Sesler


 01 Ağustos 2024

Sesler. Susmayan sesler. Her gece başlayan, saatlerce süren bet sesler. 

Son aylarda aile döngümüz bu. Annem işten gelir. Babam da işten gelir. Annem hoş geldin der, babam hiç hoş gelmez. Annem masayı hazırlar, babam yemeği beğenmez. Annem suratını asar, babam homurdanır. 

Sesler. Susmayan sesler arasında görünmez olurum.

Ağıza zorla götürülen lokmaların hepsi benim boğazımda düğümlenir. 

Ne odamın duvarları ne kapısı seslere engel değil. Hepsi benim can kulağımda. 

Odamdayım. Babam hâlâ bağırıyor. Birazdan annem de bağırmaya başlar sonra kapılar çarpılır sonra babam gider. Bekliyorum. Nefesimi tutmuş annemin bağırmasını bekliyorum. Bağırmıyor. Annemin sesi duyulmuyor. Ağlamıyor hıçkırmıyor. Burnunu silmiyor. Dış kapının sesi. Babam dış mandalı olmaya gidiyor. Evle birlikte bizi de terk ediyor. Yine… Yine… Kalbim göğsümde, kafesin dışındaki kediden korkan bir kuş gibi çırpınıyor. Sanki göğsümden çıkıp gidecekmiş, göğüs kafesimi kırıp açsam uçacakmış gibi. Gözlerim kapıdaki anahtar deliğinin kaybolan kilidi… Bekliyorum. Yanlış giden bir şeyler var. Annem… 

***

Aklıma geçmişte kalan günlerden bir gün geliyor. Bir Pazar günü hava güzel. Bahçemizdeyiz. Annem gülüyor. Babam, salata ne güzel olmuş diyor.  Elimde parlak, güneş gibi parlak bir top var. Mutlu bir top. Havada bir bana bir anneme bir babama zıplayıp duruyor. Kaçıyor sonra, annem peşinden koşuyor sonra, gülümseyen bir çift göz topu anneme uzatıyor sonra...

Sonra…

Babamın yüzü düşüyor. Kimdi o, diyor bir cümle satırların arasından. Kırgın, kıskanç, gözü dönmüş bir cümle. Bilmiyorum, tanımıyorum ki diyor satırların arasından çıkamayan başka bir cümle. Geçen gün de buralarda görmüştüm diye bağırıyor diğer kıskanç cümle. Salata bitiyor birden. Gün kararıyor.  Güneş gibi parlak topum ve mutluluğu cümlelerin gürültüsünde kayboluyor. 

**

Gözlerimden birkaç damla yaş daha süzülüyor yanaklarımdan çeneme doğru oluşmuş yolu izliyor. Gözlerim yanıyor. Yüreğimde derin bir acı. Yıllar öncesini istiyorum. Geri gelsinler. Gelip bir daha da gitmesinler.

“Evladım, gördüklerini bizimle de paylaşabilir misin?” diyor Hakim amca.

“Ben..” diyor boğazımdan çıkan bana yabancı ses.

“Ben bir şey görmedim.”

“Peki” diyor Hakim amca Duyduklarını söyleyebilir misin?”

“Söyledim ya” diyor benden çıkan tanımadığım aynı ses. 

“Ben annemin sesini duymadım.” 

Boğazımdaki düğümü en derinlere itmek için yutkunuyorum. Kendimi de yutkunup kendi içimde yok etmek istiyorum. 

Hakim amcanın sesi ile mahkeme salonuna geri dönüyorum. Solumda babam bana bakıyor. Sağımda annem yok. Tüm gözler ağzımdan çıkacakları bekliyor. Derin bir nefes alarak. 

“Ben annemin sesini duymadım bu sefer.” diyorum.

“Yanına gittiğimde, yerde yatıyordu. Dokunduğumda soğuktu. Gözleri kapalı değildi, tavana bakıyordu. Ağzı bir şeyler söylemek istercesine açık kalmıştı. Koca bir kuyuydu adeta karanlık, dipsiz. Beni içine çekecek sandım. Korktum, kaçtım. Sonra komşular bulmuş beni; bahçede ve karanlıkta altın sarısı topuma sarılmış oturuyormuşum. Bahçedeki karanlık annemin ağzındaki karanlıktan daha güvenliydi sanki.”

Ben hem annemle, hem babamla olmalıyım, demek istiyorum. Susuyorum. Düğüm boğazıma geri geliyor. Dolu gözlerimle Hakim amcaya bakıyorum. Başını sallıyor. Duruşmayı erteliyor. 

(AYB Balkanlar Çevrim İçi Hikaye Atölyesi, Haziran 2024)

Bu yazı Kardeş Kalemler dergisinin 212. sayısında yer almaktadır. Derginin bu sayısında yer alan tüm yazılara aşağıdaki bağlantı üzerinden ulaşabilirsiniz.
Kardeş Kalemler 212. Sayı