HaftanınÇok Okunanları
MERYEM HAKİM 1
Süleyman Abdulla 2
ERKUT DİNÇ 3
HİDAYET ORUÇOV 4
Kardeş Kalemler 5
HUDAYBERDİ HALLI 6
MEHMET ALİ KALKAN 7
Özet
Bu makalade XVII-XVIII yüzyıllarda yaşamış va yaratmış olan Sufi Allayar’ın “Sabatul ajızın” adlı kıtabı ve onun bılımsel bır kaynak olarak özellıklerı, bılımde kabul edılen bırçok bılgı kaynağıyla karşılaştırılmaktadır. Karşılıklı karşılaştırmanın net ve kapsamlı olabilmesi için akaıd konuların uyumluluk oranı bır tablo yardamıyla gösterilmiştır.
Anahtar kelimeler: Sufi Allayar, “Sabatul ajızın”, yetkili kaynak, akide, akaid metni, fıkıh, “Akeedun Nesafi”, tekvın, tevhid.
Abstract
In this article, the book "Sabatul ajizın" by Sufi Allayar, who lived and created in the XVII-XVIII centuries, and its features as a scientific source are compared with many sources of knowledge accepted in science. In order for mutual comparison to be clear and comprehensive, the compatibility rate of the relevant issues is shown with the help of a table.
Key words: Sufi Allayar, “Sabatul ajizın”, authoritative source, creed, creed text, fiqh, “Akeedun Nesafi”, tekwın, tawhid.
Giriş
İnsan hangi dönemde yaşarsa yaşasın bütün arzu ve isteklerini, hatta yapmakta olduğu işini yaşamakta olduğu dönemin koşullarına göre ayarlar. Eğer bu iş herhangi bir nesneyle ilgili olmadan kendisinden sonra da devam edecek hadiseye, yani maneviyata dahil ise bu durum daha da güçlenir, onun yapmakta olduğu işi döneminin en önemli konusuna dönüşür ve hatta ona göre dünya bu meselenin etrafında dönmeye başlar. Bu açıdan klasik edebiyatın diğer temsilcileri gibi Sufî Allahyâr’ın da kişiliği ve sanatının araştırılması ayrı bir önem taşır. Son yıllarda bu konuda göze çarpacak ilerlemeler oldu. “Sebatül acizin” eseri taşbasma ve el yazı nishalarından eski Özbek dilinden tebdil edilerek birkaç defa basıldı. Sebatül acizin’in “Risale-i Azize” ve “Hidayetü-t talibin” adlı açıklamaları, Farsça “Meslekül muttekin” kitabı okuyucuların itibarına sunuldu. “Edebiyatta ve dilbiliminde Sufî Allahyâr sanatıyla ilgili araştırmalar, ayrıca onun hayat yolunu ele alan risaleler ortaya çıktı, bilimsel konferanslar düzenlendi”. (Sh.Sirojiddinov, 2001:5)
Bütün bunlar ne seviyede olursa olsun sonuçta Sufî Allahyâr’ın sanatı hakkında belli bilgiler oluşturdu. Ancak Sufî Allahyâr’ın kişiliğini ve mirasını bütün mahiyetiyle kavrayabilmek için ilk intibalar yeterli olmayacaktır. Yürmi yıl kadar süredirki “şair”, “yazar”, “mutasavvıf”, “âlim” Sufî Allahyârla tanışma süreci devam etmektedir. Tabir caiz ise bu sürece farklı satıhta bulanan tarihî bilgilerin beyanı denilebilir. Örneğin, Sufî Allahyâr’ın hayatına ait araştırmalarda netlik, tutarlılık, bütünlük gibi özellikler yerine iyice araştırılmamış, delillenmemiş, birbirini tutmayan, dağınık haberler beyanına rastlarız. Sufî Allahyâr’ın sanatına ait araştırmalarda ise dikkatlerin daha çok toplumsal ve ahlakî meselelere kaydığını görürüz. Doğrudur, bir sanatçının faaliyetini onun yaşadığı dönemle bağlı olarak araştırmak onun eserlerine verilecek değerin adil olmasını sağlar. Ama bunun bir şartı vardır. Bu süreç eserde ele alınan vakaa ve sanatçının hedefinden kopmamış olması lazım. Aksi takdirde araştırmacı yolunu şaşırır ve (dişari...) ve genellikle eserle direk alakası olmayan hadiselerin detaylarına geçilmiş olur.
2007 yılında “Maveraünnehir” yayınevinde basılan “Meslekül müttekin” eserinin önsözünde şu sözler vardır: “Sufî Allahyâr’ın eserileri arasında daha önemli olanının “Meslekü-l-müttekin” olduğu ulemalarımızca itiraf edilmiştir. Çünkü bu eserde yüzden fazla fetva kitaplarından yararlanılmıştır...” (Sufi Allayar, 2007:3)
Demek ki, Farsça olan bu eser esas itibarila bir fıkıh kitabıdır. “Meslekl müttekin” eserinin fıkıh ilmindeki müteber kitapları müteberlik derecesi bu alanda isim yapan âlimlerin, özellikle Hanefi mezhebi âlimlerinin tasnif ettikleri asıl kaynaklara ne kadar uyum sağladığıyla ölçülür.
“Sebatül acizin” eserinin yazılış sebebini müellif şöyle açıklar:
Yazıldı farsi til birle mektub,
Akidatu furu kurbi mahbub.
Anikim kördüler türki yaranlar,
Dediler: “Ger dua kılsa erenler.
Bitilse türli dil birle akide,
Köngüller bolsa andin aramide”...
Akide sözlerini kıldım ispat,
Anga koydum Sebatü-l acizin ad.
Özümdek hastalar bolgaymu deb şad,
Nesayihtin hem endek eyledim yad. (Sufi Allayar,2007:14)
Yukarıdaki satırlardan görünüyor ki, müellif akide ve fıkıh meselelerini toplayan Farsça bir eser yazmıştır. Sonra arkadaşları ona Türkçe olarak da bir akide kitabı yazmasını rica etmişler. Bunun sonucunda da “Sebatül acizin” – Acizlerin sebatı adlı eser ortaya çıkmıştır. Ancak bu kitap sadece akide meselelerini değil, öğütleri de kapsamıştır. Dolayısıyla “Sebatül acizin” yazılış amacına göre akideler kitabıdır. Bunu müellifin kendisi de vurgulamaktadır. Demek ki, Meslekül müttekin ve Sebatül acizin gibi eserleri sadece toplumsal ve ahlakî açıdan araştırmanın, birincil kaynakları (fıkıh, akide ilminin müteber kitapları) esas alarak araştırmayı bir köşeye bırakıp, kendisinin de anlayamadığı “güzel ifadeler”le onların değerini yükseltmeye çalışmanın araştırmayla hiç alâkası yoktur. Eğer biri: “Peki, “araştırma sürecinin eserde geçen vakalar ve sanatçının amacından kopmadan ele alınması lazım” iddiası anlaşıldı, fakat eserin poetik özelliklerinin sizin vurgulamakta olduğunuz birincil kaynaklarla ne gibi alâkası vardır?” diye soracak olursa, cevabımız şudur: birincil kaynakların temeli ilk önce Kur’andır. Poetik açıdan en güzel diye itiraf edilen herhangi bir eser Kelamullahın poetikası yanında hiçtir. Bu kaçınılmaz bir gerçektir. Tasvir vasıtalarını saymakla da eserin poetikası araştırılmış olmaz. “Su” kelimese ne kadar çok söylenirse söylensin susamış adamın ihtiyacını gideremez. Bu ihtiyacın giderilmesi için onun çeşme başına götürülmesi lazım.
2009 yılında “Sebatül acizin”in “Hidayetüt talibin” adlı açıklaması eski Özbek dilinden tebdil edilerek dikkate sunuldu. Bu açıklama aslı Ferganalı olan sonradan Afganistan’da ikamet etmiş Habibullah bin Seyyid Yahyahan tarafından 20.yüzyılda yazılmış olup, onun tebdil edilerek basılması bu alanda yeni bir dönemi başlatmış oldu. Açıklamada metin incelenmesi, menbaşinaslık, kelimelerin leksikolojik tahlili sistemli bir şeklinde ele alınmıştır. Açıklamalar üzerine detaylı olarak durmak ayrı bir konudur. Bu makalede Hidayetü-t-talibin’de daha az dikkat edilen husus – “Sebatül acizin”in bilimsel bir kaynak olarak özellikleri, özellikle akide ilmiyle ilgili hususlar delillerle dikkate sunulacaktır.
Yukarıda geçen beyitlerle “Sebatül acizin”in bir akide kitabı olduğu anlaşıldı. “Akide” kelimesinin anlamı “bir şeyi başka bir şeye sıkıca bağlamak”tır. “Terim olarak akide, müslümanı Kur’an ve hadislerde haberi geçen vakaa ve hadiselere, kavramlarla sıkıca bağlayan itikatların mecmuasıdır”.(Shayx Muhammad Sodiq Muhammad Yusuf,2005:7) Aynı zamanda “itikat” (iman-inanç) kelimesiyle “akide” kelimesi kökteştir. “Akaid” akide kelimesinin çoğuludur. Akide biliminin amacı Yaradan’ın varlığına ve birliğine, Peygamberlere ve onlara indirilen kitaplara, kadere, cennet ve cehenneme, ahiretle ilgili her şeyin hak olduğuna kati ve esaslı delillerle inanç duygusunu uyandırmak, bu hususlardaki kuşkuları çözmekten ibarettir. İlk önce İslam kaynaklarının hepsi “İslam” adı altındaydı, zamanla her alan kendi adıyla ayrı olarak ortaya çıkmaya başladı. Akaid ilmi bu adı alana kadar birkaç şekilde adlandırılmıştır: “El-fikhül ekber”, “İlmül kelam”, “İlmül üsülid din”, “İlmüt tevhid”, “İlmül akaid”. (Shayx Muhammad Sodiq Muhammad Yusuf, 2005:8-9 )
Ayrı bir ilim dalı olarak gelişen akaid terimine ilk olarak “El-fikhül ekber” adını veren İmam A’zam Abu Hanife’dir. Bu ilime el-fikhül ekber, yani büyük fıkıh (akide ilimlerinin en hassas noktalarına kadar tam ve derin bir şekilde öğreten bilim) denilmesi boşuna değildir. Sufî Allahyâr: «Diyanet behidur ilmi akaid, Damarsız şaha su bermek ne faid?!» -der. () Demek ki, akaid ilmi diyanetin köküdür, kök olmadan ağaç yeşil olmaz, kurumuş dallar da sadece odun olarak kullanılabilir. Onları ne kadar sulasan sula fayda olmaz! İnsanlığın uygarlık tarihine bakarsak insanoğlunun fanîlik ve ebediyet ortasında kendi kendine verdiği “Ben kimim?”, “Nereden geldim?”, “Nereye gideceğim?” sorularına cevap bulabilmek için durmadan çalıştığına, muhtelif dönemlerde bazı hata ve yanılmalara rağmen herkesin farklı yollardan aynı neticeye geleceğinin bütün uygarlıkların temeli olduğuna şahit oluruz. Büyük fıkıh adını taşıyan akaid ilmi de bu sonucun teorik esasıdır. Bu ilim sayesinde insan kendini tanır, iyi ve kötünün ayrımını yapabilir. Demek ki, sağlam tefekküre yol açan akide ilmi manevî kamilliğin başlangıç noktasıdır. Sebatü-l acizin bu konuda bahsetmiş olması onun bilimsel kaynak olması için yeterli olmaz tabii ki. Ne zaman eserde gelen akaid meseleleri bu alanda itiraf edilmiş âlimler tarafından tasnifi yapılan asıl kaynaklara esas ve hüküm açısından uygunluk sağlarsa işte o zaman Sebatü-l acizin’i bu listeye katabiliriz.
Bu amaç doğrultusunda Sebatül acizin’de gelen akide meseleleri “El-fıkül ekber”, “Akidetüt tahaviyye”, “Akaidün nesefî” gibi müteber kaynaklarla karşılaştırıldı. Karşılaştırmaların net ve açık olması için de cetvelden yararlandık:
№ | Sebatül acizin | El-fıkül ekber | Akidetüt tahaviyye | Akaidün nesefî |
1 | Tevhid | Tevhid | Tevhid | Tevhid |
2 | Kadim | Kadim | Kadim | Kadim |
3 | Hayat | Hayat | İrade | Hayat |
4 | İlim | Kudret | Hayat | Kudret |
5 | Kudret | İlim | Sam’ | İlim |
6 | Kaza ve keder | Kelam | Beser | Sam’ |
7 | Yad | Sam’ | İlim | Beser |
8 | Beser | Beser | Kelam | İrade |
9 | Didar | İrade | Didar | Kelam |
10 | Sam’ | Kur’an | Miraç | Tekvin |
11 | İrade | Yad | Kevser | Didar |
12 | Kelam | İhtiyari cüz’ | Şefaat | Kader |
13 | Tekvin | İman | Miysak | İhtiyari cüz’ |
14 | İhtiyari cüz’ | Peygamberler | Kader | Teklif |
15 | İman | Sahabeler | Levh ve kalem | Halık |
16 | Ameller | Kabire günah | Arş, Kürsü | Ecel |
17 | Melekler | Mesh | Melekler, peygamberler, kitaplar | Kabir azabı |
18 | Kitaplar | Teravih | Kur’an | Terazi |
19 | Peygamberler | İmamat | Günahlar | Name-i amel |
20 | Resul ve nebi | Mu’minin günahı | Havf-raca | Soru-cevap |
21 | Miraç | Sevap amel | İman | Kevser |
22 | Arş, Kürsi | Riya, ücb | Günahlar | Sırat |
23 | Sahabeler | Mucize | İmamat | Cennet ve cehennem |
24 | Aşare-i mübeşşere | Keramet | İtaatın vacip olduğu | Günahlar |
25 | İmamat | İstidraç | Mesh | İman |
26 | Halifelik | Halık, razık | Kabir azabı | Kader |
27 | Mesh | Didar | Kıyamet | Peygamberler |
28 | Keramet | İman | Sırat | Kitaplar |
29 | İstidraç | İslam | Terazi | Miraç |
30 | Kabir azabı | Mu’minler marifette eştirler, amelde farklıdırlar | Hesap-kitap | Kerametler |
31 | Ecel | Şefaat | Kader | Halifelik |
32 | Name-i amel | Terazi | Kaza ve kader | İmamat |
33 | Soru-cevap | Kevser | Sahabeler | Sahabeler |
34 | Kıyamet | Hesap-kitap | Halifelik | Aşare-i mübeşşere |
35 | Terazi | Cennet ve cehennem | Aşare-i mübeşşere | Mesh |
36 | Sırat | Adl | Ehli beyit zikri | Tekfir |
37 | Kevser | Kabir azabı | Büyükleri güzel dille yad etmek | Raca |
38 | Şefaat | Yad | Keramet | Kahinlik |
39 | Cennet ve Cehennem | Tekfir | Kıyamet alametleri | Ölüler için dua |
40 | Levh, kalem | Miraç | Falcılar | Kıyamet alametleri |
41 | Havf ve raca | Kıyamet alametleri | Cemaat | Beşerin meleklerden daha faziletli olduğu |
Cetvelde akaid ilminde bahis konusu olan meseleler için açacak vazifesini yapan kelime ve ifadeler yazılmıştır. Dikkat edildiyse, konuların listesi her kaynakta farklıdır. Bu farklılık müelliflerden kaynaklanmaktadır, yani her müellif kendine göre önemli olan meseleleri sırayla yerleştirmiştir. Bu durum akaid kitapları için özgü bir özelliktir. Hangi konunun hangi sıradan yer alacağı şekil kriterine ait olup, önemli olan bu değildir. Önemli olan hükümlerin terkibini korumak ve tahlilde asıldan şaşmamaktır. Akide meseleleri hakkında daha kapsamlı tasavvur uyanması için birkaç konuyu kendinde bulunduran Tevhid kavramının akaid metinlerindeki açıklamasına geçelim:
“El-akidetüt tahavî”de: “Allah tektir, Onun eşi ve benzeri yoktur. Ondan başka ilah yoktur. O ibtidasız kadim ve intihasız devamlıdır. O fanî değildir ve asla yok olmayacaktır. Bütün işler ancak onun istekleriyle olur... Diridir – ölmez, kayimdir – uyumaz... Bütün sıfatları hiçbir şeyi yaratmadan önce de vardı. Yarattıktan sonra Ona herhangi bir sıfat eklenmiş değildir... Onun benzeri, eşidi yoktur. O duyan ve görendir...” (Taxaviy, 1984:69)
“El-akaidün nesefî”de: “Alemleri yaradan Allahtır. O, yegane, kadim, diri, kudretli, ilim sahibi, duyan, gören, isteyen, irade edicidir. Nesnelerdeki fanî sıfatlar O’nda yoktur. O cisim de cevher de değildir. O tasvir edilemez, sınırlanamaz, sayılamaz. O kısımlara ayrılmaz ve kısımlardan ibaret değildir. O bir mekanda karar bulmaz. Vakit Onun için değildir. Hiçbir şey O’na benzemez. Onun bilim ve kudret dairesinden hiçbir şey çıkamaz...” (Sa`duddin Taftazaniy,2018:49)
Akaid metinleri böylece hüküm şeklinde beyan edilir. Cümlede gelen bazı kelimeler kendi anlamları dışında istilahî anlamı da taşır, bazen bütün bir kavramı ifade eder. Dolayısıyla bu metinler her zaman daha geniş şerhleri ve kısaca basit açıklamayı gerektirmiştir. Şerhlerden belli hazırlıklara sahip insanlar istifade etmiş, basit açıklamalar da daha başlangıçta olan insanlar için sunulmuştur. Sebatül acizin de herkes için yaratılmış bir akide kitabıdır. Nazımda güzel bir dilde yazılan bu kitap medreselerde talebelere ezberletilmiştir. Aslında akide hükümlerinin şiir olarak ele alınmasının tek amacı da onun daha kolay ve çabuk öğrenilmesini sağlamak olmuştur. Tabii ki, bu amacın gerçekleştirilmesi nazım şeklinde beyan edilmekte olan hükümlerin asıl kaynaklara uymuş olmasıyla değer kazanır. Peki, “Sebatül acizin” eseri bu konuda başarılı olmuş mudur? (Aşağıdakı tabloda “Sebatül acizin”e daır bazı ıman konuları parça parça verilmiştir. Ayrıca tablo, Akaıd metinlerinde bu pasajlara karşılık gelen hükümleri özetlemektedir; bu, karşılaştırmalı kaynakların uyumluluk derecesinin belirlenmesine yardımcı olmaktadır.)
Konu | Anahtar kelime | Sebatül acizin | El-fıkhül ekber El-akidetüt tahavi El-akaidün nesefi |
Yaradan’ın yeganeliği | Tevhid | Hudavandi birdir bişekü reyb, Reva ermes anga ortak ile ayb... | Allah birdir; Ortağı yoktur; nesnelerdeki fani sıfatlar Onda yoktur |
Yaradanın ezeli ve ebedi var olması | Kadim | Erür ol berçe alamning Hudası, Aning yok iptidası, intihası... | Ezeli vardır, ebedi vardır; iptidasız kadimdir, intihasız devamlıdır; ebedi ve sonsuz. |
Yaradanın her zaman diri olduğu | Hayat | Hayat olkim diridir, özge bolmas, Ölür her zi nefs, hergiz Ol ölmez | Zat sıfatları – hayat; diridir – ölmez; O – diri. |
Yaradanın duyan ve gören bir zat olduğu | Beser, Sam’ | İşitmek körmegi bişubhevu reyb, Erür birdek hemişe zahiru gayb... Kulak, göz bendege hacet erür, bes, Huda hiç kaysınıng muhtacı ermes... | Görür ama bizim gördüşümüz gibi değil, duyar ama bizim duyduğumuz gibi değil; O işiten ve görendir. |
Ahirette Allah Teala’yı görme imkanının var olduğu | Didar | Tirilseng ahirette ey haridar Hudayım körsetür dostlara didar. Vale körmekni biçunu çunan bil, Cihetsiz bil, misilsiz, bimekan bil. Oşalkim bildirür bişekligini, Bilur ol yahşi körsetmekligini. | Allah ahirette görünür; Görmek hayal veya fikir ile belirlenmez; Göz nurunun ulaşması veya Allah’la gören ortasında herhangi bir mesafenin de olması mümkün değil. |
Allah Tealaya iman getirmek | İman | Hudadın her ne kelse rast bilding, Tiling birle yine ikrar kıldıng... Amelkıomakdın ehli istifade Dediler: “Nuri imandır ziyade”. Vegerne bolmas iman zayidu kem, Akide buldur, ey ferzendi Adem... | İman kabul ve tasdikten ibarettir; iman bölünmez ve tam birmaneviyattır; İman çoğalmaz, azalmaz da (belki de onun nuru güçlenir veya zayıflar) |
İmamı izlemek | İmamat | Müslüman akılü balığ, er insan- İmamat şart boldı, ey müslüman. Revadır iktida facirge kılsang, Hadisi Mustafadır, yahşi bilseng. | Herhangi bir salih ve facir bir imamın arkasında iktida ederek namaz kıomak vaciptir. |
Veliler kerameti | Keramet | Erür barhak keramet evliyadın, İnayettir velilerge Hudadın... | Evliyaya verilmiş olan keramettir haktır. |
Amellerin ölçülmesi | Terazi | Terazi hak erür rozi Kıyamet, Aning sıdkıga nazil boldı ayet... Terazi barığa ikrarımız var, Neçük erkaniğa ne karımız var... | Kıyamet gününde amellerin ölçülmesi, terazi hak ve gerçektir |
Cennet ve cehennemin şu anda da var olduğu | Cennet ve cehennem | Erür cennetü dozah hala mevcut, Yaratıbdur ani halkıga ma’bud... İki menzil sıfatın sanı bolmas. Alar ehli bilen hiç fani bolmas... | Cennet ve cehennem şimdi de vardır. Onların kendisi de onlara düşenlerde fani olmaz. |
Allahın rahmetine umut bağlamak ve azabından korkmak | Havf-raca | Kel e ten, bol hemişe ilticada, Devamül ömür bol havfü racada. Köterme hiç racavu havfdin ra’s Akın bil, küfürdür hem emnü, hem ya’s... | Gerçek ümit ve korkunun ortasındadır. Allahın rahmetinden umut kesmek ve azabından emin olmak küfürdür. |
Beyitlerle akaid metinleri arasındaki uyumun ne derecede olduğu cetvelden anlaşılmaktadır. Bazı misralardan sonra konulan üç nokta konunun daha bitmediğini, akaid metinlerindeki hükümlerin beyitler vasıtasıyla daha uzun açıklandığını anlatır. Örneğin, amellerin ölçüleceği meselesi üzerine yukarıda adı geçen kaynakların her üçünde sadece bir cümleyle, yani “Kıyamet gününde amellerin ölçülmesi, terazi hak ve gerçektir” cümlesiyle ifade edilmiştir. “Sebatül acizin”de ise bu mesele birkaç beyitle açıklanmış, ayrıca “Teraziyi Kıyamet beyanı” adlı bölüm eklenmiştir:
Terazi hak erür rozi Kıyamet,
Aning sıdkıga nazil boldı ayet.
Bilür Tanrı egerçi hâlimizni,
Terazuga salur amelimizni.
Kılur agah kulun kılmışlarıga,
Yetüşmes akıl İgemning işlerige.
Terazi barığa ikrarımız var,
Neçük erkaniğa ne karımız var.
İlaha, kıl ağız mizanımıznı,
Selamet tut, bizning imanımıznı. (Sufi Allayar,2007:23)
“İmanın beyanı”, “Meleklerin beyanı”, “Peygamberlere iman itmenin beyanı”, “Resulüllahın miracının beyanı”, “Ecelin beyanı”, “Kabir azabının beyanı”, “Kıyametin gerçekliğinin beyanı”, “Sırat köprüsünün beyanı”, “Kevser havuzunun beyanı”, “Peygamberlerin şefaatlerinin beyanı” bölümleri hakkında da aynı sözleri söyleyebiliriz. Bazı yerlerde akaid metinlerinde gelen birkaç konu bir bölüme alınmıştır. Örneğin, her biri ayrı bir konu olan hayat, ilim, kudret, besiret, sam’, irade, kelam, tekvin kavramları “Allah Tealanın sıfatlarının beyanı” bölümünde açıklanmıştır. Tabii ki, bunun da bir nedeni vardır. Farklı anlam taşıyan bu sıfatların tek bir Zata ait olması nedeniyle onların ayrı ayrı bölümlerde açıklanmasına ihtiyaç yoktur. Cetvelin dördüncü sütununda kaynaklardan alınan alıntılar noktalı virgül vasıtasıyla ayrılmış ve böylece üç kaynakta gelen açıklamalar bir araya toplanmıştır. Ayrıca, cetvelin iman kelmesine ait olan satırında iman nurunun güçlenmesi veya zayıflaması hakkındaki açıklama akaid metinlerinde değil, onun şerh kısmında vardır.
Bütün bu karşılaştırmalar sonucunda bir soru ortaya çıkar. Yani, Sabatü-l-acizin esas itibarıyla bu üç kaynaktan hangisine daha yakındır? Burada esas itibarıyla ifadesini bu üç kaynaktan birinin Sebatü-l-acizin’in ortaya çıkmasına neden olmuştur, şeklinde kabul etmemek lazım. Çünkü her üç kaynağın Sebatü-l-acizin’in yazılmasında birer kaynak oldukları gerçektir. Ama bizim merakımızı uyandıran husus Sufî Allahyâr’in bu kaynaklardan hangisinden daha çok etkilendiğini be bu etkinin Sebatü-l-acizin’e ne kadar yansıdığını öğrenmektir.
“El-akaidü-n-nesefî”de Yaradanın sıfatlarını açıklayan şöyle bir ifade vardır: و هي لا هو ولا غيره (Sa`duddin Taftazaniy,2018:52)yani, Allah’ın Zatındaki sıfatlar Zatın kendisi değil ve Zatından başka da değil. Bu cümle Sebatü-l-acizin’ın “Allah Teala’nın sıfatlarının beyanı” bölümünde başarıyla ifade edilmiştir ki, onu yukarıdaki Arapça metnin tam tercümesi diyebiliriz: Subutidür aning sekkiz sıfatı, Sıfat Zatı emes, ne gayri zatı.
Sufî Allahyâr’in “El-akaidün nesefî”den daha çok etkilendiğini ve bu eserden istifade ettiğini şu deliller de kanıtlar:
“Tekvin (peyda etmek) Allah’ın ezeli sıfatıdır. O bu sıfatıyla bütün alemi ve alemin bütün parçalarına kendine uygun olan bir vakitte yaratmıştır. Tekvin sıfatı Allah için söylenirken “peyda edilen” olarak değil, akidemize göre “peyda eden” olarak anlaşılmalıdır.
Tekvin sıfatı “El-akaidün nesefî”den başka metinlerde yoktur. Sebatül acizin’de bu sıfat şöyle açıklanmıştır:
Sıfatının birin tekvin demişler,
Hudadın halka ruzi berçe iler.
Yarattıkim, neçük sizniyu bizni,
Takı halk etti bizni fiilimizni. (Sufi Allayar,2007:19)
“El-akaidü-n-nesefî”de cüz-i ihtiyar hakkında şöyle denir: [و للعباد أفعال اختيارية يثابون بها و يعاقبون عليها و الحسن منها برضا الله تعالي و القبيح منها ليس برضاه] (Sa`duddin Taftazaniy,2018:62)
Yani, “Kullarda ihtiyari fiil ve hareketler vardır. Bu hareketleriyle onlar sevap kazanırlar veya günah işlerler. Amellerin iyisi Allahın rızasıdır, en kötüsü de Allahın rızasının dışında yapılır”. “Sebatül acizin”de:
Eger çendiki koymas erkimizge,
Beribdür ihtiyari cüz’i bizge...
Uşança ihtiyari cüz’idin baz,
Tapar bende ceza köp kılsa ya az...
Huda razı emes isyanımızga,
Rızasıdur aning ihsanımızga... (Sufi Allayar,2007:20)
Beyitlerin metne bu kadar uyması tesadüf olamaz. Onlarca (belki de yüzlerce) fetva kaynaklarından yararlanarak on iki binden fazla beyitli fıkıh kitabını yazmış Sufî Allahyâr’ın akide ilmine ait müteber kaynaklardan haberdar olduğunu yukarıda getirilen deliller kanıtlamaktadır. Dolayısıyla, “Sebatü-l-acizin”i akaid meselelerini ele alan çok değerli bilimsel, sanatsal bir kitap olarak kabul edebiliriz.
Peki, niçin bilimsel sıfatının yanında sanatsal sıfatını da dile getirmekteyiz? İlk önce, bu eser Ali bin Osman Siraciddin el-Uşi’nin “Bad’ül ameli” ve Mahmud bin Seyyid Nazir Terazi’nin “En-nazmül havi li akidetil imam Tahavi” gibi nazım şeklinde yazılmış eserler gibi tam bilimsel olması için baştan sona kadar (hem şekil hem anlam bakımından) akaid metinlerinin kalıbında olması lazımdı. Ancak “Sebatül acizin” hem vazife, hem oluşum açısından bu kalıba uymamaktadır. Ayrıca, müellif eserin yazılış sebebini açıklarken boşuna “Nesayihdin hem andek eyledim yad” dememişti. Eserin üçte ikisi münacat, rivayetü hikayet türlerine ait öğütlerin sanatsal bir şekilde ele alınmasından ibarettir. Demek ki, Sebatü-l-acizin akaid ilminde itiraf edilmiş âlimleri tasnif ettikleri müteber kaynaklara esas ve hüküm açısından uygunluk sağlamıştır. Dolayısıyla da inanılır bir kaynaktır. Genel karakterine göre de bilimsel ve sanatsal bir kaynaktır.
Referanslar:
1. "Risolayi Aziza" - "Sabotul Ojizin" incelemesi. Hasanov B. T. tarafından derlenmiştir, 2000. Sayfa 3.
2. "Sabotul zayıftır". Şeyh Muhammedsaid Türkistanlı'nın araştırması. "Et-tarakki", 1967. Sayfa 3-4.
3. Suvankulov I. Bir örnekle gözlerinizi açın. Semerkant, 2011, 106 sayfa.
4. Zohidov R. "Sufi Olloyar'ın Hikayeleri". T.: Muharrir, 2011, 141 sayfa.
5. Zohidov R. Sabotul ojizin" - bilimsel ve edebi kaynak". T.: "Editör", 2012, 83 sayfa.
6. Makhanova R. "Tvorchestvo Sufi Allayara i yego tradisii v Tatarskoy edebiyatı": diss.kan.fil.nauk.Kazan'-2008.
7. İlyasova G.R. Lingvotekstologicheskie osobennosti proizvedniy "Sabat al-gadzhizin" Allayara Sufi ve "Risala-i Gaziza" T. Yalsigulova. diss.kan.fil.nauk.Ufa-2009
8. Sufi Oloyor. Sabotul ojizin.//Yayına hazırlayan: R.Zohidov, T., "Art Journal" yayınevi, 2007.
9. Zohidov R. "Sabotul-ojizin" çalışmasının sözlüğü:; fil.fan.nom.diss.T.:2001
10. Tez öğrencisi bu tezden yola çıkarak "Sufi Allahyor ve şiir becerisi" başlıklı bir monografi yayınladı. (Taşkent - 2003)
11. Allayorova N. "Sufi Allahyor'un "Sabotul - Ojizin" adlı eserinin eğitim yönü ve sanatı"; fil.fan.nom.diss.avtoref.Samarkand.:2002, sayfa 7.
12. Yayını hazırlayan - Alisher Navoi'nin adını taşıyan Devlet Edebiyat Müzesi araştırmacısı Ozodbek Alimov.
13. "Sabotul zayıftır". Gunbadi Kabus - Haji Tilloi, Tahran, 1988, sayfa 4.
14. Şemseddin Muhyiddin. "Sufi Oloyor'un "Sabotul Ajizin" adlı eserinin açıklayıcı sözlüğü. Celalabad, 1997.