Prof.Dr. Albina Sayapova’nın Araştırmalarında Sofuluk ve Varoluşçuluk Işığında Derdmend Yaratıcılığı


 01 Ekim 2019

XX. yy. başında yaşayan Tatar şair ve yazarların arasında Derdmend (Zakir Remiyev, 1958-1921), şahsiyeti ve kabiliyetiyle çok farklı bir şairdir. Az ama öz yazan Derdmend’in günümüze kadar gelen edebi mirası, aslında pahası biçilmez bir hazinedir. Bir taraftan altın madenleri sahibi soylu zengin bir insan, diğer taraftan dünyanın faniliğine eren ve birçok dünyevi zevkten, hatta zenginlikten vazgeçen bir şair. Derdmend’in mal-mülkünü ve şairliğini kıyaslayan ünlü Tatar şairi Sibgat Hekim (1911-1986) şöyle yazar: “Terazinin bir kefesinde – Derdmend’in şiirleri. Diğer kefesinde – Derdmend’in altınları… Hangisi daha ağır basar? Şiirleri ağır basar.”[1] Gerçekten de Tatar edebiyatında bu kadar zengin ve aynı zamanda bu kadar yetenekli bir başka şair veya yazara rastlamak mümkün değil. Derdmend, sahip olduğu parasını da Tatar halkının gazete ve dergilerin yayımlanması için harcadı. Derdmend, Tatarlar için okullar, medreseler yaptırdı, matbaa açtı ve zamanının hemen hemen bütün Tatar yazarlarının eserlerini yayınladı. Çünkü Tatar halkının geleceğinden endişe duyan Derdmend, Tatarların ancak eğitimli bir ulus olurlarsa bütün sorun ve tehlikelerle baş edebileceğini biliyordu. Bu yüzden varlığını ve benliğini Tatar ulusunun yükselmesine adadı.[2]

Derdmend’in yaratıcılığı Tatar edebiyat biliminde farklı yıllarda bilim adamlarının dikkatini çekti ve çekmeye devam ediyor. M. Gaynullin, G. Xalit, N. Hisamov, N. Yuziyev, S. Xakim vb. Sovyet araştırmacıları şairin mirasını bir araya toplayıp incelemeye gayret gösterdi. Fakat Derdmend’in yaratıcılığı, Sovyet döneminde particilik ve halkçılık prensipleri üstünlük ettiği için sadece romantizm ve gerçekçilik akımları prensiplerine dayanarak incelendi ve bu, onun eserlerini bir bütün olarak anlamada çok eksik kaldı. Ancak G. Sagdi (“Tatar Edebiyatı Tarihi” 1926, “Simvolizm Turında” 1932) ve G. Nigmeti (“Şagıyr Derdmend Hem Anıŋ İcatı” 1929, “Derdmend Turında” 1929) gibi Tatar bilim adamları şairirn yaratıcılığında Doğu edebiyatından gelen ve sofuluğa kadar uzanan gelenekleri göstermeye çalıştılar. Genel olarak ise araştırmacılar, Derdmend’in şiirlerinde sembolizm akımının ve varoluşçuluk felsefesinin etkisini görmezden geldiler.

Derdmend’in gerçek adı Muhammetzakir Muhammetsadıyk oğlu Remiyev’tir. “Derdmend” adını ise mahlas olarak kullandı ve şiirleri de bu mahlasla yayınlandı. “Dert” kelimesinden türemiş olan bu takma ad “hüzünlü, tasalı” anlamına gelmektedir. Kendisinin hiçbir sıkıntısı olmamasına rağmen kendine bu mahlası seçmesinin sebebi, Tatar halkının geleceği için olan kaygı ve endişelerindendi ve tabii ki dünya görüşünden kaynaklanmaktaydı. Derdmend, dünyaya şair olarak gelen ve bütün hayatıyla bunu ispatlayan bir şahıstı. Doğu, Batı, Rus ve Türk edebiyatı klasikleri ve filozoflarını iyi bilen Derdmend, doğup büyüdüğü toprakların eşsiz güzelliği, vatan ve millet sevdasıyla iç içe olan şiirlerinde derin felsefi anlamlar barındırdı. XX. yy. başında bütün şairler hürriyete, azatlığa ve doğan “yeni tana” methiyeler yazarken, Derdmend bu konulara yabancı kaldı ve eserlerinde endişe, kaygı ve hüzün dolu kendi dünyasını yarattı. Devir değişirken ve birçok edip ülkede gerçekleşen yenilikleri sevinç ve ümitle karşılarken, Derdmend tam tersini yazdı:  “Ne altın, belki balçık bu zamana/ Bèlelmim kèmge tansık bu zamana? Uyınçak, yaş idè yaşlèk könèmde/ Bügèn kart, belki karçık bu zamana.” (“Ne altın, belki balçık bu zamane,/Bilmiyorum kime tansık bu zamane?” Oyuncak, genç idi gençlik günlerimde,  /Bugün kart, belki kocakarı bu zamane.” “Zamane” şiiri, 1906). Yani Derdmend, diğer yazarlar gibi 1905 yılındaki ihtilale büyük ümitler bağlamaz. Aksine, ihtilalden sonra da Tatar milletini bahtsızlığın, büyük zararların beklediğini gemi, rüzgâr, deniz, girdap sembolleri ile anlatır (“Korab” (“Gemi” şiiri).[3]

Privoljskiy (İdil Boyu) Kazan Federal Üniversitesi Rus Dili ve Edebiyatı bölümünde uzun yıllar Öğretim Üyesi olarak çalışan, o zamanlar henüz Doç. Dr. ünvanında olan Albina Mazgar kızı Sayapova, 1998 yılında Kazan Devlet Pedagoji Üniversitesinde “Dardmend i Problema Simvolizma v Tatarskoy Literature Naçala XX veka” (“Derdmend ve XX. Yy. Başı Tatar Edebiyatında Sembolizm Sorunu”) adlı Profesözlük tezi savundu. Mevcut araştırma o zamanlar -1990’lı yıllar için- hem yeni hem cesaret ve muthiş bilgi isteyen bir konu idi. Dardmend’in yaratıcılığı ve XX. Yy. başı Tatar edebiyatı, âlim Albina Sayapova tarafından ilk kez şairin yaşadığı devrin Doğu ve Batı felsefi-estetik düşünce ışığında araştırıldı. Sayapova’nın da yazdığı üzere sembolizmin araştırılması, Tatar edebiyatı tarihinde her şeyden önce ideolojik sebeplerden dolayı yasaklanmıştı. Fakat XX. Yy. başı Tatar edebiyatı aynı Rus ve diğer halkların edebiyatları gibi sembolizmin etkisi altında gelişti.[4] İşte bilimsel araştırmalarında her zaman Batı ile Doğu arasında olan diyaloğa vurgu yapan A. Sayapova, böylece bir ilk olarak Derdmend’in yaratıcılığında varoluşçuluk felsefesine ve sembolizme özgü düşünceleri ortaya koydu. Ayrıca, Doğu edebiyatı geleneği olarak Derdmend’in şiirleri, sofuluk sembolizminin felsefi prensipleri açısından izlendi ve o dönemde yaşayıp eserler veren Tatar şair ve yazarlar Abdullah Tukay, Fatih Emirhan, Alimcan İbrahimov ve Doğu dünyasının ünlü şairleri Muhammed İkbal ve Halil Cibran ile kıyaslandı. Böylece Derdmend’in yaratıcılığı artık sadece XIX.-XX. Yy. Rus edebiyatı ile değil, dünya edebiyatı ve felsefesi temelinde araştırıldı.

Doğu, Avrupa ve Rus edebiyatı ve felsefesini çok iyi bir şekilde bilmesi, Tatar araştırmacı A. Sayapova’ya her zaman Tatar edebiyatını dünya edebiyatı ile karşılaştırma ve felsefesi temelde araştırma imkânı sağlar. Araştırmacı, bilimsel ilgi alanını her zaman geniş tutar, düşüncelerin derinliği ve doğruluğu ile hayran bırakır ve bilimsel bir meseleye, bir soruna hep çeşitli açılardan bakmakla şaşırtır. Onun şahsında yetenekli bir bilim adamı ile çok başarılı bir eğitici daima bir arada barınır. Rus, Avrupa ve Tatar edebiyatını Avrupa ve Doğu felsefesi temelinde işleyen çalışmalarıyla bilimde kendi ekolünü oluşturan Albina Sayapova 1995 yılından bu yana Derdmend ile ilgili birçok makale (“Poet Filosofii Duşi” (“Gönül Felsefesi Şairi”, Nauçnıy Tatarstan dergisi, 1995, N-3, s. 61-65); “İdei Sufizma v Tvorçestve Dardmenda” (“Derdmend’in Yaratıcılığında Sofuculuk İdeaları”, Nauçnıy Tatarstan dergisi, 1996, N-3, s. 62-67), “Kèmge Tansık Bu Zamana?” (“Kimin Umrunda Bu Zamane?”, Kazan Utları dergisi, 1996, N-8, s. 164-167.), “Tukay i Dardmend: K Probleme Sufiyskih Traditsiy v Tvorçestve Poetov” (“Tukay ve Derdmend: Şairlerin Yaratıcılığında Sofuculuk Gelenekleri Üzerine”, Tukay i Duhovnaya Kultura XX Veka. Tezisı Mejd.Nauçn.Konf., Kazan, 1997, s. 109-115), “Dardmend i Tütçev: Motivatsiya Tipom Mirooşuşeniya.” (“Derdmend ve Tütçev: Dünyayı Kabullenme Motivasyonu”, Yazıkovaya Semantika i Obraz Mira. Tezisı Mejd.Nauçn.Konf., Kazan, 1997, Kniga 2, s. 177-179.) ve 1997 yılında savunduğu Profesörlük tezini temele alarak  “Poeziya Derdmenda i Simbolizm.” (“Derdmend’in Şiir Dünyası ve Sembolizm”,  Kazan: Kazanskiy gos.ped.un-t, 1997) ve “Dardmend i Problema Simvolizma v Tatarskoy Literature” (“Derdmend ve Tatar Edebiyatında Sembolizm Sorunu”, Kazan: Alma-lit, 2006) adlı bilimsel kitaplar yayımladı.

A. Sayapova 1997 yılında yayımladığı bilimsel kitapta sembolizmi ve varoluşçuluk felsefesini sadece Derdmend’in yaratıcılığında izlerken 2006 yılında yayımladığı kitapta aynı bakış açısıyla artık Derdmend’in yaratıcılığıyla beraber XX. Yy. başı Tatar edebiyatının diğer parlak isimlerinden olan Fatih Emirhan, Segıyt Remiyev ve Alimcan İbrahimov’un eserlerini de araştırır. Mevcut monografinin ilk bölümünde genel olarak sembolizm sorunu ve onun Tatar edebiyatında öğrenilme durumu ele alınırken 2. Bölümde XX. Yy. başı Tatar edebiyatı çağın felsefe ve estetiği ışığında gösterilir. İşte bu bölümde Derdmend’in yaratıcılığı “Varoluşçuluk Felsefesi ve Derdmend” ve “Dünyayı Anlamakta Sembol ve Derdmend” adlı paragraflarda en önemli yönleriyle ortaya koyulur.

Tarihin yenilendiği, devirlerin değiştiği bir çağda Derdmend’in eskileri özlemle anarak yazdığı şiirlerinin temelinde tarihi kötümserlik ve varoluşçuluk felsefesi yatmaktaydı. Malum, XX. yy. başı Tatar şiirini insan ve dünya sorunu sardı ve mevcut sorunu artık tarih, ülke ve halk kaderi gibi büyük meselelerden ayrı düşünmek mümkün değildi.[5] Çağdaş Türk araştırmacı Gülüse Aksoy’un da yazdığı gibi, Dünyanın faniliği ve insan hayatının sonluluğu gibi konuların derin bilinçliliğinden ortaya çıkan üzüntü hissi ve ümitsizlik duygusu, Derdmend’in şiirlerinin başından sonuna kadar uzanan en belirgin özelliktir. Derdmend’in tarihi olayların da sonucu olan karamsar düşüncelerinin temelinde, Ritter’in serimlediği köklerinden kopmuş, temelini yitirmiş, geçmişe, tarihe güvenini kaybetmiş, toplumdan yabancılaşmış, mutsuz, huzursuz insan varlığını dile getiren bir varoluşçuluk felsefesidir.[6] Albina Sayapova daha 1990’lı yıllarda Tatar bilim adamları arasında ilk olarak Derdmend’in yaratıcılığını öğrenirken Andrey Belıy, Vyaçeslav İvanov, Lev Şestov, Mihail Bahtin gibi Rus ve Edmund Husserl, Martin Heidegger, Karl Jaspers, Martin Buber gibi Avrupa düşünürlerinin hizmelerinde belirlenen felsefi estetiğin prensiplerini temele alarak varoluşçuluk felsefesinin insanoğlunun gönül dünyasını ve kültürünü anlamada ne kadar önemli olduğunu ön plana çıkardı. Böylece XX. Yy. başı Tatar edebiyatının o dönem dünya felsefesi ve estetiğine dayanarak ancak araştırılılabileceğini vurguladı. A. Sayapova’ya göre Derdmend’in bütün eserlerinde en önemli konu, insanın varolmasında mutlak tarjedi. Şair, dış etkenlerden ziyade şiirlerinin merkezine her şeyden önce gönlünde ve zihninde yaşanan duygu ve düşünceleri koyar. Çünkü filozof Heidegger’in (1889-1976) de dediği gibi “insan var olmakla kalmaz, o bu varoluşa kendi duygu ve düşüncelerini de bildirir.”[7] Yani tam da varoluşçuluk felsefesinde olduğu gibi merkezi konu, insanın korku, endişe, çaresizlik, inanç, absürd, ölüm vb. duygularla sıkı bir bağlantıda olan hayatı. Varoluşçuluk felsefesinin temelini atan Danimarkalı filozof ve teolog Soren Kierkegaard (1813-1855) şöyle yazar: “İnsan, ruhen hep bir çaresizliğin içinde bulunur.”[8] A. Sayapova bu durumda örnek olarak Derdmend’in “Büzlerèm Manalmadım…” (“Kefenliğimi Dokuyamadım…”) adlı şiirini getirir ve onun baştan sona trajik renkte yazılmış olup çaresizlik duygusu içerdiğini vurgular. Mevcut şiirde şair, hayatını anlamsız buluyor ve hayatın verebileceklerini vermediğine yanıyor. Fakat A. Sayapova’nın da dediği gibi Derdmend’in şiir dünyası öyle derin ki, orada sadece hayatın günbatımı değil hayatın tanı da belirlenmekte.[9]

“Dünyayı Anlamakta Sembol ve Derdmend” adlı paragrafta A. Sayapova tarafından bildirildiği üzere Derdmend felsefesinin tasvir şekilleri doğanın simgesindedir. Dünya, tarih, hayat bir deryaya, denize benzetilir. Örneğin, “Korab” (“Gemi”) adlı şiiri, Derdmend’in düşünür ruhunu ortaya çıkaran ve onu Tatar toplumunda bir şair olarak tanıtan en güçlü eserlerinden bir tanesidir. Derdmend, ülke genelinde olup biten olayları, onların insan yaşamına etkisini ve beklenen sonuçları tamamen başka yükseklikten anlatır: dünya kudurmakta ve dalgalanıp çalkalanmaktadır, tarihin denizi ise kimseye ve hiçbir şeye acımamakta: “Kaysı Yullar,/ Nindi Upkın,/ Tarta bèznè can sorap!” (“Hangi yollar, /Nasıl bir uçurum/ Çeker bizi can isteyip!”) Böylece, devrimsel değişikler dönemini yansıtan şiirde, sosyal tarihi atmosfer “deniz”, “rüzgâr”, “gemi” gibi sembollerin yardımıyla verilir. Tarih ülkelerin, halkların ve ayrı insanların kaderini şefkatsiz bir şekilde değiştirmekte, ebediyet kumu ile örtmektedir: “Gasırlar kiçtè kitte… kiçtè yıllar!/ Nebiler, padişahlar sörde devran…/Gomèrlerdèr küçèp kervan ve kervan/ Kilèp kiçtè cihandan kanca iller!/.. İse ciller, küçe komnar… bète ez…/Derıyg, mexzün küŋèl, bèz de bètebèz!” (“Asırlar geçti gitti… geçti yıllar!/ Nebiler padişahlar sürdü devran…/Ömürlerdir göçüp kervan ve kervan/ Gelip geçti cihandan ne çok ülke!/…Eser rüzgar, göçer kumnar… biter iz… Yazık mahzun gönül biz de biteriz!”, “Bèz” (“Biz”) adlı şiiri.) Mevcut görüş, tarihi olaylara karşı ümitsizliği, kadere karşı koyamamayı bildirir. Yani şairin görüşünde fatalizm, kader, varoluşçuluk felsefesi üstünlük eder. Bu yüzden şair sahip olduğu hayata ve varlığa fazla önem vermez. Çünkü sonuçta bütün dünya, âlem, tarihin feci gidişatıyla kıyaslarken aciz bir varlık olduğunu ikrar etmeye mecbur.[10]

A. Sayapova tarafından varılan diğer bir değerli sonuç ise Derdmend’in yaratıcılığında isyanın hiç olmaması. Araştırmacı haklı, bu tarafı ile şair, kendisi ile aynı dönemde yaşayan ve eserler yaratan büyük Abdullah Tukay ve isyanıyla Nietzsche’nin felsefesine yükselen Şeyhzade Babiç ve Segıyt Remiyev gibi Tatar şairlerinden çok farklıdır. Peki, neden Derdmend’in şiirlerinde isyankârlık yok? Tatar bilim adamları G. Sagdi ve G. Halit’in de belirttikleri üzere Derdmend, insanlığın yaşadığı tarihi süreci durdurulamadığını ve ona karşı koyamadığını çok iyi anlıyordu. Buna en güzel örnekler, onun “Bèz” (“Biz”), “Korab” (“Gemi”), “İstè Ciller İl Eçènnen…” (“Esti Rüzgâr Ülke İçerisinden…”), “Zamana” (“Zamane”) adlı şiirleridir.[11] A. Sayapova’ya göre Derdmend’in eserlerini soylu yapan ve şairi varoluşa yaklaştıran da hüzündü. Hatta en mutlu anıları bile tasvir ederken şairin ortaya koyduğu duygudur hüzün. Hayatın sesine kulak veren şair, varoluşun uçurumlarında rüzgâr misali gezen inanılmaz bir hüzün, sıkıntı hisseder. (Örneğin, “Ülen Östène Suzılıp Yattım...” (“Çimlerin Üzerine Uzandım…” adlı şiiri). Böylece Derdmend’in bütün yaratıcılığında belirlenen rüzgâr, varoluşçuluğu anlamada bir anahtar sembole dönüşür. Rüzgâr, hayatın, hareketin, bir tataftan onun sonsuzluğunun, diğer taraftan faniliğin, her şeyin bir sona ermesinin, bir “hiç”e yol almanın simgesidir. Ayrıca rüzgâr, sonsuzluğun da simgesidir ve bu sonsuzluk, Sayapova’nın yazdığı gibi şairin yaratıcılığında hayatın ötesinde değil, bu sonsuzluk şimdi ve şurada. Albina Sayapova, Derdmend’in şiirlerinin kısa, daha çok doğa manzaralı ve ilk bakışa hafif gibi göründüklerini fakat şiirin bütün enerjisinin son mısraya toplandığını ve son mısraların müthiş düşünce yüklü olduklarını tespit eder ve bu özelliği ile Rus edebiyatının ünlü isimleri Fyodor Tütçev ve Vladimir Hlebnikov’un şiirleri ile benzerlik gösterdiğini bildirir.[12] Derdmend’in şiirlerinde cereyan eden “cil” (“rüzgâr”) sembolü, şairin dünya üzerine varoluşçu görüşünü yansıtmada önem taşıyan çok önemli bir unsurdur. Rüzgâr bir yandan doğa olayı olarak sonsuzluğu ve ebediliği ile yaşamın sembolü ise, diğer yandan sınırlı ve zamanla kısıtlı insan hayatını anlatır.[13]

XX. yy. sanatı, yeni sanat olarak tamamen sembollerden oluşur. Örneğin, o dönemde şairler tarafından sevilerek kullanılan simgelerden bir tanesi “tan” simgesidir. Tan, uyanmanın, umudun ve güzelliğin, aynı zamanda hayatın yeni bir başlangacının simgesi idi. (Örneğin, Segıyt Remiyev’in yaratıcılığında). Fakat Derdmend “tan” kelimesine yüklenen anlamın sınırlarını kırıyor ve ona yeni anlam yüklüyor: tan, “şeytanın tükürüğüdür”, “düğün” olarak gösterilen ve dünyayı karanlık bir uçuruma sürükleyen mantıksız ve akılsız bir şöleni başlatan özde şeytanlıktır. Şair böyle bir şeytani şöleni kabul edemiyor: “Şaşıp aŋ-taŋ bulıp şaytan tökèrdè!” (“Delirerek, an tan olup şeytan tükürdü!” (“Kuvandı İl” (“Kıvandı Ülke”) adlı şiiri).[14]

Malum ki XX. Yy. başı Tatar şiiri, her ne kadar Avrupa tarzı şiiri örnek almaya başlasa da onun felsefi ve estetik milli düşünce derinliklerine giden Doğu kökleri de çok sağlamdı. İşte bu yüzden A. Sayapova Derdmend’in yaratıcılığı üzerine yazılan bilimsel kitabının “XX. Yy. başı Tatar Edebiyatında Sofu Sembollerinin Transformasyonu” adlı 3. Bölümünde şairin eserlerinde sofuluk idealarını araştırır. Şairin “Hayat” adlı şiiri tahlili örneğinde Sayapova, “Derdmend’in şiirlerinde “aşk”, hayattır. Hayat ise, aşktır.” Diye bir sonuca varır: “Derdmend daha önceden sofuculuk felsefesinin teorik temelini atan âlim İbn Arabi tarafından formül edilen “Varoluşu bildiren hareket, aşk hareketidir.” düşüncesini, kendi şiirlerinde anlattı.[15] Ayrıca, suskunluk da Doğu edebiyatına, sofuluğa özgüdür. Suskunluk, mistik öteki dünyayı tanımada önemli bir unsurdur. Bunun dışında Derdmend’in şiirlerinde yer alan “kelebek-mum” sembolü de sofulukla bağlı izlenir. Derdmend’e göre mum, aşkın kaynağıdır. Sofulukta mum,  ilahi hakikati temsil eder, ona doğru uçan kelebek (sofu) ise bu alevde yanıp ilahi hakikate ermek ister. Derdmend’in yaratıcılığında mum her şeyden önce aşktır. Derdmend’in kelebeği mum etrafında uçarak kendi gönlünde ışığa yer açar ve öteki dünyaya –hiç’e- doğru yol alır. Yani aşk alevinde yanan Sonsuzluğa karışır.[16] Derdmend’in “Hayat” adlı şiirinin son mısralarında ölümsüzlük de sofuluk panteizmi ruhunda anlatılır. Aynı Mevlana gibi Derdmend de insanı bütün canlı doğanın kaynağı, aşkın kaynağı olarak algılar ve şaire göre doğa insanlaştırılır. Aynı yukarıda sayılan diğer simgeler gibi “bülbül” de Derdmend’in eserlerinde sofuluk şiirinden gelen bir gelenektir. Bu simge misalinde insanın “yurtsuz barksız” olma haleti görünür: (“Yabancı ülkelerden yabancı türküler getiren bülbül”) Burada Derdmend, Varoluşun kaynaklarını aralayıp insanın aslında yurtsuz barksız yalnız bir varlık olduğunu görür. Sayapova’ya göre insan bu “yurtsuz, barksız” haleti XX. Yy. başında derinden ve ayrıca uçlarda yaşar, dünyanın kaderini de hissettiği gibi. Mevcut şiirde sofuluk geleneğine özgü “kâmil insan” sorunu da yer alır. Derdmend’e göre “kâmil insan”, aşk alevinde yanan ve kendisi de aşk kaynağı olan kimsedir. Derdmend’in diğer “Hikâyeyi Gıyşık” (“Aşk Hikâyesi”) adlı şiiri de sofuluk şiir geleneğinin izlerini taşır.  Burada da aynı fikir verilir: insan, aşka dokunup gönül gözü açılana kadar kördür ve hayatın gizli işaretlerini göremez. Bütün bu tespitler A. Sayapova’ya Derdmend’in eserlerini XX. Yy. başı Pakistanlı şair Muhammed İkbal’in (1877-1938) şiirleri ile de kıyaslama imkânı verir. Örneğin, M. İkbal’in “Mum” adlı şiiri Derdmend’in “Hayat” adlı şiiri ile birçok benzerlik gösterir. Genel olarak Derdmend’in eserlerini sofuluk gelenekleri temelinde izlerken A. Sayapova şöyle bir sonuca varır: “Derdmend, sofuluğu kendi düşünce felsefesine özdeş buluyor. Sofuluk şiiri insanı varoluşçuluk temelinde anlamaya çalışırken aynı XX. Yy. başında sembolizm gibi öteki dünyayı simgelerle anlamayı tercih eder. Simgeler üzerine kurulan sofuluk şiiri XX. Yy. başı sembolizminden çok daha önce “gizli kalan gerçeklere”, “dünyanın ideal içeriğine”, “eskimeyen güzelliğe” can atmıştır.[17]

A. Sayapova Derdmend’in yaratıcılığını Mekân ve Zaman, Ebediyet ve Zaman gibi felsefi kavramlar fonunda da değerlendirir. Araştırmanın 4. Bölümü “Derdmend’in Şiirsel Kosmozu” diye adlandırılır. Araştırmacıya göre Derdmend’in şiirlerinde birinciliği Ebediyet ve Zaman alır ve burada Derdmend, Ebediyet ile Zaman arasında bir bağın olduğunu gösteren Ortaçağ Arap felsefesi –sofuluk felsefesine- yakın durur. A. Sayapova Derdmend’i insani sonsuzluğu hissederek insanın derin içeriğini ortaya çıkaran filozoflarla aynı sıraya koyar. İnsana ilgi, uçlarda ve sınırlarda yaşanan durumlar ve tarihi varoluşun trajik yüzünü açma, Derdmend’e insanın olduğundan daha büyük ve farklı bir varlık olduğunu anlamada yardımcı olur. Yani A. Sayapova, Derdmend’in insan şahsının sonsuzluğunu gösterdiğinin altını çizer. Dünyayı varoluşçuluk gözlüğünden gören Derdmend’in yaratıcılığında dünya “ömür-zamane-asır” olarak belirlenir. Bu yüzden şiirlerinde “rüzgâr” kadar etkin diğer sembol de “sessizlik”tir. “Derdmend biliyor ki varolma ancak sessizlik ile ifade edilir.” Diye yazar A. Sayapova. “Sèŋèp cirge, mènèp cilge, bulıp bu” (“Sinerek yere, binerek yele, olup bu”) adlı şiirinde işte sessizliktir Derdmend’e hayatın sesini apaçık duymaya yardımcı olan. Sessizlikte şair dünyanın ve dünyaya ait olan insanın kaderini duyar. Derdmend, aslında onu varoluşçuluk felsefesi anlamında anlayan sessizliğin şairidir. Onun yaratıcılığında hep sessizliğe kulak verme vardır. Aynı zamanda Sessizlik ve Söz, Derdmend’in şiirlerinde bir bütün olur. Albina Sayapova’nın vurguladığı, şair sessizlikte ve sözde gizli olanı tasvir etmenin ustasıdır. [18]

Derdmend’in tarihi kötümserliğin üzerine kurulan yaratıclığında Ebediyet ve Zaman belirleyici yer alır. Araştırmalarında Derdmend’i “Güzelliğin şairi” olarak tanımlayan Prof. Dr. Albina Sayapova tarafından şair ile ilgili yazılan makale ve kitaplar çok dikkat çekici ve kıymetlidir. Çünkü onlarda Derdmend’in eserleri artık sadece XIX.-XX. Yy. Rus edebiyatı değil, dünya edebiyatı ve felsefesi temelinde izlenir. Doğu, Avrupa ve Rus edebiyatı ve felsefesine engin bir şekilde hâkim olması A. Sayapova’ya Derdmend’in yaratıcılığını dünya edebiyatı ile karşılaştırma ve dünya felsefesi temelde araştırma imkânı sağlar. 

 

Kaynakça:

  1. Aksoy, Gülüse. “Derdmend’in Şiirlerinde Varoluşçuluk İzleri.” The Journal of Academic Social Science Yıl:7, Sayı: 89, Mart 2019, s. 116-117.
  2. Halit, G. “Derdmend.” Tatar Edebiyatı Tarixı. Altı Tomda. 3 Tom. XX Gasır Başı. Kazan, Tatarstan Kitap Neşriyatı, 1986, s. 194-213.
  3. Kurban, Roza. “Doğumunun 150. Yılında Tatar Edebiyatının Filozof Şairi Derdmend.” Önce Vatan Gazetesi, İstanbul 2009, 6 Aralık.
  4. Kyerkegor,  Soren. Strah i Trepet. M: Respublika, 1993.
  5. Sayapova, A.M. Dardmend i Problema Simvolizma v Tatarskoy Literature. Kazan: Alma-lit, 2006.
  6. Yarullina Yıldırım, Ramilya. Tatar Nesri Ve Romantizm Estetiği, Kesit Yaynları, İstanbul, 2016.
  7. Zaripova Çetin, Çulpan. “XX. Yy.Başı Kazan Tatar Şiiri. Dönemin Yazar ve Şairleri. Derdmend.” Türk Dünyası Çağdaş Edebiyatları El Kitabı. İstanbul, Kesit Yayınları, 2018.

 

 

[1] Kurban, Roza. “Doğumunun 150. Yılında Tatar Edebiyatının Filozof Şairi Derdmend.” Önce Vatan Gazetesi, İstanbul 2009, 6 Aralık.

[2] Zaripova Çetin, Çulpan. “XX. Yy.Başı Kazan Tatar Şiiri. Dönemin Yazar ve Şairleri. Derdmend.” Türk Dünyası Çağdaş Edebiyatları El Kitabı. İstanbul, Kesit Yayınları, 2018, s. 589.

[3] Yarullina Yıldırım, Ramilya. Tatar Nesri Ve Romantizm Estetiği. İstanbul: Kesit Yaynları, 2016, s. 55.

[4] Sayapova, A.M. Dardmend i Problema Simvolizma v Tatarskoy Literature. Kazan: Alma-lit, 2006, s. 5-6.

[5] Zaripova Çetin, Çulpan. (2018) a.g.e., s. 590. 

[6] Aksoy, Gülüse. “Derdmend’in Şiirlerinde Varoluşçuluk İzleri.” The Journal of Academic Social Science Yıl:7, Sayı: 89, Mart 2019, s. 116-117.

[7] Sayapova, A.M. a.g.e., s. 4.

[8] Kyerkegor,  Soren.  Strah i Trepet. M: Respublika, 1993.

[9] Sayapova, A.M., a.g.e., s. 16, 31-33.

[10] Halit, G. “Derdmend.” Tatar Edebiyatı Tarixı. Altı Tomda. 3 Tom. XX Gasır Başı. Kazan, Tatarstan Kitap Neşriyatı, 1986, s. 194-213.

[11] Sayapova A.M., a.g.e., s. 34.

[12] Sayapova, A.M., a.g.e., s. 38-40.

[13] Sayapova, A.M., a.g.e., s. 16.

[14] Sayapova A.M., a.g.e., s. 128.

[15] Sayapova A.M., a.g.e., s. 75-77.

[16] Sayapova A.M., a.g.e., s. 77-78.

[17] Sayapova A.M., a.g.e., s. 79-

[18] Sayapova A.M., a.g.e., s. 127-

Bu yazı Kardeş Kalemler dergisinin 154. sayısında yer almaktadır. Derginin bu sayısında yer alan tüm yazılara aşağıdaki bağlantı üzerinden ulaşabilirsiniz.
Kardeş Kalemler 154. Sayı