HaftanınÇok Okunanları
MERYEM HAKİM 1
Süleyman Abdulla 2
Kardeş Kalemler 3
HİDAYET ORUÇOV 4
SEYFETTİN ALTAYLI 5
İdris Özler 6
ERKUT DİNÇ 7
Yaratıcılığı üzerine 1995 yılında Kazan’da doktora tezi savunduğum, o yıllarda hayatta olan kızı Firdevs Remiyeva ile mektuplaşarak ve görüşerek özel hayatına dair birçok bilgi edindiğim, bir şair ve şahıs olarak kendime hep ışık tuttuğum XX. yüzyıl başında Tatar âlemini sarsan romantik ve isyancı şair, yazar, dram ustası, tercüman, gazeteci, eleştirici, “tan”cı Segıyt Remiev, eserleriyle Tatar edebiyatında çok özel bir yer tutmakta. Edebiyatın gelişimi açısından büyük bir önem taşıyan, insan ruhunun büyüklüğüne ve güzelliğine methiye okuyan yeni aktif romantizmin ortaya çıkması da Tatar edebiyatında her şeyden önce Segıyt Remiyev’in yaratıcılığıyla ilgili. Segıyt Remiyev, Abdullah Tukay ve Derdmend gibi büyük şair ve şahıslarla beraber XX. yy. başı Tatar edebiyatının gelişmesinde derin izler bırakmıştır. Tatar halkının “tan vakti”ni söyleyen, yaşadığı devrin üzüntü ve hüzünle dolu gerçeklerine karşı direnen, onlara isyan eden, halkın ezilmesine ve haklarının ellerinden alınmasına karşı lanetler okuyan romantik kahraman tipi, Tatar şiirine Segıyt Remiyev’in şiirleriyle geldi. Bütün yaratıcılığını insanın iç dünyasını açmaya yönlendiren Remiyev, Tatar şiirinin yeni imkânlarını açtı, vurgulu şiiri, konuşma tipi şiiri keşfetti. Ayrıca, sadece şiirleri değil şairin piyesleri, öyküleri ve hikâyeleri de Tatar dram ve tiyatro sanatı ve nesir türünün gelişmesinde önemli rol oynamaktadır.[1]
Sagıyt Remiyev 12 (24) Şubat 1880 tarihinde Orenburg vilayeti Akman (İbray) köyünde doğdu. Tatar edebiyatına iki büyük şair – Segıyt Remiyev ve Derdmend’i -armağan eden asil Remiyevler soyundan gelmektedir. Babası bilgili bir insandı, ağaç ticaretiyle uğraşıyor ve orman işleten zenginlerde yevmiyelik işçi olarak çalışıyordu. Bu nedenle şairin çocukluğu çeşitli yerlerde geçti ve o, Tatar, Başkurt ve diğer Türk boylarının yazılı ve sözlü edebiyatını, ayrıca türkülerini gönlüne sindirerek yetişti. İlköğrenimi Ural dağları eteğinde bulunan İlek şehrinde aldıktan sonra 1890-1902 yıllarında 12 yıl devamında Orenburg şehrinin ünlü Hüseyniye medresesinde okudu. Aynı zamanda burada 3 yıllık Rus okulundan da mezun olur. Medresede okuduğu yıllarda milliyetçi Tatar aydını Ayaz İshaki’nin şakirdi oldu ve böylece iki büyük şahıs arasında Ayaz İshaki 1917 Devrimi sonrası yeni düzeni kabul etmeyip yurt dışına muhacirliğe gidene kadar sürecek dostluk ve fikir arkadaşlığı başladı. 1902 yılında Hüseyniye medresesinden mezun olunca S. Remiyev aynı medreseye başarılarından dolayı Farsça, Cebir ve Geometri dersleri vermek üzere muallim olarak alındı. Fakat medresede hüküm süren kadim eğitim düzenine başkaldırıda bulunarak 1905 yılı İhtilali döneminde şakirtlerle beraber medreseyi terk etti. 1906 yılında S. Remiyev Kazan’a geldi ve Ayaz İshaki ile birlikte “Tan Yıldızı” gazetesi yayın işlerine girişti, mevcut gazetenin resmi redaktörü oldu. Çünkü Ayaz İshaki siyasi güvensizliğinden dolayı redaktörlüğü üzerine alamadı. Fakat uzun zaman geçmeden ileri görüşlü “Tan Yıldızı” gazetesi ve onun redaktörü Segıyt Remiyev takibe alındı ve çarlık rejimi tarafından mahkemeye verildi, şair de 1907 yılının yazından itibaren işsiz kaldı.
1907 yılında Kazan’da Segıyt Remiyev’in doğrudan katkılarıyla “Tavış” gazetesi çıkmaya başladı. Onun ilk sayısında edibin “İsen Kéşéler Bér Küréşér”(“Esen İnsanlar Bir Görüşür”) adlı makalesi yer aldı. Fakat “Tavış” gazetesi de kısa ömürlü bir yayın oldu ve 6. sayısı çıkar çıkmaz kapatıldı. Ülkede tepki yılları başlayınca Remiyev, hayatını çok zor şartlarda işsiz, yarı legal durumda sürdürmek zorunda kaldı. 1907 yılının 17 Aralığında “El-İslah” gazetesinde yayınlanan “Yuk Ülmim! Yeşim Elé!”(“Yok Ölmüyorum! Yaşayacağım!”) adlı makalesinde yazdığı gibi “saf gümüş gibi ak umutların sonu eşitlik, dostluk ve muhabbet olacağı yere düşmanlık, umutsuzluk ve karanlık olması” şairin çok zoruna gitti. 1906 ihtilali, feodal düzenin direklerini sarsmış olsa da onları tamamen silip süpüremedi. Fakat şu da bir gerçekti ki bu ihtilal, maarifçilik hareketinin canlanmasına da sebep oldu. S. Remiyev bu yıllarda “Ben yeniden canlandım, yeniden hayata sarıldım. Boş verdiğim umutlarım gönlümde yeniden yeşerdi. Yine büyük umutlara bağlandım.” diye yazdı. İhtilal döneminde Hüseyniye medresesinde kendi de katıldığı olayları ele alarak Remiyev “Yeşe Zöbeyde, Yeşim Min!”(“Yaşa Zübeyde, Yaşayacağım Ben!” 1907) ve “Nizamlı Medrese”(1908) adlı dram eserleri yazdı. Her iki eser halkı mutlu, aydınlık hayata götürme ve bu yolda hizmet etme idealarının eski düzene, kara güçlere karşı mücadelesini içermektedir. Bu dönemde Remiyev’e sahne eserleri yazmaya ilham veren önemli nedenlerden birisi, ihtilal döneminde Aliasker Kamal (1879-1933), Gafur Kolahmetov (1881-1918) ve Fatih Emirhan (1886-1926) ile beraber Tatar tiyatrosu oluşturma ve geliştirme işlerine de aktif katılmasıydı. 1906 yılında profesyonel Tatar tiyatrosu tarihinde gerçekleşen ilk gösteriyi de konuşma yaparak S. Remiyev açtı. O günün anısına şair, “Tiyatro” adlı şiirini yazdı, “Yaşa Zübeyde! Yaşayacağım Ben!” adlı dram eserini de “İlk Tatar tiyatrosunu oynayan Tatar kızları ve Tatar gençleri şerefine yadigâr olarak” diye bir önsözle sundu. Bu eserde yazarın biyografisinden alınan olayların çok olması ayrıca dikkat çekmektedir. On beş yıldır eğittiği halfalarını bırakıp, doğduğu toprakları terk edip, halkıma hizmette bulunayım diye Kazan’a gelen gazeteci, eski hayatın düşmanı olarak nitelendirilen eserin kahramanı Süleyman, S. Remiyev’in kendisini andırmaktadır. Eserin temel düşüncesi, imamların dini kendi menfaatleri için kullanmalarını ve bu yolda sarf ettikleri yalan dolanları faş edip, halkı -özellikle de kadınları- özgürlüğe erdirmektir. Eserde sunulan en önemli fikirlerden birisi de kadınların eğitimiyle ilgilidir. Büyük bir başarıyı yakalayan piyes, 1914-1918 yıllarında Kazan ve Ufa şehirleri sahnelerinden neredeyse hiç inmedi. Bu yüzden 1907 yılında “Yaşa Zübeyde! Yaşayacağım Ben!” adlı dram eserinin yayınlanması gerici din ehilleri arasında büyük bir tartışmaya neden oldu ve hatta eserin bütün nüshaları, neşirler tarafından toplanıp, ateşe verildi.[2] Segıyt Remiyev’in Orenburg’tan Kazan’a gelince Ayaz İshaki ile birlikte hareket etmesi, 1907 yılının sonbaharında Abdullah Tukay ile görüşüp arkadaşlık kurması ve Fatih Emirhan’ın yönettiği “El-İslah” gazetesiyle sıkı bir bağlantıda olması, onun yaratıcılığını olumlu etkiledi. İslahçılarla birlikte edebiyat geceleri düzenleme işine aktif katılan Remiyev, bu dönemde “Sebektegin” mahlasıyla birçok makale yayınladı.
Ayrıca, Tan vakti görünümü yardımıyla Tatar halkının hayatında ve bilincinde oluşan mücadeleyi ve tarihin değişimini anlatan “Tan Vakti” adlı en önemli şiirini yazdı. “Tatar henüz uyuyor” ama şairin lirik kahramanı uyanmış artık. Remiyev, bu şiirinde ülke ve halk kaderi ve halkı yüzyıllardır hurufat uykusunda tutan sebepler hakkında derinden düşünür, endişelenir: “Yok!.. Yok!.. Ben şaşıyorum! /Yatamıyorum yerimde, göğe aşıyorum! /İşte şafak söktü!.. İşte güneş çıktı! /İşte birisi bana seslenmekte: /-Ey sen, endişelenme, şad ol: /Ayağındaki bağ çözülüyor!” Şiirin son kıtası eski hayatla amansız güreşe ve halkı uykudan uyanmaya çağırmakta: “Bitme nadan, doğ yeniden /Marifetli anneden! /Ol insan, kendin çabala, umut etme, Hatadır umut etmek Allah’tan!” Şair bu satırlarla XX. yy. başı Tatar edebiyatını belirleyen, zaten şairin “Yaşa Zübeyde! Yaşayacağım Ben!” adlı dram eserinde de işlenen kadın özgürlüğü ve kadın eğitimi gibi konuları bir kez daha vurguladı. Böylece S. Remiyev en büyük umudunu eğitimli kadınlara bağlayarak, onları milleti kurtaracak ve yenileyecek büyük zatlar olarak kabul etti, ancak kendisi marifetli olan bir annenin milleti ileriye götürecek kadar aydın bireyler yetiştirebileceğine inandı.
Doğduğu toprağın güzelliğine, halk türkülerine, ana diline büyük sevgi besleyen Remiyev, Tatarların hayatında hüküm süren dini fanatikliğe, cahilliğe, yobazlığa, halkın yoksulluğuna, topraksız aç kalan köylülerin zenginler ve derebeyleri tarafından aşağılanmasına karşı gönlünde hissettiklerini 1909 yılında yazdığı “Ul İsérék Tügél İdé” (“O Esrik Değildi”) adlı öyküsünde ustaca tasvir etti.
S. Remiyev’in birçok şiirinde Doğu klasik şiiri geleneklerini de görmek mümkündür. Şair, henüz medrese öğrencisiyken eski Doğu, özellikle de Fars edebiyatıyla yakından ilgilendi. Firdevsi, Sadi, Hafız, Hayyam, Rumi gibi klasik şairlerin eserlerini orijinalde okudu ve o dönemde yaşayan arkadaş ve tanıdıklarının hatıralarına göre, bu şairlerin birçok şiirini ezbere biliyordu. Ayrıca, bu büyük şairlerin hümanisttik ideaları, onlara özgü dil, üslup ve tasvirler Remiyev’in yaratıcılığını da derinden etkiledi. Doğu’da, özellikle de İmameddin Nesimi yaratıcılığıyla ortaya çıkan panteisttik sofizm, insana karşı saygı ve sevgi duyguları besledi. Panteizm vekilleri, güzelliği ve sevgiyi bütün âlemi canlandıran ilahi bir güç olarak anlattılar. Bu gelenekler, 1905 ihtilali sonucu olarak Tatar şairi S. Remiev’in eserlerinde yeniden alevlendi ve şahıs idealleriyle sıkı bir bağlantıda izlendi. Şairin “Allah” adlı şiirinde “Ben – O, O –ben!” demesi, Nesimi’nin “Allah-insan” fikrini hatırlatmakta. Aynı zamanda Remiyev, Allah’ı inkâr etmedi, bütün varlığıyla onun büyüklüğünü tanıdı ve sonsuza dek ona inandı. Ama şair Allah’ın büyüklüğü karşısında insanı da yüceltti ve bir talimata bağlı kalmadan özgür ruhlu, yüksek seviyeye ulaşmış bir şahsın içindeki Allah’ı keşfetti ve onu kendi “ben”i ile bir bütün olarak tanıdı: “Biliyorum, bu canımı O yaratmış, ben – O, O – ben!” S. Remiev ulu, pak aşkı ve güzelliği övdü. O, bir yer kızına âşık ve en ince hislerini ona ulaştırmakla meşguldü (“Ul”(“O”), “Sen”, “Cemile”, “Kayvakıtta Uylıymın Min…”(“Bazen Düşünüyorum Ben…”). Remiev’in fikrine göre kadınlar ve kızlar, yerde ve cihanda bulunabilen tüm güzelliği kendilerinde bir araya getiren, “ilahî zatlardır”. Şair bütün kanunları reddedip, sevdiğini kendine eşit buldu ve daha fazlası – onu ilahî zat olarak kabul edip, ona taptı; “Beni ateşe atan o – sen, Beni suya atan da – sen, Ateşte yansam, suda boğulsam, Çekip alan Allah’ım da – sen! (“Sen”)”[3] Şair, örnek almak için güçlü kahramanlara ihtiyaç duyarak Rus ve Avrupa romantik şiirine de müracaat etti. Zaten Remiyev’in şiirleri Byron (1788-1824), Schiller (1759-1805), Lermontov (1814-1841), Balmont (1867-1942) gibi İngiliz, Alman ve Rus şairlerin eserleriyle benzerlik göstermektedir. Tepki yıllarında yazdığı şiirlerinde ise ayrıca Rus edebiyatında Lermontov’un başlattığı geleneklerle ortaklık görebiliriz. Remiyev, Lermontov’un eserlerine sıkça müracaat etti, onun şiirlerini Tatar Türkçesine aktardı ve kendisi için ilham kaynağı bildi. Ayrıca, Remiyev’in eserlerinde Lermontov’un demonizmi (isyancılık motifleri) çok güçlü bir renk aldı.
1909-1910 yıllarında solcu neşriyatların arka arkaya kapandığı bir dönemde S. Remiyev “Beyanél-Hak” ve “Kazan Möhbiré” gibi gazetelerde çalışmaya başladı. “Kazan Möhbiré “gazetesinde “Uyın-Kölké Muzeyı”(“Oyun ve Kahkaha Müzesi”) ve “Biz” sayfalarında “Yeşén” dergisine karşı çıkışlar da yaptı. Bu durum, Tukay ile olan arkadaşlığını zorlaştırdı. Fakat bazı konularda karşılıklı fikirlere sahip olsalar da onlar hiçbir zaman bir birine saygısını yitirmedi ve arkadaşlıklarını 1913 yılına -Tukay’ın vefatına- kadar korudular.
1910-1914 yıllarında siyasi görüşlerinden dolayı Kazan’dan uzaklşmak zorunda kalan Segıyt Remiyev Asterhan şehrinde “İdil” gazetesi muharriri olarak çalışmaya başladı.
Şairin hayatında Astrahan dönemi (1910-1914) de aynı Kazan dönemi (1906-1910) kadar aktif sosyal ve kültürel faaliyetlerle bilinir. Segıyt Remiyev başlangıçta Astrahan’da “İdèl” gazetesinin sorumlu serkatibi olarak çalışsa da aslında kısa süre içinde onun resmi redaktörü oldu. Gazetenin dilini halka daha bir yaklaştırarak sayfalarında milletler dostluğu, maarif, kadınların durumu, edebiyat ve sanat vb. sorunları ele almaya devam etti. Ayrıca, her sayıda Tatar edebiyatı ve tiyatrosu ile ilgili makale, değerlendirme, çeviri ve şiirin yapısı hususunda düşüncelerini, genç şairlere “İdareden Cevap” şeklinde tavsiyelerini yayınladı.[4] Segıyt Remiyev’in zamandaşı ve arkadaşı, ünlü Tatar gazeteci Kasıym Gıyrfanov’un hatıralarında denildiği gibi şairin Astrahan’a gelişi, 1905-1907 İnkılap sonrası bu şehirde kültür ve maarif alanında hayatın canlandığı ve bütün bu işlerin başında Rusya Sosyal-Demokrat Partisi yanında Tatar işçileri grubu (İbrahim Moratov, Zahir Şerefitdinov, Şehit Gayfi) ve 1909 yılında bu şehre sürgün gelen ünlü Azerbaycanlı devrimci, yazar ve dram ustası, doktor Neriman Nerimanov’un da gelip katıldığı işte böyle bir zamana rastlamıştı.[5] Segıyt Remiyev ve Neriman Nerimanov görüşüp tanıştıktan sonra yıllardır sıkı bir bağlantı içinde olurlar. El ele verip okullara, eğitim gören fakir çocuklara yardımda bulunurlar, halk üniversitesi işine, Tatar gençlerini sahne etrafına toplamada emek verirler. Segıyt Remiyev edebiyat geceleri sırasında şiirlerini okur, tiyatro oyunları sırasında da sahnede rol alır. Segıyt Remiyev ile Neriman Nerimanov Astrahan’da sadece edebiyat ve sanat alanında değil tıp alanında da birlikte güzel faaliyetlerde bulunurlar. Örneğin, her sene Astrahan’da papatyaların açtığı mevsimde verem hastalığına yönelik “Ak Çiçek Bayramı” düzenlenir. Bu etkinliğe Segıyt Remiyev de severek katılır. 2011 yılında N. Nerimanov “Ak Çiçek Bayramı”na o zaman Astrahan’da misafir olan ünlü Tatar şair Abdullah Tukay’ı da davet eder.[6] Malum olduğu üzere, şairin yakalandığı verem hastalığının ilerlemesinden endişe duyan dostu Segıyt Remiyev Abdullah Tukay’ı Astrahan’a kımız tedavisi için özel davet eder. S. Remiyev’in bir diğer amacı da, hasta Tukay’ı arkadaşı doktor Neriman Nerimanov’a muayene ettirmekti. Hatıratlara, fotoğraf ve mektuplara bakılırsa Abdullah Tukay’ın Astrahan’da kaldığı bir aylık misafirliği çok yararlı ve ilgi çekici olmuştur. “Turgenev” vapuru ile gelen Tukay önce “Lüks” adlı bir misafirhanede, daha sonra “İdèl” gazetesinde çalışan dostu şair Segıyt Remiyev’in evinde kalır. Neriman Nerimanov ise hasta Abdullah Tukay’ı muayene edince büyük bir üzüntüyle dostlarına çok geç kalındığını, bir-iki yıl önce gelmesinin gerektiğini bildirir. Fakat yaklaşan faciayı hastadan gizler, ona destek, moral verir ve kımız tedavisi önerir, arada bir hasta şaire “maddi yardım”da da bulunur. Böylece Tukay, Nerimanov’un tavsiyesine uyarak Kalmık Bazarı köyünde öğretmen arkadaşı Şehid Gayfi (Gayfutdinov)’un (1881–1925) evinde kalarak kımız içmeye başlar.[7]1913 yılında Abdullah Tukay verem hastalığından vefat edince Segıyt Remiyev Astrahan’da Halk Üniversitesinde okunmak üzere Tukay ile ilgili bir konuşma hazırlar.[8]
Arşiv belgelerine bakılırsa, Segıyt Remiyev’in faaliyetleri Astrahan’da jandarma tarafından yakından takip edilir. Kazan’da sansör komitesi S. Remiyev’in redaktörlüğünde yayınlanan “Tan Yıldızı” adlı gazetenin bütün sayılarını yeniden gözden geçirir ve Segıyt Remiyev’i aramaya başlar. Bu yıllarda artık Astrahan devlet organları da Segıyt Remiyev’i takibe alır. “İdèl” gazetesinde yayınladığı Neriman Nerimanov ile ilgili makaleleri ve “hükümete karşı nitelikte” yazılan diğer yazıları göz önünde bulundurularak Segıyt Remiyev’in peşine gizli ajan takarlar, yaşadığı dairede arama yapılır. Astrahan velayeti jandarma idaresi müdürü Segıyt Remiyev’i “siyasi güvensizliği ile tanınan şahsiyet” olarak nitelendirir. 1914 yılının başında “İdèl” gazetesi kapatılır ve Segıyt Remiyev Astrahan’dan sürülür. Yeni evlenen şair, eşi Gıyzzet Banu Eyupova’nın memleketi olan Ufa şehrine taşınır. Burada “Ufimskiy Selskohozyaystvennıy Listok” adlı dergiyi Tatar Türkçesine çevirerek yayınlamaya başlar. Mecit Gafuri, Alimcan İbrahimov vb. Tatar edipleri ile işbirliği içinde olup edebiyat ve kültür hareketine yakından katkıda bulunur. Fakat şairin Ufa’daki hayatı da trajik renklere boyalır. 1916 yılında jandarma merkezi onu gizli ajan yapmaya çalışır. Daha sonra bütün bu olaylar ortaya çıkar ve Segıyt Remiyev mahlemeye çağırılır. Her ne kadar mahkemede Segıyt Remiyev’in suçsuz olduğu ortaya çıksa da şair bütün bu olaylardan sonra hayatını ve yaratıcılığını derinden etkileyen bir yıkım süreci yaşar ve hayatının son günlerine kadar olumsuz duygulardan kurtulamaz. Sovyet döneminde şair eserlerine ilham bulamaz, ruhen bir çöküş yaşar. Devrimi coşku ile karşılayan Segıyt Remiev 1919-1920 yıllarında Ural kazası Vahapov kasabasında İnkılap Komitesi sekreteri, Magnitka kasabasında Halk Maarif Bölüğü müdürü olarak çalışır, elinde silahla ülkeyi Beyaz Ordu kalıntılarından temizler. 1921 yılında Çilyabinsk şehrine çağrılır ve burada Velayet bölümünde milletler işi ile ilgili çalışma yürütür, “Kızıl Ural” gazetesinde çalışır ve Eğitim Yüksekokulunda ders verir. 1922 yılında Ufa şehrine döner ve Başkurdistan Toprak İşleri Halk Komiserliği’nde neşriyat bölümünü yönetir. Bu yıllarda o “Mesih-i Hürriyet” adlı daha sonra kaybolan büyük hacimli nazım eserini yazar. Korkunç açlık dehşetini kendi gözleri ile gören ve açlıktan ölen insanları kendi elleri ile toplayan şair, “Kızıl Ural” gazetesinde “İblis Te Dèrdèredè” (“İblis De Titredi”) adlı felsefi eserini yayınlar. Ne yazık ki bu eser de hâlâ S. Reniyev’in kayıp eserleri listesinde bulunmaktadır. Segıyt Remiyev kendi halkının kullandığı Arap alfabesinin değiştirilmesi hususunda da düşüncelerini ortaya koydu O, Tatarların Latin alfabesine geçmesi gerektiğini savundu, hatta kendi alfabe projesini yayınladı ve 1907 yılında Latin alfabesine geçme meselesini “Kazan Muhbiri” gazetesinde yazdı.[9] Segıyt Remiyev 1926 yılında Bakü Kurultayı’na gitmek istemiş olsa da o günlerde ağır hasta olarak Ufa’da hastanede ölüm döşeğinde yattığı için isteğini yerine getiremez. Bu hususta Kasıym Gıyrfanov hatıratlarında şöyle yazar: “Türkoloji uzmanlarının Bakü’de Latin harflerini kabul ettikleri günlerde Segıyt Remiyev ağır hasta olarak Ufa hastanesinde yatmaktaydı. Ben, Kurultay’da gerçekleşen fikir alışverişini ve alındığı kararı yazdığı gazeteleri aldım ve onun yanına hastaneye gittim. Kurultay’da Latin harflerinin kabul edildiğini hem dilden hem okuyarak anlattım. O, sabi gibi sevindi ve yüzü parladı sanki.”[10]
1923 yılında S. Remiyev’in uzun yıllardır rahatsız olduğu akciğer hastalığı ilerledi. Bir edebiyat gecesinde duyduğu “Remiyev’in artık eski şairliği, kuvveti kalmamış, kalemi körermiş” gibi sözlere cevap olarak son şiiri sayılan “Sözüm ve Özüm” adlı şiirini yazdı ve “Körermiyor o söz kılıcım kınısında” satırlarıyla eski kuvvetini ortaya koydu:
Saadetten hiç umudum kestiğim yok,
Hayatla aramdaki düğümü çözdüğüm yok,
Kâsesinden hayatın, rast, tatmışsam da
Lakin hala dibine kadar içtiğim yok.
Evet, Segıyt Remiyev cilt cilt şiirler bırakmadı fakat onun bir avuç şiirlerinde de insan gönlünün derinliklerine geçecek kadar ıstırap, dünya tertibine başkaldırı ve hüzün var. Şairin yaşadığı dönem, çelişkili ve inanılmaz zor, şairlerin siyasi renge boyanmadan asla yaşayamadığı bir dönemdi. Bu yüzden Segıyt Remiyev’in de hayatı o dönemde yaşayan diğer Tatar şair ve yazarlar A. İshaki, A. Tukay, A. İbrahimov, Derdmend, F. Emirhan ve diğerlerin hayatı kadar feci oldu. 1926 yılında akciğer hastalığından kendi eceli ile ölmese idi, 1930’lı yıllarda yeni devletin siyasetine pek uymayan şüpheli geçmişi ile ilgili Segıyt Remiyev mutlaka cevap vermek zorunda kalır ve kim bilir şairin son günleri nasıl geçerdi…
Kaynakça:
Fotoğraflar Ç. ZARİPOVA ÇETİN arşivinden
Sızla Gönlüm
Sızlan, sızlan, sızlan gönlüm,
Sen sızlan hiç durmadan.
Sızlan aylar, sızlan yıllar,
Geceler uyumadan.
Sızlanarak sen sevginin
Alevinden güller yap,
Sonsuz hasret kara gece
Yıllarını günler yap!
“Ölüyorum Ben”
Her zaman çıktığımda
Ağaçlık ve bahçe içine
Şaşkınım, dilim lal olur
Şu dünyanın işine.
Tazecik güller çiçekler,
Ormanlar hem nehirler
Hepsi hüzün ve ıstırap,
Endişe ve boş şeyler.
O ilahi bir güzellik,
Fahri ormanın önü,
O ilahi düz, suna boy
Sahirane söğüdü,
Yeşil kadife halıdan
O çimler yeri örten,
Hepsi hüzünlü bir türkü
Söyler: “Ölüyorum ben…”
Neşeli Olmadım
Neşeli olmadım, olamam hiçbir zaman,
Doğmuşumdur doğarken hüzün ve gamdan…
Yıldızlı gecelerde olursa göğe baktığım an
Buluyorum yıldızımı, fakat bulursam
Buluyorum nursuz, söner gibi durur o,
Cihana da boş bir lanet gönderir o…
Yoruldum
Neden düşünürüm teali
Denilik yeri doldururken?
Saadet Tanrısına karşı
Öfkeyle ülke kudururken?
Alilik var mıydı dünyada
Baştan yok muydu asla?
Öyleyse neden ali canlı
Yarattın sen beni Mevla?
İlahım al beni! Yoruldum,
Yolunda tek başıma kaldım.
Koyuyorum kılıcım kına
Azaplar tek sana andım…
O Uyuyor
Dur kiramen katibin, dur!
Dur! Tıkırdatma kalem.
Git sinek, uzakta uç sen,
Sen de seslenme âdem!
Şimdi istemem Allah’ım
Ne bir baht ne de bir taht,
İki cihanı da almam,
Bu vakit zaten bir baht!
Bak beşiğe, gör canımı,
Nasıl gamsız duruyor!
Devlet sarmış etrafımı,
Melek gibi uyuyor!
[1] Çulpan Zaripova Çetin. “XX. Yüzyıl Kazan Tatar Edebiyatı” Türk Dünyası Çağdaş Edebiyatları El Kitabı. İstanbul, Kesit Yayınları, s. 584-585.
[2] Sadretdinov, Ş. “Sagıyt Remiyév.” Tatar Edebiyatı Tarixı. Altı Tomda. 3 Tom. XX Gasır Başı. Kazan, Tatarstan Kitap Neşriyatı, 1986, s. 172-179.
[3] Zaripova Çetin, Çulpan. Problema Demonizma v Tvorçestve S. Ramiyeva v Kontekste Vostoçno-Yevropeyskoy Estetiki. Kazan, Master-Layn, 2003.
[4] Sadretdinov, Şeyhi. Segıyt Remiyèv İcatı. Kazan: Kazan Universitètı Neşriyatı, 1973, s. 41-43.
[5] Gıyrfanov, Kasıym. “Segıyt Remiyev Turında Kaybèr İstelèkler.” Kazan Utları, 1965, N-6, 148-156, s. 152-153.. Erişim adresi: http://kazanutlary.ru/wp-content/uploads/2016/11/1965_6.pdf
[6] Gıyrfanov, Kasıym. “Segıyt Remiyev Turında Kaybèr İstelèkler.” Kazan Utları, 1965, N-6, 148-156, s. 152-153.. Erişim adresi: http://kazanutlary.ru/wp-content/uploads/2016/11/1965_6.pdf
[7] Zagidullina, Camilya. “Tukay v Astrahani.” Tatarskiy Mir, 2008, N-4; Әdәbiyat Dil İncәsәnәt, 1970, 20 İyun.
[8] Remiyev, Segıyt. (1913). Şagıyr Tukayev Hakında Lektsiya. İdèl, 5 Aprel, N-542.
[9] Sadretdinov, Şeyhi. Segıyt Remiyèv İcatı. Kazan: Kazan Universitètı Neşriyatı, 1973, s. 44-48, 51.
[10] Gıyrfanov, Kasıym. “Segıyt Remiyev Turında Kaybèr İstelèkler.” Kazan Utları, 1965, N-6, 148-156, s. 156. Erişim adresi: http://kazanutlary.ru/wp-content/uploads/2016/11/1965_6.pdf