HaftanınÇok Okunanları
COŞKUN HALiLOĞLU 1
KEMAL BOZOK 2
HİDAYET ORUÇOV 3
Emrah Yılmaz 4
Kardeş Kalemler 5
BAYAN AKMATOV 6
MARUFJON YOLDAŞEV 7
Adım Sümer. Sarı Sümer derler bana. "Neden Sarı Sümer?" diye soracak olursanız, ailemde herkes buğday tenli, simsiyah saçlı ve kara gözlüdür. Oysa benim gözlerim mavi, belime kadar uzanan sapsarı saçlarım var. Annem, nineme benzediğimi söylüyor.
On iki yaşındayım. Bir de bir yaşında ikiz kardeşlerim var. Onlar sanki sözleşmiş gibi aynı anda ağlamaya başlayınca, annem kime bakacağını şaşırıyor. Evde süt olmayınca onlara pirinç suyu ya da şerbet yapıp veriyor. Annem bazen eşarbını gözlerini örtecek kadar çekip, sessizce ağlıyor. Ben fark etmiyorum sanıyor ama annemin iç çekişlerini duyuyor, gözyaşlarını görüyorum.
Babam hurdacı. Sabah erkenden evden çıkar, akşam döner. Bazen geç kaldığında ben çoktan uyumuş oluyorum ve onu göremediğim için özlüyorum.
Karagümrük’te yaşıyoruz. Okuldan gelince mahallede çocuklarla oynuyorum. Körebe, saklambaç aklınıza ne gelirse oynardık. Sokak başındaki kuaför Nebahat ablayı görünce de: "Süslü Nebahat!" diye arkasından bağırıyoruz.
Mahalle teyzeleri, annem Nebahat ablanın saçlarının permalı, kıyafetlerinin şık ve her zaman makyajlı olduğunu anlatırlardı. O yüzden ona bu adı takmışlar. Biz de çocuk aklımızla duyduklarımızı tekrarlıyorduk. Ama Nebahat abla bize hiç kızmazdı, hep gülüp geçerdi. Son zamanlarda Nebahat abla eskisi kadar makyaj yapmıyor, saçları da eskisi gibi havalı değil, sönük, cılız, seyrek bir hâl aldı.
Babam topladığı hurdaları satmak için iki mahalle aşağıdaki Selim Bey’in deposuna götürür. Aldığı parayla zar zor geçinirdik. Bir yıl sonunda karnemde "Pekiyi" yazıyordu ve sınıfta pekiyi alan arkadaşlarımın çoğuna ailesi bisiklet almıştı. Ama ben babamdan şeker bile istemeye utanıyordum. Defterimin kapağına hep bisiklet resimleri çizerdim. Belki bir gün hayalim gerçek olur benim de bisikletim olurdu.
Bir akşam babam eve döndüğünde: "Sümer! Sümer!" diye bağırdı. Elimdeki kitabı divana bırakıp koşa koşa dışarı çıktım. Babam gülerek duvara dayalı bir bisiklet iskeletini gösterdi:
"Bak, hurda toplarken ne buldum! Çizdiğin resimler kadar güzel değil ama iki tekerlek alıp bir de boyarsak şahane bir bisiklet olur!"
Gözlerini tamamlamadan boynuna atıldım, sevinçten ağlamaya başladım. Paslı bisikleti temizlemeye koyulduk. Babam, "İki tekerlek bulduk mu sana sürmeyi de öğreteceğim." dedi. O gece sevinçten uyuyamadım. Pencereden bisikleti
babamla Selim Bey’in deposuna gittik. Bisiklet izleyip durdum.
Bir cumartesi günü tekerleklerinin olduğu yığınlarda saatlerce aradık. Kimi jantı kırık, kimi lastiği patlaktı. Nihayet iki sağlam tekerlek bulduk. Selim Bey fiyatını uygun söylese de elimizdeki para yetmedi. Başım öne eğilmişti.
Babam:
"Biraz fazla çalışırım, o tekerlekleri alırız," dese de onun daha fazla yorulmasını istemiyordum.
İki gün sonra babam, Nebahat ablanın salonunun önünden geçerken o, babamı içeri çağırmış:
"Sümer’e sabah az para verdim, içime sinmedi, bunu da al." deyip babamın eline bir miktar para sıkıştırmış.
Babam şaşkınlıkla: "Bu nedir, Nebahat Hanım?" diye sormuş.
Nebahat abla masanın üzerindeki sarı saç yığınını göstermiş.
Eve dönerken, mahalle başında ben iki bisiklet tekerleğiyle ona doğru koşarak; "Aldım, bisikletin tekerleklerini aldım, baba!" diye bağırıyordum. Babam kısa kesilmiş saçlarımı okşadı ve "Sarı Sümer’im benim," diyerek gözyaşlarına engel olamadı.
Bisikletimle gezerken Süslü Nebahat ablaya da mutlaka uğruyorum, o yeni sarı saçlı peruğuyla bana gülümsüyor. Saçlarım yeniden uzamaya başladı bile.
(AYB Balkanlar Çevrim İçi Hikâye Atölyesi Aralık, 2024)