Paramparça


 01 Mayıs 2025

Geniş bir ailenin fertleri…

Yokluk içinde geçen bir ömür…

Ve öylece geçen bu ömrün içinde eşini gencecik yaşta ansızın kaybeden bir kadın. Hayatın zorluklarını göğüsleyerek beş evladını büyütmüş, evlendirmiş, torun sahibi olmuş bir anne.

Yokluktan evlatlarını bazen turşu suyu ile bazen de ekmek üzerine sürdüğü domates salçası ile besleyerek büyütmüş. 

Çetin bir hayat geçirmiş, artık emekliye ayrılmıştı.

Ama gel gelelim evlatlarının karnı doysa da gözleri doymamıştı.

Allah evladın da hayırlısını versin.

Babasız büyümüş olmalarına rağmen annelerine kol kanat gerip sahip çıkmaları gerekiyorken bu hayırsızlar, ziyarete her gelişlerinde kadıncağızın ya emekli maaşını elinden alıyorlar ya da bahçesine ekmiş olduğu üç beş sebzeyi toplayıp gidiyorlar. 

Zavallı, üzülüyor, inci inci ağlıyor;

“Ne evlatlarımdan, ne damatlardan ne gelinlerden hiç yüzüm gülmedi.” diye dert yakınıyor bana.

Yaşananlara şahit olmak kalbimi paramparça ediyor.

Nasıl olur da bunca evladın biri bile annesine sahip çıkmaz? Ne yaptıkları evliliklerinde hayır var ne dünyaya getirdikleri çocuklarda. 

Bazen düşünüyorum da acaba yokluk içinde büyüdükleri için mi bu kadar amelsizler, böylesine kibirliler ve böylesine açgözlüler?

Beş kardeşin annelerine karşı davranışlarını duydukça kendimden utanıyorum. İçimde onların davranışlarına karşılık bir öfke büyüyor. Yapılanlara tahammül edemiyorum. Hepsini bir araya toplayıp hem kızmak hem de aklınızı başınıza toplayın artık diye bağırmak istiyorum ama komşu teyze, beni her seferinde engelliyor. Yaptıklarına rağmen onlara kıyamıyor. Evlat işte, diyor. Atsan atılmaz satsan satılmaz. İyi kötü dinlemiyor ki anne kalbi.

İçlenip susuyorum. 

Geçen gün komşumun hastalanıp ambulans ile hastaneye kaldırıldığına şahit oldum. Evlatlarından sadece biri yanındaydı, o da mecburiyetten. Annesini kaybetme korkusu dahi yaşadığını sanmıyorum. Rahat tavırları, bana onun hakkındaki her şeyi anlatıyor.

İçlerinde sadece o bekâr. Çalışmıyor. Gün boyu orada burada gezip akşam gelip annesini bunaltıyor hayırsız. Yemeğini yiyip sofrayı toplamadan, anneciğim bir ihtiyacın var mı demeden kahveye gidiyor.

Ah, canım komşu teyzem bana bir izin verse, ah bir izin verse bana.

Kış mevsimindeyiz. 

Akşamları ısınabilmek için eş dost yardımı ile evlerine odun, kömür alabildiler. O vefasız tembel, çalışmadığı gibi bir de durmadan annesinden para isteyip sigara alıyor. Gerçeğe kör birine ne kadar da dil dökseniz; onu yaptığı yanlıştan döndüremezsiniz zaten. Yaşadığını sanarak nefes alıp durur.

Bencillikleri yüzünden kardeşler kendi aralarında dahi anlaşamıyorlar ki annelerine anlayışla yaklaşıp derdine derman olsunlar.

Komşum, hastaneden çıktığından beri halsiz, sesi eskisi gibi canlı değil, kısılmış iyice. Hayırsız evlatları yok yine ortalıkta. Bu kadın ne yer ne içer, sobasını kim yakar acaba?  İçim cız ediyor komşu teyzeye. Kıyamadım sıcacık çorba yapıp götürdüm evine. Onun o perişan haline içim acıdı. Etraf dağılmış, soba yanmıyor. Beni görünce gözleri yaşardı. Evin halinin kusuruna bakma yavrum, dedi. Kalkıp iş yapamadım. Benim canım komşu teyzem ben senin nasıl titiz bir kadın olduğunu bilmez miyim hiç? Hastalık işte, yatmak zorunda kalıyor insan. Ben evini temizlerim, sobayı da yakarım şimdi, dedim. Mutlu oldu.

Ah hayat! 

O hayırsız evlatları izin verseler alır komşu teyzeyi bizim eve götürürüm, çiçek gibi bakarım ben ona ama olmaz ki. Çocukları çirkef. Kim bilir bana ne iftiralar atarlar, anamızın maaşına göz koydu derler, tarlasını, evini elinden almak istiyor derler. Daha kim bilir neler derler. Baş edilmez bu nursuzlarla. 

Bir gün gerçeklerle yüzleşecekler mi? Akılları başlarına annelerini kaybedince mi gelecek? Arkasından pişmanlık içinde ağlayacaklar mı? Keşke geriye dönüp kusurlarımızı telafi edebilsek diye dizlerini dövecekler mi?

Hiç sanmıyorum!

Yaşanılanları değiştirmek için yine çaresiz kaldığımı hissediyorum.

Ve bu sabah gözlerimden yaşlar sicim sicim akıyor.

Zavallı komşum, zavallı komşu teyze bu kışı çıkaramadı. 

(Avrasya Yazarlar Birliği, Balkanlar Çevrim İçi Hikâye Atölyesi, Nisan 2025)

Bu yazı Kardeş Kalemler dergisinin 221. sayısında yer almaktadır. Derginin bu sayısında yer alan tüm yazılara aşağıdaki bağlantı üzerinden ulaşabilirsiniz.
Kardeş Kalemler 221. Sayı