HaftanınÇok Okunanları
Gülzura Cumakunova 1
HİDAYET ORUÇOV 2
HUDAYBERDİ HALLI 3
Osman Çeviksoy 4
KEMAL BOZOK 5
İdris Özler 6
UFUK TUZMAN 7
Bundan beş sene evvel “Kırgızstan Madaniyatı” gazetesi yayın hayatına başlamış, ama çeşitli sebeplerden dolayı yayını durdurulmuştu. Rahmetli Sakemiz gazetemize her gün uğrar, bizimle doya doya konuşur, fıkralar anlatarak güldürürdü. Gazetemizin sürekli çıkması için elinden gelen yardımını yapar, her gün yeni bir fikir ortaya atar, etkili sözleriyle bize güç kuvvet verirdi. O zamanlar müdürümüz Nuralı Kaparov’un odasında aşağıdaki konuşma yapılmıştı. Edebiyat, kültür üzerine yapılan konuşmayı günlük meselelerle uğraşırken unutmuşuz. Galiba bu söyleşiyi unutmamızda “Kırgızstan Madaniyatı” gazetesinin bir süre yayın hayatını durdurması önemliydi. Bir gün ses kayıt kasetlerini karıştırırken, bu konuşmayı bulduk. Rahmetli Sakemiz dirilerek yanımıza gelmiş gibi sevindik. Sake eskisi gibi şakalaşarak aramızda gibiydi....
- Edebiyatın gelişmesi için iktisadi desteklemek lazım. O destek olmadan, edebiyatın gelişmesi sürekli ertelenir. Kırgız edebiyatı Sovyet hükümeti sayesinde yaşıyordu. SSCB zamanında edebiyat için para ayrılırdı, o paradan edebiyatçılara ücret verilirdı, artı köylere dağıtılması için de ekstra para ayrılırdı. Aslında yazarlara maddi destek verilmesi lazım. Eskiden Rus asilzadeleri arasında sadece yetenekli olanları usandıklarından şiir yazarlardı. XVIII-XIX. yüzyıllardan sonra yazarların çoğu ücretle yaşamaya başladılar. Sonra yazarlara yayın evi sahipleri ödeme yapmaya başladılar, değil mi? Bu sektör böylece gelişmeye başladı. Sovyetler de yazarlar için çalışma imkânları sağladıklarından edebiyat gelişmişti. Bağımsızlığa kavuştuktan sonra Kırgız edebiyatı yerinde saymaya başladı. Devlet para vermedikleri için yazarlar yazmaz oldu. Eski ozanlar da para vermedikçe şarkı söylemez oldu. Konuyla ilgili Aleksey Tolstoy şunları demişti: “Ben yayınevi ile anlaştıktan sonra, ücretimin yüzde yirmisini almazsam, canım hiç çalışmak istemez”. Baydıke (Baydılda Sarnogoyev) de karısıyla kısa süre sonra ayrıldıklarından, büyük miktarda nafaka ödüyorlarmış. “Yazdığım şiirden kazandığım paranın çoğu nafaka için gidiyor. Bunu hatırladığımda canım şiir yazmak istemiyor” diye kendisi bazen söylerdi. Baydike içkiye karşı devletin aldığı önlemleri duyunca: “Devletin yasasını duydum, ondan sonra durdurdum (içkiyi bıraktım)” diye şiir yazmıştı. Sonra beni güldürerek “.. O yazdığım şiirin ücretine gene votka içtim” demişti. Bunun gibi maddi destek sağlanmazsa edebiyat gelişmez. Kırgız edebiyatı yerinde sayıyor demek doğru değildir. Bazıları eskiden aldıkları enerji ile hala durmadan yazıyorlar. Bazı kafasını çalışanlar siyasete ve ticarete atıldılar. Kafası çalışmayanlar ölünceye dek yazacaklar. Çoğu emekli maaşıyla geçiniyorlar. Para olmazsa, geçinmek zorsa, (iyi eseri) nasıl düşüneceksin? Özgürce düşünebilmek için karnın zil çalmaması lazım. Fakat buna rağmen kitaplar yayımlanmaktadır, onların hesabını soran ise ortalıkta yok. Biçare yazarların çoğu kendi imkanlarıyla eserlerini yayımlamaktalar. Kırgızlarda yanılsama çok, çoğunluk “Şiir yazarsam tarihe geçerim” diye düşünürler. Eser yazanların kaderi şöyledir: Örneğin kurt binden fazla tohum atar. O tohumları başkaları yer, sağa sola derken 5- 6 tanesi hayatta kalır. Yazarlar da bu kurtlar gibidir. Mesela, Fransa’da yıllık 1200- 1300 roman yayımlanıyormuş. Yirmi senede yayımlananları değerlendirecek olursak, bunlardan sadece bir veya ikisi okurların isteği üzerine yeniden yayımlanıyormuş. Şimdi bizde şair, yazar çok. Maddi durumu biraz iyi olan yazıyor, ama o da kendi boyundan kim varsa onu yazıyor. Kimmiş, “Ormon Han”. Kırgız’ın kendi hanı yok, diğer hanlı halklar gibi olmak istiyorlar biçareler. Kırgız herkesi han yapar. Örneğin, Rahmankul Han diye birisi var. O nasıl han olsun, halkının sayısı bir kasaba kadarmış.
- Kırgızların kitaba ilgisini nasıl çekebiliriz?
- Bizim halk zengin olmadıkça kitap okumaz. Öyle olsa bile çok az kimse edebiyatla ilgilenir. Eğer hükümet halkım okuryazar, aydın olsun derse yayınevleri, gazetelerden alınan vergileri kaldırması lazım. Çünkü, günümüzde bir kitabın fiyatı bir kilo etten de pahalı. Halk bundan dolayı bir kitap yerine bir kilo et satın almaktadır. Halkımız çoğalırsa edebiyatımız gelişebilir. Geçenlerde bir Yahudi yazarı bize geldi: “Eğer bir halkın % 2’si kitap satın alma imkanına kavuşursa, o halkın edebiyatı gelişmeye devam eder” diyor. Kırgızlar şu anda üç milyon, bunun % 2’si yirmi bin demek oluyor. Eğer bizim halkımızdan altı bin kitap sever çıkarsa, edebiyatımız gelişecekti. Tahminen % 0.2 Kırgız kitap okursa Kırgız edebiyatı gelişir. Örneğin, Estonlar 1959 yılında Kırgızlardan fazlaydı. Bir milyon kusurdu, hatırlamıyorum. Şimdi daha azlar, bence bir milyon civarındalar. Bunların edebiyatı Sovyet devrinde de, ondan önce de, şimdi bile durmadan gelişmektedir. Çünkü, halk zengin, eğitimli, kendi diline, kendilerine değer veren bir halk. Bundan dolayı zamanında ana dili için emek verdiler. Estonca kitaplar yayımlanmakta, yazarlar kalemi sayesinde geçinmekte, edebiyatı da yavaş olsa bile yoluna devam etmektedir. Kırgızlarsa fakir, eğitimsiz, votka arkadaşı, kitaptan uzak. Okumuyorlar, eğitimli Kırgızlar başka edebiyatları takip ederler. Çünkü yabancı edebiyatlar, Kırgız edebiyatından ilerdedir. Onların yazarları da bizim yazarlardan bir adım öndedir. Örneğin, Tolstoy ile bizim yazarları karşılaştırabilir miyiz? Çok önceleri Tukem (Tügölbay Sıdıkbekov) ile şakalaşırken bazen tartışırdık. Şakanın içinde gerçek de var. Ben dedim ki: “Tuke, Kırgız dili için neden yanıp kül olduğunuzu biliyorum. Sizin istediğiniz Kırgızların Kırgız dilinden başka dili öğrenmemeleri, eğer Kırgızlar başka dili öğrenirse sizi okur mu?” Buna kendisi de gülmüştü. Onlar, halk sadece bizim yazdıklarımızı okusun derler. Halk zengin olursa, ekonomimiz düzelir, edebiyatımız da düzelebilir. Fakat, Kırgızların zengin olması, ülkemizin gelişmesi, Kırgız’ın içkiyi, kötü alışkanlıkları bırakması, evde, otobüste kitap okumalarına inanmak isterdim ama çok zor.
-Yazarlar Birliği günümüzde bize lazım mı?
- Birlik neden lazım? Bu Sovyet hükümetinin sözünü söyletmek, başka düşünceleri ortadan kaldırmak için kurdukları bir birliktir. Günümüzde bu birliğe ihtiyaç yok. Eğer yazarlar kurum olarak kendi haklarını korumak (Yahudiler gibi), bazen toplanarak kendilerince (Profsoyuz gibi) tartışarak (birini başkan) seçmek isterlerse birlik beraberlik içinde olmaları lazım. Örneğin, yayın evleri yazarın parasını yediyse, dolandırdıysa v.s. Çünkü dünyada çoğu yayın evleri yazarlar üzerinden zengin oluyorlar. Onlara karşı durmak gerekir. Bizde durum farklı yazarlar arasında birlik beraberlik yok. Meslektaşlarının başarısına sevinmezler. Bundan dolayı dört gruba ayrılmış durumdalar. Banane beşe altıya hatta yirmiye bölünsünler. Yazmak isteyen kimsenin birlikle işi olmaz. Bizim için edebi dergi, gazete ve kitap çıkarılsa yeter. Yazarlar Birliği lazım değil. Eskisi de, yenisi de.. Birliğin yararını 5-6 kişi görmektedir. Onlar, yazarların menfaattarı için çalışıyoruz diye, hükümetten para veya başka bir şey alırlar, o kadar. Birlik idaresi, yazarlar vefat ettiği zaman cenazede bir konuşma yapıyor, hayatta olanların ise hal hatırını soran yok.
- Son zamanlarda Kırgız yazarlardan kimlerin eserlerini okudunuz?
- Günümüzde tarihi romanlar çok yazılıyor. Elime geçenleri bazen okuyorum. Hepsi başarılı diyemem. Tölögön Kasımbek’in “Baskın” romanı eski romanlarının çok gerisinde, Tököm’ün en iyi romanı “Kırılan Kılıç”. “Kel Kel” romanında bile Sovyet ideolojisi.... Basmacıların hepsini kötüler, Toktogul ile Frunze’yi över. Bunlardan başka Abdulhay Aldaşev’in kitabını okudum. Eseri edebi hatıra cinsindedir. Edebiyat bir bakıma hayal ürünüdür. Örneğin, “Er Töştük” dediğimiz hayatta kalmış mı? Hayal gücü. Cadıların tipleri halk arasında mevcut. Cadı karıkoca, Kurmanbek, Töştük’de hayal, halkın hayal gücü dolayısıyla meydana gelmiş eserler. Eserlerinde edebi hayal gücü ile yaratıcılığın birleşmesi lazım. Aldaşev’in eserinde, şahit olduğu olaylar iyi yazılmış. Üstelik onun kalemi de güçlüymüş, ama romanına mükemmel bir eser diyemeyiz. Edebi bir eser değil. Kısaca, okurken zevk aldığım çalışma olmadı. Şiirler de öyle. Bir taraftan Kırgızca kitaplar da yağmurdan sonraki mantarlar gibi çoğaldı. Dramatik sanat hükümetten para alarak hayata tutunuyor, sipariş ile geçiniyor. Hep bahadırlar, onları öven eserler. Edebiyatın ilk önce kendi devrini yansıtması lazım. Daha sonra geleceği, başkaları da geçmişi yazar. Bizim yazarların kahramanları boy liderleri ve bir vadinin yiğitleri. Günümüz valilerini, kaymakamlarını otuz sene sonra kahraman yaparsak ne halde kalırız? Bunlar rüşvetçi, halkın isteklerini yerine getirmeyen, dolandırıcı kahramanlar, değil mi? Bundan dolayı Kırgız edebiyatının istikbali Kırgız halkının durumuna, Kırgız milletine bağlı. Eseri ilhamla yazmak lazım, bunun için de karnın tok alması lazım. Gönlü rahat olmayan adamdan ne beklenir? Yazarın eserinin yayımlanacağına inancı olması lazım. Basılmazsa, nasıl yazmaya devam eder? Bazıları bürokratlara yalakalık yaparak eserlerini bastırıyorlar. Onlar yazar değiller. Çoğunun eserleri kendisi ölmeden öldü, bazılarının eserleri kendisiyle birlikte unutuldu. Eğer edebiyata gök yüzü dersek, gökyüzünde yıldız olarak yanmak kolay değildir. Gökyüzünde yer kısıtlıdır. Yüz yıl sonra Kırgız Çinlileşmez, Çince’yi benimsemezse, şimdiki halimizde durumumuzdan berbat olur. Ruslara katılmaktansa 1.5 milyar Çin’e katılmamız daha doğrudur. Şimdi hem gazeteler, hem hükümet Çin’i övüyor, bu Çinlileşeceğimizin işareti. Çin bizi krizden çıkaracak, bizi kurtaracak diyorlar. Onlar bizim için demir yolu yapıyorsa, destekliyorsa, Çinlileşmeye başlamışızdır. Çinlileşmezsek, kaybolma tehlikemiz bir gerçektir. Bunu not edin!
- Sizce Kırgız edebiyatı gelişmeyecek öyle mi?
- Gelişebilir, nede olsa kökleri eski, 24. yıla (1924) kadar kökü yoktu. Çoğu yazar Kırgız edebiyatını hayatı resmederken kullanıyordu. Eskiden Rusların çocukları yazar olmak istediğinde, kavga çıkardı mesele evlatlıktan redde kadar giderdi. Örneğin, Nekrasov’a anne-babası: “Allah belanı versin, bu iş değildir, yazar olursan fakir kalırsın, zorlanırsın” demişler. Şimdilerde kim oğlunun yazar, şair olmasını ister ki. Onun yerine lokantada şef ol der. Günümüzde şiir yazarak geçinmek imkansızdır.
- Son yıllarda hangi eserleri kaleme aldınız?
- Son on yıl içerisinde hiçbir şey yazmadım. Çünkü geçim derdiyle üniversitede dersler veriyorum. Bazen makale yazıyor, röportajlar veriyorum. Üniversite öğrencileri için iki üç yıldır kitap hazırlıyorum. Çünkü, Kırgız edebiyatını yeniden yazmamız gerekiyor. Kırgız edebiyatçılarının çoğu eski kafayla devam ediyor. “Kırgız edebiyatı şimdiye kadar nasıl gelişti? Cengiz Aytmatov gibi bir usta dünyaya nasıl sesini duyurdu?” sorularını sormamız lazım. Şimdilik bu soruların cevaplarını vermeyi planlıyorum. Zamanım olursa, roman mı desem, uzun hikayemi desem iki üç çalışmayı başlamış bulunmaktayım, onları tamamlayıp sonra öleyim diye düşünüyorum. Fakat, eskiden beri yazarlar arasında söylenen bir söz var: çok isteyip, yazmayı planladığın eseri yazmayıp bitirmezsen ölmezsin... Ha-ha-ha... Onun için ben de ölmeyim diye sözünü ettiğim eserleri bitirmiyorum. (Maalesef, burada konuşmamız kesilmiş. Ses kayıt cihazından aldığım kayıtta başka bir röportaj devam ediyor).