HaftanınÇok Okunanları
İSMAİL DELİHASAN 1
KEMAL BOZOK 2
Emrah Yılmaz 3
FEYZA TUĞÇE FIRAT 4
NIKA ZHOLDOSHEVA 5
Kardeş Kalemler 6
BEDRETTİN KELEŞTİMUR 7
XX.yüzyıl millî söz sanatı, Özbek edebiyatı tarihinde yeni gelişme sürecini başlatan bir edebiyattır. Abdulla Kadirî, Çolpan gibi dö- nemin yazarları Doğu ve Batı edebiyatına özgü sanatsal üslupları sentez yaparak ge- leneksel edebiyattan farklı, dünya edebiyatı- na uygun yeni tip sanat eserleri verdiler. Bu yüzden söz konusu dönem edebiyatı sanatsal tefekkürün gelişmesinde bir kadar ileri gitmiş, sadece Türk edebiyatı değil dünya edebiya- tının da gelişmesine katkı sağlamıştır. Bu dö- nem edebiyatı Özbek uzmanlarının yanı sıra dünya bilim adamlarının da dikkati ve itirafını kazandı. Özellikle Abdulla Kadirî hayatı ve sanatı, bugüne kadar kardeş yazar ve şair- leri, Özbek mültecileri ve Batı siyasetçileri- nin dikkatlerinin merkezindedir. Amerika’nın Nadir Kitaplar ve El Yazmaları Kütüphanesi, New York Halk Kütüphanesi, Washington Mü- zeleri, Berlin Merkezî Millî Kütüphanesi, İs- tanbul ve Paris kütüphanelerinde Türk, İran, Alman, İngiliz, Fransız uzmanlarının Abdulla Kadirî hayatı ve faaliyetine ait birçok çalışma ve tercümeleri bulunmaktadır ki bunların her biri büyük araştırmalara kaynak olabilir. Bir tek Amerika örneğinde bakarsak son yirmi yıl boyunca ülkede Kadirişinasların sayısı epey artmıştır. E.Nabi, H.Murphy, R.Maria gibi orta kuşak Kadirişinaslarının yanına Ahmet Ağır, Mark Riis, Jackson Kellog, Kristofor Fort gibi isimler de katıldı. Bunun sonucunda yazarın hayatı ve sanatını araştırma açıları da çoğal- mış oldu. Kadirî mirasının mükemmel tercü- melerini yaratma süreci başlatıldı. İşte bu sürecin küçük ispatı olarak Abdulla Kadirî’nin Amerikalı hayranı, Geçmiş Günler romanının tercümanı Mark Ris’le yaptığımız sohbeti dikkatinize sunmak istiyoruz. Mark Ris Washington Üniversitesi’nin Özbek, Uygur ve Rus dillerinin okutulduğu Yakın Doğu Dilleri Bölümü’nde eğitim görmüştür. ABD’nin Naval Akademisi’nin desteğiyle Orta Asya’nın birçok şehrinde, esas olarak Öz- bekistan’da tercüman, İngilizce öğretmeni olarak faaliyette bulundu. Özbek dili ve kül- türünü öğrenmekle birlikte on senelik proje temelinde Abdulla Kadirî’nin Geçmiş Gün- ler romanını İngilizceye çevirdi. Mark Ris şu anda Akademi’nin Ülkeşinaslık Merkezi mü- dürü, Siyasetşinaslık Bölümü öğretim üyesi- dir. Z.M. Bay Mark, ilk önce Özbek edebiyatını, özel- likle Abdulla Kadirî eserlerini tercüme ederek onu bütün dünyaya tanıttığınız için Kadirî ev- latları, ayrıca da Özbek halkı adına teşekkür- lerimi sunar, böyle büyük işlerinizin devamını dilerim. Mark Ris Sağol! Z.M. XX.yüzyıl Özbek edebiyatı Abdulla Kadirî adı- sız tasavvur edilemez. Onun eserleri, özellikle de bundan yüz elli sene önce yarattığı Geç- miş Günler romanı sadece Özbek milletinin değil, bütün dünya halklarının manevî serveti olduğunu uluslarası edebî süreçleri inceler- ken görüyoruz. Kadirî’nin yurt dışından hay- ranı ve Geçmiş Günler eserinin tercümanı olarak söz konusu durumu nasıl değerlendi- rebilirsiniz? Kadirî büyüklüğünün sebebi ne- dir? M.R. Gerçekten de Abdulla Kadirî dünya edebiya- tının en büyük temsilcileri sırasından yer al- maya münasip bir sanatçıdır. Abdulla Kadirî, halk arasında Şuraların tam istilasına kadar dili, tasvir vasıtaları, ifade şekli, kimseninkine benzemeyen üslubu ile tarihî roman yazan ve Türkistan’ın iç hayatı vasıtasıyla gerçek bir Özbek’in asıl mahiyetini anlatan tek sanatçı olarak ün kazandı. Bence Kadirî’nin büyüklüğü bundan daha önemli olan etkene, yani yazarın ne hakkında yazmak gerektiğini belirleyebilmesindedir. Kadirî’nin ele alması gerektiğini düşündüğü hususlardan biri insanın ruh hali tasviridir. Yazarın Çekov’u tercümeye girişmesinde de işte bu ihtiyaç önemli etken olmuştur. Çünkü yazar söz konusu tercümeler vasıtasıyla aşk, nefret, inanç gibi genel insanlık duygularının sınırsız olduğunu, bunların bütün dünya halk- larına ait olduğunu göstermek istemiş olmalı. Bence büyük edebiyatın en önemli yönü de işte bu duyguların güzel tasvirinde akseder. Ben Amerikalıyım. Yani farklı bir kültürün temsilcisiyim. Ama romandaki birçok tasvir bana bir Amerikalı olarak değil, sıradan bir insan olarak konuşur. Ve romanda tek millet, yegâne insanlık milleti vardır. Ben anne ba- balar tarafından karar verilen nikah hakkın- da bilgiye sahip değilsem de visal ve hicran acısını anlarım. Atabey’in adaletsizliğe karşı mücadelesi ve hatta öç alma isteği beni hay- rete düşürür. Bu tasvirler beni Kadirî âlemine sürükler, Atabey’in maceralarına yoldaş eder ve kaçınılmaz sonların seyircisine dönüştürür. Yukarıda vurguladığım gibi romanın dili de onun ün kazanmasında önemli yer tutar. Ben Özbekçe öğrenmekte olan bir öğrenci olarak kesin söyleyebilirim ki Kadirî’nin kullandığı dil, roman kahramanları vasıtasıyla ele alınan hal ve duyguların tasviri İngiliz, Fransız ya da Rus edebiyatına ait romanların buna benzer durumundan daha güzel ve daha değerlidir. İlk sorunuzun cevabını özetleyerek söyle- yebilirim ki Kadirî; Türk, Fars ve Hint gele- neklerinde de büyük yazar olarak karşımıza çıkar. Onun eserlerinde dünyayı görebiliriz. Bu yüzden onun İstanbul’da, Şiraz’da ya da Hindistan’da bilinmemesi imkânsızdır. O, ye- gâne olan Türk dünyasını daha sonra farklı ülkelere parçalanmasına neden olan 1920- 30’lu yıllar krizi konusunda uyarmak istedi. Onun kullandığı dil, bütün Orta Asya halkları tarafından kolayca anlaşılır. Onun tasvir ettiği kültür günümüzde Türkiye’den Uygur bölge- sine, Dekan vadisine kadar olan topraklarda hâkimdi. Bu, söz konusu bölgelerde ikamet eden halklar için genel bir kültürdür ve ben Orta Asya ve Güney Asya halklarının bu bü- tünlüğü koruması gerektiğini düşünüyorum. Z.M. Bildiğim kadarıyla Özbekistan’a geldiğiniz gün ilk okuduğunuz kitap Abdulla Kadirî’nin Geçmiş Günler romanıdır. Birçok Batı oku- yucusu daha çok günümüz Özbek hayatının ele alındığı eserleri okumaya isteklidir. Bunun nedeni neler olabilir? M.R. Ben, Geçmiş Günler’i henüz öğrenciyken okumaya başlamıştım. Romanın dilini, onun kusursuz gramerini doğru anlamama sabırla yardımcı olan hocam vardı. Romanı yeteri ka- dar kavrayabilmek için on sene kadar zaman harcamış olabilirim. Ama romanı tercüme ederken her saniyeyi bir sürü zahmet karşılı- ğında geçiriyordum. Daha çok Geçmiş Günler romanının yazılış tarihi, Kadirî kahramanlarının prototipleri ve yazarın kimseye benzemeyen üslubu benim ilgimi çekmiştir. Ayrıca romandan Kokan şeh- rindeki edebî tecrübelerimi hatırlatan eşsiz anılar bulabilmiştim. Üniversitede öğrenciyken romanı okuduğum zaman içimde Fergana’ya karşı sevgi ve öz- lem hissinin cümbuşa geldiğini hâlâ hatırlıyo- rum. Ama her ne kadar istesem de romanı bir çırpıda okuma imkânım yoktu. Çünkü roman- da geçen bazı olaylar bana acı veriyordu. Gördüğünüz gibi Geçmiş Günler’i elime aldı- ğım günden itibaren o hayatımın bir parçası olmuştu. Daha sonra da roman diploma tezi- min araştırma objesi oldu. Uzaklara gittiğim- de o benim en yakın yoldaşımdı. Ben Özbekistan’daki şu anki edebî süreçler- den haberdar olmadığım için diğer Batılı uz- manların bu sürece karşı yaklaşımı konusun- da kesin bir şey söyleyemem. Özbek olmayan okurların Özbek edebî sürecine karşı ilgisi Taşkent, Buhara, Semerkant, Hive, Fergana gibi tarihî şehirlerden kaynaklanmış olabilir. Onların bu topraklarda ikamet eden halkın kültürü, örf ve âdetleri, günlük hayatına karşı ilgisi bu tip kitapları okumalarına sevketmiş olabilir. Bunun dışında çağdaş eserleri oku- mak tarihî eserleri okumaktan daha kolaydır. Sözgelimi Geçmiş Günler romanı anlamanın Özbek dili ve kültürü konusunda bilgi sahibi olmayan her yabancı için kolay olmayacağı kesindir. Ayrıca eserde birçok eş anlamlı ke- limeler, deyimler ve sanatsal tasvirler vardır ki onları tam olarak anlamak için yukarıda kaydettiğim gibi Batı okuruna büyük tecrübe lâzım olur. Bu yüzden Geçmiş Günler’in İngilizce tercü- mesine realiye (mentaliteye özgü) kelimelerin açıklamalı sözlüğünü de ekledim. Söz konusu açıklama sözlük Batı okurunun romanı daha kolay anlamasında yardımcı olacağına inanı- yorum. Aslında ben de çağdaş Özbek edebiyatına ait eserleri okumak isterdim. Çünkü onlar benim Özbekistan’daki faaliyetime ait geçmiş günle- rimden bahseder. Bu eserlede Özbekistan’da yaşadığım günlerle ilgili hatıralar, çok sevdi- ğim sokaklar, köyler, binaların güzel tasvirleri vardır. Şata Rustaveli Sokağı’nı gezdiğim za- man herkesin çok sevdiği Mahalledeki Söy- lentiler filminin yazarı Abdulla Kahhar’ı hatır- larım. Biliyor musunuz, bence hiciv eserleri edebiyatın en yüksek hediyesi olmalı. Z.M. Yazarın Geçmiş Günler romanı dışında hangi eserlerini hatırlamak istersiniz? Müellifin baş- ka hangi türlerde başarılı olduğunu düşünü- yorsunuz? M.R. Biliyoruz ki Abdulla Kadirî tecrübeli bir tiyatro yazarıdır. O da diğer Ceditçiler olan Çolpan, Behbudî gibi tiyatro hayranıdır. Çünkü Kadirî de sahne eserlerinin halkın seviyesini yükselt- menin en kolay ve güvenli vasıtası olduğunu iyi bilmiştir. Yazarın Cüvanbaz, Ulakta, Cinler Bazmi gibi küçük eserlerini okumuşumdur. Yazar, söz konusu küçük eserlerinde büyük sosyal, yaşamsal problemleri ele alır. Buna göre Abdulla Kadirî’nin roman türünün yanı sıra tiyatro ve hikâye türlerinde de başarılı ol- duğunu söyleyebilirim. Z.M. Geçmiş Günler’in tarihî ve mantikî devam olan Mihrapta Akrep romanındaki Enver ve Rânâ, Gümüş ve Atabeylerden hangi yönle- riyle ayrıcalık taşır? Müellifin hangi kahrama- nına (Enver ya da Atabey) ruhça daha yakın olduğunu düşünüyorsunuz? Neden? M.R. Açıkçası böyle soruyu beklememiştim. Her iki romanın klâsik edebiyattaki Leyla ve Mecnun karakterlerine uygun olduğunu düşünüyo- rum. Romanda Kadirî’nin idealleri, Atabey, Gümüş, Enver ve Rânâların Nevaî ve Fuzulî’yi severek okumasıyla ilgili tasvirler vardır. Söz konusu tasvirler yardımıyla sanatçı, yeni ede- biyatın klâsik edebiyattan ayrı kalamayacağı- nı, onun temelinde Fars ve Türk klâsik ede- biyatı geleneklerinin olduğunu göstermek istemiştir. Bunun dışında romanda Kadirî’nin atalarından dolayı gurur duyduğunu da ko- layca görebiliriz. Örneğin romanın ikinci bölümünde ihtiyar adam bir toplantıda Amir Ömer’e Kokan’nın büyük lideri olarak hitap eder. Tarihten biliyoruz ki Amir Ömer Han büyük santçıdır. Ayrıca onun eşi Nadire de döneminin zekî şairidir. Z.M. Biliyoruz ki Doğu yaşam tarzı, bakış açısı ve te- fekkürü Batı’dan tamamen farklıdır. Özellikle bu ayrıcalık aile fertleri arasındaki ilişkilerde, ahlak ve terbiye kurallarında kabararak gö- rünür. Geçmiş Günler’de bu millî özelliklerin en güzel örneklerinin aksettiği yerler vardır. Bu açıdan roman Batı okurlarının ihtiyaçlarını karşılar mı? Diğer bir ifadeyle Geçmiş Gün- ler’in yurt dışında başarı kazanacağına inanır mısınız? Romanın tercümesi Amerika edebî sürecini, bilimsel-edebî kesimi hangi açıdan ve ne kadar etkileyebilir? M.R. Batı tercüme ilminde Doğu metni denilen güzel bir gelenek vardır. Amerikalı tercüman Dick Devis; Fars, Arap ve Türk dillerinden bir- çok tercüme gerçekleştirmiştir ki bu tercüme- ler Batı okurları arasında başarı kazanmıştır. Eğer “Batılılar, Doğu uygarlığına ait bahisli eserleri memnuniyetle kabul etmezler.” şek- lindeki günümüzde ciddi tartışmalara neden olan bakışlar gerçek olsa o zaman edebiyatın genel insanlık yönü nerede kalır? Biz bütün insanlığa seslenen edebiyatlar arasına niçin Doğu ve Batı diye sınır koyuyoruz? Shakes- peare ya da Jack London’u veyahut Hemen- guey’i okuyup da anlamayan Doğu aydını var mıdır? Eğer genel insanlık sıfatı yoksa Don Kişot Doğu’da neden bu kadar meşhur? Neden Batılılar Nevaî ve Babür’ü anlama- ya çalışmakta yahut onların eserlerini kendi dillerine çevirmekteler? Yakında internet say- falarında Kanadalı bilim adamı ve tercüman Gery Dick’in Nevaî eserlerinin tercümesiyle ilgili bir yazısını okumuştum. Yanılmıyorsam söz konusu projeye siz de katıldınız ve yurt dışındaki Nevaîşiaslarla birlikte mütefekkirin mirasını dünyaya yaymaktasınız. Bunun gibi birçok örnek sunulabilir. Dört yıl boyunca Orta Asya’ya yaptığım se- yahat, özellikle Özbekistan’daki faaliyetim boyunca Özbek halkının fikirlerinin, kıvanç ve telaşlarının benimkinden farklı olmadığı anladım. Doğrudur, bazı hususlarda fikir ay- rılıkları vardır. Batıya özgü düşüncelerin bazı noktalarda Doğu’dan farklılık taşıdığını inkâr etmiyorum. Bu şekildeki yaklaşımları çoğu durumlarda Doğu insanı bilim dışı bir hâl olarak algılayabilir. Ama bu hususlarda de- rin gitmemek, onu “kabalık” olarak kabul et- memek lâzım. Çünkü hangi kıtada bulunursa bulunsun insan ilk önce insandır. Gerçekleştirilmekte olan bunun gibi çeviri- lerin birbirine uzak olan dil ve millet temsil- cilerinin bakış açısı, kültürü, örf ve âdetlerini anlamasında en önemli vasıta arz ettiği kana- atindeyim. Özbekistan’a geldiğimiz yıllarda ülkeniz hak- kında hemen hiçbir bilgiye sahip değildik. Elimizde “74 yılllık soğuk savaş tarihi”nin ya- zıldığı kitaptan başka kaynak yoktu. Ayrıca Amerika Asyaşinaslığı biliminde Sovyet tarihi- ni gerçekçi bir yaklaşımla araştıran uzmanlar da fazla değildi. Orta Asya, Türk-Fars dünya- sı, kültürel mirasını gerçek deliller temelin- de araştıran çalışmaları bulmak imkânsızdı. Bildiğim bilgilere göre 1990’lı yıllara kadar Orta Asya’yı araştıran yerlilerin birçoğu Rus uyrukluydu. Dolayısıyla da bütün kaynaklar Rus bakış açısına dayanılarak araştırılmıştı. Son on üç yıl boyunca okuduklarımdan Orta Asya, özellikle Özbekistan hakkında nele- ri bildiğimi ve neleri bilmediğimi anlamaya başladım. Özbekistan’a gelince henüz yakından tanı- madığım millet hakkında birçok şeyi keşfet- miş oldum. O yıllar gerçekten de benim için uyanma dönemi olmuştu. Arizonalı bir genç olarak kendini tanımaya çalışan yeni milletin doğduğuna şahit oldum. Bütün bunları niçin söylüyorum? Doğu ve Batı arasındaki çirkin “sınır”lar işte böyle bir- birini iyi tanımamaktan ileri gelmektedir. Yan- lış bilgiler edinme ve acelecilik sonucunda yanlış fikirler edinmekteyiz. Kanaatimce Geç- miş Günler gibi bir milletin gerçek yüzünün aksettiği tercümelerin gerçekleştirilmesi fark- lı milletleri birbiriyle birleştirmenin yanı sıra onların birbirlerini anlamasında önemli vasıta olur. Z.M. Elimizdeki bilgilere göre Geçmiş Günler ro- manı İngiliz, Alman ve Türk dillerine çevril- miştir. Siz bu tercümeler konusunda neler biliyorsunuz? Bir uzman olarak ilk gerçekleş- tirilen tercümelerin seviyesi üzerinde durabi- lir misiniz? M.R. Evet, gerçekten de Geçmiş Günler farklı dil- lere tercüme edildi. Bunların hemen hepsin- den haberim var ve bazılarını okudum da. Ne yazık ki bütün tercümeler tatmin edici değil- dir. Eser, Almancaya Taşkentli Âşıklar olarak çevrilmiştir. Söz konusu çeviri diğerlerinden daha başarılıdır. Ben de tercüme sırasında bazı hususları karşılaştırırken Almanca tercü- meye dayanmışımdır. Z.M. Anlaşılacağı üzere Geçmiş Günler romanının dili orijinal poetik ifadelerle doludur ve gü- nümüz Özbek dili kurallarına uymaz. Onun ifade gücünü korumak ve orijinal metinden uzaklaşmamak için ne gibi çeviri yöntemle- rinden yararlandınız? Kısaca çeviri süreci üzerinde durur musunuz? M.R. Güzel tercümelerin ortaya çıkmasında söz- lüklerin de ayrı yeri vardır. Bu bağlamda Hayrulla İsmatullayev’in hazırladığı Özbek- çe-İngilizce Sözlük’leri, İhlas Lugat’ı tercüme sürecini kolaylaştırdı. Tercüme ilmi uzmanı Edit Gross’un kaydettiğine göre tercüman- ların tamamen sözlüklere dayanmaları doğ- ru değildir. Bazen onlardan ara vermek de lâzım. Kelime kelime çeviri değil müellifin ne demek istediğini doğru ve net bir şekilde çevirmek daha önemlidir. Okur, herhangi bir eserin tercümesini zorlanmadan okuyabil- meli. Bu da tercümanın maharetine bağlıdır. Ben tercüme işini bir kadına benzetirim. Ba- zen güzeldir, bazen terbiyeli, ama hiçbir za- man ikisi bir anda olamaz. Geçmiş Günler’deki bazı cümleleri İngiliz- ceye direk tercüme etme imkânı olmadı. Bu yüzden eserin ruhunu, müellifin ne demek istediğini koruyarak eseri yeniden yaratma- ya çalıştım. Özbek dili çetrefil bir dil olduğu için onun İngilizce varyantını yaratmak kolay olmadı. İngiliz okurlarına anlaşılması için ro- mandaki bazı uzun cümleleri birkaç cümleye bölmek zorunda kaldım. Tercüme süreci bo- yunca romanın İngiliz okuru için hazırlanması gerektiğini gözümün önünde bulundurdum. Geçmiş Günler’in İngilizce varyantını yarat- mak için on senemi verdim. Eseri İngilizceleş- tirmek benden epey emek talep etti. Tercü- me sırasında kendimi can alıp can veren bir kahraman gibi hissettim. Belki de size abartılı gelebilir, ama romanın tercümesi acı, aynı zamanda da zevk verdi. Diğer bir ifadeyle bu iş beni bedence yorduysa da ruhça yükseltti. Prof. İlza Sirtautas “insan her zaman işine eleştirel bakış atmalı. Eğer o kendinden, yap- makta olduğu işinden tatmin oluyorsa demek ki o anda birçok şeyi elden çıkarmıştır. Yazdı- ğın dakikadan itibaren başını kütüğe koy...” sözlerini sık sık tekrarlardı. Tercümeye verdi- ğim on senelik zahmetin temeline hocamın bu sözleri sinmiş olmalı. Tercümenin başarı kazanmasında Özbekistan’a komşu olan ül- kelere yaptığım seyahatlerim de önemli etken oldu. Herhangi bir eserin tercümesinde bu dile yakın olan bölgelere gidip oranın insan- larıyla konuşmak, onlarla dostlaşmak, onların kültürünü öğrenmek lâzım. Atabey gibi düş- manının katiline dönüşme ama Kadirî gibi derdini açıkça söyle ve bunun için ölüme bile hazır olduğunu bildir. Ne kadar acı çekersen çek nefretten uzak dur. Öfkenin kuluna dö- nüşme. İşte o zaman sen en güzel eserler ve tercümeler vereceksin. Z.M. Geşmiş Günler’de sizi heyecanlandıran ka- rakterler, tasvirler hangileridir? M.R. Romanda beni heyecana düşüren, uzun süre aklımdan atamadığım bölüm, Kıpçakla- rın Katliamı’dır. Söz konusu bölümde yazar günümüzde de sorun olan etnik çatışmaları açıkça tasvir eder. Bu tür sorunların büyük kayıplara, özellikle de milletin heder olması- na neden olacağından okuru uyarır. Roma- nın Neva bölümünü tekrar tekrar okuduğumu hatırlıyorum. Atabey’in haksızlıklara karşı mü- cadelesi, Hamid’den öç alması, Gümüş’ün feci hâldeki ölümü – bütün bunlar romanın unutulmaz, her insanı heyecana düşüren yönleridir... Siz de biliyorsunuz ki romanda Şura siyaseti, onun gerçek yüzünü açığa vurmaya yönelik tasvirler çoktur. Bunların birçoğu Atabey ve Yusufbey Hacı çevresinde gerçekleşir. Tür- kistan’daki hassas durum, sansür, yasaklama siyaseti döneminde böyle bir yaklaşım ser- gilemek büyük bir cesarettir. Kadirî bu tür yaklaşımın kendisini ölüme sürükleyeceğini gâyet iyi biliyordu. Ama vatanı ve halkının çı- karları, onun hürriyeti için canını esirgeme- di. Bu büyük bir cesarettir! Bu tür tasvirlerde gerçek yetenek sahibinin doğuştan cesareti ortaya çıkar! İşte Kadirî’nin büyüklüğü! Romanda Hasanali karakteri bende güzel bir izlenim uyandırdı. Bu karakterde bana tanıdık olan gerçek Özbek babasını görüyorum. Fikir yürüten, uzak görüşlü, sözünü tutan, her ne olursa olsun inancını yitirmeyen bir aile reisi. Gümüş karakteri de benim sevgimi kazanmış- tır. Gümüş, ismi kendisine uyan biridir. İnce, güzel, akıllı, aynı zamanda da çok inatçı. Ka- naatimce Gümüş’ün ölümü vasıtasıyla gerçek aşk acıları, sevmek ve sevilmek saadeti, ayrı- lık acısı, anne babanın hayali sonucu ortaya çıkan facialar gibi gerçek hayat olayları dı- şında mecaz anlamdaki bir mahiyet de ifade edilmiştir. Yani yazar Gümüş’ün ölümü vasıta- sıyla Türkistan’ın faciasını da göstermek iste- miştir. Bu açıdan bakılırsa Gümüş’ün ölümü tesadüflerden çok daha uzaktır. Bu, yazarın ciddî konsepti sonucudur. Ayrıca da yazar zıt koyma usulüyle aşkın beyaz ve kara yönleri- nin mahiyetini anlatmaya çalışmıştır. Örneğin Atabey ve Gümüş’ün saf sevgisi, zampara Hamid’in Gümüş’e karşı çirkince yaklaşımı, Gümüş’ü kaçırma planı, Atabey’in öç alışı ve benzeri tasvirlerde yazarın yukarıda dile ge- tirdiğimiz amacı ifade edilmiştir. Zeyneb’e acıyorum. O, kendine ait olmayan oyunlara kurban gitti. Diğerlerinin hatası se- bebiyle mutsuz oldu. Bence Geçmiş Günler’de hiçbir karakter ide- al değildir. Genelde insanın başına felaketler kendi hatalarından dolayı gelir. Herhangi bir sorun üzerina atılan yanlış adım insanı mut- suzluğa sevkeder. İlk hatalar daha sonrakileri için zemin olur. Ufak denilen hatalar büyük felaketlere sebep olur. Bu durum roman ka- rakterlerinin hayatları örneğinde ortaya atıl- mıştır. Z.M. Geçmiş Günler hangi özellikleriyle günümüz okurları için örnek olabilir? M.R. Bence roman Özbek olarak doğma gururunu yükseltir. Bugün Batı; el-Harezmî, İbni Sina, el-Ferganî, el-Birunîler olmasa ne yapardı? Kadirî de büyük atalarının mirasını Şuraya kaybetmekten korkmuştur. İlk yıllarda yazar sömürge siyasetini tam olarak anlamadığı için onları desteklemişti. Ama daha sonra Şura re- jiminin gerçek yüzünü görünce hürriyet yo- lunu seçti. Yazarın sömürge kesimine nefreti romanında tam olarak yansımıştır. Kadirî işte bu romanı sebebiyle acımasızca öldürüldü. Günümz gençleri Kadirî’nin bu cesaretini, güzellik yaratmak uğruna kurban gittiğini asla unutmamalı. Ve her an “ben bugün ne yaptım” diye kendini sorgulamalıdır. Z.M. Bir sohbetimizde romandaki Gümüş karakteri sebebiyle Özbek kızıyla evlendiğinizi söyle- miştiniz. Gümüş’ün tam olarak hangi sıfatları sizi kendine cezbetmiştir. Bu sıfatların hangi- leri sizin eşinizde bulunmaktadır? M.R. Çok ince bir soru!))) Eşim çok okumuş, aydın biridir. İnanıyorum ki o da birçok kadın gibi benden daha zekidir. Genelde insan hayat yolunda kime rastlayacağını, kime âşık ola- cağını bilmez. Ben de Atabey gibi ilk bakışta sevmiştim. Eşimle ilk karşılaşmamız Atabey ve Gümüş’ün tesadüfî karşılaşmasını hatırlatır. Fikrimce Gümüş çok inatçı ve aynı zamanda çok gururlu bir kadındı. Eşimde bu sıfatları görmediğim için doğrusu çok mutluyum.)) Ayrıca Atabey ve Gümüş’ün feci kaderi bizde tekrarlanmayacağını korkmadan söyleyebili- rim. Bazen düşünceye dalıyorum. Eğer Atabey ve Gümüş uzun ömürlü olsalardı, ömür boyu mutlu olurlar mıydı acaba? Gümüş’ün eşsiz güzelliği Türkistan’ın Şuralara kadar olan gü- zelliği değil miydi? Eğer öyleyse onun da ka- deri Gümüş’ünki gibi feci son buldu. Ben Atabey’in ölümü hakkında düşündüğüm- de Pasternak’ı hatırlarım. “Mutlu adam savaşa gitmez”. Romanın sonundaki yazarın fikirlerini de hatırlıyorum. Atabey ve Gümüş’ün evladı kurtuluş harekatına katılarak hürriyet için sa- vaşa girer. Bu, bir bakıma yurtseverlik örneği. Diğer bakımdan Türkistan’ın yeni kuşağının hayatı da karanlığa karıştığını göstermektir. O da Şuralara karşı mücadele yolunda kurban gider. Bence Kadirî birkaç satırdan ibaret küçük metinde ciddî siyasal-sosyal meseleyi ortaya atmıştır. Şuranın sadece bugünkü de- ğil gelecek nesilleri de yok edebileceği tasvir edilir. Z.M. Kadirî eserleri dışında hangi eserlerin İngi- lizceye çevrilmesi gerektiğini düşünüyorsu- nuz? Özbek edebiyatı örneklerinin kusursuz tercümesini yaratırken nasıl bir işbirliği teklif edebilirsiniz? M.R. Eğer Özbek dilinden tercüme imkânı olursa ilk önce Ali Şir Nevaî’nin Hamse’sini, Leyla ve Mecnun, Sedi İskenderî, Sebei Seyyar adlı destanlarının nesrî beyanının İngilizce met- nini hazırlamak isterim. Bununla birlikte Ma- halledeki Söylentiler, Hediye gibi en güzel Özbek filimlerini Amerikalıların da severek seyredeceğine inanıyorum. Ayrıca Abdulla Kahhar, Tahir Melik gibi sanatçıların eserle- rini de tercüme etmek niyetindeyim. Z.M. Özbek halkına dilekleriniz. M.R. Birçok sene önce kışın soğuk günlerinde uzak ülkeden Özbekistan’a çalışmak için gelen 24 yaşındaki bir delikanlıyı Özbek halkı bağrına almıştı. Onlar bana öz oğullarına bakıyormuş gibi şefkat gösterdiler. Bana barınak verdiler, benden hiçbir şeyi esirgemediler. Annem ka- dar sevdiğim ev sahibi sabahtan beni uyan- dırıp rızkı ve mutlu yaşama imkânını veren Allah’ı sevmeyi öğretti. Eşi (Hamid Dede) de gerçek erkek sıfatlarını öğretti. Bazı konularda kendisinden babamdan alamadığım dersleri aldım. Yine Özbeklerden affetmeyi öğrendim. Birçok Özbek biraderim var ve ben onları öz kardeşlerim gibi severim, özlerim. Birçok şeyi yapabilen, her açıdan tecrübeli ülkenizden dönerken onlar bana sufîlerin bir ibretli sözünü söylediler: “ben elbiseli kişile- re rastladım” ve “sahipsiz kalan elbiselere de rastladım.” Hoşgörülü, samimî, misafirperver Özbek hal- kına, Geçmiş Günler gibi güzel romanları veren Kadirî evlatlarına en güzel dileklerimi dilerim. Kadirî’nin 120.yıldönümü arifesinde romanın tercümanı olarak gösterdiğiz yüksek itiraftan dolayı minnettarım. Bugün, bağımsız Özbekistan’ın yaşıtı olan gençlerin tefekkürü, düşünceleri ve amaçları tamamen farklıdır. Onlar eski rejimin ideolojisinden tamamen kurtulmuş gerçek milletin yeni nesilleridir. Büyük ülke gelecekte Kadirî gibi yetenekli, yurtsever evlatların mekanı olacağına inanı- yorum. Ben de Özbek edebiyatı ve kültürünü eski kuşakları gibi Rusça vasıtasıyla değil Öz- bek dilinde araştırmakta olduğum için gurur duyuyorum. Umut ediyorum ki sorulara verilen cevaplar, yazılan makaleler, tamamlanmış tercümeler büyük sohbetlerin başlangıcıdır.