HaftanınÇok Okunanları
COŞKUN HALiLOĞLU 1
KEMAL BOZOK 2
HİDAYET ORUÇOV 3
Emrah Yılmaz 4
Kardeş Kalemler 5
BAYAN AKMATOV 6
MARUFJON YOLDAŞEV 7
Ben de onu özlüyordum. Çok özlüyordum.
Kendimi bildim bileli bu iki oda bir de salonu olan evdeydim. Babam on sekiz yaşıma girdiğim yıl alıp beni bu eve getirmiş ve artık burada kalacaksın, bu evin gelini oldun, demişti. Beş çocuğa bakacak kadar durumu iyi değildi. Fakirdik işte. Babam ne yapsındı?
Gelin olarak geldiğim evin daracık avlusunu saran yüksek duvarları, içimi karartan koyu yeşil yapraklı asmalarla çevriliydi. Üzümleri ekşiydi. Hiç yenmezdi ki. Odanın birisi kayınvalidemle kayınbabamın diğeri bizimdi. Sabahları ne varsa yer içerdik, erkekler işe gider biz de ev işi yapardık. Tavuklara yem atar, civcivlere dadanan kediye kızar, üzümün ekşiliğinden yakınırdık, akşama sofrada toplaşırdık. İyiydik biz.
Keşke gitmeseydi.
Eşim, Almanya’da bir inşaatta işçi olarak çalışmaya karar vermişti. Arkadaşlarının çoğu orada çalışıyormuş. Tatillerde arabalarıyla, paralarıyla geldikçe onlara hevesleniyormuş, ben de gideceğim ve cebimde paralarla, altımda arabayla geri geleceğim, derdi.
Ve gitti.
Sık sık mektupları geliyor, beni ne kadar çok özlediğinden bahsediyor, gurbette olmak ne zormuş diye yazıyordu. Dillerini hiç anlamadığını, insanlarını soğuk bulduğunu, sabah işe gitme telaşını sevmediğini, annesinin gözlemesini, benim çayını, babasının, “Haydi Bismillah” diyerek güne başlayışını çok aradığını yazıyordu. İşte o kadar yoruluyormuş ki akşamları yemeğini yiyip çayını içer içmez uyuyakalıyormuş ve hep bizi özlüyormuş, çok özlüyormuş.
Öyle ki ben daha ona cevap yazamadan onun yeni mektubu geliyordu.
Bir mektubunda, Almanya’nın caddelerinin temiz olduğunu, bizim buraların çamurlu dar sokaklarının ayakkabıları ne kadar kirli gösterdiğini yazdı. Almanya aslında güzel memleketmiş, keşke biz de onun yanına gelebilseymişiz. Sabah telaşına alışmış. Öyle yazıyordu.
Bir mektubunda da, patronunun hâlâ vize çıkartmadığını, kaçak işçi olarak çalıştığını yazdı. İşi yoruyormuş ama artık geceleri hemen uyumuyormuş. Tertemiz giyinip geziyormuş. İnsanları da fena değilmiş. Medeniyet bambaşkaymış canım. Bizim buralar öyle miymiş? Öyle yazıyordu.
Geri dönmesini, onu çok özlediğimi ve yalnızlığımı anlattım satırlarca ama o, biraz daha sık dişini diye yazmış. Gelecekmiş. Arabası olacakmış. Paralarsa bir tomar.
Ben, gel diye yazdım.
Beni bunaltma, gurbetteki adama bu kadar yüklenilmez, yazdı. Canı sıkılmış, ona durmadan gel dememe. Oralarda kadınların omuzlarına attığı şallardan almış bana. Daha da neler alacakmış. . Şalın saçakları varmış, saçakların uçlarında da dizi dizi pulları. Gelirken getirecekmiş.
Mektubumda babanı kaybettik diyemedim. Sen sağ ol da getirirsin şalı falan dedim. Yeter ki sen iyi ol.
Patronu vizesini çıkarmış. Artık daha çok kazanıyormuş. Barlarda kadınlar erkekler yan yana oturup sohbet ediyorlarmış, ne acayipmiş. Kadınlar akşam serinliğinde çıplak omuzlarına şal atıyorlarmış, pullar şehrin ışıklarında ulaşılamaz yıldızlar gibi yanıp yanıp sönüyormuş.
Mektubuna geç cevap yazdım. Annen de babanın ardından hastalandı, onu da kaybettik, yazamadım. Ne zaman, dedim.
Çok sordun, dedi.
Tekrar yazdım.
Bekledim.
Mektubu gelmedi.
Kapı çaldı, sevinerek koştum açtım. Elinde bir valizle tanımadığım bir adam. İsmimi söyledi, onun ismini de söyledi. Valizi elime verdi, başını önüne eğip gitti. Salonun ortasına koydum valizi, bir müddet görmeden baktım. Açtım. Mektuplarım çıktı içinden bir de şal. Pulları yandı söndü. Asmanın yaprakları kadar koyuydu rengi.
Kendimi bildim bileli bu iki oda bir de salonu olan evdeydim. Babam on dört yaşıma girdiğim yıl alıp beni bu eve getirmiş ve artık burada kalacaksın, bu evin gelini oldun, demişti.
Yirmi beş yaşındayım. Çocuğumuz olmadı.
Evin daracık avlusunu saran yüksek duvarları, içimi karartan koyu yeşil yapraklı asmalarla çevriliydi. Üzümleri de ekşiydi. Hiç yenmezdi ki.
Elinde bir valizle tanımadığım bir adam. İsmimi söyledi, onun ismini de söyledi. Valizi elime verdi, başını önüne eğip gitti.
Odanın birisi kayınvalidemle kayınbabamın diğeri bizimdi. Sabahları ne varsa yer içerdik, erkekler işe gider biz de anamla ev işi yapardık. Tavuklara yem atar, üzümün ekşiliğinden yakınırdık, akşama yine sofrada toplaşırdık.
Kapıma gelen adam, ölmüş dedi.
İnşaatta düşmüş. Düştüğü yerde ölüvermiş.
İyiydik biz.