HaftanınÇok Okunanları
KAYNAR OLJAY 1
Osman Çeviksoy 2
SALIM ÇONOĞLU 3
İ. M. Galimcanova 4
Gülzura Cumakunova 5
Kader Pekdemir 6
Kardeş Kalemler 7
XII. yüzyıl Azerbaycan edebiyatını altın çağı olarak adlandırılan aydınlarla hemfikir olan Samed Vurgun; Mehsetî Gencevî, Hâkanî Şirvânî veNizâmî Gencevî'nin edebî ve sanatsal mirasından beslenmiştir. Samed Vurgun, bu şairlerin hümanizm, yüksek insani duygular, bilişsel yargılarla süslenmiş, insan ve toplum olayları, manevi ve ahlaki problemleri kendi özünde ihtiva eden sanatsal miraslarının birdenbire ortaya çıkmadığını, çok uzun süren bir edebî ve kültürel oluşum sürecinin sonucu olarak ortaya çıktığını söylemiştir. Şair, ortak başlangıç döneminde oluşmuş edebiyatı, yazılı anıtları kültürümüzün oluşum ve gelişim kaynağı olduğunu, XII. yüzyıl Uyanış Dönemi Azerbaycan edebiyatını bu zengin edebî ve sanatsal deneyiminin mantıksal bir devamı olarak değerlendirmişdir.
Nizâmî Gencevî, Samed Vurgun’un beyan ettiği, edebî mirasının hem fikir zenginliği açısından hem de şiirsel olgunluğundan bahsettiği sanatkârlardandır. Şair, Nizâmî'nin eserlerini inceledikten sonra onun Türkçülüğüne, bağlı olduğu halkın manevî değerlerine, ahlâki niteliklerine, millî ruhuna sadık olması yönünden Doğu şiir sanatında ilk olduğu sonucuna varmıştır. Öyle ki Nizâmî “Hamse” adlı eserinde sadece anayurdu Azerbaycan'ı değil, aynı zamanda Doğu’nun imajını çizmiş, bütün Doğu dünyasının da portresini ortaya koymuştur. O, bütün insanlığın acısını hisseden, yaşayan ve bu yaşantıları yazıya aktarabilen bir sanatkâr olmuştur. İnsanlığın ve beşeriyetin faciasını içselleştirebilmesindir ki Nizâmî mirasının zaman ve mekân kısıtlaması yoktur. Samed Vurgun, Nizâmî’nin tüm bu özelliklerinden dolayı bir insan olarak kendi döneminin oğlu, vatandaşı gibi görse de bir şair ve fikir adamı olarak hem dünün hem bugünün hem de yarının mütefekkiri gibi görmüştür. Şaire göre Nizâmî, döneminin önde gelen bir sanatkârıdır ve Samed Vurgun tüm yaratıcılığı boyunca selefinin bıraktığı mirasla yakından ilgilenmiş, hem sanatsal çalışmalarında hem de makale ve konferanslarında onun şiirsel düşüncesini ve edebî mirasının insanlığa karşı tutumunu sürekli olarak dile getirmiştir. Samed Vurgun’un onun adını büyük bir saygıyla andığı lirik şiirleri (“Nizâmî”, “Azerbaycan” vs.) ve “Ferhat ve Şirin” oyununun teması ve motiflerini Nizâmî eserlerinden almış olması, “Leyli ve Mecnûn” manzum hikâyesini dilimize tercüme etmesi bu söylediklerimizi kanıtlamaktadır.
Samed Vurgun’un Nizâmî mirasından bahsetmesi süreklilik arz etmektedir. O, konuşmalarında Nizâmî eserlerinin çevirilmesi ve yayınlanmasının yanı sıra araştırılmasının da gerekliliğine kaydetmiş, Nizâmîşinaslık için “Nizâmî ve Doğu edebiyatı”, “Nizâmî ve Batı edebiyatı”, “Nizâmî romantik düşüncelerin üstadı gibi”, “Nizâmî yaratıcılığında uluslararası motifler”, “Nizâmî’nin edebî tarzı”, “Nizâmî’nin bakışaçısı” gibi somut konular da teklif etmiştir. Şair, sadece bununla yetinmemiş, Nizâmî’nin çağdaşları, Doğudaki rönesans dönemi, genel olarak Doğu edebiyatı hakkında araştırmaların yapılmasını, ayrıca hem Azerbaycan’da hem de Doğu’da bulunan millî ve manevi, edebî ve estetik nitelikleri tanıtmayı, yaymayı ciddi bilimsel öneme sahip bir konu olarak görmüştür. Samed Vurgun’un klasik mirasın araştırılmasına, yakın veya uzak geçmişimizin öğrenilmesine böyle istekli ve titiz yaklaşımı, çağdaş edebî sürecin gelişiminde sağlıklı geleneklerin kullanımına yaptığı vurgu, dünya edebiyatına benzeri görülmemiş inciler kazandırmış Azerbaycan’ın tarih ve kültürüne yanlış bir şekilde bakanlara, nihilistlere, kozmopolitlere tutarlı bir cevap idi.
Samed Vurgun’un Nizâmî Gencevî ile ilgili düşünceleri, bir şairin selefine hakkında olumlu izlenimi, herhangi bir duygunun etkisi altında söylenmiş kanaatleri olarak karakterize edilemez. Bu sıcak tavır aynı zamanda derinlemesine analiz ve bilimsel yaklaşımın da bir ürünüydü. Biliyoruz ki Samed Vurgun aynı zamanda Nizâmî’nin “Leyli ve Mecnûn” eserini tercüme etmiştir. Başka bir deyişle şair, selefinin edebî mirasının tüm şiirsel inceliklerine, mucizevi gücüne, fikrî ve sanatsal başarılarına doğrudan vâkıf olduktan sonra kendi düşüncelerini ve görüşlerini dile getirmiştir.
Samed Vurgun, teorik mirasında Nizâmî şiirinin sanatsal sisteminden, sanatsal ustalığının özelliklerinden bahsettiği gibi, toplumsal idealinden, devlet ve din hakkındaki görüşlerinden, hayata ve zamana, insana estetik bakış açısı sisteminden de bahsetmiştir.
Samed Vurgun, Nizâmî’yi demokratik düşüncelerin şarkıcısı olarak adlandırmıştır. Nizâmî henüz XII. yüzyılda halkın idaresini kendisine emanet etmenin gerekliliğinden bahsetmiş ve halkın kurtuluş yolunu yalnızca manevî zenginliğe sahip olan bilge yöneticilerde görmüştür.
Samed Vurgun’a göre, şair cesaretiyle Doğu edebiyatına bir özgünlük getirmiş, halkın sıradan temsilcilerini yücelterek ölümsüzleştirmiştir.
Nizâmî, insanı her zaman insanlığın en yüce varlığı olarak görmüş ve insanın şeref ve haysiyetini her şeyden üstün tutmuştur. Samed Vurgun makalelerinde Nizâmî'nin insana verdiği yüksek değerden bahsederek insan zekâsını, algısını her şeye kadir olduğunu düşündüğünü ve insanda yüksek ahlaki nitelikler görmek istediğini gösterir. Nizâmî'nin düşüncesine göre insanın kâmil yahut cahil olması kendi elindedir. Böyle bir durumda, niye o kâmil olmak, manen zenginleşmek için çabalamasın? Gerçeğin ve anlayışın zaferine derin bir inancı olan şair, insanları hayırsever olmaya, haysiyetini korumaya çağırmıştır. Şair, Nizâmî’nin insanların yalnız dış görünüşünü, görünen yüzünü, başından geçen olayları değil; onun iç alemini, fikir dünyasını tüm çelişkileri ile yansıttığını göstermiştir. Bunun için Samed Vurgun, yalnızca şair olmayı kabul etmez, yazarın aynı zamanda filozof olmasını da talep eder. Samed Vurgun’a göre her yaratıcı şahıs, çağının ideoloğu olmalı; halkın düşüncesini, duygusunu ve hislerini dile getirmelidir. Şair, yaratıcı sürecin bu tür mevcut sorunlarını çözmek için Nizâmî’nin sanatkârlığından faydalanmayı tavsiye etmiştir.
Nizâmî, insana onun anlayışına, akıl ve düşüncesine göre değer vermiştir. Bu özelliklerinden dolayı Samed Vurgun“Nizâmî, feodal Azerbaycan'ın ve Doğu’nun XII. yüzyılından daha ileride olduğu” düşüncesine inanmaktadır.
Dâhişair, bilimin ve zekânın dünyadaki bütün kötülüklere galip geleceğine inanmış, dünyanın gizemlerinin araştırılmasında sadece anlayışın zafer kazanacağına ümit etmiştir.
Samed Vurgun edebî sanatta geleneklerin devamı meselesini ifade eden Nizâmî’nin dünya sanat düşüncesinin gelişmesine etkisinden söz ederek şairin yüzyıllardır kendinden sonra gelen nesillerin en iyi düşünce ve duygularına hükmettiğine işaret etmektedir. O, Nizâmî'nin Azerbaycan edebiyatına, Doğu kültürüne ve genel olarak dünya çapındaki edebiyat ve estetik alemi üzerindeki etkisinden, tesirinden bahsetmiştir.
Bilindiği üzere Nizâmî’nin yüzlerce halefi ve kendisini üstat olarak gören öğrencisi olmuş, şairin eserlerine nazireler yazılmış, yaratıcılığının sanatsal motifleri esasında çok sayıda eser ortaya koyulmuştur. Daha sonra şair, bunun yaratıcılığa özgü bir durum olduğunu, fakat bu edebî etkinin bilimsel yönlerinin araştırılması ve incelenmesinin gerekli olduğunu ifade etmiştir.
O, Nizâmî'nin Gürcü şair Şota Rustaveli’ye olan etkisinden bahsetmiş, bu edebî bağlantının incelenmesi gerektiğini vurgulamıştır: “Nizâmî'nin büyük Gürcü şair Şota Rustaveli'nin üzerinde etkisi henüz incelenmemiştir. Rustaveli ile Nizâmî'nin çevirisi üzerinde çalışırken onların edebî kişilikleri arasında birçok benzerliklerin olduğunun farkına vardım. Hem ayrı ayrı millî edebiyatların tarihinin hem de halkımızın karşılıklı edebî ilişkilerinin incelenmesi için bununla ciddi ve titiz olarak ilgilenmek gerekir”.
Bu düşünceler, bugün bize sıradan görünebilir, fakat bu düşüncelerin söylenildiği dönemi ve Nizâmîşinaslığın henüz yeni yeni geliştiğini dikkate alırsak bu fikirlerin ne kadar önem arz ettiğinin farkına varırız. Gerçekten de Nizâmî'nin Batı ve Doğu edebiyatı ile ilişkilerini, onun dünya edebiyatındaki seviyesini, etki alanını inceleyen büyük edebiyatçı alimlerin ‒Ekber Ağayev'in “Nizâmî ve Dünya Edebiyatı”; Ali Sultanlı'nın “İskendernâme ve Batı Avrupa Edebiyatı”, “Leylâ ile Mecnûn ve Batı Avrupa Edebiyatı”; Nüşabe Araslı'nın “Nizâmî ve Türk Edebiyatı”; R. Azade'nin “Nizâmî ve Onun Şiirsel Selefleri”; Y. Halil'in “Doğu Uyanış ve N. Gencevî”‒ bu alandaki çalışmalarıyla tanıştığımızda Samed Vurgun’un öneri ve yorumlarının bilimsel açıdan ne kadar önem taşıdığını görürüz. Ekber Ağayev, Nizâmî Gencevî’nin Avrupa edebiyatı da dahil olmak üzere dünya edebiyatı üzerindeki etkisini; şairin Goethe, Heine, Gotsi, Schiller'in eserleri ile bağlantısının benzer yönlerini yazmıştır:
“Alman edebiyatının Goethe ve Schiller gibi iki büyük yazarının Nizâmî yaratıcılığıyla olan alakası, büyük Azerbaycan şairinin dünya edebiyatındaki etkisinin ne kadar büyük olduğunu bütün netliğiyle kanıtlar.
Nizâmî’nin konularının dünya edebiyatında ve özellikle Batı Avrupa edebiyatında yayılması ve bu konulardan istifade edilmesi meselesinden bahsederken büyük şairin eserlerinin bireysel kurgusunun bazen Avrupalı yazarlar tarafından doğrudan istifade edildiğini bazen de aynı konuların dolaylı yollarla Avrupa edebiyatında kullanıldığını ifade etmek gerekir.”
Samed Vurgun, Nizâmî mirasının araştırılmasının neden bu kadar önemli olduğunu düşünüyordu? Öncelikle şunu söyleyebiliriz ki, şairin eserlerinin bilimsel ve felsefi öneminin, fikri değerinin, insanın düşünce ve fikrine nüfuz etme gücünün, şiir ve ideolojik niteliğinin ve onun örneğinde Azerbaycan edebî ve estetik düşüncesinin sağlam temeller üzerinde oluşmasının yaygınlaşmasını istiyordu: “Azerbaycan halkı, insanlığa edebiyatta Doğu rönesansının büyük yaratıcısı, Doğu’da romantik şiirin temsilcisi, büyük filozof ve alim, sanatsal düşüncenin dehası olan Nizâmî Gencevî’yi vermiştir. Yalnızca bu, ona dünya medeniyet tarihinde onurlu bir yer edinme hakkını verir.”
İkincisi, Nizâmî’nin eserlerindeki hümanizm ve vatanseverlik, romantik üsluptan istifade, çatışma ve zıtlıkların büyük bir ustalıkla kullanılması, yarattığı imajı tüm iç karmaşıklığıyla ifade etme yeteneği, ideal kahramanın tüm yönleriyle tasvir edilmesi gibi niteliklerinden dolayı çağdaş edebî sürecin, ölümsüz edebî gerçekçiliğin gelişim ve değişiminde istifade etmeyi gerekli görmüştür.
XII. yüzyılın mütefekkiriher türlü yapaylığı, insan zekâsına ve bilincine, sağduyu ve mantığa aykırı olan her şeyi reddetmiş; hem dönem hadiselerinde hem de çalışmalarında doğallığı tercih etmiştir. Nizâmî’nin eserlerindeki kahramanlar efsanevî tipler, hûrîler, melekler değil; düşünen, üreten insan karakterleridir. Yetenekli söz ustasının yarattığı insan karakterleri, imajları anıtsallığıyla dikkat çekmiştir. Şair, onların iç dünyalarını tüm teferruatları vezıtlıkları ile göstermiş, ruhsal dünyalarını ustalıkla yansıtmıştır. Bilindiği gibi, Nizâmî’nin bazı selefleri, zamanının birçok şairi gibi yüksek mevki ve iyi bir yaşam için saraylara gitmemiş, halkın içinde yaşamış, ilhamını da halktan almıştır. O, eserlerinde ait olduğu halkın hayat ve yaşamını, gelenek ve göreneklerini, faziletli düşünce ve arzularını, kaygı ve ihtiyaçlarını olduğu gibi betimlemiştir. Şair eserlerinde halk edebiyatı ve folklor örneklerinden, halkın değerlerinden yeterince faydalanmıştır.
Samed Vurgun'a göre, Nizâmî'nin fantezisi halkımızın zengin folkloru ile ‒efsane ve masalları, rivayet ve deyimleri, halk hikmetleriyle süslenmiş, cilalanmış ve bir bilgelik kazanmıştır. Şairin tüm manzum hikâyeleri Azerbaycan’ın, Doğu’nun sözlü edebiyatından türetildiği söylenebilir. Samed Vurgun, bu gerçeği şairin manevî kahramanlığı olarak karakterize etmiş, halkın millî ve manevi servetine, estetik düşünce tarzına olan bağlılığından dolayı çok değer vermiştir.
Günümüzde halkın dilinde özdeyiş ve atasözü olarak kullandığı birçok değerli söz vardır ki onların yazarı Nizâmî Gencevî’dir. Bu değerli sözler halk edebiyatının örneklerine o kadar o yerleşmiştir ki bazen yazarının Nizâmî mi yoksa halk mı olduğunu belirlemek oldukça zordur. Samed Vurgun, bunu kendi makalelerinde defalarca belirtmiş; halkla, halk edebiyatı ile bu bağlılığı şairin eserlerinde var olan ulusallığın esası olarak değerlendirmiştir. “Ay Efsanesi”, “Kız Kayası”, “Pınar Efsanesi”, “Aslan Kayası” gibi eserlerininin konusunu halk efsane ve rivayetlerinden kaynak alarak yazması tesadüf değildir. Samed Vurgun da selefi gibi hem yazılı hem de halk edebiyatının en güzel örneklerinden yararlanmış, zengin kelime hazinesinden istifade etmiştir.
Genel olarak, Nizâmî Gencevî ile Samed Vurgun’nun eserlerinde manevî bir uyumluluk görülmektedir. Fuzuli ve Vurgun, Vagif ve Vurgun’dan bahsederken de bu alaka ve bağlantıdan söz edebiliriz. Fakat bu uyum Fuzûlî ve Samed Vurgun eserlerinde derin psikoloji biçiminde, Vâkıf ve Vurgun şiirlerinde lirizm çeşitliliği olarak görülürken Nizâmî ve Vurgun ilişkisinde derin felsefi genellemeler, destansı tarz, estetik görüşler sistemi bağlamında ortaya çıkmaktadır.