Tatar Piyesinde Toplumsal Hayat ve Ayaz İshaki’nin “Züleyha”sı


 01 Temmuz 2023


Rusya’da yaşanan halk ayaklanmaları, 19. yüzyılın ortalarından sonra diğer Türk toplumlarında olduğu gibi Kazan Tatar halkında da etkisini göstermeye başlar. Kazan Tatar halkının içinde bulunduğu sosyal, kültürel ve siyasal şartların meydana getirdiği olumsuz durumlar, bu etkinin görülmesinde başlıca rol oynar. Ayaklanmaların yaşandığı bu dönemde halkın kararlı tavrı ve ortaya koyduğu direnç, yöneticileri yeni reformlar yapmaya sürükler. Yaşanan bu gelişmeler üzerine halkın üzerinde baskı kuran politikalar kaldırılır ve halk, kısmen de olsa özgür iradeye sahip olur1.

19. yüzyıla kadar geleneklerin ve İslam’ın etkisinde gelişen Tatar edebiyatı, bu zaman diliminden sonra Tatar aydınlarının anlayışında meydana gelen değişimlerle yeni bir gelişme sürecine girer. Bu değişimin ana sebeplerinden biri Rusların Kazan Tatarları üzerindeki baskısıdır. Yine bu dönemde Batı’yı takibe alan Tatar aydınlar, oluşan kültür ve fikir karmaşası arasında 19. yüzyılın sonlarında aydınlanma “Maarifçilik” hareketini başlatarak gelişimlerine yeni bir yön verirler. Bu dönemde sanayileşme başlamış ve kapitalist sistemin etkisi tüm dünyaya yayılmıştır. Bu durum, Kazan Tatarları üzerinde de bir baskı oluşturur. Ticarete önem veren ve nüfusunun büyük çoğunluğu tüccar olan Kazan Tatarları, Sanayi Devrimi’nin yaşanmasıyla yeni arayışlara girmiş; eğitim, bilim ve nihai olarak edebiyatıyla bu gelişmelerden etkilenmiştir.

19. yüzyılın ikinci yarısında modernleşme döneminde olan dünya ve bu durumu takipte olan Rus edebiyatı, realizmden etkilenmiştir. Dünyada ve Ruslarda cereyan eden bu durum, Kazan Tatar edebiyatında “Maarifçilik” olarak vücut bulmuştur. Bu fikrin gerekliliğini ortaya atan Abdürrahim Utız İmeni ve Abdünnasır Kursavi ile Maarifçilik hareketi başlamıştır. Önemli temsilcileri ise; Şehabeddin Mercanî (1816 – 1889), Zahir Bigiyev (1870 – 1902), Abdurrahman İlyasî (1856 – 1895), Hüseyin Feyizhanov (1828 – 1866), Kayyum Nasrıy (1825 – 1902), Fatih Kerimi (1870 – 1937), Miftaheddin Akmolla (1831- 1895) gibi isimlerdir. “Bu yazarların eserlerini artık okuyucular, Tatar hayatını tarihî bir gerçekçilik temelinde, hayattan alınmış tiplerde, vaka olaylarda tasvir eden yeni tip realist eserler olarak kabul ettiler.” (Zaripova Çetin, 2006: 143).

Bu döneme, eskiyen sistemin değiştirilmesi ve geri kalmışlıkla beraber baskıların bertaraf edilmesi için bir hareketliliğin de baş gösterdiği dönem denebilir. Okullarda yapılan reformlar, sadece dini eğitimle kalmayıp fen bilimlerinin de eğitimle yaygınlaşmasını sağlamıştır. Çocuklara eğitime başladıkları ilk andan itibaren okuma yazma öğretilmeye başlanmıştır. Eğitim alanında yapılan reformların tümüne “Usul-i Cedit” (yeni usul, yeni yol) adı verilmiştir. Bu dönemde eskiyi savunanlara “Kadimciler”, yeniliği savunanlara ise “Ceditçiler” denmektedir (Adiloğlu: 30-33).

Müslüman toplumların edebiyatları incelendiğinde “piyes” türünün edebiyatlarda geç dönemlerde görüldüğü göze çarpar. Nitekim Kazan Tatar edebiyatında da hal böyledir. Diğer toplumlara nazaran edebiyatına piyes türünü daha erken ekleyen toplumların, Batı’yla ilişki kurmaları ve gelişimleri takip etmeleri bu durumda etkili olmuştur. Kazan Tatar edebiyatında aydınların Batı’yı takibe almalarıyla birlikte piyes de Tatar edebiyatında yerini almıştır. 1906 yılı, Kazan Tatar edebiyatında piyes türünün ilk örneklerinin verilmeye başlandığı dönemdir.

Kazan Tatar edebiyatında önemli bir yer tutan Ayaz İshaki, geleneklere uygun olarak İslami eğitim döneminin ardından özgürlükçü bir kimlik ile özdeşleşmiştir. Bu bütünleşmenin getirdiği beyin fırtınalarının ardından hararetli bir milliyetçi kimliğe bürünmüştür. Büründüğü bu kimlik, onu Tatar toplumunun sosyal ve kültürel yapısının önemli bir temsilcisi haline getirmiştir.

Edebiyat türlerinin her birinde örnekler veren A. İshaki, büründüğü kimlik vesilesiyle sanatı sanat için yapan anlayışın karşısında olmuştur. Üstlendiği misyon gereği sanatı daima halkı eğitmek, bilgi sahibi yapmak ve milliyetçi düşüncelerini yaymak için kullanmıştır.

Üstlendiği kimlik ve misyonundan bahsettiğimiz Ayaz İshaki, kaleme aldığı piyes türündeki eserlerinde de sosyal ve siyasal konuları ele alır ve bu konuların işlenmesinin geçerli sebeplerini de ortaya koyar. Piyeslerinde eğitim, eski-yeni çatışması, gelenek ve görenekler ile kadın konusu önemli bir yer tutar. Özellikle kadın konusunun üzerinde duran A. İshaki, kadınların eğitim seviyesinin yükseltilmesi ve bilgilendirilmesinin Kazan Tatar toplumunun ayakta kalması için önemli bir hadise olduğunu savunur. Bu bağlamda piyeslerinde gelenek ve göreneklere sıkça yer verir.

Ayaz İshaki’nin günlük gazetecilikte de önemli bir yeri vardır. Gazeteci kimliği dolayısıyla İshaki, siyasi meselelerle sürekli iç içedir. Bu iç içelik onun mücadeleci ve ateşli milliyetçiliğini daha da tetikler ve onun diğer eserlerinde olduğu gibi piyeslerinde de siyasi meseleleri işlenmesini kaçınılmaz kılar.

Düşünsel temelde milliyetçi bir yapıya sahip olan A. İshaki, eserlerinde önce insan ve devamında Kazan Tatar toplumunun gelişiminin ve güçlenmesinin hayalini kurar. İncelemelerin sonucunda görüyoruz ki eserlerinin büyük çoğunluğu da bu ana fikir üzerine kurguludur.

Ayaz İshaki, piyeslerinde Ortodoks Rusların, Müslüman olan Kazan Tatar halkını zorla Hristiyanlaştırma ve Ruslaştırma çabalarını işlemiştir. Rusların bu parçala-yönet anlayışının gölgesinde yaşanmış olaylardan esinlenen A. İshaki, dikkat çeken önemli eserler ortaya koymuştur. İlk dönemlerinde Çarlık Rusya’nın baskılarına ve emperyalist anlayışına karşı olarak Sosyalizmi kurtarıcı olarak görmüştür. Ancak, Bolşevik anlayışının da bir fayda sağlamadığını anlayan A. İshaki, ilerleyen zamanda Sosyalizme de karşı çıkmıştır.

İslamiyet Ayaz İshaki’nin eserlerinde önemli bir yere sahiptir. Gelişimden yana olan A. İshaki, ileri gelen dini şahsiyetleri ve yobaz zihniyetleri de eleştirmekten geri durmamıştır.

Kazan Tatar edebiyatında dini inanışlar piyes türünün geç dönemlerde varlık göstermesinin en önemli sebepleri arasındadır. İslam inancına sahip olan Tatar toplumunda tiyatro türü, günah olduğu gerekçesiyle ilk başlarda kabul görmez. Kazan Tatarları aydınlanma hareketleriyle modern düşünce sistemini savunur ve bunun büyük ilgi görmesiyle de piyes türü Kazan Tatar edebiyatında yerini alır. İlk örneği de Abdurrahman İlyasî’nin 1887’de yazdığı “Biçare Kız” adlı eseridir. Genç kızların kaderini konu alan ilk tecrübe, hacim olarak kısa olup, sanat değeri bakımından da oldukça zayıf işlenmesine rağmen Tatar edebiyatında dram türünün oluşumu üzerinde büyük etki yaratır, kısa sürede arka arkaya diğer sanatçıların kalemiyle de piyesler yazılmaya başlar (Yarullina Yıldırım, 2022: 330). Tiyatro türüne ilginin artmasıyla 1906 yılında profesyonel Kazan Tatar Tiyatrosu Ufa’da kurulur.

Kazan Tatar edebiyatının yeniden yükselişinde, sanat anlayışında, medeniyet ve fikir gelişiminde etkin rol üstlenen Ayaz İshaki, profesyonel Kazan Tiyatrosunun ilk sahnesi olarak 21 Nisan 1906 tarihinde Ufa’da “Üç Kadın ile Hayat” eserini kaleme alır.

Toplumsal yaşamın bir yansıması olarak gelişen tiyatro, toplumların sosyal yönünün mihenk taşıdır. Toplumu oluşturan sosyal, siyasal ve kültürel değerler, halkın yaşayışının sonucu olarak tiyatroda görülmektedir. Şahsi varlığı ve edebiyatıyla hayatını halkına adamış olan A. İshaki de piyeslerinde sosyal meseleleri ön planda tutar. Halkın aydınlanması ve bilgilendirilmesi için piyesi güçlü bir araç olarak gören A. İshaki, piyeslerinde halkın içinden kahramanlara yer verir.

Toplumun gelişimi ve bilgilendirilmesi hususunda büyük çabalar sarf eden A. İshaki’nin bu karakteristik özelliği, eserlerinde eğitimin sık sık önemli bir sav olarak karşımıza çıkmasını sağlar. İshaki, geleneksel eğitim sistemini eleştirir ve en büyük sorunun Tatar toplumunun eğitimsizliği olduğu tespitini eserleri aracılığıyla vurgular. A. İshaki’nin anlaşılması ve eserlerinin geçerlilik kazanması için onun yaşadığı dönemde Kazan Tatar toplumunun eğitim durumunun kavranması önemli bir husustur.

Eğitimin geliştirilmesi için ortaya çıkarılan Maarifçilik akımı; tarih, dil, edebiyat ve genel kültür gibi alanlarda güncel bilgilerin Kazan bölgesinde yayılmasını sağlamıştır. Rus gimnazyumlarında okuyan bazı aydınlar, Batı ile temaslarını arttırmışlar ve Batı dillerindeki eserleri Tatarcaya tercüme ederek eğitime büyük bir ivme kazandırmışlardır.

Usul-i Cedit adı verilen yeni sistemde artık modern okul anlayışına sahip olmayı savunan aydınlara, geleneğin devam etmesi konusunda baskı yapılmaktaydı. Yenileşmenin Tatar geleneğini ve kültürünü yok edeceğini savunan bu kesime “kadimciler” denmekteydi.

Eğitim konusunda tezatların yaşandığı ve karmaşık bir durumun ortaya konduğu bu dönemde A. İshaki, İsmail Gaspıralı’nın ideal yol haritası doğrultusunda eserlerini yayımlamaya başladı. Eserlerinde görülen eski-yeni çatışmasını da daha çok eğitim konusu üzerinde yoğunlaştırdı.

Ayaz İshaki’nin piyeslerinde karşımıza çıkan bir diğer unsur ise gelenek ve göreneklerdir. İçinde bulunduğu dönemin ve şartların sosyo-kültürel yapısını eserlerine nakşeden A. İshaki, gelenek ve göreneklere de eserlerinde geniş yer vermiştir. Kız isteme, düğün, nikah, çok eşlilik; anne ve aile, sosyal konum, yardımlaşma, cenaze töreni vb. kültürel olguları da eserlerinde işlemiştir.

Ayaz İshaki’nin eserlerinde en çok yer verdiği bir diğer unsur ise “Kadın” dır. İshaki, Kazan Tatar toplumunda sağlam bir temel oluşmasının, toplumun ilerleme, yükselme ve kurtuluşunun kadının gelişmesiyle mümkün olacağını savunmuştur. Ona göre tolumun merkezinde kadın olmalıdır. Elbette kadın konusu Kazan Tatar edebiyatında sadece Ayaz İshaki ile gündeme gelmemiştir. “Ceditçi aydınlar toplumun geri kalmışlıktan kurtulabilmesi için aile kurumunun yeniden yapılandırılmasının önemine dikkat çeker. “Milletin anneleri” sloganıyla bu kurumun temel direği olarak gördükleri kadınlara eğitim hakkı verilmesi için çaba gösterirler” (Çelik, 2022: 180). Toplumun her aşamasında kadınları ön plana çıkarma gayretinde olurlar. Ancak toplumun farklı kesimlerinden kadınları ele alarak kadın kahramanlar yaratma konusunda hiç şüphesiz en çok dikkat çeken isim A. İshaki’dir. Bu bağlamda iki piyesine başkişileri olan “Züleyha” ve “Muallime” adlı kadın kahramanlarının adını vermesi dikkat çekicidir.

Kazan Tatar toplumunda geleneksel olarak kabul gören ataerkil anlayışa göre kadın, erkeğin bir adım gerisinde, sadece çocuk doğurup ev işleriyle uğraşan, çok fazla söz hakkı olmayan bir yapıya sahiptir. Kadın kamusal alanda konumlandırılmamış, sadece ev içerisinde düşünülmüştür. Eğitim konusunda da kadının belirli seviyelerin üzerinde eğitim alması gereksiz kabul edilmiş; yemek yapabilecek düzeye gelmesi, ibadetlerini yapabilecek kadar dini bilgiye sahip olması yeterli görülmüştür.

Esere de adını veren Züheyla karakteri, Tatar toplumunu baskı altına alan Rusların, dini inanış ve milli kimlikleri üzerinde uyguladığı baskıcı bir anlayışa karşı mücadele edip zorla Hristiyanlaştırma ve Ruslaştırma faaliyetlerine tepki gösteren, yiğitçe direnen, her türlü asimile ve baskıya karşı sabrı ile ayakta duran sağlam bir karakterdir. Züleyha, milli benliğinden, dini inancından, gelenek ve göreneklerinden taviz vermeyen bir kahraman olarak Kazan Tatar edebiyatında yerini alır. Daha fazlası, “Millet Anası olarak izlenmekte ve o, milli ruh ve ahlakın temelini oluşturan imanın koruyucusu ve ailenin direği olarak anlatılmaktadır.” (Zaripova Çetin, 2018: 599).

Züleyha, Tatar olan kocası Selim Can’dan zorla koparılarak Ruslar tarafından bir manastıra mahkûm edilir. Uzun süren mahkûmiyeti sırasında uygulanan tüm baskı ve zulümlere direnir. Ancak daha sonra Hristiyanlığı kabul ettiği düşüncesiyle manastırdan çıkarılarak bir Rus ile zorla evlendirilir. Aslında Züleyha, Tatar kocasından asla kopmaz ve onu terk etmez. Bu durum da İshaki’nin “namus” vurgusunu piyesinde işlediğinin göstergesidir. Züleyha’nın içkiye düşkün olan ve sürekli sarhoş gezen Rus kocası, onu sürekli döver ve ona hakaret eder. Yaşadığı bütün bu zulüm ve aşağılanmalara rağmen o, sürekli Müslüman ve Tatar olduğunu haykırır. Ruslaştırma ve Hristiyanlaştırma politikalarında görüldüğü üzere ismi de “Marfa” olarak değiştirilir. Fakat bu durumu da kabul etmeyen Züleyha, isminin Züleyha olduğunu savunur (Kamalieva, 2009:88).

Züleyha, bu eserde hem Tatar kocası Selim Can’dan hem de diğer Tatar erkeklerden daha idealist, dindar ve milliyetçi olarak işlenmiştir. Bu karakteristik özelliği ile de A. İshaki’nin eserlerinde tasvir etmeye çalıştığı “güçlü kadın” profilini başarılı bir şekilde topluma aktarmaktadır (Kamalieva, 2009: 83-84).

Züleyha piyesinde bir diğer güçlü kadın karakter de Züleyha’nın annesi “Mahbule”dir. Geleneksel Tatar kadını olarak dikkatleri üzerine toplayan Mahbule, fedakâr yapısı, örf-adete bağlılığı ile işlenmiştir. Çocuklarını da bu anlayışına göre yetiştiren Mahbule, Kazan Tatar kültürünü, gelenek ve göreneklerini, milli benliği ve dini bilgileri onlara öğretir. Mahbule, idealist bir karakterdir ve Züleyha’nın bu denli güçlü bir kahraman olmasında önemli bir paya sahiptir.

1907 yılında kaleme aldığı bu piyes, Çarlık Rusya’nın Hristiyanlaştırma ve Ruslaştırma politikalarının son dönemine denk gelmektedir. Bu dönemde yaşanan buhranların ve kötü günlerin etkisini “Züleyha” karakteri üzerinden okura yansıtan A. İshaki, güçlü bir kadın kahraman olarak kaleme aldığı Züleyha’yı hem dini hem de milli anlamda baskılara direnen, cesur bir milliyetçi ve Müslüman olarak eserine nakşetmiştir. Piyesinde meleklerin ağzından yer verdiği “Ah! Keşke ben de bu kadın gibi olsaydım” bölümü, Züleyha karakterini halkın gözünde yüceltmektedir (Kamalieva: 2010:117).

Göze çarpan, dikkat çeken önemli bir bölüm de “Züleyha’nın Duaları” bölümüdür. Sahip olduğu değenlerinden asla taviz vermeyen Züleyha’nın ağzından verilen duaların, gelenek ve görenekleri vurgulaması ve topluma mesaj vermesi oldukça önemli bir detaydır. Piyesin bir bölümünde, Hristiyanlaştırma baskılarından dolayı boynuna haç asmak zorunda kalan Züleyha sahneye girer ve boynundaki hacı çıkarır, ikonun önündeki mumları söndürür ve “Ya Rabbi! Affet günahlarımı. Ya Rabbi, Affet! Sen biliyorsun, zorlandığımdan dolayı böyle yapıyorum, bağışla, Ya Rabbim, bağışla! Ben günahkâr kulunu bağışla…” diye dua eder. Bu dua, kabullenmeyişin, içinde bulunduğu durumun hüznünün, vicdanının rahatsızlığının ve kötü durumda olduğunun haykırışıdır (Kamalieva, 2010:108).

Zorlu bir yaşamın içerisinde idealist, güçlü, dinine ve milli kimliğine bağlı, gelenek ve göreneklerine önem veren yapısıyla dikkat çeken Züleyha, Ruslaştırma ve Hristiyanlaştırma politikasına karşı “Eyüp Peygamber” sabrıyla dimdik ayakta kalır. Fakat kocası Selim Can öldükten sonra artık yaşamak istemez ve ölümü bir çare olarak görür. Yaşadığı zorlu hayat, ardından kocasının ölümü, zaten huzursuz (maruz kaldığı baskı neticesinde dini, milli ve kültür açısından mahrumiyet) geçen ömrünün sonlanmaması için hiçbir sebep yoktur. Züleyha, içeceği suya zehir katarak kendini öldürmeye karar verir ama son anda intihar etmekten vazgeçer.

Ayaz İshaki, eserlerinde ölüm ve İslam anlayışına da yer vermiştir. Züleyha piyesinde bu motifleri olgunlukla işlemiştir. Züleyha’nın babası ölümden korkmaz fakat öldükten sonra Rus ve Hristiyan usullere göre defnedilecek olmaktan çok korkar. Karakterin İslami usullere göre defnedilmeyecek olmasından dolayı yaşadığı korku, geleneklere ve dine bağlılığın göstergesidir. Bir başka bölümde de Züleyha’nın ağzından ölüm ve defin sürecinde İslami usullerin değeri vurgulanmaktadır.

Sonuç olarak Kazan Tatar edebiyatının tarihinde piyesin varlığı ve Ayaz İshaki’nin bu türde ortaya koyduğu Züleyha eserinde, A. İshaki’nin edebi anlayışının ve halkın sorunlarına çözüm arayışının yansımaları görülmektedir. Üstelendiği misyon gereği sanatını Kazan Tatar toplumunun gelişimi ve bilgi sahibi olması için kullanan A. İshaki, milliyetçi ve dini yapısını yenilikçi tavırla sentezlemiştir. Züleyha eserinde de dini konulara, milli benliğin korunmasına, geleneklerin önemine değinen A. İshaki, yarattığı güçlü kadın kahramanla kendinden sonra yazılacak eserlere örnek bir karakter oluşturmuştur. İşlediği motifler (kız isteme, düğün, nikâh, çok evlilik, anne ve aile, sosyal konum, yardımlaşma, cenaze töreni vb.) geleneklerin diri tutulmasını amaçlarken Züleyha’nın ısrarla Tatar-Müslüman olduğunu vurgulaması milli ve dini kimliğin korunmasının önemini vurgular. Bütün bunları bir kadın karakter üzerinden anlatması, kadını bir sorunsal olarak ele alması; toplumsal cinsiyeti nedeniyle toplum dışına itilmiş kadına hak ettiği konumun verilmesi adına atılmış önemli bir adımdır.

Kaynakça

Adiloğlu, Adilhan (2020). Ceditçilik Dönemi Kazan Tatar Edebiyatında Kadın Hak ve Hürriyetleri Meselesi.

Çelik, Mihriye (2022). Kazan Tatar Edebiyatının İlk Kadın Romancısı Medine Malikova’nın Romancılığı. Ankara: Gece Kitabevi.

Kamalieva, Alsu (2009). Ayaz İshakî’nin Eserlerinde Ruslaştırma ve Hristiyanlaştırma. Erdem, (55), 79-92. doi:10.32704/erdem.2009.55.079

Kamalieva, Alsu (2010). Romantik Milliyetçi Ayaz İshaki, Ankara: Grafiker Yayınları.

Yarullina Yıldırım, Ramilya (2022), XX. Yüzyıl Başı Tatar Dram Türü Üzerine Bir İnceleme, Uluslararası Türk Lehçe Araştırmaları Dergisi / International Journal of Turkic Dialects (TÜRKLAD). 6. Cilt, 2. Sayı, 327-339

Zaripova Çetin, Çulpan. (2006). “Tatar Edebiyatının Gelişimi”, Akademik Bakış Dergisi, Sayı: 9, s. 138-151.

Zaripova Çetin, Çulpan. (2018). “XX. Yüzyıl Kazan Tatar Edebiyatı”, Türk Dünyası Çağdaş Edebiyatları El Kitabı, İstanbul: Kesit Yayınları, s. 569-824.

Bu yazı Kardeş Kalemler dergisinin 199. sayısında yer almaktadır. Derginin bu sayısında yer alan tüm yazılara aşağıdaki bağlantı üzerinden ulaşabilirsiniz.
Kardeş Kalemler 199. Sayı