HaftanınÇok Okunanları
Gülzura Cumakunova 1
HİDAYET ORUÇOV 2
Osman Çeviksoy 3
UFUK TUZMAN 4
HUDAYBERDİ HALLI 5
Emrah Yılmaz 6
KEMAL BOZOK 7
20. yy. başı Tatar edebiyatının en ünlü temsilcilerinden olan Şerif Kamal’ın doğumuna 140 yıl oldu. Edebiyata hayat tecrübesiyle gelen, gerçekler ile sanat arasında olan ilişkiyi bu tecrübe ışığında görmek ve anlatmak isteyen Şerif Kamal, Tatar edebiyatı tarihinde her şeyden önce hikâye-novella (kısa hikâye) ustası olarak tanındı ve bu türü gerçekçi bir yönde geliştirip içeriğini o dönemin gerçek hayatından alınan olaylarla zenginleştirdi. Şerif Kamal, eserlerini Avrupa ve Rus edebiyatları etkisi altında ortaya çıkan ve Tatar edebiyatında millî temelde işlenen, insan gönlünün derinliklerine inmeyi hedefleyen psikolojik realizm tarzında yazdı (Ganiyeva, 2002: 311-312). Bu yönüyle o, ünlü Rus yazar ve dram ustası Anton Çehov’u hatırlatır. Evet, Şerif Kamal da Tatar nesrinde aynı Anton Çehov gibi kısa tasvirlerle tanındı ve zengin içeriğe sahip, ince psikolojizmle yoğrulmuş karakterler bulma yolundan giden ilk Tatar yazarı oldu. Aynı zamanda Maksim Gorki’yi de ustadı olarak tanıdı (Aymet, 2011: 11).
Şerif Kamal (Şerif Kamaletdin oğlu Baygildiyev) 1884 yılının 27 Şubatında Penza vilayeti İnsar kazası (günümüzde Mordva Cumhuriyeti Ruzayevka ilçesi) Tatar Pȇşlesȇ köyünde doğdu. Eski görüşlü, çok sert bir yapıya sahip babası o köyün imamıydı. Annesi ise köyde duygusallığı ve samimiyetiyle tanınan bir bayandı. Şerif Kamal’ın gönlünde annesi ve babası, bir birlerine çok tezat kişilikleriyle yer edinip daha sonraki yıllarda yazdığı eserlerin (Örneğin, Tormış Köyé (Hayatın Düzeni) kahramanları için de örnek oldular.
Şerif Kamal, eğitimini Tüben Pȇşle ve Lebece medreselerinde görür. 17 yaşında babasıyla tartıştıktan sonra köyü terk eder. Kendi yazdıklarına bakılırsa o, tüccar Annenkov’da çalışmaya başlar ve onunla beraber Riga şehrine gider. Burada yarım yıl çalışınca Odessa şehrine yol alır. Odessa’da kısa bir süre temizlik işlerinde çalıştıktan sonra Batum şehrine gidip bir iki ay orada kalır ve Türk denizcilerle Trabzon şehrine geçer. Daha sonra İstanbul’da Sultan Abdülmecid döneminde 16 Mart 1848 yılında rüştiyelere erkek öğretmen yetiştirmek üzere açılan Darülmuallimin okulunda eğitim görmeye başlar. Fakat ikinci sınıftan sonra okulu bırakıp Kahire’ye gider. Buradaki üniversitede dinleyici olarak derslere katılsa da maddi sıkıntılardan dolayı bir yıl sonra 1903 yılında memleketine dönmek zorunda kalır. Donbass madenlerinde işçi, Hazar denizinde balıkçı ve Kafkasya’da çeşitli işlerde işçi olup çalışır.
1905 ihtilali yıllarında Şerif Kamal mitinglere katılır ve Petersburg şehrinde ağabeyi Gıymadi Baygildiyev’le birlikte öğretmenlik yapar. Bir süre Nur gazetesinde çalışır, makale ve şiirler yazar, çeviriyle uğraşır. 1906 yılında Sade (Ses) adında şiir kitabı yayınlar. Petersburg’ta çalıştıktan sonra doğup büyüdüğü köyüne döner ve medresede çocuklara eğitim verir. Bu dönemde “Şerif Kamal” mahlasıyla çeşitli gazete ve dergilerde eserlerini yayınlamaya başlar.
Şerif Kamal, 1910 yılında şair, altın madenleri sahibi ve hayırsever Zakir Remiyev (Derdmend)’in daveti üzerine Orenburg şehrine taşınıp burada Zakir ve Şakir Remiyev kardeşlerin yayınladığı Vakıt matbaasında muhasebeci, redaktör ve edebî hizmetkâr olarak çalışmaya başlar. Aynı zamanda Vakıt gazetesi ve Şura, Karmak dergilerinde kendi eserlerini de yayınlar (Aymet, 2011: 6).
1918-1919 yıllarında Orenburg’da Ȇşçȇler Dönyası, Kızıl Yıldız, Yuksıllar Süzȇ gazetelerinde de çalışır. Orenburg vilayeti Çȇbȇnlȇ köyünde komuna oluşturma işlerine katılır. 1924 yılına kadar Orenburg’da çeşitli dairelerde görev alır, Yul gazetesi muharriri olur. 1925 yılından itibaren Kazan’da yaşar ve Kızıl Tatarstan gazetesinde çalışır. 1934 yılında Tataristan Yazarlar Birliği üyesi olur. 1933-1935 yıllarında Tatar Akademi Tiyatrosu’nda edebî bölümün müdürü olarak görev alır. 1935 yılından sonra sadece eserler yazmakla meşgul olur. 1942 yılında 58 yaşında vefat eder (Dautov, Rahmani 2009: 659).
Şerif Kamal’ın insanların özgürlük, güzellik ve mutluluk gibi ideallerinin ayakaltına atıldığı 1908-1913 baskı yıllarında karanlık gerçeklere tepki göstererek yazdığı hikâyelerinde ana konu, insanların ilişkilerinde iyilik ile kötülük ve insanlık ile canilik arasındaki kurtuluşu olmayan bir çatışmaya neden olan psikolojik çelişkidir. Örneğin, Uyanu (Uyanış) adlı ilk hikâyesinin adından da göründüğü gibi, yazar bütün dikkatini insanın karmaşık iç dünyasına ve dramatik duygularına yönlendirir. Zor şartlarda geçen günlük hayat ve insanın ruhunu sarsan feci olaylarla boğuşarak yaşayan sıradan işçilerin kaderinden bahseden bu eserinde yazar, değirmende çalışan Musa adında bir işçinin evine sarhoş dönerek zorluk ve yoksulluk içinde geçen hayatın acısını eşinden almasını anlatır. Musa, eşi Gafife’yi şiddetle döverek onun ölümüne sebep olur. Böylesine beklenmeyen feci bir olayın ağırlığından ve vicdan azabından Musa, kendi suçunu tanıma seviyesine ulaşır. Yazar, Musa’nın gönül dünyasını ustaca monolog, mektup, düşünce, doğa tasviri, renk ve detayların yardımıyla açar (Ganiyeva, 2002: 202-203). Örneğin, Gafife’nin acılarla dolu yaşlı gözünü hatırlatan düğme, Nusa’yı çocukluk hatıralarına götürür. O, birlikte büyüdüğü Gafife’ye âşık olduğu gençliğini hatırlar. Dövülünce intihar etmek üzere olan Gafife evine getirilip yatağa yatırılınca Musa, yaptıklarından dolayı vicdan azabı çekmeye başlar ve gözyaşlarına boğularak eşinin ellerini öper ve af diler. Fakat çok kan kaybeden Gafife vefat eder. Musa ise kendi yaptıklarını hazmedemeyip sonunda aklını yitirir.
Şerif Kamal’ın 1909-1913 yıllarında yazılan diğer hikâyelerinde de psikolojik çelişki ve bu çelişki sonrası insanı bekleyen mutsuzluk, hüzün ve hatta feci bir kader ön plandadır. Örneğin, Buranda (Tipide) adlı hikâyesinde asker Mustafa, kışın soğuğuna ve şiddetli tipiye aldırmadan evine ulaşmak için can atar. O henüz küçükken babası annesini evden kovmuş ve oğlunu ona karşı yetiştirmiştir. Artık bir yetişkin olan Mustafa, babasının vefatından sonra annesini bulup ondan bunca yıl uzak kaldığı ve ona karşı yaptığı hataları için özür dilemek ister. Fakat Mustafa, her ne kadar annesini görmek ve af dilemek istese de amacına eremez; evine ulaşıp kapıdan girdiğinde ne yazık ki yirmi yıldır onu bekleyen annesi son nefesini verir.
Şerif Kamal’ın hikâyelerinde insanların iş arayarak memleketlerinden uzağa gidip mutlu olmaya çalışmaları da kaleme aldığı en önemli konulardan bir tanesidir. Yazar, Sukbay (Eşkıya, 1910), Behȇt Ȇzlegende (Mutluluğu Ararken, 1911) ve Çit İlde (Gurbette, 1912) gibi hikâyelerinde mutluluğu bulmak için memleketini terk ederek heyecanla yollara düşen ve uzaklarda iş arayıp zorluk çeken, mezarları bile doğup büyüdükleri topraklardan çok uzakta, gurbette kalan sıradan insanların acıklı kaderlerini ele almıştır. Örneğin, Sukbay adlı hikâyede Ali adında bir adam, yıllardır gurbette iş bulamayıp boş dolaştıktan sonra kendi köyüne ailesinin yanına dönme kararı alır. Fakat dönünce görür ki evi de ailesi de çoktan yok olmuş, artık köyünde sığınacağı bir yuvası ve yiyeceği bir ekmeği kalmamıştır. Ne yapacağına şaşıran Ali, yine yollara düşer ve umutsuzca belirsizliğe doğru yürür.
Şerif Kamal’ın 1914 yılında çıkan Hikeyeler Cıyıntıgı (Hikâyeler Toplamı) adlı kitabında yer alan otuzun üstünde olan hikâyenin on sekiz tanesi 1910 yılında yazılmıştır. Ünlü Tatar yazarı ve eleştirmen Alimcan İbrahimov, onun eserleri ve kalemiyle ilgili 1915 yılında şöyle yazdı: “O, hafif bir ele, hafif bir kaleme sahip. Her yere hafiften değinip geçecek kadar tez tasvir var. Onun dili güzel, kalemi pürüzsüz. Hafif ve nazik yazar.” En önemlisi, Şerif Kamal bazı hikâyelerinde (Kozgınlar Oyasında (Kuzgunların Yuvasında), Behȇt Ȇzlegende (Mutluluğu Ararken) ve Çit İlde (Gurbette) kendi hayatında yer alan olayları da anlatır. Bütün bu hikâyeleri birleştiren diğer bir özellik ise onlarda yer alan karakterlerin yalnızlıktan ıstırap çekmekte olup diğer bireylerle henüz iletişim kuramamalarıdır.
1914 yılında Şerif Kamal, karakterlerin dünyasını genişleterek insanlar arası ilişkileri daha derin, daha zengin bir şekilde açan Akçarlaklar (Martılar) adlı uzun hikâyesini yazar. Yazar, en önemli eseri olan bu hikâyede gerçekleri ve insanın gönül derinliklerini tasvir ederken artık daha iyimser ve gerçekçidir. Bu eserde işçi sınıfına ait insanların çalışmakta buldukları mutluluk ve bu mutluluğun onların iç dünyasına güzellik olarak yansıması (Halit, 1985: 100) söz konusudur. Eserin 1914 yılına ait ilk baskısının altına “İşçilerin hayatından hikâye” diye bir not düşülmüştür. Tatar edebiyatında o yıllara kadar işçi tipi belli bir derecede yer almış olsa da bir eserin işçilere atıf edilmesi ve böyle bir konuya sanatsal bir bütünlük veren eserin yazılması henüz görünmemişti. Hikâyede yer alan işçiler, bir birlerini iyi anlayan ve bir birlerine saygı duyan insanlardır. Anlatıldığı üzere, Hazar denizine bahar gelir, balık avı mevsimi açılır ve güzel umutlarla dolu balıkçılar bir araya gelir. Eserde bütün olaylar bir ay kadar kısa bir zaman içinde geçer ve kahramanlar arasında olan ilişkiler, yazar tarafından bütün canlılığı ve gerçekçiliğiyle anlatılır.
Yukarıda anılan eserlerin yanında Şerif Kamal’ın sanatında mizah ve hiciv de özel yer alır. Semrug Koş (Zümrüdüanka), Deputat (Milletvekili), Cimȇrȇlgen Zvonok (Bozuk Zil), Sȇrdeşler (Sırdaşlar) ve Közgȇ Yaŋgır Astında (Güz Yağmuru Altında) gibi küçük hacimli hicvi hikâyeleri ve Haci Efendȇ Öylene (Hacı Efendi Evleniyor) adlı komedisi buna en güzel öremeklerdir. Bunlardan son eseri, işlenen konu ve karakterler açısından o dönem Tatar edebiyatına pek bir yenilik getirmese de ortaya komik karakterler koyma ve eski görüşlü Tatar tüccarı Yunus Hacı’yı ahlakı bozuk bir karakter olarak anlatma açısından gayet önemli bir eserdir. Komedinin sonu (Hacı’nın genç kızla evlendiğini sanarak etrafındakilerin ona oynadığı bir oyun sonucu kendi eşiyle evlendirilmesi) hemen 2. sahnede belli olsa da, eserdeki komik karakterlerin canlı ilişkisi, Hacı’yı yanıltıp komik duruma düşürme etrafında oluşan entrikaları gerginlik içinde tutmaya ve komik zevki sürdürmeye yardım etmektedir. Bu piyesi büyük bir başarıyla o dönemde ünlü Tatar oyuncu Abdullah Kariyev Seyyar tiyatro grubuyla sahneye koyar. Bu eser, 1917 Devrimi öncesi Tatar komedi sanatının en güzel örneği sayılmaktadır.
I. Dünya savaşı Şerif Kamal’ın sanatının gelişmesini engeller. Yazarın yeniden ilham kaynağı bulup yeni eserler yazmaya başlaması ancak 1917 Devrimi’nden sonra olur. 1920-1930’lu yıllarda yazılan Taŋ Atkanda (Tan Ağarırken) adlı romanında çeşitli sosyal tabakalardan olan insanların Devrim’e olan münasebeti, gerçekçi ve hicvi üslupla anlatılır. Devrim’e Tatar Bolşevikleri ve işçilerinin nasıl katıldığı da ustaca gösterilir. Şerif Kamal, 1928 yılında tamamladığı Ut (Ateş) adlı dram eserinde tedbirini kaybeden ve aşkta aldatılan bir yöneticinin kaderini, düştüğü trajik durumu anlattı (Nurullin 1986: 315-337). 1929-1933 yıllarında daha önce yazmış olduğu Kozgınnar Oyasında (Kuzgunların Yuvasında) adlı hikâyesinin temelinde bu eserin olumlu taraflarını geliştirerek, aynı zamanda yeni olaylarla zenginleştirip, aynı isimde bir piyes yazdı. Daha sonra Bondüg fabrikası işçilerinin hayatını anlatan Tavlar (Dağlar) adlı dram eserini yayınladı. 1930 yılında insanlar arasında doğan yeni ilişkileri, komuna hayatını, işçi sınıfının köyün zenginleriyle olan amansız mücadelesini anlatan Matur Tuganda (Güzellik Doğarken) adlı romanını yazdı. Güzellik kavramını sınfi bakış açısından aydınlatan bu romanda merkez konular, Devrim ve insan kaderi meselesi, insanların inandıkları yeni bir hayat için yorulmadan çaba göstermeleri, güzel düşüncelerle yaşamaya çalışmaları, ailenin kadın-erkek eşit aşk temelinde kurulmasıdır. Göründüğü üzere, Şerif Kamal’ın hikâyelerinde çeşitli tabakadan olan, çeşitli coğrafyada yaşayan ve çeşitli kadere maruz kalan insanların kaderi anlatılır. Onlar neredeyse hepsi mutsuz ve feci kaderlerinin nedeni, beklenmedik bir olay, vicdan ya da ahlaki bir durumdur.
Şerif Kamal’ın kalemine özgü çok önemli bir detay daha vardır. O, eserde (Sulgan Göl, Buranda, Sukbay vb.) anlatılan karakterin duyguları ile doğa tasvirini sıkı bir bağlantı içinde verir. Yani doğa tasvirleri Şerif Kamal’ın hikâyelerinde önemli yer almakta olup gerçekleşen olayların habercisi ya da sonucuna işaret eder. Örneğin, Sukbay hikâyesinde evinden ve ailesinden yoksul kalan Ali’nin umutsuzca belirsizliğe doğru gitmesini doğa tasviri yardımıyla şöyle anlatır: “Ali, güneşin çıktığı tarafa doğru gitmekte. Fakat şafakta görünmesi gereken güzel manzarayı boran kapatmıştı…” Ya da Buranda adlı eserde gece boyunca çocuğun ağlaması ile dışarıdaki tipinin şiddetlenmesi, hikâyenin başından sonuna kadar asker Mustafa’nın duygularının nasıl gelişeceğine bir hazırlık, bir giriş olarak verilir (Beşirov, 2002: 155). Böylece Şerif Kamal’ın eserlerinde doğa, duygusal fon vazifesindedir. İnsan psikolojisindeki keskin değişiklikler ve duygulara nispeten doğanın sıra dışı durumunu (gök gürültüsü, şimşek çakması, boran, rüzgâr vb.) tasvir etmeye çalışması, işte bu duygusal fonu daha güçlü kılar. Ayrıca, Şerif Kamal’ın birçok hikâyesinde baskı yıllarının sonucu olarak zor, ıstıraplı gönül haleti tasvir edildiğinden onlarda genelde hasta insan, ölüm, mezar, gece yarısı ve batmakta olan güneş tasvirleri vardır. Bu tür tasvirler edibin psikolojizminde hüzünlü, kederli motiflere yol açar. Ayrıca, bütün bu doğa tasvirleri Tatar Türklerinin yaşadığı coğrafyayı göstermekte de önemli rol oynar. Şerif Kamal’ın kullandığı psikolojizmin diğer özelliği de kahramanın yalnız başına düşünmesi, onun hayalleri, sayıklaması ya da rüya görmesi şeklinde verilen gönül monologlarıdır. Bütün bu unsurlar aynı zamanda yazarın edebî ustalığını ve tarzını da belirler.
Tataristan’ın başkenti Kazan’da Şerif Kamal’ın Ostrovskiy sokağında yaşadığı daire, 29 Ocak 1950 tarihinde resmi şekilde edibin müzesine dönüştürülmüştür. Ayrıca, 2020 yılında Tataristan Medeniyet Bakanlığı, Tataristan Millî Müzesi ve Tatar Kitabı Yurdu, nesir ve çeviri alanlarında yetenekli gençlere verilmek üzere Şerif Kamal Edebî Ödül oluşturmuştur.
Kaynaklar
Aymet, R. (2011). Şerif Kamalnıŋ Kazandagı Muzey-Fatirı. Buklet. Kazan. Beşirov, Ferit. (2002). XX. Yöz Başı Tatar Prozası. Kazan: Fikȇr.
Dautov, R.H., Rahmani, R.F. (2009). “Şerif Kamal (1884-1942).” Ediplerȇbȇz: Biobibliografik Bȇlȇşmelȇk: 2 Tomda, 1 Tom. Kazan: Tatar.kit.neşr., s. 659-652.
Ganiyeva, Rezeda. (2002). Tatar Edebiyatı. Traditsiyeler, Baglanışlar. Kazan: Kazan Universitetı Neşriyatı.
Halit, Gali. (1985). Portpretı i Problemı. İzbrannıye Statyi Raznıh Let. Kazan: Tatarskoye Knijnoye İzdatelstvo.
Nurullin, İbrahim. (1986). “Şerif Kamal”, Tatar Edebiyatı Tarihı. Altı Tomda. 3 Tom. XX Gasır Başı. Kazan: Tatarstan Kitap Neşriyatı, s. 315-337.