Şiirler


 01 Eylül 2019


İnşallah

Uzun yolun sonunda ışık yanıyor, inşallah,

Kızılçıklar, üvezler hep allanıyor, inşallah.

Ay-Petriyle Roman-durup "Horan" teper, inşallah,

Ana toprak kıvanır evlâdına, inşallah.

 

Halkım!

Oğul ve kızın artı versin, inşallah,

Irmakların kurumasın, akı versin, inşallah.

Şiirlerime kanat ver, kuş olurum, inşallah,

Ayı Dağıyla  Çatırdağ oyun tutar, inşallah.

 

Mavi bayrak yükseldi, yükselecek, inşallah,

Kırım bizim olacak, o bizimdir, inşallah!

1988.

 

 

Bu Kulun İster

Yüce Tanrım, elim açıp,

Sana dua ederim.

Yatsam, kalksam, gönlüm taşıp,

Aşkım hakka veririm.

 

Ama bugün Karadeniz

Olmak ister bu kulun.

Kırımını bağrına

Basmak ister bu kulun.

 

Delicesine doya-doya

Öpmek ister bu kulun.

Şu dağlarla, şu göllerle

Gülmek ister bu kulun.

 

Ilık, nazik rüzgâr olup,

Esmek ister bu kulun.

Şu mübarek toprak boylu

Gezmek ister bu kulun.

 

Her nefeste başta seni

Anar durur bu kulun.

Sonra yaprak gibi yüreği

Yurdun diler bu kulun.

 

Yüce Tanrım, sen yarattın

Beni ve şu Kırım’ı.

Sen ve Kırım ile yaşayıp

Söyler kulun yırını.

 

Yüce Tanrım! Ana Yurdum,

Diye yürer bu kulun.

Sen ve Kırım için; canın

Kurban eder bu kulun. 

 

 

Yoldasın, Halkım...

Titriyor bugün Kırım’ın yolları

Akın akın gelir  Kırımtatarlar

Yürekleri sanki Kırım dağları

Hakkı için cesur adım  atarlar.

 

Gök bayrağı yücelere yükseltip

Sen yoldasın, bugün halkım yoldasın.

Ecdatlarının ruhlarını şad edip

Arslanlara kartallara katarsın

 

Bir zamanlar Avrupa’yı titreten

Girayların ruhu sende uyandı.

Yüreklere, kemiklere direnen

Hançer senin ellinde parladı.

 

Hakkın için kalk, milletim, ayağa

Bayrağına mavi rengim boyansın

Bakma şiddet- zulüm, soğuk- sıcağa

Hak katından, varsın, ufuk allansın.

09.05.1999.

 

 

Dünya Nedir, baba?

Bu dünya öyle bir dünyadır, balam,

İstese çevirir seni pınara

İstese boynun bükerler, balam,

İstese döndürür seni barağa.

 

Sürünüp yürürsün taşına, balam,

Kemir!, -der eline kemik tutturur.

Sarılıp kalırsın saçına, balam,

Gözyaşına gark edip, zehir yutturur.

 

İnceden yağan bu yağmura, balam,

Hiddetle keskin söz deme, ne olur.

O benim gözyaşım, gözyaşına, balam,

Hiddetle keskin söz deme, ne olur.

 

Ömrün nurlarla dolsun diye, balam,

Gözümün nurunu verdim göklere.

Ömrün bir gülzar olsun diye, balam,

Canımı verdim ben, verdim güllere.

 

Arada gülleri hatırla, balam,

Yağmur altında arada bir vakit.

Bu dünya öyle bir dünyadır, balam,

Yağmur  altında arada bir vakit.

 

Dünya herkes için yegâne dünya,

O bir yük, ağır yük, acı yük, balam.

Dünya herkes için bigâne dünya

Bu dünya babandan sana bir selâm.

13.02.1992

 

...bu adam

Adım-adım ölçüyor gündüzü, geceyi

Su, dereden yalnız geçer bu adam.

İçindeki dert eritir demiri...

Tanrım, baksana, neler çeker bu adam?

 

Kendi yolsuz kalsa bile, birilerine 

Dağı-taşı dümdüz edip yollar açar.

"Yatayım", dese birisi yüreğini döşer yere...

Gerek olsa mum gibi yanar, nur saçar.

 

Bir gün onu gördüm boy aynasında. 

Yok, yok... O, ben değil. Başka bir adam.

Bir titreme hissettirdi nefesinde,

Aynada da yalnız idi bu adam.

19.04.1999

 

 

Şair Dostuma

                                                                      M.Miroşniçenko’ya

Giden gitti, dönmez oldu uzaktan.

Dağlar kaldı, iz kalmadı yapraktan.

Gözyaşı dönmez, buse dönmez yanaktan,

Lebden uçan sözler, dönmez kulaktan.

 

Kimi çiçek gibi kopar budaktan,

Yatmak için yapar yastık bıçaktan.

Pervane tek ömür bulur sıcaktan,

Nesil-nesil gelir, dönmez ışıktan.

 

Şair de öyle: bom-boş gelir, boş döner,

Damga sağır yüreklere vurulur.

Gözlerini saife gibi kapatır...

Yola çıkar. Kendi de bir yol olur.

 

Nerden gelir, nerden gider şairler?

Onlar kiminle vedalaşıp giderler?

Kimse bilmez, ne gök, ne de kara yer:

Niçin doğar, niçin ölür  şairler?

20.04.1999.

 

 

Şair ve Bahçesaray

                                                                     ...Bahçesaray güller ve şiirler beşiği olmazsa, 

                                                                    demek ki bu Bahçesaray değil!   

                                                                   (Otobüste yolcuların kendi aralarındaki konuşmalarından)

Şiir nedir? - diye sordu Bahçesaray...

Şiir -sözler toy-düğünü, güller ve saz.

Şiir - gözler tebessümü, taşnın ağlaması,

Şiir - yürek bozkırları, bebek nidası.

 

Şiir nedir? - diye sordu mavili taşçık...

Şiir -sema, şiir -ilham,  şiir - balçık,

Şiir -doğum, şiir -ölüm, şiir -ömür,

Su üstüne derdin yazan kara kömür.

17.09.1992.

 

 

Nerde Olursan Ol, Amma...

                                                     Yugoslavyalı Türk kardeşlerime

Nerde olursan ol, amma,

Türklüğünü unutma.

Bu dünyanın gözünde

Mücevhersin, unutma.

 

Kırımtatar, Azerî,

Özbek, Kırgız, Türkmeni

İle meşhur toplumsun,

Hiç unutma kökleri.

 

Aral, Kara, Akdeniz

Kalplerine can verir

Mangladaki tuzları

Çöllerine sepilir.

 

Bil ki, attan düşse de

Yine mağlüp olmaz Türk,

Biner dünya sırtına

Ayak altı olmaz Türk.

16.04.1993

 

 

Aklında mı?

Eğer ben ölürsem, Kırım,

Benim ardımdan

saçlarını yolup

Hüngür-hüngür ağlama...

Aklında mı, ben ölmeden evvel 

Bizler, Kırım,

Uzun-uzadıya geceleri dertleşirdik,

Sen yorgun ve kır başını

omzuma koyardın anam gibi.

Ve sessizce otururdun,

uzaklara dikip gözlerini.

Ben ise… ben ise...

Çadır Dağa dayar  arkamı

Karadenizi

Ay-Petrinin yaylası gibi

masamnın üstüne koyup,

Bozkırlarını önüme kağıt gibi yayıp,

yazdığım eğri büğrü  satırlarımla

Altın beşiğini sakınmak uğruna, 

yüreğimin fısıltısı dudaklarımı titretir,

parmaklarımı ağlatırdılar.

Sen bana: "Dur, balam,

yanıp-kül olup biteceksin !" - dediğinde

aklındamı ben:

"Damarlarımda deli kanlar akar,

arabamın yol bozduğuna kulak asma...

bozulmayan yollardan — yol,

yol bozmayan yolcudan yolcu olur mu?"

der haykırırdım.

Şimdi ise kabrimde yatıyorum.

Senin ve sizin fani dünya denen

dünyanızın bütün bozuk yolları

dos-doğru yolcuları

Benim üstümden geçip gidiyorlar.

Ben ise uzanıp  seni hatırlıyorum.

...Aklında mı dertleşdiğimiz,

ağlaşdığımız, sevindiğimiz,

akılında mı?

16.06.2001. 

Bu yazı Kardeş Kalemler dergisinin 153. sayısında yer almaktadır. Derginin bu sayısında yer alan tüm yazılara aşağıdaki bağlantı üzerinden ulaşabilirsiniz.
Kardeş Kalemler 153. Sayı