Semaverden Yükselen Bir Koku


 01 Ekim 2025

Ben dağların arasına saklanmış, Yeşilırmak'ın gerdanına dizilmiş o inci tanesi şehre doğdum. Yüreğimi, hayallerimi ve tüm geleceğimi barındıran bu şehrin adını, Amasya'yı, size anlatacağım. Ne İstanbul’un yorucu kalabalığı ne de İzmir'in uçsuz bucaksız denizleri… Hiçbiri, bu şehrin ruhunu taşıyamazdı. Çünkü burası, bir şehir olmaktan öte, her kaldırımında, her sokak başında seninle yaşayan bir hatıra. 

Bu şehir, en iyi dostudur insanın. Sabahın ilk ışıklarında, demir yollarından yükselen tren sesiyle uyanır. O ses, sadece bir düdük değil, aynı zamanda Amasya'nın binlerce yıllık hikayesini fısıldayan bir sestir. Pontus krallarının kayaya oyulmuş mezarlarının sessizliğiyle, Harşena Kalesi'nin surlarındaki rüzgârın sesi birbirine karışır.

Ve sonra o koku gelir… Bir semaverin başında demlenmiş, yorgun ruhları dinlendiren çayın kokusu. Bu koku, sadece bir dem değil, çocukluğunun, o bayram sabahlarının telaşının, bitmeyen sohbetlerin ve kalabalık aile sofralarının ta kendisidir. Bu şehrin sana sunduğu, sadece buraya ait bir hediyedir.

Amasya, küçücük bir şehir belki ama içinde binlerce yıllık bir ruhu barındırır. Bu şehir, maneviyatı ve samimiyeti sonuna kadar yaşatır. Hele o bayram sabahları… Arife günü gidilen kabristan ziyaretlerinden, taptaze giyilen bayramlıkların heyecanına kadar, zaman o anlarda durur. Bu şehir, o en güzel anıları, eskimeyen bir tablo gibi saklar. Büyüdükçe, yaş aldıkça hiçbir şey eskisi gibi olmasa da, o anılar hep canlı kalır. Nereye gidersem gideyim, hiçbir yerin adı, bu şehrin tadını vermez.

Çünkü Amasya, benim için bir şehir değil, bir yuva. Oradan kilometrelerce uzakta olsam bile, oraya döndüğümde, benimle beraber ben olan o kız, o kadın da evine dönüyor. Bu şehir, sadece geçmişim değil, aynı zamanda sığınağım ve geleceğimin de bir parçası.

Kışın bir kartpostal gibi, her köşesi ayrı bir hikâye anlatır. Yeşilırmak'ın buz tutmuş yüzeyi, yalı boyu evlerinin karla örtülmüş çatılarından süzülen dumanlar... Bütün bunlar, o şehirde yaşayanların kalbindeki sıcaklığı yansıtır. Yazın ise, tüm güzel insanları kendine çeken, şirin ve küçük bir mıknatıs gibidir. Bu şehri tam anlamıyla keşfetmek için uzun yıllarımı harcamadım belki ama iyi ki de harcamamışım. Başka bir yerde kaybolup, hayatın ve bir şehrin sunacağı bunca dolu hayatı belki de doyasıya yaşayamayacaktım. Çünkü Amasya, sadece bir yer değil, omuzlarında tüm anılarını taşıyan bir dost gibidir. Her sokağında, her köşesinde bir anı, bir hayal saklı.

Sadece bir semaverin kokusuyla ya da bir trenin sesiyle değil, sonbaharın gelişiyle de yeni bir dile bürünür. Özellikle Eylül ayı, doğup büyüdüğüm bu şehrin en güzel yüzünü gösterdiği aydır benim için. Yaprakların sarıdan turuncuya dönerek dallara veda ettiği, rüzgârın fısıltısıyla bir ritim tutturduğu o zamanlar…

İşte tam da o anlarda, Yeşilırmak'ın kenarı bir ressamın paletine dönüşür. İnsanlar, üzerlerine bir kaban alıp, o eşsiz manzarayı adeta bir sanat eseri gibi izler. Kimisi elinde kitabıyla nehrin akışına dalıp gider, kimisi bir bankta oturup kahvesini yudumlarken, havada süzülen yaprakların dansını seyreder. Bu şehrin sabah rutinlerini yaşayan esnaflar bile, o anın büyüsüne kapılıp kısa bir an duraksar. Ayak basmaya kıyılamayan o turuncu halı, aslında bir veda şarkısıdır ve Amasya, bu şarkıyı tüm kalbiyle dinler. Ve ben, bu şehre duyduğum minneti, işte bu sonbahar manzarasıyla mühürlerim. O yapraklar gibi, bu şehre veda edişlerimin, tekrar kavuşmalarımın ve tüm o anılarımdır burası. Sadece bir mekân değil, aynı zamanda ruhumun her mevsim yenilendiği bir sığınak. Tüm bu güzellikleri bana sunduğu için, bu şehre sonsuz bir teşekkür borçluyum.

 

Bu yazı Kardeş Kalemler dergisinin 226. sayısında yer almaktadır. Derginin bu sayısında yer alan tüm yazılara aşağıdaki bağlantı üzerinden ulaşabilirsiniz.
Kardeş Kalemler 226. Sayı