HaftanınÇok Okunanları
ERKUT DİNÇ 1
HİDAYET ORUÇOV 2
HUDAYBERDİ HALLI 3
FEYZA TUĞÇE FIRAT 4
Emrah Yılmaz 5
Gülzura Cumakunova 6
ELMİRA ACIKANOAVA 7
SAATÇİ
F. Rumeysa YÜKSEL
Ataman KALEBOZAN’a ithafen…
Celal Bey elindeki çayı dökmemeye gayret ederek pencere önündeki eski koltuğuna oturdu. Rahat etmek için yastığını beline doğru yerleştirdi. Bulunduğu yerden saate baktı. Biri çeyrek geçiyordu. Bugün için herhangi bir planı yoktu. Onun için zamandan çok saatin bir önemi vardı. Emekli olalı yirmi seneyi geçmişti. Artık devrin değiştiğini düşündü. Bazen sokakta yürürken muhabbet olsun diye insanlara saatin kaç olduğunu sorardı. Aslında kullandıkları saati merak ederdi. Çoğu kişinin telefonlarına bakarak cevap verdiğini görünce de esef duyar, “Ah hele nerede o köstekli saatler?” diye iç geçirirdi. Şimdi antika sayılan bu saatleri tamir etmek, bir zamanlar onun için özel bir zevkti. Gözüne büyütecini yerleştirir, ince zarif bir çiftle zembereği kontrol eder çarklarını tek tek çıkarırdı. Her bir parçaya dünyada eşine rastlanılmaz bir şey gibi bakar, sorunu anlamaya çalışırdı. Kolay kolay montaj yapmayı kabul etmez onu kendi parçalarıyla hayata döndürmek isterdi. Aksini düşünenlere kızar, “Kalbinizin biraz ritmi bozulsa, hemen gidip yenisiyle mi değiştirirsiniz?” diye itiraz ederdi.
Çalan zilin sesiyle irkildi. Ağır hareketlerle yerinden kalktı. Kimseyi beklemiyordu. Kapıyı açtığında karşısında otuzlu yaşlarda, orta boylu, kumral bir kadın buldu. “Merhaba Celal Usta’nın evini arıyordum. Celal Nedim...” dedi heyecanlı bir sesle. Celal Bey kapıyı iyice aralayarak “Buyur benim, kızım. Fakat saat tamiri için geldiysen artık yapmıyorum. Oğlum da iyi bir ustadır. Sana kartını verebilirim.” diye cevap verdi. Kadın cebinden kadife bir kese çıkardı. “Ben zaten onun yönlendirmesiyle geldim. İsmim Berrak efendim. Bu saatin benim için manevi değeri çok büyük. Sizden başka kimsenin tamir edemeyeceğini söylediler. Lütfen beni geri çevirmeyin!” diyerek elindekini uzattı. Celal Bey önce kadının yalvaran gözlerine sonra kadife keseye baktı. Kadife keseden incitmeye çekinir gibi saati çıkardı. Bu İngiliz üretimi, gümüş, Verge Fusee marka köstekli bir saatti. Uzun zamandır bu kadar heyecanlanmamıştı. En son böyle bir saati gördüğünde on sekizlik bir delikanlıydı. “Adın ne demiştin kızım? Ha Berrak… Nasıl yapalım bilmiyorum ki! Ben seni böyle bekletmeyim o hâlde. Bugün tamir etmeye gayret ederim, yarın gelip alırsın olur mu?” dedi. Berrak çekingen bir edayla “Eğer sizin için bir sakıncası yoksa saatin tamirini izlemek isterim.” diye karşılık verdi. Celal Bey birkaç saniye duraksadıktan sonra “İçeri gel öyleyse Berrak kızım. Evin kusuruna bakma olur mu? Önce ben sana bir çay koyayım.” dedi.
Berrak, Celal Bey’in çay getirmesini beklerken etrafı incelemeye koyuldu. Odadaki oyma dolap, ahşap guguklu saat, el emeği danteller, köşeye özenle konulmuş bir gramofon, siyah beyaz birkaç fotoğraf ile kendini yüzyıl geriye gitmiş gibi hissetti. Fotoğrafları yakından incelemek için yaklaştı. Birinde, Celal Beyin gençliği olduğunu düşündüğü bir adam ile gelinlik giymiş bir kadının fotoğrafı vardı. Celal Bey bir bardak çay ve içinde tamir setinin olduğu bir çantayla içeri girdi. Fotoğrafı inceleyen Berrak’a gülümseyerek “Karım Neriman… Onu, sekiz sene önce kaybettik. Neriman’dan sonra eve pek misafir gelmez oldu. Buyur, otur kızım lütfen.” Berrak bir şeyler söylemek istedi fakat onun yerine sessizce işaret edilen koltuğa oturdu. Celal Bey de karşısına geçerek saati özenle tekrar alıp inceledi. Kapağını kilidine bastırarak açtı. Saat durmuştu. “Saatinizin yaşı yaklaşık yüz elli olmalı. Çok kıymetli bir parça! Buna sahip olduğunuz için kendinizi şanslı saymalısınız. Gençliğimde benim de böyle bir saatim vardı.” dedi. Berrak ilgiyle “Öyle mi? Peki sonra onu sattınız mı?” diye sordu. Celal Bey büyüteci takmış, elindeki yıllanmış çiftiyle parçaları söküyordu. “Asla. Benim için manevi bir değeri vardı. Ustam hediye etmişti. Zaten yanında çalıştığım onca sene her sabah bu saati incelerdim. Rahmetlinin de dikkatini çekmiş. Bana, ellinci saatimi tamir ettiğim gün bunu ödül olarak vereceğini söylemişti. Böyle söyleyince her gün en az bir saati tamir etmeyi hedefledim. Zamanımı saatlere adadım.” dedi tulumba çarkını çıkararak. “Yani ondan sonra her gün bir saat mi tamir ettiniz?” diye sordu hayranlıkla Berrak. Celal Bey güldü. “Hayır, daha çok her gün bir saat bozdum. Çünkü amacım elimdekileri kurtarmak değil ödüle kavuşmaktı. Bu hırsla çok fazla saate zarar verdim. Fakat bir süre sonra nasıl kırıldıklarını, nerede tutukluk yaptıklarını ezberledim. Hata yaparak hata yapmamayı öğrendim. Tabii bu süreçte zayiatlar da oldu.” Celal Bey çıkardığı parçalara özenle bakım yaptı. “Peki, öyleyse saatinize ne oldu?” diye sordu Berrak büyük bir merakla. Celal Bey bir süre cevap vermedi. İşine çok odaklanmış gibi görünüyordu. Berrak da bu sessizliğe gömülerek saatin tamirini izlemeye koyuldu. Birkaç dakikanın ardından Celal Bey “Sevdiğim kıza emanet ettim askere giderken. O zamanlar şimdiki gibi değil, askerlik uzun sürüyordu. Ona çok değer verdiğimi göstermek için en kıymetli şeyimi verdim. Geri döndüğümde onunla evlenmek istiyordum. Beni bekleyeceğine dair söz vermişti.” dedi derin bir nefes alarak. Başını kaldırıp camdan dışarı baktı. O zamanları tekrar yaşar gibiydi. “Askerden geldiğimde mevki sahibi biriyle evlendiğini duydum. Böylece yâr ile birlikte saat de gitti.” dedi. Berrak dinlediği hikâyenin etkisiyle gözlerinin yaşardığını hissetti. Geçmişteki olayların hâlâ Celal Bey’i nasıl etkilediğini görebiliyordu. Ayrıca hassasiyetle tamir yapışına hayran olmuştu. Saat onun ellerinde narin bir nesne gibi duruyor, o da sanki saatin canını acıtmak istemiyormuşçasına nahif hareketlerle işini görüyordu.
Neredeyse akşam olmuştu. Celal Bey büyük bir özenle saatin camını sildi. Tamir işi bitmişti. Berrak “Ben artık gideyim. Zaten epey rahatsızlık verdim.” diyerek ayağa kalktı ve kapıya yöneldi. Celal Bey aceleyle saati kesesine koyup Berrak’ın ardından gitti. “Bekle Berrak kızım! Saatini unuttun!” diyerek keseyi uzattı. Berrak utancından kızarmış bir yüzle “Unutmadım. Saat sizin Celal Usta! Babaannem vefat ettiği gün elinde bu saati bulduk. Saatin kesesine adınızı, dükkânınızın adresini yazıp ‘Saat emanettir, sahibine verin.’ diye not bırakmış.” dedi. Celal Bey şaşırmıştı. Sesi titreyerek “Sen Feride’nin mi torunusun?” diye sordu. Berrak gülümseyerek “Evet…” dedi. “Babaannem dedemle babasının zoruyla evlenmiş. Ne kadar direndiyse de bu evliliğe engel olamamış. Mecburen durumu kabullenmiş. Zaten kısa bir süre sonra dul kalmış. Babamı zorluklar içinde büyütmüş yine de tekrar evlenmeyi hiç düşünmemiş. Çocukken, bazen bu saate bakıp gizli gizli ağlarken görürdüm onu. Dedemi özlüyor sanıyordum o zamanlar. Meğer sizi düşünüyormuş. Umarım onu bağışlayabilirsiniz. Hoşça kalın!” deyip koşarak çıktı.
(AYB Türkiye Çevrim İçi Hikâye Atölyesi, (Ocak)2023)