HaftanınÇok Okunanları
MERYEM HAKİM 1
Osman Çeviksoy 2
HİDAYET ORUÇOV 3
KEMAL BOZOK 4
ŞEFA VELI 5
NIKA ZHOLDOSHEVA 6
HUDAYBERDİ HALLI 7
Biliyorum, yürekten inanıyorum, şimdi de çok iyi görüyorum ki günlerdir hatta aylardır eli kalem tutan bütün tanıdıklar, yakınlar, uzaklar ömürlerinden bir kez olsun Reşat Mecid adı geçen her kes bu güne, onun 60. yıl dönümüne söz hediyesini hazırlıyor.
Allahım, gerçek mi? her zaman neşeli, hayat dolu, genç ruhlu, şen, dinamik, sıcakkanlı, iyimser, güler yüzlü görmeye alıştığımız, hatta bazen gönülden konuştuğumuz, kendi yaşıtımız gibi sevecek kişinin o olduğu doğru mu? Bugün 60 yaşına mı giriyor? Olsun! Reşad Mecid gibi insanların 60 yıldır bu dünyada varlığı hâlâ çok az, çok az. 60 yıl onun gençliğidir, onun gençliğidir! O meşhur şarkıda söylendiği gibi: 60 yıl geçti mi? Nasıl geçti?
Evet, ben de öyle diyordum... Reşad Mecid in 60. yılı münasebetiyle herkes onun yaratıcılığına ve kişiliğine dair yazılar yazıyor, yürekten sözlerini paylaşıyor. Eh... Reşad Bey hakkında yazmak kolay, zorluk ne var ki? Elbette herkese kendi dilini konuşturabilen, herkese pozitif enerji aktaran, neşe, nezaket ve iyimserlik dolu, iletişim kurduğu insanlar bunların birinden bahsedecekler ya da söyleyecekler. Kimse için değil, Reşad Mecid için bile onu sevenlerin ve sevmeyenlerin olduğu bir sır değil. Çok şükür sevenlerin sayısı çok daha fazla. Çünkü Reşad Bey ile sadece bir kez iletişime geçen kişi ona karşı fikrini değiştiriyor. Kendisi hakkında olumsuz fikir sahibi olup sonra fikrini değiştirenleri, hatta arkadaş olanlarını bile sık sık gördük... İşin tuhaf tarafı, onun hakkında olumlu ya da olumsuz konuşan herkesin yürekten, coşkuyla, samimiyetle konuşması, sanki onu derinlemesine tanıyorlarmış gibi. Bugünkü tebrikler ve paylaşımlar büyük bir yürek ve samimiyetle yazılıyor. Muhtemelen ilginç ve değerli olmasının nedeni budur. Ve sadece jübile için değil, onu seven, onu yakından tanıma şansı yakalayan bizler için de...
Şimdi bende yazıyorum. Reşad Mecid hakkında değil, onun en derin en samimi muhabbeti hakkında. Şuşa sevgisi hakkında.
Reşad Mecid, 60 yıl önce 21 Ağustosta Laçin - Ağoğlan'da doğdu. Ağcabedi'de büyüdü, bir süre Ağdam'da okudu ve Bakü'de yaşıyor. Ama bana "Reşad Mecid nerede?" diye sorarsanız hiç düşünmeden "Şuşa' da!" derim. Reşad Mecid tepeden tırnağa, nefesten ruha Şuşa' dır, Şuşa' dır! Şuşa ile arasında ayrı bir bağ vardır. Reşad Mecid 'i tüm dünyadan izole edebilecek ve onu Şuşa' nın dolambaçlı yollarına, sık ormanlarına, buz kaplıcalarına ve sıcak nefesine köle edebilecek bir bahçe. "Öff" bile demiyor!
Bu aşk ne dün ne de bugün ortaya çıktı. Bu aşkın 30 yıllık işgalle de hiçbir alakası yoktur. Bu sevgi doğasından, yaratılıştan geliyor. Bu bağlılık Şuşa ve Reşad Mecid ile birlikte doğmuştur.
Yüzümüzü biraz geriye döndürürsek genç şair Reşad'ın yaratıcılığının ilk günlerine bakarsak, oldukça duygulu bir şiir olan Cıdır düzü ile karşılaşırız. 15 yaşındaki şairin 1979 yılında yazdığı şiirde Şuşa, Cıdır düzü ve doğa harikası karşısında genç bir kalbin heyecanı anlatılıyor. Bu aşk, bu merak, bu hayret o kadar doğal ki, aradan 45 yıl geçtikten sonra bugün, Şuşa' ya ilk kez ayak basan biz gençlerin hayret ve heyecanını yansıtıyor:
Diyorum ki, dünyada aşk bulunmaz,
Bir çocuğun toprak sevgisi gibi.
Bu ülke hafızamda kalacak benim,
Tarihin mucize sergisi gibi.
Bu şiirin yazılmasının üzerinden 40 yılı aşkın bir süre geçtikten sonra, artık büyüyen Şuşa’nın , Ağdam’ın, Laçın’ın vatan işgalini, yurt hasretini çeken yazarın büyüyen kalbi, vatan özlemini yaşadı ve sonra bu hasretin en büyük kaynağını buldu. , o aşk için yeniden haykırmak istiyor ve şöyle diyor:
Akciğerlerde nefes, damarlarda kandır,
Ruha kanat veren sırlı bir yerdir,
Bilip, işitendir güç arttırandır,
Askerdir, bir asker, bir ordu Şuşa.
Yıl 2020... 8 Kasım'da... Sayın Cumhurbaşkanı, Başkomutan Sayın İlham Aliyev, Şehitler Caddesinde halka sesleniyor ve büyük haberi veriyor:
“Şuşa özgür! Şuşa yine bizim!”
Reşad hocayla tanıştığım ilk günden itibaren Şuşa ismi dudaklarından hiç düşmedi. Şuşa'ya olan sevgisini, özlemini her zaman en derinden duydum ve hissettim.
44 gün süren Vatan Savaşı sırasında, o dönemde çalıştığım ve başkanlığını Reşad Bey'in yaptığı "525. Gazete"nin yazı işleri bürosuna gidip gelirken, serbest bırakılan her toprağın adı duyurulduğunda, Reşad Beyle aramızda da benzer diyaloglar yaşanırdı:
"Acaba Şuşa da özgür kalacak mı?" Birkaç gün önce de buna benzer bir sohbetimiz olmuştu ve o güne kadar Reşad Mecid'in gözlerinde gördüğüm derin hasrette umut ve inanç vardı.
Reşad Bey o güvenle konuştu:
"Şuşa' yı kurtarmak hiç kolay değil, oradaki arazi çok zor ama ordumuzun orayı da kurtaracağını biliyorum!"
O anda Sayın Cumhurbaşkanımızın ağzından Şuşa' nn özgür bırakıldığı haberi çıkar çıkmaz hiç düşünmeden aradı (gerçi telefon görüşmelerinden ne kadar hoşlanmadığını, nerede olduğunu sormanın anlamsız olduğunu düşündüğünü biliyorum). Ama bu sevinç, bu sevinç mesaja sığmadı! İlk ve tek kişi Reşad Mecid oldu. Etrafımda bu bilinmezliği hak eden tek kişinin Şuşa'ya olan saf ve samimi aşkı Reşad Mecid olduğunu biliyordum ve bugün de buna inanıyorum.
Bugün o sevginin en güzel tezahürü olan Şuşa defterini okurken hala o unutulmaz anları hatırlıyorum, ve açıkçası ilk ve tek Şuşa seyahatimi bazı sebeplerden dolayı Reşad Mecid'siz yapmanın hüznünü yaşıyorum. Neden? Çünkü onun Şuşa ile yıllar sonra tanışıp buluşmasını kendi gözlerimle görmeyi, o mutlu anlara mutlu bir tanık olmayı çok isterdim. Ne yazık ki Şuşa'yı Reşad Mecid'de ne kadar görsem de hala Şuşa' da Reşad Mecid 'i görme şansım olmadı. İkimiz de Şuşa’ya farklı zamanlarda gittik. Sayın Reşad, "Şuşa Dafteri" adlı eserinde bile bu süreci şöyle anlatmıştır:
Harıbülbül aşkına tutunmak mıydı?
Temiz havaya, nur yağmura katılmak mıydı?
Yaradanın dergahına ulaşmak mıydı?,
Ya da cennete seyahatti Şuşa’ ya gitmek.
Yukarıda telefon görüşmesinden bahsettim ve Reşhad Beyin telefon görüşmelerinden ne kadar rahatsız olduğunu vurguladım. O haklı. İşle ilgili ona çok fazla telefon geliyor. Bu yaratıcı bir insan için gerçek bir trajedidir. Kendisi de şunu itiraf ediyor:
Üç gün telefonu kapatabilsem,
Çok güzel bir "Laçin çelengi" örerdim,
"Şuşa defterini" tamamlardım!
Şuşa Dafter henüz tam olarak tamamlanmamasına rağmen yazıldığı ilk andan itibaren ses getirmeyi ve dikkatleri üzerine çekmeyi başarmıştır. Geçtiğimiz günlerde şair Vagif Behmenli’nin bu diziyle ilgili kısa ama ilginç bir yazısını okudum. Vagif Bey orada bir nüansı o kadar net algılamış ve o kadar güzel ifade etmişti ki:
“Bu şiirler, bakanlara son derece mutlu görünen, talihli bir şairin yüreğinin derinliklerindeki kadim hüznü anlatıyor; Anne ve babasının iş adresleri veya çocukluğundan itibaren eğitim durumu nedeniyle Laçin, Ağdam, Ağcabedi ve Bakü'de yaşayan şair, aslında göçebe bir insandı; ne yazık ki şiirlerde de öyle yazıyor Reşad hoca!"
Evet o şair Şuşa' sız bir gezgindi. Ama bugün Şuşa' nın yanında yeni biri vardı. Kendisinin de söylediği gibi:
Dört yanına çeker sihir seddini,
Başının üstüne dumanı dam eyler
seve seve parlatıyor yüzünü,
Şuşa seni yeni bir insan eyler.
Çünkü Şuşa' da insanlar değişiyor, güzelleşiyor, saflaşıyor, inceliyor. İlgisizliklerinden ve soğukluklarından sürekli şikayet ettiğimiz insanlar Şuşa' nın en sıcakkanlı, en nazik insanlarına dönüşüyor. O mutluluk insanların ayaklarını yerden kaldırıyor, donuk yüzlere ışık ve neşe getiriyor:
Kim kimi görse ne hoştur diyor,
Adam yüce boylu, inatçı olur.
Yolları inişdir, yokuştur deyin
Şuşa’ da konuklar kanatlı olur.
Meşhur mahnıyı atırlıyormusunuz?
“Ölüp öyle bu yerlerde kalsaydım.” Reşad Mecid ise Şuşa da geçirdiği günleri, yaşadığı mutluluğu daha farklı, daha güzel ifade ediyor.
Sererim yamacına
Tül ömrü, perde ömrü,
Benzemiş bir ağacına
Vermiş merde ömrü
Vursam bu yerde ömrü
Başa da... Özlemem…
HAYIR! Hayatı bitirmek için henüz çok erken, çok erken Reşad Bey! Tekrar Şuşa'ya gidin, o dolambaçlı yollardan yürüyün, Cıdır düzüne gidin, aşık olduğunuz şehri görün. Hiç sıkılmayın... Ama yine gelin aramıza, yenilenmiş olarak, yine basınımızın, edebiyatımızın başında durun. Başımız sıkıştığında ya da sadece canımız sıkıldığında yine sana koşacağız ve "Hey Reşad muallim" diyerek sohbete başlayalım. Yine yüzünüzde hoş bir gülümsemeyle bizi sabırla dinleyin ve paha biçilmez tavsiyelerinizi verin. Yıl dönümlerinizi en az şu anki kadar genç, sağlıklı bir ruhla kutlayın. Sizlere olan sevgimizi, arzumuzu yazılarla, satırlarla ifade edelim. Bu yazıyı okuduğunuzda yüzünüzdeki gülümsemeyi görebiliyorum! Bu yıl dönümümü gününde yüzünüzdeki gülümseme ve yaşadığınız sevinç kalbinizden eksik olmasın!