Ölüm Varsa


 01 Ocak 2025

Ben Ayıntap... 

Ben sadece yaşam var zannederdim, ölümü bilmezdim. Hep yaşayacağım, hiç ölmeyeceğim sanırdım. O yüzden içinde sonsuza kadar yaşayacağım bir kale yaptırmaya başladım, büyük çoğunluğu bitmişti. Gelip geçmiş en büyük kalelerden biriydi.  Ancak bir şey oldu, her şey değişti.

Ben Ayıntap, bugün bir ölü gördüm. Ben Kala-i Füsus’un hâkimi bugün ölümü tanıdım. Yüzüğümü satarak yaptırdığım bu kalede bugün biri öldü. Şiirler yazılıp şarkılar söylenen güzelliğime bugün gölgeler düştü. Yüzük Kalesi denilen bu yerde bugün suçlarım ortaya çıktı.

Kalenin üstüne doğru açılan yolda yürüyorduk. Otuz yıldır yapımı süren kalemi gururla gezerken kaleden bir işçi düştü, hareket etmedi. Hizmetkârım Belkıs’a niçin hareket etmediğini sorduğumda “Öldü!” dedi. Ölünün cenazesini hazırlayışlarını, tabuta konulmasını, mezara gömülmesini hayretle izledim.

“Ölünce ne olur ki?” diye merakla sordum.

“Yaşam sona erer.”

“Suyu güzel ve bol olan bu yerde yaşam nasıl sona erer?”

“Ölüm geldi mi toprağa gömülürsün ya da yakılırsın, bu dünyadan ayrılırsın, sonra tanrıların ovasına gidersin.”

“Ben de ölecek miyim?”

Belkıs sustu, bir şey diyemedi. Sultanının hiddetinden korkarak hafifçe başını salladı.

“Nasıl, nasıl olur? Sonsuza kadar yaşayamayacaksam bu kaleyi niçin yaptırıyorum o zaman? Bu kale için en sevdiğim şeyi sattım. Onu kimler almak istedi de ancak komşu ülkenin çok zengin kralının gücü yettiği için o alabildi.  Yüzüğümün değerli taşının içinde âlemler saklıydı, ondan vazgeçtim.”

“Ölüm bir son değil!”

“Nasıl bu kadar emin oluyorsun? Gittin, gördün mü? Ya ölüm bir sonsa! Hem nereye gideceğimi bilmiyorum.”

“Görmedim, yine de inanıyorum. Öteki dünya için burada iyiler cennetini, kötüler cehennemini yapar.”

Belkıs’ın kendinden emin duruşu, kararlılığı ve inancı karşısında Ayıntap’ın zihni karıştı, suçlarıyla içi ürperdi. Aklı görmek istemediği şeye inanmak istemese de gönlü ona hak veriyordu. İçini saran suçluluk duygusuyla ölüme dair daha çok soru sordu. Fakat her sorusunun cevabı Belkıs’ta yoktu. Hocalarına sordu, kütüphanesindeki ilgili kitapları okudu. Ölüme dair pek çok şey öğrendi, ama istediği cevapları bulamadı. Öğrendiklerinin çoğu müphem olsa da ölüm gerçekti.

Anne babası da ölmüştü. Küçük bir kızken onları hep merak etmiş, onların nereye gittiğiyle ilgili ne çok soru sormuştu. Kendisine onların hep uzakta gidilemeyecek başka bir yerde olduğu söylenmişti. Ölümü bilmediği için o başka yerin ölümün ötesindeki başka bir yer olabileceğini hiç düşünmemişti. Anne babasının yaslarını ancak şimdi tutabiliyordu.

Ölümü öğrenen Ayıntap “Bırakın kale yarım kalsın!” diye emir verdi.

Ayıntap, “Kale tamamlanamadı. Her şey yarım kaldı. Hayaller, umutlar, yaşamım… Artık yaşayan bir ölüyüm. Halkıma yaptığım zulümlerin cezasını çekiyorum. Kalemin tatlı suları bana acı gelmeye başladı. Güllerimin güzel kokusunu alamaz oldum. Güneşin doğuşunu ve batışını izlediğim kalem artık bana huzur değil, keder veriyor. Bağlarımın güzel üzümleri tatsız, yöremin yemişleri kekremsi oldu.” diye hizmetkârlarıyla konuşuyordu. 

Ayıntap zamanla kalenin yapımındaki diğer ölümleri ve kendisi için söylenenleri öğrendi. Zulüm pek çok suçu beraberinde getiriyordu: adaletsizlik, şiddet, eşkıyalık, kin, ölüm… Izdırabı daha çok katlandı. Vicdan azabından kıvranıyordu. Zalim ruhuna dair söylentiler kalenin içlerinde geziyordu.

“Zulüm en büyük suç! Kibrim gözümü kör etmiş de kendimden başka kimseyi düşünmez olmuşum. Hocalarım bana her şeyi öğretmişti de ölümü öğretmemişti. Saltanatımda ne çok uygunsuz şey yapmışım, nice ölüm sancılarıyla haksızlıklar yaşatmışım. Pişmanlığımı duyan herkes kapıma dayanıyor, acısının diyetini istiyor. Kimi ‘Oh, olsun!’ diyor, kimi tövbe edişime seviniyor.” diye kendi kendine konuşuyordu.

Oysa tüm zalimlikleri kale için yapmıştı. Kalenin tamamlanması için ayırdığı parayı şimdi suçlarının telafisine harcıyordu. Mümkün olduğu kadar yaşattığı acıları hafifletmeye çalışıyordu. Kendi kahrolsa da halkı ihya olmaya başlamıştı.

Ayıntap her gün halka yaptığı zulümleri, çektirdiği acıları düşündü. Ölümsüz olduğunu düşünerek en büyük suçları işlemişti. Bir hesap günü varsa bu günahlarıyla o dünyada kendisini güzel bir şeylerin beklemediğini hissediyordu. Anladığı kadarıyla cennet de ucuz değildi. Pişmanlıkla düşüncelere ve hayallere daldı. Bu köhne dünyadan gittiğinde kendisinin nasıl hatırlanacağını tahayyül etmeye başlayıp söylendi. 

Yaptırdığım bu kale yarım da olsa çok büyük. Yaşadığım bu yer kadim bir şehir. Nice savaşlar gördü, yine savaşlar olacaktır. Ölüm varmış, nice insanlar gelip geçecektir. Yarım kalan kalaem gibi hikâyem de yarım kaldı. Evlenmemiştim, üstelik. Oysa buralarda ne aşklar yaşanacaktır. 

İnsanlar beni yarım yamalak anlatacaktır. Zulmümü, suçlarımı söyleyecekler, ama pişmanlığımı bilecekler midir? Adımı bile düzgün söyleyemeyecekler, kısaltacaklardır. Güzel pınar anlamına gelen ismim Entap, Antep olarak söylenecektir ya da tövbe ettiğim için Ayni tövbeden Ayıntap olduğunu zannedeceklerdir. 

Kalenin köprüsünden kimler gelip geçecektir? Otuz altı burcundan başkaları bakacak, bahçelerinde başkaları keyif sürecek, dehlizlerinde başkaları dolanacak, hamamlarında başkaları yıkanacak. Odalarında kimler kalacaktır, acaba?  Yedi diyara açılan kalenin alt geçitlerinden, tünellerinden başkaları geçecek. Gizli mağaralarını kimler keşfedecektir, su kaynaklarına kimler ulaşacaktır? Benim zannettiğim bu kadar zenginlik ve hazine ölümümden sonra başkalarına yâr olacaktır. 

Güzel kalemin etrafına dükkânlar, yollar, çarşılar, hanlar, evler yapılacak, acısıyla tatlısıyla nice hayatlar yaşanacaktır. O evlerden birinde çoğu kişi gibi bir kız çocuğu benim adımı duyacak, hikâyemi merak edecektir. O da ölümü düşünecektir. Pişmanlığımı bilecektir. Kalemde gezecek, bazı geçitlerimde ve mağaralarımda biraz heyecan biraz korku biraz merakla yürüyecek, geçmişi anlamaya çalışacaktır. Hikâyemi tamamlamak isteyecektir. Ancak öğrenecektir ki ölümün olduğu yerde her hikâye yarımdır. 

 

5(AYB Türkiye Çevrim İçi Hikâye Atölyesi, Kasım 2022)

Bu yazı Kardeş Kalemler dergisinin 217. sayısında yer almaktadır. Derginin bu sayısında yer alan tüm yazılara aşağıdaki bağlantı üzerinden ulaşabilirsiniz.
Kardeş Kalemler 217. Sayı