Şiirler


 01 Eylül 2019


Şehzade Babiç’in Sesi

Ay nuruna banıp şiirler dizdim

Halk için yazarım, halkım her şeyim

Nurumu bölüşüp karanlık gezdim

Ben biçare şehzadeyim!

 

Bela, derdin ortasında kalmaktan

Şöhret buldum, emrine amadeyim

Yurdum için kan döküp de ölmekten

Ben pişman değilim, şehzadeyim!

 

Zamanın işini deyip orada

Kendini aklayan yazarım, beyim

Yirminci asırda, işte burada

Ben Babiç’im, şehzadeyim

 

 

Taşın Üstündeki Güller

Sen yazarsın: “Yıllar, yollar boyunca

Açılınca böyle hain aralar

Mektubun da pek nazlıdır huyunca

Cimri gibi çekip gider, yaralar

 

Ya düşünce gürültüsü uğuldar

Ya da sükût denizinde yüzerim

Ayrılığın arkasında acı var

Taş ederek yüreğimi gezerim…”

 

Sen Ural’ı dolanıp da bak artık

Mazideki bahar geçen yıllara

Aklında mı, hayran hayran bakardık

Taş üstünde tez büyüyen güllere

 

İçi nurlu güller hikâyesini,

Dertlerini çiçeklere açtılar

Gözünü almadan çiçekler günden

Bir yaz boyu güzel koku saçtılar

 

Benim alevlerden geçmiş yüreğim

Hür iken kendini kara taş etti

Sana olan muhabbetim, aşkım da

Taşta biten güllerden bir demetti

 

 

Şans Getirdi

Elliyi ne çabuk devirmişim ben!

Bu zaman ömrümün yarısı mıdır?

Geriye bakınca dilden dökülen:

Kalanlar hayatın gerisi midir?

 

Doğum günlerinde yarı sevinç var

Ben yarı üzgünüm 20 Ekim’de...

Huş ağacı daldan yıldızlar saçar

Yıldızla kaplanır yolum, izim de

 

Toprağın sarısı, yarısıyım ben

Bahtımın ışığı, Başkurdistanım

Bana beşik oldun bana ezelden

Soğuk mezarda da ısınır canım

 

İnsanlar önüme şansı getirdi

Bana güzellikler öğretti onlar

Şansım dar zamanda dostlar yetirdi

Özümde kudretti, gayretti onlar

 

Yârden gitsem, aşka güvenim tek ses

Depremle yıkılmaz bir dağ olmuştu

Küçük gıybetlere inanan herkes

Ne yazık şüpheden uzak kalmıştı

 

Şansım getirmese kamı, şöleni

Yangınlar içinde görürdüm anca.

Aldığım yaralar şansımdan beni

Kabre götürmedi vaktinden önce

 

Addan da yarıydım addan da hatta

Kimseyi kırmadım, yoldan şaşmadım

Lezzetli tarfler tattım hayatta

Ama bir kere de küçük düşmedim

 

Geçti elli yılım, geçti ömürden

Yok olan yeniden geri gelir mi?

Dünyadan herkesten hep yarıyım ben

Bilmem ki benden hiç yarı olur mu?

 

 

Toprağım Göklerim Sularım Benim

Toprak burda nasıl kara,

Nasıl sulu, şirelidir!

Gün vurdukça donmuş yere

Kesekleri gün sürelidir

 

Akşamüstü saç tohumu

Tan vaktine göğerecek

Bereketli toprağımı

Sür de yağlı olsun ekmek

 

Göğe karga kuşu uçmuş

Sümbül göğe yükselir vay!

Ekinciler tohumla bir

Yüreğinden od mu saçmış

Kehribarca yanar buğday

 

Durnalarsa gelip gider

Bir lahzalık göz çağımda

Ve binlerce çiçek biter

Benim ana toprağımda

 

Gül kokusu vurur başa,

Gül kokusu od yayar da

Ben mutluyum doğduğumdan

Bu toprakta, bu diyarda.

 

Yeri dolaş, gez cihanı

Göğü gibi gökler hani!

Babam yerde, gökler yüce

Onu yere ekti gökler

Bilemedi yazık koca

Ne derindi, göktü gökler!

 

Maviliği kalpten sevip

Kanat açıp dinelir kuş

Ama birden garipseyip

Yere doğru yönelir kuş

 

Türkü yağar gökten yere

Her türküde sevinç, nur, hız

Bu toprakta biz bir kere

Biz türküsüz olmamışız

 

Bu yerlerin suyu şirin,

Yazda kışta soğuk, serin.

Kayalardan sızıp gelir

Kayaların kökü derin

 

Dağlar dibi karbeyaz, ak

Derelerden çağlayarak

Akıp gider coşkun kaynak

Yolcu saklar ayağınıı

Buz sularda serinletir

Yolcu kuru dudağını

 

Halk gölleri dümdüz sanır

Yel estikçe ırgalanır;

Irgalanıp dalgalanır.

Dalgalara çöker bulur

Dalgalardan yuttuğunu

Topraklara döker bulut

 

O yerler ki kurak olsa

Bulut dönüp kaynak olsa

Sızıp akar Dim Çayı’na

Dim Çayı da yollar boyu

Uzattığı kollar boyu

Salam söyler hep boyuna

Bu yazı Kardeş Kalemler dergisinin 153. sayısında yer almaktadır. Derginin bu sayısında yer alan tüm yazılara aşağıdaki bağlantı üzerinden ulaşabilirsiniz.
Kardeş Kalemler 153. Sayı