“Şiir Benim Kaderimdir” / Guljamol Asqarova ile Söyleşi


 01 Ekim 2025

ÇAĞDAŞ ÖZBEK ŞİİRİNİN GÜÇLÜ SESLERİNDEN: GULJAMOL ASQAROVA İLE SÖYLEŞİ

Guljamol Asqarova, hoş geldiniz. Şiirlerinizle uzun yıllar boyunca Özbek halkının kalbinde yer aldınız. Özellikle kadın ruhunu tasvir eden ve kadınların sesi olan şiirleriniz büyük ilgi gördü. Biz sizi tanıyoruz, ama henüz sizi okuma imkânına sahip olmayan Türk okurlarına kendinizi nasıl tanıtırdınız? Guljamol Asqarova kim? Onu yazmaya yönelten asıl motivasyon nedir?
— Merhaba. Söyleşiye davet ettiğiniz için teşekkür ederim. Ezelden beri yolu sohbetten geçen köklü halklardanız. İnsanı anlamak ve ruhu dinlemek için sohbet iyi bir vasıtadır.

Guljamol Asqarova edebiyatı, şiiri “kaderim” diye bilen bir sanatçı. Söze meftun, şiire hayran, ruh cilvelerine âşık bir insan. Dünya edebiyatını, bu edebiyat kâhkeşanındaki paha biçilmez olan muhteşem Türk şiirini çok seven, Yunus Emre’nin “Gel Gör Beni Aşk Neyledi”sini, Nâzım Hikmet’in “Güneşi İçenlerin Türküsü”nü, “Sen benim sarhoşluğumsun, Ne uyandım, ne uyanabilirim, ne de uyanmak isterim” gibi dizelerini 18 yaşından beri mırıldanarak söyleyip yürüyen bir şair.

Beni yazmaya yönlendiren gücü, motivasyonu tam olarak bilmiyorum. Yani ben kendimi edebiyat meydanına Allah’ın atmış olduğu bir savaşçı olarak hissediyorum. Edebiyat benim yaşam alanım, meydanım olarak verildi. Yazmak bana bir armağan mı, yoksa ceza mı emin olamıyorum. Planlar kurmam, konular seçmem. Sizin dediğiniz o çağrı, ince yahut isyanlı bir uyanış yaptığında yazarım, herhâlde.

Türk kardeşlerimle bu tanışmanın, bu ruh ve kalp buluşmasının hayırlı olmasını, onların da benim şiirlerimi severek okumalarını Allah’tan dilerim.

Şiirlerinizde esasen hangi konu ve fikirler daha çok yer alıyor? Mazmun ve biçim bakımından geleneksel yönelişe yakın bir üslubunuz olduğu hissediliyor. Kısacası, Guljamol Asqarova şiiriyatının kökü hangi kaynaklardan besleniyor?
— Yukarıda söylediğim gibi, beni yazmaya yönlendiren baş motivasyon; ilahi bir görevi yerine getirmeye yönelik çaba olarak bilirim ve kaderimi söz ile bağlı görürüm. Konular, fikirler şairi seçer bence, şair onları seçemez. Mesela, “aşk hakkında yazayım” diye plan kurup şiir yazmaz şair. Önce o derin aşk hissini ruhunda yaşar, kendini parlatır. Aşk şairi seçer ve şair o hisleri şiire dönüştürür. “Vatan hakkında bir şiir yazayım” diye kalem alınmaz, vatana sevgi veya acıma hissi şairi ele geçirir ve şiir doğar.

Elbette, üslubum geleneksel, halktan yana, halkçıdır. Çünkü ben çocukluğumdan Mashrab, Nodirabegim, Uvaysiy, Halima Hudoyberdiyeva ve Muhammad Yusuf’u okuyarak büyüdüm. Benim su içtiğim ırmaklar, köklerimin bağlandığı toprak zaten halkçıdır.

Ama dünya edebiyatını öğrenmek, öğrencilik yıllarımda büyük Özbek edebiyatının, şiirinin dipsiz denizinde yüzmek, edebiyat ölçütlerini anlamak, büyük ustaların okulundan ders almak, dünya şiirinden faydalanmak sürecinde bende genel edebiyata özgü üsluplar da göründü, diye düşünüyorum.

Aslında üsluplar araçtır, bizim için amaç değildir, öz önemlidir. Dilerim ki şiirlerim bir özden diğer özlere, gönüllerin özgürlüğüne, ruhun olgunluğuna hizmet ediyordur, alnıma şairliğin bu bahtı yazılmış olsun.

Özbek edebiyatında sizin için örnek olan yazar veya şair oldu mu? Yazı üslubunuzu şekillendiren etkenler nelerdir?

— Beni bilen yurttaşlarım ismimi mutlaka Özbek’in büyük şairesi Halimahanım Hudoyberdiyeva ve sevgili ustam Muhammad Yusuf’un adıyla birlikte anarlar. Çünkü ben bu iki ustama hem ruhen hem de edebî anlamda bağlı bir hayat yaşamaktayım. Ustalarım bana örnek olmanın da ötesinde, daha yüce şahsiyetler oldular. Onları hayatımın güneşli, aydınlık tarafı bilirim. Onları ve sanatlarını sevdim, gönül verdim ve sevgime karşılık sevgi, merhametime karşılık bir merhamet geri döndü. Ustalarım benim gözümde daima sevgi ve saygı ile hatırlanacak bir abidedir. Ruhları şad olsun!

Yazı üslubumu şekillendiren etkenler ise halkın sözlü edebiyatı, bahşı söylemeleri ve ilk eserler, “Alpamış”, “Göroğlu”, antik dünya edebiyatı, mitler ve Özbek şiiri dediğimiz dünya, aynı zamanda onun dünya edebiyatına bağlanışıdır, bu doğal bir süreçtir.

Türk devletleri arasındaki kültürel ilişkilerin gelişimini nasıl değerlendirirsiniz? Sizce Türk halklarının şair ve yazarları kültürel birliğe nasıl katkı sağlıyor? Edebî ilişkileri sürdürmek ve güçlendirmek için bir yazar olarak ne gibi önerileriniz var?

— Bizim (Özbekistan’ın) şu anki Cumhurbaşkanı göreve başladığı ilk yıllarında bile “Edebi ilişkiler, ebedi ilişkilerdir” diye bir misyon ileri sürdüler. Ve bu, Türk halklarının sanatçıları arasındaki edebî ilişkileri oldukça yüksek bir evreye çıkardı. Cumhurbaşkanımız Şevket Mirziyoyev’in girişimi ve fikriyle hazırlanmış olan 100 ciltlik “Türk Dünyası Edebiyat İncileri” külliyatının yayımlanması da bu düşüncemin açık bir kanıtıdır. Bu kitap büyük bir edebî proje olarak Türk devletleri arasındaki kültürel-entelektüel bağların gelişmesine büyük hizmetler sundu.

Ben, edebiyat ve sanat kadar Türk dünyası, Türk uygarlığının gelişmesine, Türk halklarının birliğinin sağlanmasına katkı sağlayacak başka bir kaynak yok diye düşünüyorum.

Günlük hayatımda duyduğuma göre bizim sanatçılar kardeş devletlere, onlar bize gidip geliyor, edebî tanıtım yapıyorlar. Çeviri kitaplar, almanaklar yayımlanıyor. Uluslararası Şiir Festivali Türk halklarının sanatçılarını birleştirdi, diye de duydum. Az çok haberdarım ama tam takip etmeye vaktim olmadı bu projeleri.

Aslında Cumhurbaşkanlarımızın yolunu açtığı ilişkileri bizim Yazarlar Birliğimiz tarafsızlık ve adaletle uygularsa, edebî ilişkilerimiz bugünkünden de daha fazla gelişir, diye düşünüyorum. Mesela, Özbek şiirinin temsilcileri olarak edebî toplantılara gönderilen sanatçıları adaletle seçmek, onun sadece bir sanatçı değil, halkın ve büyük bir halkın büyük edebiyatının temsilcisi olarak gönderildiğini dikkate alsalar çok faydalı olur.

Aynı zamanda, uluslararası düzeyde yayımlanan kitaplara edebî ölçütlere cevap verecek, küresel düşünceye ve yüksek yeteneğe sahip sanatçıların eserlerini tavsiye etseler, görevlerini vicdanla yerine getirmiş olurlar. Aksi hâlde göstermelik ilişkiler, göstermelik tasavvurlar ortaya çıkar.

Azerbaycanlı şaire rahmetli Ganira Hanım ülkemize iki kez teşrif buyurdular. İkisinde de yakından görüşmüştük. Azerbaycan hükümeti ve halkının Ganira Hanım’a olan yüksek saygısını onun davranışında, vakarında ve insani misyonunda hissedip imrenmiştim. Şaireye, özellikle kadın şaireye tutum böyle yüksek olmalı diye düşünüyorum.

Ganira örneğinde de söyleyebilirim ki, o kültürel birlikteliğimize, Türk halklarının dayanışmasına, edebî bağların sağlamlığına büyük katkı sağladı.

Özbek sanatçılarından Hasiyet Rustamova, Ulugbek Hamdam, Gulnoz Muminova’nın çevirilerini veya edebî ilişkiler kurma çabalarını izliyorum. Ayrıca halk şairi Xurshid Davron, Usmon Azim, halk yazarı Isajon Sultan, Özbekistan’da hizmet veren kültür emekçisi, şair Eşqobil Shukur, tanınmış şaire Hasiyet Rustamova uluslararası yarışmalarda tanındı. Bunlar da güzel olaylar.

Bence, edebî ilişkilerin gerçekten ebedî ilişkiler olması için çağdaş düşünceli, hoşgörülü, çağla uyumlu düşünen sanatçı ruhuna sahip yöneticiler de gerekir. Özgür ruhlu, yetenekli gençleri öne çıkarmak, onlara imkânlar vermek gerekir.

Ayrıca, “Türk halkları kadın sanatçılarının toplantısını” Özbekistan’da yapma teklifimi Yazarlar Birliğimize de bildirmiştim. Yalnızca çeviriye dayanmayıp, edebî ilişkilerin canlı ve çevrimiçi şekillerine de dikkat etmek gerekir. Karşılıklı gidip gelmeler, toplantılar yapıp şiir şölenleri düzenlemek kardeşlerimizle aslında bir olan köklerimizi daha da birbirine yaklaştırır, diye düşünüyorum.

Biz birbirimiz hakkında çok az şey biliyoruz, bu kötü. Daha çok bilme yollarını aramamız, bunda modern teknolojilerden, yeni bakışlardan da faydalanmamız gerekir.

Kadın yazar olarak dünyadaki kadın hakları hakkında düşünceleriniz nedir? Toplumda cinsiyet eşitliğinin sağlandığına inanıyor musunuz? Kadın şair ve yazarlar bu mücadelenin hangi kısmında yer alır? Eserlerinizde kadın haklarına dair vurgular mevcut mu?

— 20 yıldan beri, yani 26 yaşımdan beri Özbekistan’ımızın Kadınlar Komitesi’nde faaliyet yürütmekteyim. Bu sistemin şekillenmesine bağımsızlık yıllarının başında büyük ustam Halima Hudoyberdiyeva katkı sağlamış ve başkanlık etmişti. Ustama olan ilgim, yıllar sonra beni de bu Komite’ye getirdi.

Demek ki kendiliğinden sizin de söylediğiniz cinsiyet siyasetine daha çok ilgim oldu. Cinsiyet eşitliğinin sağlanacağına inanıyorum. Yeni nesiller gelmekte, onlar dogmaları, kalıpları parçalayabilirler. Ve inanın ki kadın hakkı, onun değer ve kıymeti meselesinde her koşul var şartta kadın sanatçılar adaletin tarafında olurlar. Ustam Halima Hudoyberdiyeva bir şiirinde:

Bir adım öne çağırıp götürdüm ben, Dünyanın çekingen kadınlarını!” demişler. Demek ki milletin kadınlarını bir adım öne çağırıp yaşatma görevi daima kadın sanatçıların omuzlarına düşmüştür.

Cinsiyet eşitliğinin sağlanacağına inanıyorum, dedim. Neden? Çünkü halk anlayışında cinsiyet eşitliği aile ve toplumda kadının üstünlüğü olarak anlaşılır. Aslında cinsiyet eşitliği insanî hakların, insanî değer ve kıymetin eşitliğidir!

Şiirlerimde kadının sevinçleri ve sıkıntıları vardır. Özellikle köy kadınlarının, Özbek annelerinin suretleri ve simaları vardır. Ayrıca benim kadını en güzel şekilde betimleyen “kalp ve sevgi şairi” diye bir tanınırlığım da vardır.

23 yaşımda yazdığım bir şiirimde: “Saf anneme çapalama yaptırıp, Hak vermeyen hükümet; dünya” dizeleri vardı. Ben çocukluğumdan beri dünyadan rahmetli annemin hakkını almaya çalıştım. Annem çocuk yuvasında sıradan bir temizlikçi kadın idi. Bu uğurdaki gayretim büyüdükçe büyüdü. Şimdi yurdum kadınlarının hakları için mücadele etmek istiyorum, elimden geldiğince mücadele ediyorum da.

Yeni nesil, genç Özbek şairlerini nasıl görüyorsunuz? Son yıllarda Özbekistan’da, özellikle kadın şairlerin sayısının arttığı hissedilmekte. Sizce Özbek şiirini gelecekte neler bekliyor? Gençlere dair gözlemleriniz ve tavsiyeleriniz nelerdir?

— Şimdi edebiyat âleminde yaratıcılıkla ilgili görkemli yarışmalar yapılıyor gibi. İnsanlar şiirden, kitaptan uzaklaştı diye düşündüğümüz bir zamanda bizde (Özbekistan’da) şairlerin sayısı arttı. Özellikle kızlar hem sayıca hem yaratıcılık bakımından ilerlediler. Belki de, özü itibariyle şairlerin çoğalması halkın ıstırabının artmasıyla yahut edebiyatın yükünü hissetmeden “şair olacağım” diye geçinenlerin ortaya çıkmasıyla ifade edilebilir. Bu her ne kadar sevinilecek bir durum olmasa da ümitvar bir şairin sözüyle “sesi taşı deler” şairlerin de olduğu bilmek güzel bir olaydır.

Yurdumuzda onlarca edebiyat okulu kuruldu, edebiyata, edebiyat insanına saygı oldukça yükseldi. Belki bu da yaratıcılığa olan hevesi artırıyordur.

Bana göre, Özbek şiirinin geçmişi güçlüydü, bugünü de kıyaslandığında oldukça yüksek, geleceği de iyi olacaktır!

Genç sanatçıları takip ediyorum, bana hoş gelenleri var elbette. Tıllaniso Nuryog‘di, Nodirabegim Jamolova (Nodirabegim Türkçe yazan Özbek bir sanatçı kızıdır. Onun “Kara” adlı kitabı Türkiye’de yayımlandı), Bashorat Otajonova, Madina Norchayeva, Nozima Habibullayeva, Kumush Abdusalomova, Feruza Khayrullayeva, Nodirabegim Ibrohimova, Mohira Eshpulatova hem nesirde hem nazımda kendi seslerini bulmaya, kendi sözlerini söylemeye çalışmaktalar. Ben işte bu ve bunun gibi Özbek sanatçı kızlarımız hakkında Türk kardeşlerimize de, dünyaya da haykırarak övünmek isterim. Fakat işte o haykıracağım meydanı, imkânımı bulamıyorum...

Genelde ben gençlerden de bir şeyler öğrenirim. Onlardan dünyaya başka bir açıdan bakmayı öğreniyorum, kendime adaletli ve daha acımasız olmayı da gençlerden öğrendiğim olmuştur. Fakat onlara yol göstermek, tavsiye vermek bana fazla gelir. Çünkü onların çoğu kendi ölçüsünü, kendi derecesini, büyük edebiyat ölçütlerini iyi biliyor.

Hayal ediyorum ki, Allah bana büyük maddi imkân verse, yetenekli kadınlara mecenaslık (sponsorluk) yaparım! Bu da aslında edebî bir değerdir. Bu sponsorluğu, bu kültürel değeri Zebuniso Begim’ler de, Mohlaroyim-Nodiralar da devam ettirip bize ulaştırmışlardır.

Gençlere tavsiyeden ziyade, imkân vermek daha iyidir.

Teknolojik gelişmenin edebiyata da etki ettiği söyleniyor. İnternetin gelişmesiyle birlikte geleneksel gazete ve dergiler neredeyse tamamen değişime uğradı. Basılı eserlere ilginin azaldığı yönünde görüşler de var. Sizce edebiyatın geleceği nasıl şekillenecek? Yıllar sonra da gazete, dergi ve kitaplardan şiirler okuyabilecek miyiz? Yakın zamanda insan gibi metin üretebilen yapay zekâlar ortaya çıktı. Sizce bu şairlik ve yazarlığa nasıl bir etki gösterecek? İnsan kendi özgün yeteneğini koruyabilecek mi?

— Basılı yayınlar bizde de oldukça azaldı. 2017 yılında Devlet Başkanımız, ustam Halima Hudoyberdiyeva’nın editörlüğünde kızlarımıza bir dergi olsun diye “Dugonalar” dergisini kurdurmuştu. 2018 yılında ustam vefat etti. 2020’ye kadar derginin 21 sayısı çıktı, sonra kapandı. Aslında genç kızların ihtiyaç duyduğu bir yayındı.

Basılı yayınların yerine elektronik portallar yaratılsın denildi. Tabiri caizse, ekmek var, ekmek ürünleri var. Yüzlerce yeni ekmek ürünü ekmeğin yerini tutamadığı gibi, mobil uygulamalar, web siteleri de basılı olanın yerini tutamaz.

Yapay zekâ, zaten adı üstünde yapaydır. İnsan ise doğal yaratılmıştır. Onun doğal olana meyletmesi olağandır. Ben yapay zekâ ile az çok konuşmalar yaptım. Elbette faydalı bir araç, ama en önemli şey, yani kalp ve yetenek onda yok. Akıllı, zeki, hatta mucit de olabilir, ama ilahi yeteneğin ayrı bir yeri vardır her zaman. İnsan yeteneğine her devirde bilge insanlar, fikir insanları yüksek bir değer biçmiştir; herkes yeteneğin kıymetini bilememiştir. Teknoloji çağında da böyle olacaktır bence.

Kardeşimiz Ramiz Rövşen’e “Dünyaya şairler gerekli mi?” diye sorulduğunda o:

Gökyüzüne yıldızlar ne kadar gerekliyse, dünyaya şairler de o kadar gerekir” demişti. Doğru söz budur.

Şair ve yazar olarak tanınan Guljamol Asqarova var. Ama günlük hayattaki Asqarova’yı pek bilmiyoruz. Yazar kimliğinizden başka nelerle uğraşırsınız? Nasıl bir ruh haliniz var? Nelerden zevk alırsınız? Günlük uğraşlarınız hakkında kısaca bilgi verebilir misiniz?

— Özbekistan Cumhuriyeti Aile ve Kadınlar Komitesi’nde çalışıyorum. Devlet memuruyum. Aileler ve kadınlarla ilgili meselelerle uğraşıyorum. İşim de hayatımın bir parçası. Aylık maaşım iyi ve doğal olarak gündelik yaşamım da öyle.

Ruh halim değişken ve çelişkili. Mesela, yalnızlığı severim, ama toplantılarda çok bulunurum. Daha çok sahne, kürsü ve mikrofon insanıyım. Fakat, dünyanın en güzel yerine götürseniz bile evime koşarım. Kendimde bir damla cesaret, güç olmasa bile çevremdekileri düşürmemeye, ileri gitmeye yönlendirebilirim. Çelişkili huyum o kadar ki, yoksul bir ailede büyüdüm, ama lüks hayatı sever ve isterim.

Babam çiftçi olduğundan olsa gerek, nemli toprakta çalışmayı severim. İnşaat, mesela ev yapmak ya da ev alıp döşemek küçüklüğümden beri en büyük hobimdir!

Arkadaşlarımla sohbetlerden veya çağdaşımız olan fikir adamlarının podcastlerdeki sözlerinden, klasik şarkılardan; mesela Édith Piaf, Dalida, Patricia Kaas, Anna German, Pugaçova, Ahmet Kaya, Sezen Aksu, Nâzan Öncel, Sherali Jo‘rayev ve diğer sevdiklerimin şarkılarından zevk alırım.

Bedil’i bir okusam yüz gün kanatlanır ruhum. Rumi’yi anlamasam, yani anlam bana açılmasa, ağlarım.

Allah’a şükür, Özbek televizyonlarında sürekli yer buluyorum. Halkımızın sevgisini hissediyorum. Eserlerimi paylaştığım telegram ve Facebook sayfamı yönetiyorum. Çok profesyonel yürütmesem de, okurlarım var. Yeni şiirlerimi bu ağlara koyduğumda gördüğü ilgiden zevk alıyorum. Şimdi, bu günlerde şiire çokça yaslanmış durumdayım. Başka pek bir dayanağım yok. Yazsam yaşıyormuşum gibi, yazmasam ölüyormuşum gibi hissediyorum.

Tam burada yine ustam Halima Hudoyberdiyeva’nın bir dizesini hatırladım:

Olmazı oldurayım diye uğraşır kalbim / Ben yaşamak lezzetini böyle bildim.” Ben de öyleyim!

Türk edebiyatından takip ettiğiniz şair veya yazarlar var mı? Türk edebiyatı hakkındaki bilginiz ve izlenimleriniz nasıl? Eserlerinize etki eden bir Türk yazarı veya eseri oldu mu?

— Çocukluğumdan beri Yunus Emre’nin sufiyane ve halkçı ahenkleri, öğrenciliğimden beri ise Nâzım Hikmet’in acı ve zarıf şiirleriyle büyüdüm. Sonraları, Nodirabegim Nurullah’ın tanıtmasıyla şair ve yazar Cemal Süreya’yı, Gulnoz Muminova’nın çevirileri vasıtasıyla Abdurrahim Karakoç’u buldum.

18 yaşımdayken Nâzım’ın şu dizelerini ezberlemiştim: 

İnsanların türküleri kendilerinden güzel,
kendilerinden umutlu,
kendilerinden kederli,
daha uzun ömürlü kendilerinden.
Sevdim insanlardan çok türkülerini.
İnsansız yaşayabildim
türküsüz hiçbir zaman.

Şimdi Cemal Süreya’nın şu dizelerini:
Dışarıya yağmur,
yüreğime hasret, fikrime sen..
Nasıl yağıyorsunuz üçünüz birden
bir bilsen

ve Abdurrahim Karakoç’un şu dizelerini:
Şiir bir cennet bahçesi
Girmeyene anlatılmaz.
Cennet nedir, bahçe nasıl?
Görmeyene anlatılmaz.

Bu dizeleri sürekli tekrar edip geziyorum. Yalnızca Türk edebiyatı değil, sanatı da bize çok etki etti. Türk şarkılarını dinleyip, film ve dizilerini seyrederek de duygularımızı incelttik. Gençliğimizin yoldaşı oldular onlar. Gençlik nefeslerimizde yaşamış o aşk şarkıları, filmleri, kitapları...

Türk edebiyatı ve sanatı ruhumuzla hep uyumludur, her daim bize tesir eder.

Son olarak, sizinle tanışma imkânına sahip olacak Türk okurlarına ve şiir severlere neler söylemek istersiniz?

— Türk kardeşlerimize sevgimiz çok. Kardeşlik bağlarımız ve tarihî köklerimiz gelecekteki ortak amaçlarımıza uygundur! Kederlerine kederdaş, sevinçlerine ortak olup geldik.

Onlara güçlü bir devlet, olgun bir halk olarak dünya haritasında daima parlamalarını, acının ve kederin olmadığı bir hayat geçirmelerini dilerim…

 

Bu yazı Kardeş Kalemler dergisinin 226. sayısında yer almaktadır. Derginin bu sayısında yer alan tüm yazılara aşağıdaki bağlantı üzerinden ulaşabilirsiniz.
Kardeş Kalemler 226. Sayı