HaftanınÇok Okunanları
MERYEM HAKİM 1
Süleyman Abdulla 2
ERKUT DİNÇ 3
HİDAYET ORUÇOV 4
Kardeş Kalemler 5
HUDAYBERDİ HALLI 6
MEHMET ALİ KALKAN 7
Bundan beş sene evvel “Kırgızstan Madaniyatı” gazetesi yayın hayatına başlamış ama çeşitli sebeplerden dolayı yayını durdurulmuştu. Rahmetli Sakemiz[1] gazetemize her gün uğrar, bizimle doya doya konuşur, fıkralar anlatarak bizi güldürürdü. Gazetemizin sürekli çıkması için elinden gelen yardımı yapar, her gün yeni bir fikir ortaya atar, etkili sözleriyle bize güç kuvvet verirdi. O zamanlar müdürümüz Nuralı Kaparov’un odasında aşağıdaki konuşma yapılmıştı. Edebiyat, kültür üzerine yapılan konuşmayı günlük meselelerle uğraşırken unutmuşuz. Galiba bu söyleşiyi unutmamızda “Kırgızstan Madaniyatı” gazetesinin bir süre yayın hayatını durdurması da önemli oldu. Bir gün diktafon kasetlerini karıştırırken bu konuşmayı bulduk. Rahmetli Sakemiz dirilerek yanımıza gelmiş gibi sevindik. Sake eskisi gibi şakalaşarak aramızda gibiydi...
- Edebiyatın gelişmesi için iktisadi destek lazım. O destek olmadan, edebiyatın gelişmesi sürekli ertelenir. Kırgız edebiyatı Sovyet hükûmeti sayesinde yaşıyordu. SSCB zamanında edebiyat için para ayrılır, o paradan edebiyatçılara ücret verilir, kitapların köylere dağıtılması için de ekstra para ayrılırdı. Aslında yazarlara maddi destek verilmesi lazım. Eskiden Rus asilzadeleri arasında sadece yetenekli olanları sıkılma belası yüzünden şiir yazarlardı. XVIII-XIX. yüzyıllardan sonra yazarların çoğu kazandıkları teliflerle yaşamaya başladılar. Sonra yazarlara yayınevi sahipleri ödeme yapmaya başladılar, değil mi? Bu sektör böylece gelişmeye başladı. Sovyetler de yazarlar için çalışma imkânları sağladıklarından edebiyat gelişmişti. Bağımsızlığa kavuşalı Kırgız edebiyatı yerinde saymaya başladı. Devlet para vermediği için yazarlar yazmaz oldu. Eski ozanlar da para vermedikçe şarkı söylemezlerdi. Konuyla ilgili Aleksey Tolstoy şunları demişti: “Ben yayınevi ile anlaştıktan sonra ücretimin yüzde yirmisini almazsam canım hiç çalışmak istemez”. Baydıke (Baydılda Sarnogoyev) de karısıyla kısa süreli ayrıldıklarında büyük miktarda nafaka ödüyormuş. “Yazdığım şiirden kazandığım paranın çoğu nafaka için gidiyor. Bunu hatırladığımda canım şiir yazmak istemiyor.” diye kendisi bazen söylerdi. Baydike içkiye karşı devletin aldığı önlemleri duyunca: “Devletin duydum yasasın, ondan sonra durdurdum (içkiyi bıraktım)” diye şiir de yazmıştı. Sonra beni güldürerek “O yazdığım şiirin ücretine gene votka içtim.” demişti. Bunun gibi maddi destek sağlanmazsa edebiyat gelişmez. Kırgız edebiyatı yerinde sayıyor demek doğru değildir. Bazıları eskiden aldıkları enerji ile hâlâ durmadan yazıyorlar. Bazı kafasını çalıştıranlar siyasete ve ticarete atıldılar. Kafası çalışmayanlar ölünceye dek yazacaklar. Çoğu emekli maaşıyla geçiniyor. Paran olmazsa geçim sıkıntısı çekersin geçim derdindeyken oturup da kitap yazma işini nasıl düşüneceksin? Özgürce düşünebilmek için karnın zil çalmaması lazım. Fakat buna rağmen kitaplar yayımlanmaktadır, onların hesabını soran ise ortalıkta yok. Biçare yazarların çoğu kendi imkânlarıyla eserlerini yayımlamaktalar. Kırgızlarda yanılsama çok, çoğunluk “şiir yazarsam tarihe geçerim.” diye düşünür. Eser yazanların kaderi şöyledir: Örneğin kurt binden fazla tohum atar. O tohumları başkaları yer, sağa sola derken 5- 6 tanesi hayatta kalır. Yazarlar da bu kurtlar gibidir. Mesela, Fransa’da yıllık 1200-1300 roman yayımlanıyormuş. Yirmi sene içinde yayımlananları değerlendirecek olursak bunlardan sadece bir veya ikisi okurların isteği üzerine yeniden yayımlanıyormuş. Şimdi bizde şair, yazar çok. Maddi durumu biraz iyi olan yazıyor ama o da kendi boyundan kim varsa onu yazıyor. Kimmiş, “Ormon Han”. Kırgız’ın kendi hanı yok, diğer hanlı halklar gibi olmak istiyorlar biçareler. Kırgız herkesi han yapar. Örneğin, Rahmankul Han diye birisi var. O, nasıl han olsun. Halkının sayısı bir kasabaymış.
- Kırgızların kitaplara ve okumaya ilgisini nasıl çekebiliriz?
- Bizim halk zengin olmadıkça kitap okumaz. Öyle olsa bile çok az kimse edebiyatla ilgilenir. Eğer hükûmet halkım okuryazar, aydın olsun derse, yayınevlerinin, gazetelerden alınan vergileri kaldırması lazım. Çünkü günümüzde bir kitabın fiyatı bir kilo etten de pahalı. Halk bundan dolayı bir kitap yerine bir kilo et satın almaktadır. Halkımız çoğalırsa edebiyatımız gelişebilir. Geçenlerde bir Yahudi yazarı bize geldi: “Eğer bir halkın %2’si kitap satın alma imkânına kavuşursa, o halkın edebiyatı gelişmeye devam eder” diyor. Kırgızlar şu anda üç milyon. Bunların %2’si yirmi bin demek oluyor. Eğer bizim halkımızdan altı bin kitapsever çıkarsa edebiyatımız gelişecekti. Tahminen %0,2 Kırgız kitap okursa Kırgız edebiyatı gelişir. Örneğin, Estonlar 1959 yılında Kırgızlardan fazlaydı. Bir milyon kaçtı hatırlamıyorum. Şimdi daha azlar. Bence bir milyon civarında. Bunların edebiyatı Sovyet devrinde de ondan önce de şimdi bile durmadan gelişmektedir. Çünkü halk zengin, eğitimli, kendi diline, kendilerine değer veren bir halk. Bundan dolayı zamanında ana dili için emek verdiler. Estonca kitaplar yayımlanmakta, yazarlar kalemi sayesinde geçinmekte, edebiyatı da yavaş olsa bile yoluna devam etmektedir. Kırgızlar ise fakir, eğitimsiz, votka arkadaşı, kitaptan uzak. Okumuyor. Eğitimli Kırgızlar başka edebiyatları takip ederler. Çünkü başka dildeki edebiyatlar Kırgız edebiyatından ileride. Onların yazarları da bizim yazarlardan bir adım önde. Örneğin, Tolstoy ile bizim yazarları karşılaştırabilir miyiz? Çok önceleri Tukem (Tügölbay Sıdıkbekov) ile şakalaşırken bazen tartışırdık. Şakanın içinde gerçek de var. Ben dedim ki: “Tuke, Kırgız dili için neden yanıp kül olduğunuzu biliyorum. Sizin istediğiniz Kırgızların, Kırgız dilinden başka dili öğrenmemeleri. Eğer Kırgızlar başka dili öğrenirse sizi okur mu?”. Buna kendisi de gülmüştü. Onlar halk, sadece bizim yazdıklarımızı okusun derler. Halk zengin olursa ekonomimiz düzelir, edebiyatımız da düzelebilir. Fakat Kırgızların zengin olacağına, ülkemizin gelişeceğine, Kırgız’ın içkiyi ve kötü alışkanlıkları bırakacağına, evde ve otobüste kitap okuyacağına inanmak isterdim ama çok zor.
-Yazarlar Birliği günümüzde bize lazım mı?
- Birlik neden lazım? Bu Sovyet hükûmetinin kendi sözünü söyletmek, başka türlü söyleyenleri de ortadan kaldırmak için kurdukları bir birliktir. Günümüz şartlarında birliğe ihtiyaç yok. Eğer yazarlar kurum olarak kendi haklarını korumak (Yahudiler gibi), bazen toplanarak kendilerince (Profsoyuz gibi) tartışarak (birini başkan) seçmek isterlerse önce birlik beraberlik içinde olmaları lazım. Örneğin, yayınevleri yazarın parasını yediyse, dolandırdıysa vs. Çünkü dünyada çoğu yayınevleri yazarlar üzerinden zengin oluyorlar. Onlara karşı durmak gibisinden. Bizde durum farklı. Yazarlar arasında birlik beraberlik yok. Meslektaşının başarısına sevinmez. Bundan dolayı dört gruba ayrılmış durumdalar. Bana ne. 5, 6 hatta yirmiye bölünsünler. Yazmak isteyen kimsenin birlikle işi olmaz. Bizim için edebî dergi, gazete ve kitap çıkarsa yeter. Yazarlar Birliği lazım değil. Eskisi de yenisi de... Birliğin yararını 5-6 kişi görmektedir. Onlar, yazarların menfaatleri için çalışıyoruz diye, hükûmetten para veya başka bir şey koparırlar, o kadar. Birlik idaresi yazarlardan biri vefat ettiği zaman cenazede bir konuşma yapıyor, hayatta olanların ise hâl hatırını soran yok.
- Son zamanlarda Kırgız yazarlarından kimlerin eserlerini okudunuz?
- Günümüzde tarihi romanlar çok yazılıyor. Elime geçenleri bazen okuyorum. Hepsine başarılı diyemem. Tölögön Kasımbek’in “Baskın” romanı eski romanlarının çok gerisinde. Tököm’ün en iyi romanı “Kırılan Kılıç”. “Kel Kel” romanında bile Sovyet ideolojisi... Basmacıların hepsini kötüler, Toktogul ile Frunze’yi över. Bunlardan başka Abdulhay Aldaşev’in kitabını okudum. Eseri, edebî hatıra cinsinde. Edebiyat bir bakıma hayal ürünüdür. Örneğin, “Er Töştük” dediğimiz hayatta olmuş mu? Hayal gücü. Cadıların tipleri halk arasında mevcut. Cadı karıkoca, Kurmanbek, Töştük de hayal, halkın hayal gücü dolayısıyla meydana gelmiş eserler. Eserlerinde edebî hayal gücü ile yaratıcılığın birleşmesi lazım. Aldaşev’in eserinde, kendisinin şahit olduğu olaylar iyi yazılmış. Üstelik onun kalemi de güçlüymüş ama romanına mükemmel bir eser diyemeyiz. Edebi bir eser değil. Kısaca, okurken zevk aldığım bir çalışma olmadı. Şiirler de öyle. Bir taraftan Kırgızca kitaplar da yağmurdan sonraki mantarlar gibi çoğaldı. Dramatik sanat hükûmetten para alarak hayata tutunuyor, sipariş ile geçiniyor. Hep bahadırlar, onları öven eserler. Edebiyatın ilk önce kendi devrini yansıtması lazım. Daha sonra geleceği, başka birileri geçmişi yazar. Bizim yazarların kahramanları boy liderleri ve bir vadinin yiğitleri. Günümüz vali, kaymakamları otuz sene sonra kahraman yaparsak ne durumda kalırız? Bunlar rüşvetçi, halkın isteklerini yerine getirmeyen, dolandırıcı kahramanlar değil mi? Bundan dolayı Kırgız edebiyatının istikbali Kırgız halkının durumuna, Kırgız milletine bağlı. Eseri ilhamla yazmak lazım, onun için karnın tok olması lazım. Gönlü rahat olmayan adamdan ne beklenir? Yazarın, eserinin yayımlanacağına inancı olması lazım. Basılmazsa nasıl yazmaya devam eder? Bazıları bürokratlara yalakalık yaparak eserlerini bastırıyorlar. Onlar yazar değiller. Çoğunun eserleri kendisi ölmeden öldü, bazılarının eserleri kendisiyle birlikte unutuldu. Eğer edebiyata gökyüzü dersek gökyüzünde yıldız olarak yanmak kolay değildir. Gökyüzünde yer kısıtlıdır. Yüz yıl sonra Kırgız Çinlileşmez, Çinceyi benimsemezse şimdiki hâlimiz de durumumuz da berbat. Ruslara katılmaktansa 1,5 milyar Çin’e katılmamız daha doğru. Şimdi hem gazeteler hem hükûmet Çin’i övüyor, bu Çinlileşeceğimizin işareti. Çin bizi krizden çıkaracak, bizi kurtaracak diyorlar. Onlar bizim için demir yolu yapıyorsa, destekliyorsa Çinlileşmeye başlamışızdır. Çinlileşmezsek kaybolma tehlikemiz bir gerçektir. Bunu arasına – koyarak not edin!
- Sizce Kırgız edebiyatı gelişmeyecek öyle mi?
- Gelişebilir, nasıl olsa kökü mevcut. 24. yıla (1924) kadar kökü yoktu. Çoğu yazar Kırgız edebiyatını hayatı resmederken kullanıyordu. Eskiden Ruslar bile, çocuğu yazar olmak istediğini açıkladığında kavga çıkararak mesele evlatlıktan geçmeye kadar giderdi. Örneğin, Nekrasov’a anne-babası: “Allah belanı versin, bu iş değildir, yazar olursan fakir olursun, zorlanırsın.” demişler. Şimdilerde kim oğlunun yazar, şair olmasını ister ki. Onun yerine lokantada şef ol der. Günümüzde şiir yazarak geçinmek imkânsızdır.
- Son yıllarda hangi eserleri kaleme aldınız?
- Son on yıl içerisinde hiçbir şey yazmadım. Çünkü geçinmek derdiyle üniversitede dersler veriyorum. Bazen makale yazıyor, röportajlar veriyorum. Üniversite öğrencileri için iki üç yıldır kitap hazırlıyorum. Çünkü Kırgız edebiyatını yeniden yazmamız gerekiyor. Kırgız edebiyatçılarının çoğu eski kafayla devam ediyor. “Kırgız edebiyatı şimdiye kadar nasıl gelişti? Cengiz Aytmatov gibi bir usta, dünyaya sesini nasıl duyurdu?” sorularını sormamız lazım. Şimdilik bu soruların cevaplarını vermeyi planlıyorum. Zamanım olursa roman mı desem, uzun hikâye mi desem iki üç çalışmaya başlamış bulunmaktayım. Onları tamamlayıp sonra öleyim diye düşünüyorum. Fakat eskiden beri yazarlar arasında söylenen bir söz var: çok isteyip, yazmayı planlayan eseri yazmayıp bitirmezsen ölmezsin... Ha-ha-ha... Onun için ben de ölmeyeyim diye sözünü ettiğim eserleri bitirmiyorum. (Maalesef, burada konuşmamız kesilmiş. Diktafonda başka birisinden aldığım röportaj devam ediyor)
* Bu makale AyatPress Gazetesi’nin 14 Mayıs 2009 tarihli sayısının 10. sayfasında yayımlanmıştır.
[1]SalicanCigitov’a sevdikleri Sake diye hitap ederlerdi.