HaftanınÇok Okunanları
KAYNAR OLJAY 1
SALIM ÇONOĞLU 2
Kader Pekdemir 3
İ. M. Galimcanova 4
Kardeş Kalemler 5
Osman Çeviksoy 6
Gülzura Cumakunova 7
Lise yıllarını her kişi özlemle hatırlar. Bu biraz da o yıllardaki gençlik döneminin özlemi ile doludur. Arkadaşlıklar menfaat kaygısı gütmeden oluşan samimiyet çerçevesinde gelişir. Duygular samimidir. Arayışlar o yıllarda başlar. Kişiliğin oturmasının temeli o yıllarda atılır. O yıllarda bellek tazedir. Merak fazladır. O yıllarda sınıf arkadaşları unutulmaz. Yıllar sonra karşılaşılınca hasret giderilir ve sohbete başlanır. Bu sohbetin temeli de gelir öğretmenlere dayanır. Kimisi hafızalardan silinmiştir. Kimisi zar zor hatırlanır. Kimisi olumsuz hatırlanır. Dayak atardı, despot bir yapısı vardı, çok korkardık, notu kıttı asla 10 alamazdık (Bizim öğrencilik yıllarında 10’lu not sistemi vardı) gibi. O asla hafızalardan silinmeyen öğretmen olmak, işte bütün mesele bu. Sözü uzatmadan kendi liseli yıllarıma gitmek istiyorum.
Yanlış hatırlamıyorsam 1972 yıllarıydı. Okula yeni bir öğretmen atanmış dediler. Edebiyat öğretmeni. Heyecanla beklemeye başladık. Yeni öğretmen tanımanın heyecanı bir başkadır. Kurgular yapar olduk kafamızda. Önceliklerimize göre bir paye vermeye çalışıyorduk. Acaba çabuk kızar mı, acaba soru sorabilir miyiz? Gibi çocuksu duygularla karşıladık kendisini. Sınıfa girişi, derse başlayışı bizlerdeki öğretmen anlayışının dışındaydı. Bir ağabeydi âdeta. İlk izlenimlerimizden sonra gerçekten bir ağabey kardeş olduk kendisiyle.
Böyle başladı tanışıklığımız değerli hocamızla. Kadirşinas can dostum Mehmet Kâmil Cihangir bir güzel davranış sergiledi. Okul dergisinde Ali Akbaş hocamıza teferruatlı yer vereceğini söyledi, benden de bir yazı yazmamı istedi. Öncelikle bu asil davranışından dolayı Mehmet Kâmil Bey’i kutlarım. Çok güzel bir ahde vefa örneği sergilediği için.
Ali Akbaş üzerine yazı yazmak kolay değil. Hele yakınında bulunmanın derin mutluluğunu ve şerefini yaşamış olmanın hazzı taptaze hafızamdayken. Ben hocamızın üç yönü üzerinde durmak istiyorum.
Birinci yönü öğretmenliği.
İkinci yönü sanat yönü yani şair ve yazar tarafı.
Üçüncü yönü ise fikir adamlığı.
Öğretmenliği konusunda bütün o dönemin arkadaşları iyi bilirler. Gerçek anlamda bir öğretmendi. Öğretmenden öte can dostuydu.
Öğrencilerinin iyi yetişmelerini ister, onlara kol kanat gererdi. Eğer biz o dağdağalı dönemde kurda kuşa yem olmaktan kurtulmuşsak mutlak surette hocamız sayesindedir. Bizim çok yönlü sağlam bir dünya görüşünü geliştirmemizde ufkumuzu açtı. Bize düşünmeyi öğretti, slogandan gerçek hayata taşıyan oydu bizi. Öğrencisi olsun olmasın hocamızda engin bir sevgi vardı. Herkese sevgi ile yaklaşırdı. Mesleğimdeki tek rehberim kendileridir. Çok şey söylenir, çok şey yazılabilir de ifade etme güç ve kudretini bulamıyorum doğrusu. Burada yeri gelmişken bir hatıramı anlatmak isterim değerli okuyucularımıza. Biz köyde yetişmiş, köy kültürünün ötesini bilmeyen kişiydik. Balıkları sınıflandırırken bize göre alabalık, palamut, istavrit, mezgit yani o zaman tanıdığımız balıkları bilir de hamsiyi balık sınıfına sokmazdık. O bizce ayrı bir şeydi. Bir gün hocam para verdi “bize balık alır mısın” dedi. Ben de balık pazarına gittim, ne istavrit ne mezgit hiçbiri yok ama bolca hamsi var. Balık almadan döndüm. Hocam balık yok ama hamsi var alayım mı diye sorarak tam bir Karadenizli fıkrasını andıracak duruma düştüm. Hocam güldü ve tabii hamsi al dedi. Biz hocamızı tanıdığımızda onun şair olduğunu bilmiyorduk. Çayeli’nin kurtuluşuna denk gelen günlerde bir okul gazetesi çıkarıldı. Orada hocamızın bir şiiri vardı. Hatırımda kaldığı kadarıyla;
Ay yıldızı astık göğe
Mührümüzü bastık göğe
Yükseğe daha yükseğe
Derilin bayram edelim
Adana, Erzurum, Rize
Akbaş kurban olsun size
Sarılın birbirimize
Sarılın bayram edelim.
Hocamızın ilk şiirini bu okul gazetesinde görmüştük. Çok tevazu sahibi bir insandı. Asla kendinden, kendi yaptıklarından bahsetmez onu bir övünç kaynağı olarak göstermezdi. Sonraları yolumuz Ankara’da tekrar kesiştiğinde çok daha iyi tanıdım hocamızı. Kendileri Gazi Eğitim Enstitüsü’nde müdür yardımcılığı görevini yürütürken biz de hasbelkader Ankara Üniversitesi DTCF’de yüksek tahsilimize devam ettiğimiz yıllarda Yüksek Öğretmen Okulu sınavlarını da kazanarak kayıt yaptırdık. Şimdilerde Millî Eğitim Bakanlığı’nın çeşitli kurumlarının hizmet verdiği Beşevler semtindeki bu bina âdeta bir akademi görevi görüyordu. Sanat adamları, fikir adamlarının uğrak yeriydi. Hocamızın o zamanlarda bir ayağı da buralardaydı. Divan adlı bir edebiyat dergisine emek veriyordu. Uzun ömürlü olmamakla birlikte çok kaliteli bir edebiyat dergisiydi. Burada ben hocamızın sanat yönünü, sanatçı kişiliğini daha iyi kavradım.
Sanat yönü üzerinde söz söyleme imkânım yoktur. Bu konu eleştirmenlerin bilim adamlarının konusudur, hakkında yazılanlar vardır. Daha da çok yazılacak, şüphesiz bilim dünyasında tartışılacaktır. Ancak hocamız öz şiirin peşindedir. Yaşayan şairlerimiz arasında bu alanda en önde yer almaktadır. Masallar yazdı ve daha da yazacaktır. Okumaya doyum olmayan güzel masallar. Fikir yazıları vardır ki her biri içerik bakımından hemen herkesin okuyup istifade etmesi gereken dolulukta ve değerdedir. Şiiri hakkında bir fikir vermek sanat yönünü belirtmek bakımından âcizane bir düşüncemi sizlerle paylaşmak isterim. Örümcek denince herkesin üzerinde olumsuz bir duygu yaratır bu mahlûkat. Ama hocamız Kuş Sofrası adlı eserinin Kır Mektebi adlı şiirinde bakınız örümceği nasıl anlatıyor.
Örümcek küçücük böcek
Kızına çeyiz örecek
Bu Çin işi dantelayı
Hangi tezgâhta dokumuş
Kır mektebinde okumuş.
Şimdi örümcekten korktunuz mu yoksa bir başka gözle, sanatçı gözüyle görebildiniz mi? Buradaki ses zenginliğine ve yaratılan musikiye dikkatinizi çekmek isterim.
Eskilerin münevver dediğine şimdilerde aydın denilmektedir de ben bu aydın kavramını pek sevemedim. Çağrışım alanı dar gibi geliyor bana. Neyse dil tartışmalarına girmek istemiyorum hocamızın köklerine bağlı değerlerini özümsemiş bir aydın kişiliği var. Batı medeniyetini iyi bilmekte oradaki sanat fikir hareketlerini takip etmekte, bunun yanında kendi medeniyetimizi içselleştirmiş ve bir senteze varmıştır. Çeşitli moda fikirlerinin ortalığı toz dumana kattığı geçmişte ve günümüzde bu fikirlere karşı onun duruşu Türk insanının örnek duruşunu teşkil ediyor. Biliyor ki millî olunmadan milletler arası olunamaz. Ali Akbaş Bey hiçbir zaman ün, şöhret, para peşinde koşmayan para konusunda hele yakinen bilirim hiç hesabı olmayan bir insandır. Eğer bir takım güçlere teslim olup Türk Milletine söven bir kalem sahibi olsaydı her gün dergilerin başköşesini işgal eder, televizyon ekranından inmezdi. O sistemin içerisinde olanlar Türk milletine ne kazandırdılar nasıl bir değer yargısı oluşturmaya çalıştılar hesabını milletimiz yapmaktadır.
Halen Kardeş Kalemler dergisinin editörlüğünü yürütmektedir. Bundan böyle bizleri aydınlatmaya devam edecektir. Her ay derginin elime geçmesini sabırsızlıkla bekliyorum. İlk baktığım sayfa kendi yazılarının yer aldığı sayfa olmakta keyifle okumaktayım. Sonra yazmış olduğu şiirleri hele Oyunski için yazmış olduğu mükemmel şiir her şiirinin güzelliği gibi bir başka güzeldi. Elden ele dilden dile arkadaşlar arasında okuyup durmaktayız. Biz Türkiye dışında da Türklerin yaşadığını ilk ondan öğrendik. Şimdi de Türkiye edebiyatının dışında çağdaş bir Türk edebiyatının olduğunu editörlüğünü yapmakta olduğu Kardeş Kalemler dergisinden öğreniyoruz. Bence çok büyük bir boşluğu doldurduğuna inandığım derginin gelişip yayınını sürdürmesi için bütün arkadaşların yardımcı olmaları alıp okumaları gerekiyor. Çünkü hocamız bize hep okumayı araştırmayı öğütlerdi.
Mehmet Kamil Cihangir Bey’in bu fevkalade girişimini kutluyorum. Hocamız daima bir kutup yıldızı gibi yön bulmamıza yine yardımcı olacak. Eserlerini okumaktan ve istifade etmekten bahtiyar olacağız. Allahtan temennim kendilerine sağlıklı, uzun bir ömür bahşetmesidir. Bizlerin ve Türk gençliğinin kendisine çok ihtiyacı vardır. Kendilerine, eşi çok değerli yengemiz Ayten Hanıma sağlıklı güzel günler temenni ediyorum. Biz Ayten yengemizi öz akrabalık bağları ile bağlı olduğumuz herhangi bir yakınımızdan çok daha fazla seviyor ve sayıyoruz. Ne mutlu bizlere ki bu değerleri tanımışız. Şimdi torunlarıyla sıcacık yuvalarında sağlıklar diliyorum.
Şemsettin Kandemir.
Rize Tevfik İleri Anadolu Lisesi Müdürü
“Kum Saati” dergisi- 2008