün taze ekmek yapardım” dediği fırın olmalıydı. Şurası da “sündürme” dediği balkonumuz. Her bir şey ninemin anlattığı yerde ama her biri harabe bir şekildeydi. Hiç görmediğim dedem, hemen her gün, gün batımını kahvesini içerek bu balkondan seyredermiş. Gün batımlarında “Bir gün Sovyetler de batacak. Yeni doğan gün mutlak Türklüğün olacak.” dermiş.
Babam oturduğu yerden kalkıp bitkin bir halde ilerledi. Yere dökülmüş taşları toplayıp yıkılmış duvara yerleştirmeye çalışıyordu. Tam tamına yirmi sekiz yıllık özlem. Bu duvarlar içinde yaşanmış tüm anılar. Buradan uzakta çekilmiş bütün acılar. Gurbette kaybedilmiş anne. Mezarlarını bile ziyaret edemediği ecdadı. Duvara konulan her bir taş ile göçkün zamanındaki aralığı kapatmak istiyormuş gibiydi. Babam, duvarı bırakıp kırık bahçe kapısından besmele ile girdi. Biz de annemle arkasından ilerliyorduk. Babam bu evin, bahçesinin her tarafını avucunun içi gibi biliyordu.
Kırılmış bina kapısından içeriye girdiğimiz zaman. Tarumar edilmiş odalarla karşılaştık. Babam her odada bir anısını hatırlıyor gözleri dolu dolu oluyordu. Ninemin ölünceye kadar sakladığı Azerbaycan bayrağıyla göçkün hayatımız boyunca sakladığımız Türk bayrağını balkonumuza astık. İki devlet tek millet olduğumuzu bu son birliktelikle nasıl bütün cihana haykırmışsak balkonumuzda da bayraklarımızı beraberce dalgalandırdık.
Gün batmadan mezarlığada uğradık. Bastığımız yerlere dikkat etmemizi söyledi babam. Her Müslüman Türk’ün mezarı dağıtılmış, taşları kırılmıştı. Kelbecer’deki evlerimiz, bahçelerimiz gibi mezarlığımızı da perişan hale getirmişlerdi. Dedemin mezarını derleyip toparlamaya çalıştık. Kurumuş otlarını yolduk. Arabadan getirdiğimiz suyu üzerine döktük. Dedem’e ve bütün ecdadımıza fatihalar gönderdik. Ninem’in ölmeden önce bana emanet ettiği yüzüğünü dedemin toprağını eşeleyip bıraktım. Taşına sarılıp “Dedem en kısa zamanda ocağını tüttüreceğiz.” dedim.
Ninem’in son arzularından biri de “Yurdumun, yuvamın toprağına defnedilmek isterdim.” olmuştu. Arzusunu yerine getiremedik. Onun için bahçemizden ve dedemin mezarından topraklar aldım. Varınca onu toprağına serpeceğim.
(Avrasya Akademi Online Kuray Hikâye AtölyesiAralık 2020)