SAZAN AVI


 01 Mayıs 2021


Salondaki kalabalık giderek artıyor bense köşede bir masanın arkasına geçmiş insanları izliyordum. Yeni işyerimin kuruluş yıl dönümü davetine ben de davet edilmiştim ama tanıdığım çok fazla kimse yoktu. Yüksek masanın üzerine dirseklerimi dayamış kendi kendime masanın üzerindeki kuruyemiş, patates cipsi, yarı bellerine kadar limonlu suyun içine bardaklara koyulmuş salatalık ve havuç dilimlerindei atıştırarak zaman geçirmeye çalışıyordum ki, birisi selam verip masama yaklaştı.

  • Hayırlı olsun, aramıza katılmışsınız dedi.

Şaşırmıştım. Demek beni tanıyanlar benim burada tanıdıklarımdan daha fazlaydı.

Kendini tanıttı. Adı Selim’miş, inşaat biriminde çalışıyormuş. Benim halkla ilişkilerde çalışacağımı öğrenmiş, tecrübelerim ve enerjimle işyerine çok şey katacağımdan eminmiş.

Demek yalnızca benim yeni başladığımı değil hakkımda başka şeyler de biliyordu.

Biraz rahatsız olmuş bir yönüyle de memnun olmuştum.

Teşekkür ettim ki  o hiç vakit geçirmeden

-Nerelisiniz? diye sordu.

Demek hakkımdaki araştırmasında nereli olduğumu öğrenememişti. Nereli olduğumuz, bazen meşrebimizi, alışkanlıklarımızı, yemek tercihlerimizi değiştirebilir. Bazen de yeni tanışılan insanlarla sohbeti derinleştirmenin en kolay yoludur.

-Çankırı, dedim. 

Tuzu, helvası, leblebisi … ne çok şey biliyordu Çankırı hakkında.

-Peki eşiniz nereli demesin mi? Artık tadını kaçırmaya başlamıştı. Ona neydi eşimin nereli olduğundan. 

Sorusundan rahatsız olduğumu belli ederek; 

-Aksaray dedim.

-Ooo onlar çok iyi sazan avcısı olurlar, dedi.

Sinirlerim gerilmeye başlamıştı. Sesimi de biraz sertleştirerek,

  • Nereden çıkarıyorsunuz bunu dedim. Sazan avcılığından neyi kastettiğini anlamamıştım, anlamak da istemiyordum zaten. Davetsiz konuğuma sinirlenmeye başlamıştım.
  • Benim eşim de Aksaraylı oradan biliyorum, dedi.

Bu cevapla durumu biraz olsun toparlamıştı. Sohbeti kesmiş bekliyordum. Bu sohbetten sıkıldığımı fark eder de başka masaya gider diye ümit ediyordum.

  • Balık tutmayı bilir misiniz? diye sordu. 

Kısa ve net;

-Hayır dedim.

Doğrusu birkaç kez oltanın ucundan tutmuşluğum vardı ama hepsi o kadar.

Şaşırmış gibi sordu,

-Hayatınızda hiç balık tutmadınız mı? 

-Hayır dedim. İstanbul’da Galata Köprüsü’nden denize birkaç kez olta atmışlığım var. İstavrit takılmıştı oltaya.

 Kendinden emin bir şekilde,

-Sazan avı, küçük balıkların tutulması avı gibi olmaz. İstavrit gibi küçük balıklar zokayı yutunca sararsın misinayı makaraya çeker çıkarırsın. Sazan tutarken öyle yapılmaz. Sazan büyük balık, onu yakalamak bir hüner, sudan çıkarmak başka bir hünerdir.

Gözleriyle de sinirlenmemin geçip geçmediğini anlamaya çalışıyordu. Doğrusu balık tutmaya merakım yoktu ama ne anlatacağını da merak etmeye başlamıştım. Bunu anladığında keyifle anlatmaya devam etti.

  • Bakın dedi, sazan yakalamak için de özel yem gerekir. Zokanın ucuna takılan her yeme gelmez sazan. Neyse orayı geçelim, sazan oltanın ipinin ucundaki kıvrık iğneyi yutunca bir tuzağa düştüğünü anlar. İşte orada ustalık başlar. Sazan, tehlikeyi anlar ve kaçmaya çalışır. Acemiler balık tutmanın heyecanıyla oltanın ipini çekmeye başlarlar. Sazan çeker, acemi çeker. Sonunda misina kopar ve sazan kaçar. İşi bilenler ise sazan çekmeye başlayınca misinayı serbest bırakırlar, balık istediği yere kadar gider. Tehlikenin geçtiğini düşündüğü yerde durur ve dinlenmeye başlar. Usta balıkçı, işte o zaman pipini çekmeye başlar. Misina makaraya yavaş yavaş sarılır. Bir süre sonra sazan tehlikeyi yine fark eder ve tekrar kaçmaya başlar. Hiç inatlaşmaya girmeden balıkçı ipi bırakır. Defalarca tekrar eder bu durum. Sazan kaçamaya çalışınca balıkçı bırakır, sakinleşince çeker ve neden sonra sudan çıkarır.
  • Senin ip ne kadar kaldı dedim.

Güldü.

  • Beni çoktan sudan aldılar, dedi.

 

 

Bu yazı Kardeş Kalemler dergisinin 173. sayısında yer almaktadır. Derginin bu sayısında yer alan tüm yazılara aşağıdaki bağlantı üzerinden ulaşabilirsiniz.
Kardeş Kalemler 173. Sayı