Salican Cigitov’un Ders Notlarından… “Edebî Eleştiri”


 01 Kasım 2021



Edebî eleştiriye Rusçada “literaturnaya kritika” denir. Kritika, “Grekçe kritike” kelimesinden gelmektedir. Onun anlamı ise; bir şeyi parçalama, parçalarına ayırma, tahlil etme ve değerlendirme becerisidir. “Kritika” için Türkiye Türkçesinde “eleştiri/tenkit” Özbekçede “tankid”, Tatarcada “tenkıyt”, Kazakça ve Kırgızcada “sın” denmektedir.

Tenkit, tankid, tenkıyt” Arapça “tenkîd” kelimesinin bazı Türk lehçelerindeki söylenişi olup herhangi, bir şeyin eksik yönünü ifade etmek anlamındaki fiilden oluşan bir kavramdır. Kazakça ve Kırgızcadaki “sın” terimi ise dikkatle bakılıp değerlendirme anlamına gelen “Krg:sınoo, TT: sınama” kelimesinin kök hâliyle ilgilidir. 

Edebî eleştiri, edebiyat ilminin edebiyat tarihi ve edebiyat teorisiyle aynı alanda edebî eser yaratıcılığı ilminin bir türüdür. Eğer edebiyat tarihi bir bilim dalı olarak bir millî edebiyatın geçmişte yürüdüğü yolu öğretmekle meşgul ise, edebiyat teorisi de genel edebiyatın yazma usullerinden, gelişme sürecinden, iç yapısıyla ilgili türlerini, toplumda gerçekleştirdiği sorumluluklarından, dolayısıyla edebî eserlerin ortak değerlerinden ve hususiyetlerinden  “yapısal özelliklerinden” ve “fizyolojisinden” soyut ilmî sonuçlar çıkarma amacını gözetse de edebî eleştiri çoğunlukla edebiyatın bugünkü durumunu, problemlerini, gelişme yoluyla farklılaşmasını inceleyerek kontrol görevini icra eder. Kesin bir dille ifade edecek olursak, edebî eleştiri öncelikle kendi döneminde yayınlamış edebî eserlerin, dergilerde yayımlanan makalelerin başarılılarını tespit eder, eksikliklerini ortaya koyar, inceleyip mazmunlarında (içeriklerinde) yansıtılmış olan hayatın türlü yönleriyle ilgi kurarak tartışma konusu yapar; edebiyatın hâlihazırdaki gelişmeleri genel akımın ortak işaretlerini, bazı kendine mahsus niteliklerini tespit eder, dolayısıyla bugünün görüşlerinden geçmiş dönemlerden yok olmadan bugüne kadar gelen eserlere de başvurur, onların çağdaş dönemle benzer anlam ve önemini yansıtır. 

Edebî eleştiri nereden çıkmıştır ve nasıl oluşmuştur?

Halk, yazı dilinin olmadığı zamanlarda edebî eserleri (şiir, destan, masal vb.) herkesin huzurunda doğaçlama (tuluat) sunmuştur. Başka bir ifadeyle bu etkinlik şiir okuyucuları, destan ve masal anlatıcıları ile dinleyiciler yüz yüze oturarak gerçekleştirilmiştir. İcra edilen eser için dinleyiciler alkış tutarak takdir ederler veya hoşlarına gitmediyse ıslıklayıp bağırarak değerlendirirlermiş. Bu da bir tür doğrudan doğruya doğal bir eleştiri olarak sayılmıştır. 

Edebî eserler kapalı odalarda yazılıp matbaalarda basılarak okuryazarlar tarafından satın alınır, okunur, anlaşılır. Yayımlanan kitapların okunma ve anlaşılma sürecine bilim alanında “estetik anlayış” denir. 

Elbette, herhangi bir okur hayat tecrübesine, teorik eğitimine, edebî terbiyesine ve estetik zevkine göre okuduğu edebî esere duygusal bir değer verir (beğenir veya beğenmez), kendince bir değerlendirme yapar, eserden etkilendiği yönleri gizler veya açık bir netice çıkarır, bazen tanıdıklarına da anlatır ve tartışmaya açar. Bazı okurlar ise, okuduğu eser hakkında düşüncelerini yazara, gazete-dergi redaksiyonlarına, basımevlerine, radyo ve televizyonlara yazılı olarak bildirirler, kütüphanelerde, okullarda, üniversitelerde yazarın katılımıyla gerçekleştirilen öğrencilerle sohbet programlarına, konferanslarda düşüncelerini söylerler. Bu tür sözlerin yayınlandığı edebî eserlerle ilgili bir kamuoyu da oluşmuş olur ve böylece edebî eleştiri rolünü de oynar. 

Millî edebiyatımızın yeni oluşmaya başladığı zamanlarda yayımlanan her bir eser, gazete ve dergilerde övgüden ya da eleştiriden mahrum bırakılmazdı. En azından övücü veya yerici demeden o eseri yazan kişinin kendisine benzer bir kalem arkadaşı olurdu. Demek ki, yazarlar ister dostluk niyetiyle ister kötü niyetle olsun birbirine karşı çok amatör ruhla yazılı basına çıkarlar. Bu söylediklerimize Kırgız edebiyatı tarihinin ilk dönemi çok sayıda misallerle doludur.  Meselâ, 1928 yılında Sıdık Karaçev’in “Erksiz kündördö/ İradesiz Günlerde” adlı kitap yayımlamıştır. O eser, ilk kez Kırgızca olarak geniş hacimli ve nesir türünde kaleme alınmış bir eserdir.  Kitabın basılması üzerine genç yazar Satıbaldı Naamatov bir makale yazar; “Caŋı madaniyat colunda/Yeni Medeniyet Yolunda” dergisinde de bastırır. Makalede S. Karaçev’in eseriyle ilgili ağır ithamlarda ve olumsuz eleştirilerde bulunur. Bununla birlikte 1920’li yıllarda Kasım Tınıstanov, Aalı Tokombayev, Kasımalı Bayalinov gibi şahsiyetlerin kitapları da yazı alanında bazı yenilikler getirmiş, tartışmaya alınmıştır. Eleştirmenlik rolünü bir nevi yazarların kendileri gerçekleştirmiştir. 

Millî edebiyat biraz geliştiğinde amatör edebî eleştirinin yerine profesyonel edebî eleştiri gelir. 

Tabii ki kapitalizm şartlarında kitap basma teknikleri, kâğıt üretme teknolojisi çok iyi düzeyde gelişmiş, kitapların binlerce tirajla basılmış olmasının yanı sıra çok ucuz maliyetle basılması için de kaynaklar oluşturulmaktadır; buna bağlı olarak halkın yaşam seviyesi yükseliyor, medenî istekleri çoğalıyor, okuryazar ve eğitimli insanların sayısı da önemli derecede artmaktadır. Neticede matbaacılık, kitap satışı ve gazetecilik bir hayli ticarî bir meseleye dönüştü; kitaplar çok basılıp çok satılmakta, gazete ve dergilerin de sayısı da nüshası da çoğalmaktadır. Gelir getirmeyen ilmî ve ilmî-popüler gazeteler peyda olmaktadır. Toplumdaki bu tür radikal değişmeler edebî eleştirinin de profesyonel niteliğe kavuşmasını sağlıyor. Başka bir deyişle ifade edecek olursak dönemin yazılı edebiyatı hakkında eleştiri yazıları yazma işi bir nevi eğitimli insanların ömürleri boyunca icra edecekleri bir meslek olacaktır. 

Eleştirmenler aslında teorik bilimle donanmış, edebiyatı canı kadar seven, özellikle edebî talim-terbiye almış, estetik sözlerin iyisini kötüsünü, esas özelliklerini, akını karasını şaşırmaksızın bilen, düşüncelerini akıcı bir dille ilgi çekici bir şekilde yazabilen kalem sahipleridir. Doğrusu bu tür sıfatlar, eleştirmen(münekkit) vasfını taşıyan herkeste olmayabilir.  Eleştirmenlik işi para kazanma, geçinme, aile kurmaya imkân veren tam veya yarım yamalak bir meslek hâline dönüşmesi sebebiyle ona doğuştan estetik yeteneği, yeterli düzeyde eğitimi, iyi bir meslekî hazırbulunuşluğu, örnek metinler seviyesinde yazma becerisi olmayan ama bir miktar sözde kahraman veya küstah aydınlar yapışırlar. (Bir de bu tür hâllere başka mesleklerde veya zanaatlarda da rastlanır. Tıpkı yenecek bir şeyi olan yere faydalı organizmaların yanı sıra asalaklar da yığılır ya hani.)

Eleştirmenler edebiyat dünyasına nereden gelirler?

Büyük Rus yazarı Lev Tolstoy: “Yazar olacağım diyen ama olamayanlardan iyi eleştirmen çıkar” der. Hakikaten dünyadaki ünlü eleştirmenlerin kahir ekseriyetinin kaderi böyledir. Meselâ, Rus eleştirmen V.G. Belinskiy çocukluk çağından itibaren edebiyata ilgi duyar ve çok okur, edebî eserler yazmakla meşgul olur fakat bu gayretine rağmen yeterli bir netice alamayarak eleştirmenliğe geçer ve böylece edebî alanda büyük başarılara ulaşır. 

Tabii ki yazar olamayıp da eleştirmen olanların çoğu kendilerinde gizli kalan edebî kavramlar dünyasında gayret içinde olmaları sebebiyle edebî eğitim, edebî zevk, edebî dil sezgisi bakımından pek de aksamazlar, edebiyatın temel meselelerini bir hayli ayrıntılı biçimde anlatırlar, yeni basılan eserlere güvenilir yorumlar yaparlar, bu yorumlarında tarafsız bir değerlendirme de yapabilirler; tenkitlerini ve bulgularını, çıkarımlarını etkili bir dille ifade edebilirler. 

Maaşlı bir göreve bağlanmayıp yalnızca gazete ve dergilere eleştiri yazıları yazmakla hayatını devam ettirenler dünya edebiyatı tarihinde pek azdır. Eleştirmenlerin hepsi bir maaşlı yerde çalışır, boş bir zaman bulduklarında ise hemen eleştirmeye başlarlar. Eleştirmenlerin arasında edebiyat ilmi hakkında aydınlar, özellikle de ilmî nâma sahip ünlü üniversitelerin hocaları çokça yer tutar. Bunların içinde ünlü edebiyatçılar olduğu gibi edebî-estetik sözlerin ak ile karasını ayırt edemeyen, sözde ilmî üslubuyla hiç de ilgi çekmeyen, anlamsız, önemsiz, faydasız eleştiri yazılarını evirip çevirip yazanlar da vardır.

İşte, eleştirmenlikle meşgul olanlar arasında yazarlar (şairler, düzyazı (nesir) yazarları ve drama yazarları) da çoktur. Dünyanın klâsik yazarları arasında eleştiri yazıları yazmayanlar çok azdır.  Bazı yazarlar (meselâ, L. Tolstoy, M. Gorki, Tomas Mann vb.) iki üç cilt dolusu makale yazmışlardır. 

Demek ki profesyonel edebî eleştiri metinleri yalnızca edebiyata dair makaleler yazarak yaşayan profesyonellerce değil, eleştirmenliği ikinci veya ek bir meslek olarak yapanlar (yarı profesyoneller) tarafından da oluşturulabilirler. Fakat bu metinler edebiyatın çok başarılı uzmanlarının kaleminden çıkmaktadır.  İşte bu nitelik edebî eleştiriye profesyonel bir vasıf kazandırmaktadır. 

Edebî eleştiri iki kola ayrılmaktadır. Birincisi, eleştiri yazısı yazanlara mahsus eserlerin, edebiyat uzmanları tarafından nasıl kabul göreceği, nasıl değerlendirileceği, topluma ne gibi yenilikler getireceğini yansıtır. Herhangi bir yazar kendi yazdığı metin hakkında başkalarının söylediği eleştirel düşüncelere kayıtsız kalamaz; övüldüğünde memnuniyet duyar ve motive olur, yerildiğinde ise üzülür, incinir. Ne olursa olsun düşünmeye, herhangi bir reaksiyon göstermeye, gerekli çıkarımlarda bulunmaya mecbur kalır. İkincisi ise, edebî eleştiri çoğunlukla okurlara ithaf edilir, yeni basılan eserlerin iyi-kötü yönleri tanıtılır, okurlar edebiyatla ilgili bilgilerle donatılır, edebî zevklerini geliştirmeye, yönlendirmeye az çok katkı sağlar. Böylece edebî eleştiri, edebiyata hevesli okurlara reklâm yapma rolünü de oynar.   

Elbette ki yazarlar çevresinde çoğu zaman ana düşünceler konusunda tartışmalar yapılırken ve estetik bakış açıları ifade edilirken, beraberinde siyasi nitelikte sözler de söylenebilir. Çeşitli sebeplerden dolayı edebî süreçte yer alanların yeni kuşakla eski kuşak, ilericilerle (progresçiler) gericiler (retrogradlar), realizm yanlılarıyla modernizmi savunanlar edebî bir topluluk ya da dernek altında biri diğeriyle polemiğe (gazete ve dergilerde atışmaya) girer. Bu polemiğin içine bazen yalnızca eleştirmenler değil; yazarlar, bilim adamları hatta sıradan okurlar da çekilir. Tabii ki, bu tür tartışmalar esasen edebî eleştiri çerçevesinde yürütülürken genellikle aydınların ilgisini çeker, dolayısıyla kamuoyunun düşüncelerinin de canlanmasına aracı olur. 

 Aslında düşünce ve ifade özgürlüğünü kısıtlayan, baskı altına alan sosyal bilimler, özellikle felsefenin fazla gelişmediği ve eleştiri kültürünün toplum arasında pek yayılmayan ülkelerde edebî eleştiri yalnızca yazılı edebiyatla alakalı meselelerden söz edilmesiyle sınırlı kalmaz; sosyoloji, felsefe ve siyaset bilimi gibi bilim alanlarını da harekete geçiren problemleri beraberinde tartışmaya mecbur kılar. Buna 19.yüzyılın ortalarında Rus Çarlığı döneminde ortaya çıkıp gelişen edebî eleştiri iyi bir örnek sayılabilir. Söz konusu dönemdeki Rus edebî eleştirisi, yazılı edebiyat meselelerini daima dönemin toplumsal meseleleriyle birlikte değerlendirip profesyonel filozoflar, siyasetçiler, ekonomistler ve değişik alanlardaki bilim adamları araştırma yapıp ortaya bir fikir sunmaya çalışmışlar veya çözebilecekleri sorunlara ilgi göstermişlerdir. Kesin bir dille ifade edecek olursak, o dönemin eleştirmenleri V. G. Belinskiy (1811-1848), N.G. Çernışevskiy (1828-1889), N.A. Dobrolyubov (1836-1961), D.İ. Pisarev (1840-1868) yeni yayımlanan herhangi bir eserin mazmununda (içeriğinde) verilen hayata dair zıtlıkları, kavgaları-çekişmeleri, sıkıntılı durumları sorgulama bahanesiyle çoğunlukla kendi dönemindeki toplumsal gelişmelerin karakterini, akımını, büyük-küçük tezatlarını tahlil etmeye güç sarf etmişlerdir. Neticede, onlar yalnızca yazılı edebiyatın üstün başarılı uzmanları değil, çok yönlü ünlü düşünürleri, aydın demokratları, ilerici yazarları sırasında tarihî arenada görünmüşler, okurlar arasında da kadir kıymet bakımından kendi çağdaşları olan büyük yazarlarla aynı düzeyde kabul görmüşlerdir. Onların kaleminden çıkan eleştiri yazıları ve kitapçıklar Rusça olarak hâlâ basılmaktadır.

Edebî eleştiri daima yazılı edebiyatın bir türevi, sadık bir refakatçisidir. Binaenaleyh, eğer edebî eserler kesintisiz olarak çıkarsa, işte o zaman edebî eleştiri yazıları da ona göre şekillenerek yayımlanır. Herhangi bir sebeple bir edebî eserin yayımlanması, edebî gazete ve dergilerin basılması engellenirse edebî eleştiri de derhal buharlaşıp gider. Meselâ, Kırgızistan bağımsızlığını aldıktan sonra dünyanın fakir ülkeleri arasına katıldı, kapitalizmin çetin yoluna düştü, halkının fakirleşmesine ve medeniyet bakımından da zayıflamasına yol açtı. Neticede, ülkenin hükümeti eskisi gibi edebî kitapların, gazete ve dergilerin basımı için maddi yardımda bulunmamakta, ödenek ayırmamaktadır. Nihayetinde edebî eserlerin basımı çok keskin biçimde azaldı, edebî gazete ve dergiler kapatıldı. Profesyonel eleştirmenler olsa da son 15 yıl içinde (1991-2005) çıkan birkaç edebî esere rağmen eleştiri yazıları yayınlanmamaktadır. 

Demek ki, edebî eleştirinin gelişip ilerlemesi için edebî hayatın da canlı olması ve edebî sürecin kesintisiz devam etmesi zorunludur. 

Edebî eleştiri yazısı, değerlendirme (yeni basılan esere yönelik kısa yorum, açıklama), edebî portre, geniş özet (edebiyata dair haberler hakkında geniş çaplı eleştiri yazısı), polemik notları, bibliyografik yorum, deneme (edebiyat temalarında özgür düşünce sunma) vb. türlerde yazılıp hiç değilse edebî dergilerin son kısmında yayımlanmaktadır.  Ancak yalnızca eleştiri yazılarından, değerlendirmelerden, dipnotlardan ibaret dergiler de vardır. Böylece eleştiri yazıları meslektaşların ortak çalışmaları yoluyla veya yazarların kişisel çalışmaları şeklinde de basılmaktadır.

 

[1]   Ala-Too Adabiy-Körköm Jurnalı, No3, Mart 2021, s.133-140

[2] Muhittin Gümüş, Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Mütercim-Tercümanlık Bölümü Öğretim Görevlisi muhittin.gumus@manas.edu.kg

Bu yazı Kardeş Kalemler dergisinin 179. sayısında yer almaktadır. Derginin bu sayısında yer alan tüm yazılara aşağıdaki bağlantı üzerinden ulaşabilirsiniz.
Kardeş Kalemler 179. Sayı