TARİHİN BEYAZ SAYFALARINI HİÇ YORULMADAN GÜN YÜZÜNE ÇIKARAN ROZA ECE


 01 Mayıs 2021



Ece: Kırgızcada “abla, büyük kız kardeş”anlamına gelmekle birlikte “abla ve kız kardeş gibi saygı ve sevgi gösterilen kız veya kadınlar” için de kullanılmaktadır. (Çevirenin notu)

 

Geçen yılın sonunda ünlü bilim insanı ve pedagog Roza Törökulovna Aytmatova’nın babası hakkındaki hatıraları Kırgız ve Rusça olarak yayımlandı. Öz yeğeni yazar Asan Akmatov ile ortak kaleme aldıkları Ata-Beyit romanı ve kendi hayatını yansıtan Ömür Belesi adlı anı kitabı da okurlarla buluştu. Bundan dolayı Roza Ece için geçen yıl yaratıcılık açısından oldukça verimli bir yıldı, diyebiliriz. Yukarıda adı zikredilen kitaplar hakkında gelecekte çeşitli değerlendirmeler yapılacağı muhakkak. Ben bu makalemde Roza Ece’nin Atam Cönündö (Babam Hakkında, 2020) adlı hatıra kitabından biraz bahsetmek ve okurları kitabın içeriği ile tanıştırmak istiyorum.

Atam Cönündö adlı kitap ecenin babası ile ilgili hatıralarından oluşmaktadır. Beş aylıkken babasından ayrılan Roza Ece’nin (bu bilgi daha önceki kitaplarında da geçmişti) babasıyla ilgili hatıralarında ne olması mümkün? Kundaktaki bir bebeğin zihninde nelerin kalması mümkün? Yazarın böyle bir kitabı kaleme almasındaki amaç nedir? Okurda bu ve bunun gibi şüphe uyandıran düşüncelerin olması çok normal. Hemen burada okurun dikkatini çekmek istediğim bir nokta var. O da yazarın babası ile ilgili hatıralarını yazmak için uzun zaman boyunca psikolojik olarak hazırlandığı ve bunu büyük bir titizlikle yerine getirmeye çalıştığıdır.

Törökul Aytmatov sıradan bir aile babası – her ne kadar çocukları toplum hatta dünya çapında tanınan insanlar olsa da- değildir. O yaşadığı dönemde bizim bugünkü egemenliğe ulaşan Kırgız memleketinin kurucularından biri, Sovyet Partisinin hizmetkârı, Stalin repressiyasının kurbanı, halkın babası sayılan yüce bir insandır. Başka bir deyişle Roza Ece’nin bir evlat olarak babasına duyduğu sevgisi, saygısı ve özlemi ne derece güçlü olursa olsun böyle bir insan hakkında yazmadan duramayacağı açıktır, nitekim duramadı da.

Ailesi hakkında hatıra yazma fikri, Roza Ece’de ilk olarak, 1937-1938 yıllarında ‘halk düşmanı’ olarak ilan edilip kurşuna dizilen babasının uzun yıllar sonra kemiklerinin ‘Koy-Taş’ denen yerde bulunup naaşının yeniden defnedilmesiyle ortaya çıkmıştır. (Daha sonra buraya Cengiz Aytmatov’un önerisiyle ‘Ata-Beyit’ adı verilmiştir.) o zamana kadar sadece kendi uzmanlık alanıyla ilgili makaleler ve eserler ortaya koyan (Kendisi fizik-matematik alanında doçenttir.) Roza Ece ilk olarak Tarıhtın Aktay Baraktarı (Tarihin Beyaz Sayfaları) adındaki hatıra kitabını 2007 yılı yazmış ve okurların beğenisine sunmuştur. Daha sonra bu eserini genişleterek Belie Stranitsı İstorii adıyla Rusça yayımlamıştır. Adı geçen kitaplar çok kısa sürede okuyuculardan büyük ilgi görmüştür. Arşivden bulduğu tarihî vesikalarla kitabını daha da zenginleştiren yazar, kitabın Rusça varyantını 2019 yılında tekrar yayımlamıştır. Bu arada da öz yeğeni Asan Ahmatov ile birlikte akademisyen İlgiz Törökuloviç Aytmatov’un hayatına dair o zamana kadar hiç bilinmeyen yönlerini (Çocukluk yılları Ata-Meken savaşı yıllarına denk gelen İlgiz Aytmatov postacı olarak çalışmıştır.) anlatan Kat Keldi (Mektup Geldi) adındaki uzun hikâyeyi yazmışlardır. Bunun üstüne bir de Çelovek, civ, poka o nöm pomnyat lyudi (2017) adlı Cengiz Aytmatov’a ithafen yazdıkları hatıra kitabını bitirmişlerdir. Ancak böyle olsa da Roza Törökulova’nın yüreğinin derinliklerinde giderek yükselen bir hayali vardı. O da babası hakkında yazmak idi. Bu düşünce, bu yüce amaç ecenin gece –gündüz demeden araştırma yapmasını gerektiriyordu. O da sonraki yıllarını bu yüce amaç uğruna çalışarak geçirdi.

Roza Törökulovna ile çeşitli zamanlarda bir araya geldiğimizde “Şimdiki gençler, hatta toplum bile Törökul Aytmatov’u sadece ünlü yazar Cengiz Aytmatov’un babası olarak tanıyor. Hâlbuki babamızın, yaşadığı dönemde, genç yaşına rağmen, şimdiki memleketimizin kuruluşunda, siyasi-ekonomik, medeni ve sosyal açılardan gelişmesine önemli katkıları olmuştur. Bütün ömrünü memleketin geleceğine adadığını ve bunun için elinden gelen gayreti gösterdiğini, ilk entelektüellerden biri olduğunu ve pek çok zorluğun üstesinden gelmeyi başardığını çoğu bilmiyor. Babamın Kırgız tarihindeki yeri hakkında bir şeyler yazıp gelecek nesillere bırakmam gerek.” diye çok söylemişliği vardır. Böylesine zor bir işe girişmek ve bir sonuca ulaşmak bir taraftan büyük bir görev ve ağır bir yük, diğer taraftan yüce dağlar gibi büyük bir sorumluluktu. Benim şahsi fikrim, zaman, böylesine fazla sorumluluk isteyen bir vazifeyi yerine getirmek, yani Atam Cönündö gibi bir eseri yazabilmek için yazarı bir ömür hazırlamıştır.

Daha açık bir ifadeyle, ece yıllar boyu Törökul Aytmatov ile ilgili mümkün olan tüm arşiv vesikalarını toplamış, babasının yaşadığı dönemi incelemiş, babasının zamandaşlarının tarihî yaşam öykülerini dikkatlice okuyup dönemin ‘gerçek yüzünü’ içeriden öğrenmiştir. Annesi Nagima’nın Törökul Aytmatov ile ilgili bir nuska gibi sakladığı hatıralarını yâdına düşürüp deyim yerindeyse onları kazıp çıkarmıştır. Bu zamana kadar çıkan yayımlanmış bilimsel çalışmaları taramış ve sonunda çektiği azap bir kitaba dönüşmüştür. Hatıra kitabını yazma amacını kitabında şöyle açıklamıştır: “Şimdiki bağımsız ülkenin temellerini XX. yüzyılın 30’lu yıllarında ülkenin başına geçen ecdadımızın katkılarını bir kez daha vurgulamak istiyorum. Onların arasında babamız Törökul Aytmatov da var. Bu eseri babamın o dönemlerde gerçekleştirdiği hizmetleri göstermek için yazdım. (s.11)… Kitapta babamın çok yönlü hizmetlerinin içinde sadece Kırgız ekonomisinin ve sanayisinin kuruluşunda gösterdiği gayreti üzerinde durmak istedim (s.16).”

Kitapta ilk önce Törökul Aytmatov’un eğitim hayatı, siyasetteki ilk yılları ve kademe kademe yükselmesiyle ilgili kısaca bilgi verilmiş, bununla birlikte T. Aytmatov’un eğitim-öğretime daima önem vermesi, 26 yaşında olmasına rağmen Komünist Partisi’nin ve halkın güvenini kazanması, sorumluluk gerektiren birçok hizmette bulunması dokümanlar ışığında gözler önüne serilmiştir. Bu hizmetler içinde en çok 1927-1929 yılları Celal-Abad bölgesinin sekreteri ve bölgenin yer-su reformunu gerçekleştiren komisyonun başkanı olarak yüksek sorumluluk duygusuyla uygulamalarda bulunması göze çarpmaktadır. O dönemler toplumsal işlere de aktif olarak katılan T. Aytmatov, Kasım Tınıstanov ile birlikte Manas Destanı’nı ilk kez yayımlatma girişimlerinde de bulunmuştur. Törökul Aytmatov Manas Destanı’nı yayımlama yönündeki karara imza atan ilk kişi olmuştur. (s.20) “(…)1927 yılı Kasım Tınıstanov ile birlikte yeni Kırgız alfabesi üzerinde çalışan komisyonunun da üyesi olarak çalışmıştır.” Erkin-Too gazetesinin kurucularından biri olmasının yanı sıra aktif yazarlarından biri olduğunu da ilk kez bu kitap aracılığıyla öğrenmekteyiz. “14 Ekim 1926 tarihinde Kırgızca siyasi parti gazetesi çıkarmak için fon bulunamayınca K. Tınıstanov, C. Turusbekov, A. Baişon ile beraber T. Aytmatov gereken bütçeyi ayarlama girişimlerinde bulunmuştur. İşte bu bilgiler, T. Aytmatov’un millî basın organlarının kurulmasında aktif olarak çaba sarf edenlerden biri olduğunu ve Kırgızistan’da yürütülen eğitim faaliyetlerinin de başında bulunduğunu tasdiklemektedir.

Ne olursa olsun T. Aytmatov o yıllarda sosyal parti lideri gibi gençler için pek de uygun olmayan toplumun yükünü omuzlamıştır. Roza Ece kitabında Kırgız ülkesinin oluşumuna, tarihsel gelişimine kısaca değindikten sonra (1 Şubat 1926 tarihinde Kırgız Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti kurulmuştur.) halk arasından seçilen ve ülke yönetiminin başına geçen liderlerin amaçlarını vurgulamıştır. Bu amaçların başında da ‘halkının tamamı okuma yazma bilmeyen, ekonomisi en geride olan memleketi diğer cumhuriyetlerin seviyesine yükseltmek ve Kırgızistan’ı bağımsız Sovyet cumhuriyetlerinden biri yapmak’ gelmektedir. Roza Ece bu zor tarihî şartlarda babasının hizmetlerini göstermeye gayret etmiştir.

30 Nisan 1929 tarihinde Törökul Aytmatov Kırgızistan Girişim Komitesi’nin II. Genel Kurulu’nda sanayi ve ticaret komiserliğinin halk temsilcisi olarak seçilmiştir. Dönemin Kırgız ekonomi konseyinin başkanı olarak da seçilen T. Aytmatov, 26 yaşında olmasına rağmen bu işi de layıkıyla yerine getirmiştir. Bu hizmetlerinde iş bilirliğini ve idarecilik yeteneğini başarıyla gösterebilmiştir. Bütün plan ve yönergelerin Moskova’da belirlendiği bilinen bir gerçek, o zamanlar merkezden gelen emirlere olumsuz karşılık vermek ne kadar zor olsa da halkını ve ülkesini seven cesur idarecilerimiz Cusup Abdrahmanov, Törökul Aytmatovlar o planların revize edilmesiyle ilgili girişimlerde bulunmuşlardır. Roza Ece tarihî vesikalar ışığında bütün bunları okuyucuya inandırıcı şekilde anlatmıştır.

Yazar Kırgızistan’ın tarım faaliyetlerinin gelişme meselesini de Sovyetler çapında yürütülen faaliyetlerden biri olarak ele almış, onları analitik bakış açısıyla tasvir etmiştir. O dönemlerde T. Aytmatov’un kısa bir zaman aralığında çözmeye çalıştığı meseleleri gözden geçirmiştir. Bunlar: hidroenerji, yerli sanayinin geliştirilmesi, demir yollarının kurulması, odun kömür rezervlerinin düzenlenmesi, maden yataklarının araştırılması, millî kadroların oluşturulması/yapılandırılmasıdır. Bu meseleleri başarılı bir şekilde çözüme kavuştururken babası Törökul Aytmatov’un yaptığı hizmetlerin her birine genişçe yer vermesi, onları didik didik ederek göstermeye çalışması okuyucuyu oldukça memnun etmektedir. Kitabın önemli bir başka özelliği de yazarın tüm bu olguları kuru bir beyan şeklinde değil de vicdan muhasebesi yaparak analiz etmesi ve babasının girişimlerinin sonuçlarını somut örneklerle kanıtlamaya çalışmasıdır. Bazı noktalarda duygularını gizlemeyip “Tövbeler olsun ki, şu zamana kadar yaşayıp da babamın hidro ve sıcak su enerjisinin kuruluşunda doğrudan payı olduğunu hiç bilmiyordum. O zaman sosyal hayata hidroenerjiyi sokmak ve dağıtımını yapmak, özellikle de HES barajlarının kurulmasıyla ilgili Kırgızistan’da herhangi bir tecrübe yokken bu konuda eğitimi de olmayan babam gibi biri için nasıl da zor olmuştur? diye düşünüyorum” (s.40) dediği yerler de bulunmaktadır. Bu duyguları beş aylıkken babasından ayrılan Roza Ece’nin, babasının değerli kızının, babasının gerçekleştirdiği hizmetler karşısında yüzünde büyük bir mutluluk ifadesi olduğunu okuyucu da hissetmektedir. 

Roza Törökulovna babası hakkında yazdığı anılarında geçmiş ile bugünün bağlantısına da ciddiyetle eğilmektedir. Hatta babası Törökul’un bir zamanlar halkı için yapmış olduğu büyük hizmetlerin sonradan T. Aytmatov’un oğlu İlgiz, gelini Rozaliya, kızı Lutsiya vb. tarafından başarılı ve kaliteli bir şekilde devam ettirildiğinin de altını çizmiştir. Böylece ta evvelden büyük büyük babası Tentögör’ün oğlu Şeker’den beri devam eden milliyetçilik ve sorumluluk duygusu nesiller arasındaki diyalektik bağın önemini artırmaktadır.

Atam Cönündö belgesel-anı kitabında sadece genç Sovyet ülkesi Kırgızistan’ın kurulmasında T. Aytmatov’un vatandaşlık işleri anlatılmamış, aynı zamanda 1937 yılının karanlık gölgesi de yansıtılmıştır. Roza Ece, babasının Kırgızistan’daki demir yollarının kuruluşunda görev aldığını hatırlatıp dedesi Aytmat ile birlikte 11 yaşındaki Törökul’un Maymak İstasyonu’na yakın Teşkentoo Tüneli’nin yapımında çalıştığını da belirtmiştir. Ancak babasının bu demir yoluyla yaptığı kaygılı son yolculuğu için şöyle bir yorumda bulunmuştur: “HKVD, 1 Aralık 1937 tarihinde babamı Moskova’da tutuklamış, trenin suçlular için ayrılmış vagonuna koyup Bişkek’e göndermiş. O vakitte Maymak İstasyonu’na gece yarısı ulaşan tren beş dakikalığına durduğunda ne yaptı acaba? “Yirmi adımlık yerde ailem, göbek bağımın düştüğü topraklarım, Şeker Köyüm kaldı.” diyerek feryat etmiş olsa gerek. “Tren ise, hiçbir şeyden habersiz yoluna devam etmiştir.” (s.51) Cengiz Aytmatov da bu yoldan Bişkek’ten Moskova’ya, Moskova’dan Bişkek’e gidip gelirken tam da bu noktadan, yani Maymak İstasyonu’ndan, pencereden etrafı dikkatlice izlemesini babasının alınyazısı ile ilişkilendirerek anlatmıştır. Bu trajik dakikaların yazarın Gün Olur Asra Bedel romanında Abutalip Kuttubayev’in öyküsünde boşuna anlatılmadığını da anlıyoruz.

Hakikaten de 1937 yılı sadece Kırgız halkı için değil, tüm Sovyetler Birliği için ağır, zor ve birbirine zıt durumların yaşandığı bir yıl olmuştur. Günahsız pek çok kişi cezalandırılmış, hatta adalet ve halkı için canla başla çalışan liderlerin de merkezin ideolojik baskısı altında “günahsız günahkar” operasyonuna çaresizce katıldığı zamanlar olmuştur. Törökul Aytmatov da böyle sıkıntılı zamanlarla karşı karşıya kalmış, çok zorlanmış, bu durumdan kurtulmanın bir yolunu aramış, sonunda da Moskova’daki Marksizm-Leninizm kursunda eğitimine devem etme kararı almıştır. Dileğinin yerine gelmesiyle vicdan muhasebesi yapmaktan kurtulduğu da kitapta hissettirilmek istenmiştir.

Sözü daha fazla uzatmadan diyebiliriz ki, Roza Aytmatova’nın Atam Cönündö anı kitabı sayesinde yazarın babası hakkında daha önce toplum tarafından pek de bilinmeyen yönlerini ve Kırgızistan’ın tarihî devirlerini bir kez daha (Elbette bu zamana kadar pek çok bilimsel, popüler ve sanatsal kitaplar yazılmıştır.) yeni deşifre edilen tarihî belgeler ve vesikalar ışığında öğrenmiş bulunmaktayız. 

Yazarın babasının hayatını ortaya koymasında tek bir amaç vardır: o da bugünkü gençlere ve çağdaşlarına, kendi döneminin kahramanı olan ilk Kırgız liderlerinin şimdiki bağımsız Kırgız memleketinin temellerinin atılmasında, yerleşik bir düzene geçilmesinde ve gelişmesinde benzersiz ve unutulmaz büyük emeklerini ulaştırmak, onları örnek göstererek   onlar hakkında fikir beyan etmek ve bir sonuç çıkarmaktır. Bir başka deyişle, ecdadımızın örnek yaşantısından dersler alıp bugünkü memleketimizin korunup geliştirilmesi, millî duyguların uyandırılması için davetiye çıkarmaktır.

Saklamaya ne hacet, bağımsızlığını kazandığı şu otuz yılın içinde Kırgızistan’da pek çok yürek sızlatan olaylar yaşandı. Bunların en başında da ülkemizin gelişmesini engelleyen adı batasıca rüşvet meselesi gelmektedir. Ece, hatıralarında bu meseleyi özellikle vurgulamış ve “Cusup Abdırahmanov, Şoorukov, T. Aytmatov vb. o zamanlar Kırgız memleketini yönetenler her ne kadar tanınmış kişiler olsa da hiçbirinin şahsına ait evi yoktu. Doğrusu onların kendilerine ait bir zenginliği de yoktu. Birisinin dahi soruşturmasında hırsızlık, rüşvet, görevini kötüye kullanma gibi yüz kızartıcı suçlamalar bulunmamaktadır.” (s.82) şeklinde gururla dile getirmiştir. 

Roza Törökulovna Aytmatova Atam Cönündö adlı anı kitabını yazarak Kırgız kültürüne, Kırgız edebiyatına, özellikle de bağımsız ülkemizin şimdiki tarihi adına eşsiz bir çalışma ortaya koyduğunu söylememiz gerek. Kırgız halkının medar-ı iftiharlarının Ekim Devrimi’nden sonraki ağır şartlarda Kırgız memleketini nasıl kurduklarını ve nasıl bir gelişim yolu izlediklerini tarihin eskimiş, tozlu sayfalarında didik didik arayıp bulmak ve sonraki nesillere değiştirmeden ulaştırmak her birimizin vatandaşlık görevi olmalıdır. O örnek alınacak hayatlardan sonraki nesiller kendilerine bir ders çıkarmalıdır! Roza Ece kendi babası hakkında yazarak bu alanda yapılacak işlere örneklik etmiş, yol göstermiştir. Basım-yayıncılığın ve belgeselliğin sanatla buluştuğu bir noktada doğan bu kitabın her bir Kırgız vatandaşının kütüphanesinde olacağına ve halkımıza çok büyük hizmetler edeceğine hiç şüphem yoktur. Kırgız halkının şerefli kızı, Törökul şinaslığın kurucusu Roza Törökulovna’ya en içten dileklerimi sunuyorum. Tarihin beyaz sayfalarını bundan sonra da gün yüzüne çıkarmanız için Yüce Allah size güç, kuvvet ve ömür versin!

 

 

Bu yazı Kardeş Kalemler dergisinin 173. sayısında yer almaktadır. Derginin bu sayısında yer alan tüm yazılara aşağıdaki bağlantı üzerinden ulaşabilirsiniz.
Kardeş Kalemler 173. Sayı