HaftanınÇok Okunanları
Ayşe Solmaz 1
ONUR BELLI 2
OĞUZ ALPARSLAN ÇATAL 3
HATİRA Guliyeva 4
PAUL BADY 5
EDUARD MİJİT 6
HUDAYBERDİ HALLI 7
TODOROV’UN FANTASTİK KURAMI IŞIĞINDA ELÇİN’İN “HER ŞEY GEÇİP GİDİYOR…” ADLI HİKÂYESİ
Dr. Yasin Yavuz
Giriş
Bu yazıda, Elçin Efendiyev’in “Her Şey Geçip Gidiyor…” adlı hikâyesi, Todorov’un fantastik kuramı çerçevesinde incelenecektir. Daha doğrusu, bu hikâye kurama göre fantastiğin içine dâhil edilebilir mi edilemez mi sorunsalı üzerinde durulacaktır. Elçin’in bu metni, daha önce pek çok araştırmacı tarafından fantastik olarak tanımlanmıştır. Fantastik ise bugün bile net bir tanıma sahip değildir. Todorov da Fantastik: Edebi Türe Yapısal Bir Yaklaşım adlı yapıtında türe sınırlar çizmeye çalışmıştır. Bu itibarla, yazıda tartışılacak varsayımlar Elçin’in bu hikâyesinin -Todorov terminolojisiyle söylenirse- fantastik olağanüstü bir türde olduğu ve Todorov’un bir metnin fantastik olabilmesi için koştuğu üç temel şartı yerine getirdiğidir. Bu savları açıklamadan önce de Todorov’un fantastik tanımı üzerinde durmak ve kuramsal çerçeveyi çizmek yerinde olacaktır.
Bilindiği üzere her edebî metin, tüm diğer türlerle ve edebiyatın alt türlerinden biriyle ortak özelliklere sahiptir. Edebî eser geçmişle ilişkilidir. Bu nedenle de her edebiyat incelemesi eserden türe, türden esere doğru bir hareket içerir. Todorov içinse tür sistemi oldukça kaygan bir zemin üzerindedir ve her tür zaman içinde yıkılır, yıkılırken de başka bir türü doğurur. Todorov’a göre edebî eseri türler açısından incelemenin anlamı yapıtların her birinin özgül niteliklerini ortaya koymak yerine birçok metinde geçerli olacak bir kuralı ortaya çıkarmaktır.[1] “Todorov fantastik türü incelerken yönteminin tümdengelimli olduğunu belirtir, bir başka deyişle, görece olarak sınırlı sayıda olgu saptanarak bunlardan genel bir varsayıma ulaşılır ve bu varsayım başka yapıtlar üzerinde doğrulama ya da yadsıma yoluyla sınanır.”[2] Todorov, Northrop Frye’ın Anatomy of Critisizm adlı eserinden hareketle tür kavramına netlik kazandırmaya çalışır. Onun eserini iyice analiz ettikten sonra tür kavramının vurgulanması ve nitelenmesi gerektiğini söyleyerek sözü daha fazla uzatmadan fantastiğe getirir ve kendi kuramını açıklamaya başlar.
Eric S. Rabkin’e göre fantastik, halk masallarından polisiye hikâyelere kadar uzanan çok geniş bir alana yayıldığı için tek başına bir tür olarak adlandırılması zordur.[3] Fantastik, gerçekten de her zihinde ayrı bir tanımı, türü çağrıştırır. Sözgelimi Pierre-Georges Costex için gündelik yaşamda açılan bir deliktir ve kabul edilen normları yıkarak bir kırılma ve yanılsama yaratır.[4] Buna karşılık H.P. Lovecraft ise fantastiğin köklerinin insanoğlu için gerekli olan ilksel ve çok derin bir ilkeye, korkuya kadar uzandığını belirtir.[5] Bunca belirsizliğe rağmen onu tanımlamaya, bir nevi ete kemiğe bürümeye kalkışan Todorov ise onu diğer türlerden ayırarak özgülleştirir. Pelin Aslan Sayar, Todorov’un eseriyle yapmaya çalıştığı şeyin sınırsızlığı temel faaliyet hâline getirmiş bir türe sınır çizmek olduğunu dile getirir.[6] Her isimde ayrı bir tanıma sahip olan fantastik, Todorov’a göre bir kararsızlık hâlidir ve hatta fantastiğin ilk koşulu da budur.[7] Aykut Ertuğrul, bu kararsızlığın aslında modern insanın, mitlerin zengin dünyası ve geleneksel dünyanın hayaleti karşısında yaşadığı duygu olduğunu belirtir.[8] Todorov için bu kararsızlık hâlini açıklarken merkezde bir yanılsama olmalıdır çünkü okur, sürekli gerçekliği sorgulamak durumundadır ve daima bir seçeneği tercih etmekle yükümlüdür:
“Serüvenin sonuna değin karmaşa sürecektir: Gerçeklik mi, düş mü? Gerçek mi, yanılsama mı? Böylece fantastiğin merkezine ulaşıyoruz. (…) Olayı algılayan kişi iki olanaklı çözümden birisini benimsemek zorundadır: Ya duygulardan kaynaklanan bir yanılsama, düşgücümüzün yarattığı bir şey söz konusudur ve o zaman yasalar olduğu gibi kalır; ya da olay gerçekten olmuştur, gerçekliğin bir parçasıdır, işte o zaman bu gerçekliği bizim bilmediğimiz yasar yönetir.”[9]
Caner Solak’ın da ifade ettiği gibi ölçeğinin bir tarafına tekinsizliği, bir tarafınaysa olağanüstüyü yerleştiren yazar; ikisinin tam arasına fantastiği koyarken fantastiğe kendisine ait bir alan açmaz. O, tekinsiz ile olağanüstü arasındaki küçük sınır çizgisinde konumlanmıştır.[10] Todorov için fantastik bu belirsizlikten, daha doğrusu kararsızlıktan güç alarak var olur çünkü ona göre fantastik, bütünüyle bir kararsızlık hâlidir. Ona göre bu kararsızlık hem okur için hem de öykü kişisi için geçerlidir. Okuyucununki zaten ilk koşul, diyen Todorov için kahramanlar da aynı kararsızlığı büyük oranda yaşamalıysa da bu zorunlu değildir.
Bununla birlikte okur veya kahramanın daima bir seçimle burun buruna olduğundan söz edilmişti. Bunu biraz daha açmak ve tekinsiz ile olağanüstü kavramları üzerinde durmak gerekir çünkü bunlar, Todorov’un kuramını anlamak için büyük bir öneme sahiptirler. Todorov, “gördüğümüz gibi fantastik bir kararsızlık hâlidir,”[11] diyerek olmazsa olmaz kuralını bir kez daha hatırlatarak söze başlar ve anlatılan öykünün sonunda öykü kişisi değilse de okurun mutlaka bir seçim yapmak zorunda olduğundan bahseder. Buna göre okur, çözümlerden birini seçer ve fantastiğin dışına çıkar. Todorov bu noktada tekinsiz ve olağanüstüyü açıklar: “Gerçekliğin yasaları olduğu gibi duruyor ve anlatılan olayları açıklamaya yarıyorsa yapıt başka bir türe girer: tekinsiz türe. Ya da tersine okuyucu, olayı açıklamak için yeni doğa yasalarını kabul etmek durumundaysa olağanüstü türe girmiş oluruz.”[12]
Görüldüğü üzere eğer kurgu; şaşırtıcı, şoke edici veya sarsıcı olaylar içermişse ve tüm bunlar doğa yasalarıyla açıklanırsa metin tekinsiz kategoride yer alır. Buna karşılık olaylar olağanüstünün kabullenilmesiyle biterse yani doğa yasalarıyla açıklanamaz bir şekilde biterse metin olağanüstüdür ki bu gerçek fantastiğe en yakın tür olarak öne çıkar. Todorov, fantastiğin tekinsiz ve olağanüstüyle olan ilişkisini, yani akraba türlerle olan ilişkisini dört ana başlık etrafında toplayarak açıklamaya çalışır.
Todorov, bu ilişkiyi açıklamaya ilk olarak tekinsiz fantastik ile başlar. Burada, doğaüstü gibi görünen olaylar mantıklı bir açıklamaya kavuşarak son bulur.[13] Okur, metinde bu doğaüstü niteliklerle karşılaşınca şüpheye düşer ve okuduğu metnin olağanüstü olup olmadığını düşünür. Bu şüphe, metnin sonunda yapılan akla yatkın açıklama ile kaybolur. Buradaki doğaüstü olaylar birer rastlantı gibi de başlayabilir. Daha doğrusu, rastlantı bunun içinde ele alınabilir çünkü Todorov’a göre gerçek dünyada rastlantıya yer yoktur, determinizm vardır.[14]
Todorov, fantastiği açıklamak için tekinsizin içinde ele aldığı ve sınırlarının belirsiz olduğunu ifade ettiği bir diğer başlık ise saf tekinsizdir. “Bu türe giren yapıtlarda tümüyle aklın kurallarıyla açıklanabilecekken bir şekilde inanılmaz, doğaüstü, şoka uğratıcı, sıra dışı, endişe uyandırıcı, tuhaf olaylar anlatılır ve bunlar, bu anılan özelliklerinden dolayı öykü kişisinde ve okurda fantastik metinlerden alışageldiğimiz türde bir tepki uyandırır.”[15] Bu türde, okur, kurgu boyunca doğaüstü ile gerçeklik arasında gidip gelir ve ne tarafa yönelmesi gerektiğini asla bilemez.
Bu iki tür, tekinsiz kavramı ile açıklanırken diğer iki kavram da olağanüstü ile açıklanmıştır. Todorov, bu noktada ilk olarak fantastik olağanüstüyü açıklar. Bu tür, “fantastik gibi görünen ve doğaüstünün kabullenilmesiyle son bulan anlatı sınıfı”[16] olarak sunulur. Saf olağanüstüne göre tekinsize daha yakın olan bu türde olaylar fantastiğe eğilimli olarak ilerler. Okur, yaşananların gerçek mi yoksa rüya mı olduğunu bir türlü kavrayamaz ve işte bu kararsızlık hâli de olağanüstünü fantastiğe yaklaştırır.
Todorov’un son başlığı ise saf olağanüstüdür. Bu türde de kesin sınırlar yoktur ve tamamen mantıkdışı olayların görüldüğü bir kurgu söz konusudur. Cin, peri veya şeytanın merkezde olduğu gotik öyküler bu başlığa uygundur. Todorov, saf olağanüstüyü dört alt başlığa ayırarak açıklar. Bu başlıkların ilki hiperbolik (abartılı) olağanüstüdür. “Burada olayların doğaüstü olması bizim dünyamızın boyutlarından çok daha büyük olmasına bağlıdır.”[17] İkinci alt başlık ise egzotik olağanüstüdür. Burada konu daha çok mekânla ilgilidir. “Olayları dinleyen kişilerin olayların geçtiği yerleri, bölgeleri bilmediği varsayılır; böylece bunlardan kuşku duymasına gerek kalmaz.”[18] Üçüncü tip ise enstrümental olağanüstü diye adlandırılmıştır ve bu da zamanla ilgilidir. Daha doğrusu kurgunun yapıldığı zamanda var olan ve o zamana ait olmayan şeylerle ilgilidir. Bir masalda yer alan uçan halı, şifalı elma veya uzağı gösteren boru bu niteliktedir. Dördüncü başlık olan enstrümental olağanüstüde ise “olağanüstü akılcı bir çerçevede ancak çağdaş bilime yabancı yasalarla açıklanır.”[19]
Buraya kadar ifade edilen sınıflandırmalar tümüyle okur odaklı olup okurun olası tercihine bağlı olarak belirlenir. “Todorov, fantastik metinlerin okuyucuda uyandıracağı etkinin ne olacağını tahmin etmeye çalışır. Buradaki sorun bir metnin her okuyucuda aynı etkiyi bırakmamasıdır. Bir okuyucunun kararsızlık içinde kalması diğer okuyucu için geçerli olmayabilir. Dolayısıyla bir okur için ‘fantastik’ diye tanımlanabilecek bir eser diğeri için aynı anlama gelmeyebilir. Sonuçta metinle yüzleşme süreci Todorov’un beklentilerine uymayan sonuçlar ortaya koyabilir.”[20]
Öte yandan, Todorov için fantastiğin bir diğer koşulu ise düzanlamlılıktır. Eğer bir metinde şiirsel veya alegorik bir nitelik varsa fantastik nitelik kaybolur. Todorov’a göre fantastik, olayların anlatılan dünyada ortaya çıktıkları biçimlerine bir tepki uyandırmalıdır ve bu nedenle de yalnızca kurmaca biçiminde var olabilir, şiirde fantastik olmaz. Bir şey derken başka bir şey belirttiği ifade edilen alegori ise iki yönlü bir önerme olması sebebiyle fantastikten uzaklaşır. Fantastik okuru ise bu iki türden uzakta konuşlanmalıdır ki bu fantastiğin önemli koşulları arasında yer alır.
Fantastiği belli kalıplar içinde açıklamaya çalışan, daha doğrusu belli koşullarla fantastiğe bir tanım çizmeye çalışan Todorov’a göre bir metni fantastik olarak görebilmek için şu üç temel koşulu yerine getirilmelidir. İlk koşul kararsızlık ilkesiyle ilişkilidir. Okuyucu, öyküdeki kişilerin dünyasını canlı kişilerin yaşadığı bir dünya olarak görmeli ve anlatılan olaylarla ilgili olarak yapılan doğal bir açıklama ile doğaüstü bir açıklama arasında kararsız kalmalıdır. Buna bağlı olarak ikincisi ise bu kararsızlık öykü kişisi tarafından hissedilmelidir. Böylece okuyucunun görevi bir kişiye verilmiş olur. Ayrıca kararsızlık metnin izleklerinden biri olur. Son olarak ise metin alegorik veya şiirsel olmamalıdır. Todorov’a göre bu üç maddeden yalnızca ikincisi yerine getirilmese de olur. Diğer iki madde mutlaka yerine getirilmelidir.[21]
Kuramsal çerçevesi özetlenmeye çalışılan ve Todorov tarafından ana hatları belirlenen fantastik kavramı, görüldüğü üzere birtakım kurallara bağlı olarak tanımlanabilir durumdadır. Elçin’in çalışmaya konu olan hikâyesi ise çoğunlukla fantastik olarak nitelendirilmektedir. Mezkûr hikâye, yazarın Sarı Gelin adlı eserinin içinde yer alır. Eseri Türkiye Türkçesine aktaran Yusuf Gedikli, bu eser içindeki hikâyelerin yazarın olgunluk dönemine ait olduğunu belirtmekle birlikte “Her Şey Geçip Gidiyor” adlı hikâyenin de dikkate değer olduğunu ve fantastik nitelikler taşıdığını belirtir.[22] Yazarın Ölüm Hükmü[23] adlı romanının içinde de yer alan bu hikâyenin Todorov’a göre okunması metnin ait olduğu sınıfı belirlemek için olanak sağlamaktadır. Bu bakımdan metin hem yapı hem de içerik bakımından okunacak, dahası, kurama göre tahlil ve tespitler yapılacaktır.
Fantastiğin Sözel Boyutu
Todorov’un fantastik kuramı metni “yapı” ve “işlev” olmak üzere iki yönüyle inceler. Yapıda kurgunun “nasıl” oluştuğu irdelenirken işlevde eserin “neden” yazıldığı sorgulanır. Bununla birlikte yapıda metin üç aşamalı bir şekilde irdelenir. Bu aşamaların ilki fantastiğin sözel boyutudur. Fantastiğin sözel boyutu, onun diğer türlerle olan ilişkisini, farkını, daha doğru bir ifadeyle tam olarak ne olduğunu belirler. “Fantastik bir kurguda her zaman gerçek yaşama ya da gerçek dünyaya, gündeliğin değişmez yasalarına katılan bir gizem, açıklanamaz olan, kabul edilmesi olanaksız bir şey vardır. Okur da bu bilinmezlik karşısında bir kararsızlık deneyimi yaşama zorun da kalır.”[24] Daha önce de ifade edildiği gibi Todorov’un kuramı bu kararsızlıktan güç alır. Burada, önemli olan ise kararsızlığın metni hangi noktaya doğru sürüklediğidir. Yani okurun kararsızlığı sonucunda metnin tekinsiz mi yoksa olağanüstü mü olduğudur. Elçin Efendiyev’in hikâyesi bu bakımdan oldukça ilginçtir.
Hikâye “rüyalı” bir güz gecesinde başlar. Melik Ahmetli, kelebeklerle ilgili araştırma yapan bir doktora adayıdır. Bir gün, iş yerindeki bir arkadaşının eşinin ölüm haberini alır. Anlatıcı, İbrahim’in zavallı karısı Emine’nin eziyetten kurtulduğunu söyler. Ahmetli, Emine’nin cenazesine yetişmek için işten erken çıkar. Bu arada, anlatıcı da onun mesleği ile ilgili bilgiler verir. Ahmetli, üniversiteyi bitirdikten sonra tam on sekiz yıl ömrünü kelebek bilimine hasretmiştir. Bu sürenin sonunda ise adına -aynı zamanda annesi ve küçük kızının adı da olan- Zehra dediği bir kelebeği bilim dünyasına kazandırmıştır. Melik Ahmetli, Emine’yi defnettikten sonra inanılmaz bir olay yaşar. Tramvayda kocaman ve iri bir kelebek gördüğü şüphesiyle seyahat ederken tuhaf görünümlü bir yolcu ile sohbet eder. Ahmetli bu yolcudan korkar. Yolcu ise tuhaf konuşmalarla Ahmetli’ye kendisinden bir şey istemesini söyler: “Tez eleyin. Telesirem. Tez! Ahı, men sizin isteyinizi, iki, iki isteyinizi yerine getirmeliyem! Tez deyin! İsteyinizi… İsteyinizi deyin!..”[25] Bunun üzerine Ahmetli de bin yıl ömür diler. Ancak ikinci dilek için aklına bir şey gelmez. Tuhaf yolcu ise daha sonra tekrar geleceğini ve düşünmesini söyleyerek tıpkı Zehra kelebek gibi oradan, bir anda, uçarak kaybolur. Bu olay Ahmetli’yi çok etkiler ve hep bunu düşünür. Düş mü gerçek mi diye sürekli bir yanılgı içindedir. Sonra ilk dileğinin ağırlığı etrafında ezilir. Kendi bin yıl yaşarken tüm sevdiklerinin ölümünü izleyeceği aklına gelir ve bu, onu çok huzursuz eder. Tuhaf yolcu ile ikinci defa görüştüğünde ise ilk dileğinin iptal olmasını dileyerek iki dilek hakkını da kullanmış olur. Ahmetli her şey gibi ömrün de gelip geçeceğine inanır.
Görüldüğü üzere bu anlatı bir kelebek bilimcinin öyküsünü sunar. Ahmetli, anlatı boyunca şüphe içindedir. “Hayır, hiçbir vakit, hatta tarihe kadarki devirde bu tür bir kelebek olmamıştı ve hiçbir zaman da olmayacaktı”[26] diyerek daha ilk anda böyle bir şeyin olamayacağına kendini ikna eden Ahmetli, aklının bir ucunda da olabilir mi endişesini taşır. Louis Vax için fantastik anlatı, yaşadığımız gerçek dünyada varlığını sürdürürken ansızın açıklanamaz olanın karşısına bizim gibi insanı koyar.[27] Ahmetli’nin durumu biraz da böyledir. O, açıklanamaz olanın karşısında kalmıştır. Gördüğü şeyin bir kelebek olup olmadığını düşünür. Tuhaf yolcu ise “ben kelebek değilim” diyerek onun şüphesini ortadan kaldırır. Ama bu defa da o tuhaf adamın varlığı bir şüpheye dönüşür. Nitekim anlatıcı da olayın henüz başlarında “belki o akla sığmaz olay” ve “o hayret verici görüşme” diyerek meseleyi olağanüstünün sınırlarına çeker. Dahası, okurla da iletişimi kesmez ve okurun olağanüstü ile gerçeğin arasında yalpalamasını ister gibidir: “Artık burada ne olağanüstülük vardı?”[28]
Peki, Todorov kuramına dönülürse metne nasıl bir açıklama getirilmelidir? Anlatıcı, olağanüstüye varana kadar bütün olayların mantıklı bir açıklaması vardır. Sonra olağanüstünün alanına girilir ve yanılsamalar başlar: Böyle bir adam var mıydı yok muydu? Bu yaşananlar gerçek mi değil mi? Tramvayda bir yolcu uçarak kaybolabilir mi? Ahmetli için bu soruların yanıtları her zaman için yoktur. Bir noktadan sonra o da düşünmeyi bırakır ve olayı böylece kabul eder. Onun bu yaşadıkları, daha doğrusu Elçin’in bu hikâyesi fantastik olağanüstünün alanına girer çünkü burada, yolcunun gelmesi ve tuhaf tavırları, Ahmetli’nin isteği ve onun kabul edilmesi gibi birçok şey doğaüstü yasaların kabulüyle mümkündür. İşte bütün bunlar metni, fantastik olağanüstü olarak öne çıkarır.
Fantastiğin Dizimsel Boyutu
Todorov, fantastiğin dizimsel boyutunda üç kuraldan bahseder: sözce, sözceleme ve sözdizimi. Bu kuralların ilki olan sözceye göre fantastik bir metnin kendine özgü dili olmalıdır. Buna göre mecaz bir anlatım “sanki”, “… gibi” ve “… denebilirdi” gibi sözcüklerle dilsel bir formül biçiminde sunulur.[29] Bu ifadeler, kuramın nirengi noktası olan kararsızlık hâlini desteklemek için metinde mutlaka bulunmalıdır. Bahsi geçen kuralı Elçin’in metninde sıkça görmek mümkündür. Anlatıcı, “rüya gibi” diyerek açtığı metinde “öyle geldi ki”, “belki bir şeytandı”, “belki bir cindi” veya “sanki” gibi ifadeler kullanmış ve hatta yaşanan olayın hasta ruh hâlinin bir oyunu olabileceğini de vurgulayarak okuru ikilemde bırakmış ve fantastik kararsızlığı sağlamıştır. Hatta yazar, kimi zaman tek bir kelimeyle değil de cümlelerle de bunu sağlamaya çalışır: “Hayır, hayır, bu hakiki bir alemdi” dendiğinde okur, doğal olarak, bu cümlenin gerçekliğini sorgular. Böylece kararsızlık oluşur.
Fantastiğin dizimsel boyutunun ikinci kuralı olan sözceleme ise metnin anlatıcısı ile ilgilidir. Todorov’a göre fantastik öykülerde anlatıcı genellikle ben dilini kullanır. Buna göre Todorov’un kahraman anlatıcıyı öncelediği söylenebilir. “Doğaüstü olay bize anlatı dışı bir anlatıcı tarafından aktarılsaydı, masalın (olağanüstünün) alanında olurduk: Sözlerinden kuşkulanmamıza gerek kalmazdı, ama fantastikte, bildiğimiz gibi, kuşku gereklidir”[30] diyen Todorov, ben anlatıcının çok daha girift bir hâlde olduğunu düşünür.
Elçin’in hikâyesi ise üçüncü tekil kişi, yani (O) anlatıcı tarafından anlatılır. Mehmet Tekin’in de ifade ettiği gibi bu tür anlatıcı destandan nesre intikal etmiştir ve realistlerin hayatı edebiyata yaklaştırma kaygısıyla, bu figürün destandaki abartılı konumu ve gücü, makul bir düzeye çekilir ve “anlatıcı” figür, az da olsa, “beşerî” bir nitelik kazanır.[31] Oysa Todorov, metinde beşeriyeti arzular çünkü anlatıcı, metin içinden olursa okuru çok daha rahat bir şekilde kararsız bırakabilir. Elçin’de ise durum hayli ilginçtir. Onun metni üçüncü tekil kişiyle anlatılsa da beşeriyeti yakalayan tarafları fazladır ve bazen anlatıcı okurla konuşarak ben anlatıcının sınırlarını da zorlar. Anlatıcı, Melik Ahmetli’nin yaşadığı olağanüstü olayı çevresine anlatırken güçlükler çekeceğini ima edip ona inanmanın güç olduğunu vurguladıktan sonra şu soruyu sorar: “… gerçeği nasıl demeliydi?” Bu sorunun muhatabı aynı zamanda okurdur. Okur, bu soruya yanıt ararken, aslında, Ahmetli’nin olağanüstü bir durumla karşı karşıya kaldığını kabul etmiş olur. Buna karşılık doğa yasalarının kabul ettiği bir cevap da bulamaz ki bu onu fantastiğe yaklaştırır. O hâlde, Elçin’in hikâyesinin, ihtiyatlı bir biçimde de olsa, sözceleme açısından da uygun olduğu ifade edilebilir.
Dizimsel boyutun son kuralı olan sözdizimine göreyse anlatıcı metinde geri dönüşlere yer vermemelidir. “Her yapıt algılanma süresine ilişkin zamansal bir işaretlenme içerir; sözceleme süresi üzerinde bire bir etkide bulunan fantastik anlatıda aynı zamanda okuma süresi de vurgulanmaktadır. Oysa okuma süresinin ilk özelliği alışılmış kurallar gereği geri dönüşsüz olmasıdır.”[32] Todorov’a göre okuyucunun özdeşleşme sürecini adım adım inşa etmelidir ve bu fantastiğin bir tür olarak ilk koşuludur. Ona göre ikinci okumada özdeşleşme artık olası olmadığı gibi geri dönüşlerle de bu olasılık ortadan kaldırılmış olur ve bu sebeple metin çizgisel bir zaman diliminde anlatılmalıdır. Diğer türlü okuma, kaçınılmaz bir şekilde, üst-okumaya dönüşür. Elçin’de ise bu açıdan bir sorun yoktur çünkü onun hikâyesi çizgisel bir zaman diliminde sunulur. Okura, olağanüstünün büyüsünü bozacak herhangi bir bilgi verilmez. Aksine, verilen bilgilerle merak duygusu kamçılanır ve fantastiğin olmazsa olmaz koşulu sağlanır.
Fantastiğin Anlamsal Boyutu
Bu kısım, Todorov’un kuramındaki yapının üçüncü boyutudur. Todorov, anlamsal boyut adını verdiği bu kısımda yapıtı izleksel olarak tahlil eder. O, edebî eseri sonsuz sayıda yorum getirilebilecek bir yapı olarak görür ve bu yorumlar dile getirildikleri zaman ve uzama, eleştirmenin kişiliğine, estetik kuramların o günkü konumuna ve daha birçok şeye bağlı olduğunu düşünür. Buna karşılık araştırmacının görevinin de eleştirmen ve okurların yorumlarıyla dolan o boş yapıyı betimlemek olduğunu ifade eder. Sözel ve sözdizimsel boyutları incelerken olduğu gibi burada da belli özel yapıtların yorumlanmasından uzak durur. Todorov, daha önce olduğu gibi burada da bir anlama ad bulmak yerine yapıyı kavramaya çalışır.[33] Dahası, anlamsal boyut için dizisel bir harita çıkartmaya çalışır ki bu da insanın dünyayla, bilinçle ve buna bağlı olarak da algılama ile ilgilidir. Todorov’un izlekleri iki temel alana ayrılır: “Ben” ve “sen” izlekleri.
Todorov, ben izleklerinin psikanaliz kuramı çerçevesinde algılama-bilinç sistemine karşılık geldiğini ifade eder.[34] Burada fiziksel dünya ile ruhsal dünya arasındaki çizgi karılır. Uzamın sınırları realiteden çok farklılaşır. Doğaüstü olma, burada çok daha yoğun bir şekilde görülür. Elçin Efendiyev’in metnine bu bakımdan yaklaşıldığında ilk söylenmesi gereken şey abartı veya yoğunluk durumlarıdır. Todorov’a göre bunlar fantastiğin en üst noktaları olmakla birlikte yapının da normunu oluştururlar. Elçin’in metninde ise Melik Ahmetli’nin kelebeğe verdiği isim abartıya bir örnek olabilir. Ahmetli, kızına annesinin ismini vermiştir. Annesine olan bağlılığı, isimle birlikte daha sonra kızına doğru kaymıştır. Kızından da mesleğine ve dolayısıyla da keşfettiği kelebek türüne kayar. Ahmetli, gördüğü veya gördüğünü sandığı tuhaf cismi bile onunla mukayese eder, daha doğrusu onun gerçekliğini de Zehra ile ölçer. Bütün bunlar, onun belli noktalarda hisleri ve olayları yoğun yaşadığını ve bu yoğunluğun da fantastik noktalara uzandığını gösterir. Öte yandan anlatıcının tuhaf varlığın yüzünü betimlediği sahne ise tuhaf veya abartıya bir örnek olarak verilebilir. Anlatıcı, zaten “tuhaf” olarak nitelediği yolcunun insan olduğunu ifade etmeden önce onun yüz hatlarından tuhaf bir biçimde bahseder: “… tek kelimeyle bu alçak boylu, ince kemikli adamın garip, hatta nedense gayri tabii bir insan görünüşü vardı. Yüzünün yapısı üçgene benziyordu, çenesi çok sivri, alnı ise genişti.”[35] Bu ifadeler Todorov’un istediği şartı, en azından birkaç sayfalık bir hikâye özelinde, karşılamak için yeterlidir.
Todorov’un ben izlekleri içinde saydığı bir başka husus ise nedenselliktir. Ona göre bir kişinin yazgısını mutlu kılan peri, “talih” ve “rastlantı” diye adlandırılan düşsel bir nedenselliğin temsilinden başka bir şey değildir.[36] Burada kastedilen şey her şeyin, doğaüstü bile olsa, bir nedeni olduğudur. Elçin’de ise Ahmetli’nin tuhaf yolcudan ayrıldıktan sonra, yani olaylar tümüyle bitince, arabasında gördüğü bir ilacı var sayması ve onunla yaşadığı her şeyi mantıklı bir zemine oturtma çabası bir nedensellik arayışı olarak yorumlanabilir. Öykü kişisi onunla olağanüstü arasında bir ilişki kurar ve onu var etme, bir nedene bağlama kaygısı içine girer.
Burada ifade edilen durum ise bir başka kavramın kapısını aralar. Bu ise özne-nesne ilişkisidir. Sözü edilen ilişkinin bozulması, kişinin diğer nesne ya da varlıklarla olan sınırının yitmesi demektir. Todorov’a göre bu sınırın varlığı çiğnenmesi için sürekli bahane oluşturur. Elçin’de ise bu sınırın çiğnendiği noktalar olmuştur. Özellikle Melik Ahmetli’nin tuhaf yolcu ile karşılaştığı anlarda, hatta daha çok ilk anda, tramvaydaki hâli buna bir örnektir. Bedenini neredeyse hissetmez olur. Nesnelerle olan bağı iyice yiter:
“Yolcunun konuşmasının sürati Melik Ahmetli’ye de sirayet etmişti ve bu süratin mukabilinde, hakikaten de düşünmeye katiyen vakit kalmıyordu ve bu esnada sanki güzel Zehra kelebek dışarının rüzgârını yardı, arada bir klakson çalıp rayların üstünden takkatarak giden bu tramvayın içine girdi ve gelip Melik Ahmetli’nin heyecandan titreyen elinin üstüne kondu.”[37]
Görüldüğü üzere Ahmetli’nin nesnelerle olan ilişkisi iyice silikleşir ve bir anda, nesnelerle olan hâkimiyetini, gerçekliğini kaybeder. Benzer durum uzam-zaman izleğinde de olur ki bu da ben izleğinin bir başka noktasıdır. Todorov için fantastik metnin zaman-uzam dengesi gündelik hayattan çok daha farklı olmalıdır. “Burada zaman durmuş gibidir, olanaklı gibi duranın çok ötesine yayılır.”[38] Elçin’de ise bu durum yolcunun Melik Ahmetli’nin yanından ayrılmasından hemen sonra yaşanır. Ahmetli, uzam-zaman bağıntısını kuramaz. Daha doğrusu kurmak için kendisini zorlar ve etrafında gördüğü şeylerin gerçek olduğuna ikna olmaya çalışır: “… ama hisleri bu görüşmeyi kabul ediyordu. Aklı, zekâsı ise bütün bunların kâbus, hayal değil, hakikat olduğunu bir türlü kabul edemiyordu. İşte, takkatarak giden bu tramvay gibi, dışarıda esen rüzgâr gibi, sabahtan beri yerinde oturup tramvay süren bu sürücü gibi hakikatti.”[39] Bu kaygı ve ikna olma çabası, Ahmetli’de zamanın ve mekânın algılanmasında sorunlar olduğunu gösterir.
Buraya kadar ki kısmı özetlemek gerekirse, ele alınan metinde, ben izleği bağlamında özneyle nesne arasındaki sınırın kimi zaman bozulduğu, zaman ve mekân gibi kavramların da benzer şekilde silikleştiği anlar olmuştur. Başkişi, yaşadığı tuhaf olayla birlikte gerçek dünyayla arasındaki bağ da kimi zaman kopmuştur. Bunlara ek olarak da başkişinin nedensellik kurarak kendini ikna etme çabaları da Todorov’un kuramında bahsettiği ilkeyi karşılamaya elverişlidir. Yine de bu metnin bir hikâye metni olduğu düşünülürse ve kimi noktalarla bu kavramları bütünüyle destekleyemeyeceği kolaylıkla anlaşılabilir. Bütün bunlara ek olarak metnin, ben izleklerin temel ögelerini kapsamaya uygun olduğu söylenebilir.
Öte yandan, sen izleğinden bahsetmek gerekir. Todorov bu başlık altında cinsellik, şiddet ve ölüm gibi kavramları ele alır ki hepsinin ortak noktası sapkınlıktır. Elçin’de ölüm konusu bu başlık altında değerlendirilmeye uygundur. Ahmetli, yakın arkadaşı İbrahim’in eşi, Emine’nin ölümüyle birlikte ölüm mefhumu üzerine düşünmeye koyulur. Onun ölümü, Ahmetli’de içten içe bir ürperti oluşturur. Bunun üzerine karşılaştığı tuhaf yolcu kendisinden iki dilek dilemesini söyleyince aralarında şu konuşma geçer:
“‘Çok yaşamak istiyorum,’ dedi.
Yolcu sanki elektronik makineydi, acele:
‘Neçe il?’ diye sordu. ‘Dakik deyin! Dakik! Dakik! Deyin! Neçe il?
Melik Ahmetli:
‘Yüz,’ dedi. ‘Yoh, min il. Min il yaşamak isteyirem.”[40]
Ahmetli, eğer Emine’nin cenazesi olmasaydı bu dileği diler miydi bilinmez ama bu noktadan sonra ölümü bir sapkınlık hâline getirdiği kesindir. Nitekim, onun ölüm konusundaki düşüncesi bu istekle de son bulmaz. Ahmetli, bu defa da çok yaşamayı dert eder. Çünkü kendisi yaşarken bütün sevdikleri ölecektir. Bunun ağırlığına katlanamaz ve ikinci dileğiyle ilk dileğini lağveder. Bu arada yaşanan duygu karmaşası ise onun ölüm konusundaki gelgitlerini ve doğal olarak da sapkınlığını gösterir.
Edebî İşlev ve Toplumsal İşlev
Todorov’un fantastik metinlerde iki işlevden söz ettiği ve bunlardan birisinin de “işlev” olduğu daha önce ifade edilmişti. Todorov, edebî işlevde metnin neden yazıldığına odaklanır. Bunları da iki edebî ve toplumsal olmak üzere iki başlıkta arar. Todorov’un edebî işlevde eğildiği husus denge meselesidir. Buna göre, metin gerçekçi bir dengede başlar ve birtakım olaylardan sonra bu denge bozulur. Campbell, kahramanın mitolojik yolculuğunda bu durumu ayrılma, erginlenme ve dönüş olarak formüle eder.[41] Buna göre kahraman bir yolculuğa çıkar, birtakım olaylar yaşar ama sonra normale döner. Hiç şüphesiz ki bu dönüşte bir şeyler değişmiştir. Yani kahraman yolculuğa çıkmadan önceki hâlinden farklıdır. Başlangıç dengesi ile son denge arasındaki fark da buradan kaynaklanır. Todorov’un bu ifadesi klasik bir anlatı yapısına gayet uygundur. Bilindiği üzere bir anlatı; başlangıç durumu, dönüştürücü öge, eylemler dizisi, dengeleyici öge ve bitiş durumu olmak üzere beş evreden oluşur.[42] Başlangıç durumunda yani entrika başlamadan önce karakterler, zaman ve uzam tanıtılır. Anlatının bu bölümü çoğu zaman merak uyandırır. İkinci evrede bir olay başlangıçtaki durumu sarsar. Üçüncü evrede düzenin bozulur ve olaylar birbirini izler. Dengeleyici evrede ise durumu başlangıç durumuna getirecek, daha doğrusu dengeleyecek olan olay gerçekleşir. Bitiş durumunda ise başlangıca tamamen dönülür.[43]
Elçin’de bu beş evreyi görmek mümkündür. Olaylar gayet basit bir biçimde başlar. Anlatıcı, Ahmetli’nin hayatını, araştırma alanlarını ve rutinini anlatır. Daha sonra entrika oluşur ve bu entrika olağanüstü bir niteliğe sahiptir. Derken Ahmetli bu tuhaf duruma alışır, onunla mücadele eder, bir nevi onu kabullenmeye çalışır. Oysa onu ilk gördüğü anda büyük bir korku yaşar ama bu da fantastiğin önemli göstergelerinden birisidir. Nitekim Aykut Ertuğrul, fantastiğin korkunun yazını olduğunu, gerçek dünyada korku ve endişe duygusuna neden olan bir olayın, kopukluğun olmasını öngördüğünü belirtir.[44] Hikâyede de böyle bir durum vardır ki bu entrikanın, olayın başladığı noktaya denk gelir. Buradan sonra ise olaylar bir şekilde bitiş noktasına doğru evrilir ve burada öykü kişisinin başlangıç noktasına döndüğü ama değişerek döndüğü görülür. Bu süreç hem Todorov’un bahsettiği şartı hem de klasik anlatı düzenini sağlamak için gayet uygundur.
Toplumsal işleve gelinecek olunursa, burada da fantastik metinle toplumsal bilinçaltındaki tabuların yıkılması konusu üzerinde durulur. Elçin’deki ölümsüz arayışı ve her şeyin geçici olduğu düşüncesi bu bahiste örnek olarak verilebilir. Buradaki mesele tıpkı Deli Dumrul hikâyesinde olduğu gibi bir nefis ile ilgilidir. İnsanoğlunun henüz aşamadığı korkulardan birisi de ölümdür. Elçin’de ölüm-nefis ilişkisi Ahmetli üzerinden anlatılmış ve her şeyin gelip geçtiği, aslında her bir şeyin bir sonu olduğu vurgulanmıştır.
Sonuç
Tzvetan Todorov, fantastik metinlerin incelenmesinde önemli sayılabilecek bir metodu yazın kuramlarına katmıştır. Bu metoda göre fantastik olarak görülebilen metinleri incelemek ve onları belli başlı özelliklerine göre sınıflandırmak mümkündür. Elçin Efendiyev’in hikâyesi özelinde de yapılan incelemede ise, ana hatlarıyla, şu sonuçlara ulaşılmıştır:
a) Metne fantastiğin sözel boyutuna göre bakıldığında Todorov’un bahsettiği kararsızlığı sağladığı görülür. Ahmetli, tuhaf yolcuyu görene kadar düşünceli ama sıradan bir hayat sürer. Onu görünce de bu yolcunun varlığından şüphe duyar. Okur da karakterle birlikte aynı şüpheye kapılır ve anlatıcı, okurun bu şüphesini derinleştirmek için çelişkili ifadeler kullanır. Bunlar Todorov’un fantastik bir metinde aradığı hem denge kuralına hem de kararsızlık ilkesine bütünüyle uyar.
b) Bilindiği üzere Todorov bir metnin fantastik olarak görülebilmesi için üç temel şart sayar. Bunların ilki yukarıda ifade edilen kararsızlık ilkesiyken ikincisi bu kararsızlığın öykü kişisi tarafından hissedilmesidir. Yapılan incelemede de görüldüğü üzere Elçin’in metninde bu kararsızlık öykü kişisinde hissedilmektedir. Ahmetli, karşılaştığı yolcunun varlığını tuhaf bulmakla birlikte var olup olmadığını da çok defa sorgular ki bu da Todorov’un talebini karşılar. Todorov’un üç temel şartının sonuncusu ise metnin alegorik ve şiirsel olmamasıdır. Elçin’in hikâyesi alegorik veya şiirsel özellikler göstermez. Onun metnindeki ölüm mefhumu alegorik bir ifade gibi okunmaya açıksa da -Todorov’un ifadesiyle- bir şey söylerken başka bir şey ima etmediği için düzanlamlı sayılabilir. Elçin, oradaki mesajı dolaylı yoldan değil doğrudan verir ki bu da toplumsal işlev kısmında ele alınabilecek türdendir.
c) Öte yandan bu incelemede Todorov’un kuramsal çalışmalarından faydalanıldığı ve hikâyenin buna göre okunmaya çalışıldığı da unutulmamalıdır. Yapılan inceleme göstermiştir ki bu hikâyede yaşananlar tekinsizden ziyade olağanüstü sebeplerle meydana gelmiştir. Ayrıca metnin kuramı bütünüyle temsil edemediği ve özellikle de izleksel yani anlamsal boyutta bazı noktalarda yetersiz kaldığı da elde edilen bir başka sonuçtur. Fakat bu, metnin fantastik olma hususuna etki edece düzeyde değildir.
Kaynakça
Aslan Sayar, Pelin. Fantastik Roman (1876-1960), İletişim Yayınları, İstanbul 2015.
Campbell, Joseph. Kahramanın Sonsuz Yolculuğu, Çev. Sabri Gürses, Kabalcı Yayıncılık, İstanbul 2013.
Efendiyev, Elçin. “Her Şey Geçip Gidiyor…”, Sarı Gelin, Akt. Yusuf Gedikli, Ötüken Neşriyat, İstanbul 2016.
Eric S. Rabkin, The Fantastic in Literature, New Jersey: Princeton University Press, 1976.
Ertekin, Aydın. “Fantastik Yazın Nedir?”, Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, c. 9, S. 1, s. 35-46.
Ertuğrul, Aykut. “Fantastik ya da İmkânsız Bir Tanım Denemesi”, Üç Elma: Mitoloji, Folklor, Fantastik, Burcu Bayer (Ed.), Ketebe Yayınları, İstanbul 2021, s.
Ertuğrul, Aykut. Fantastik Yazın, Fenomen Yayıncılık, Erzurum 2013.
Gedikli, Yusuf. “Elçin’in Yeni Hikâye Kitabı”, Sarı Gelin, Ötüken Neşriyat, İstanbul 2016, s. 9-10.
Kıran, Ayşe ve Zeynel Kıran. Yazınsal Okuma Süreçleri, Ankara: Seçkin Yayıncılık, 2003.
Köseoğlu, Neşe. Todorov’un Fantastik Kuramı Işığında İhsan Oktay Anar Romancılığı, Yüksek Lisans Tezi, Yeditepe Üniversitesi, İstanbul 2018.
Öztokat, Nedret. “Tzvetan Todorov’un Yapıtı ve Yazınsal Araştırmalarda Yöntemsel Yenilenme”, Dilbilim, S. 14, s. 21-27.
Solak, Caner. “Todorov’un Fantastik Kuramı Işığında Kenan Hulusi Koray’ın Hikâyeciliği”, Korkut Ata Türkiyat Araştırmaları Dergisi, S. 8, s. 658-673.
Steinmetz, Jean-Luc. Fantastik Edebiyat, Çev. Hasan Fehmi Nemli, Dost, İstanbul 2006.
Tarım, Rahim, “Ölüm Hükmü Romanında İnsan İlişkilerine Psikolojik Bir Yaklaşım”, Uludağ Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilgiler Dergisi, c. 17, S. 31, s. 299-321.
Tekin, Mehmet. Roman Sanatı I, Ötüken Neşriyat, İstanbul 2012.
Todorov, Tzvetan. Fantastik: Edebi Türe Yapısal Bir Yaklaşım, Çev. Nedret Öztokat, Metis, İstanbul 2017.
Uğur, Veli. 1980 Sonrası Türk Edebiyatında Popüler Roman, Doktora Tezi, İstanbul Üniversitesi, İstanbul 2009.
[1] Tzvetan Todorov, Fantastik: Edebi Türe Yapısal Bir Yaklaşım, Çev. Nedret Öztokat, Metis, İstanbul 2017, s. 11.
[2] Nedret Öztokat, “Tzvetan Todorov’un Yapıtı ve Yazınsal Araştırmalarda Yöntemsel Yenilenme”, Dilbilim, S. 14, 2005, s. 23-24.
[3] Eric S. Rabkin, The Fantastic in Literature, Princeton University Press, New Jersey 1976, s. 117-118.
[4] Jean-Luc Steinmetz, Fantastik Edebiyat, Çev. Hasan Fehmi Nemli, Dost Yayınları, İstanbul 2006, s. 17.
[5] Jean-Luc Steinmetz, Fantastik Edebiyat, s. 28-29.
[6] Pelin Aslan Sayar, Fantastik Roman (1876-1960), İletişim Yayınları, İstanbul 2015, s. 56.
[7] Tzvetan Todorov, Fantastik: Edebi Türe Yapısal Bir Yaklaşım, s. 37.
[8] Aykut Ertuğrul, “Fantastik ya da İmkânsız Bir Tanım Denemesi”, Üç Elma: Mitoloji, Folklor, Fantastik, Burcu Bayer (Ed.), Ketebe Yayınları, İstanbul 2021, s. 251.
[9] Todorov, Fantastik: Edebi Türe Yapısal Bir Yaklaşım, s. 31.
[10] Caner Solak, “Todorov’un Fantastik Kuramı Işığında Kenan Hulusi Koray’ın Hikâyeciliği”, Korkut Ata Türkiyat Araştırmaları Dergisi, S. 8, s. 660.
[11] Todorov, Fantastik: Edebi Türe Yapısal Bir Yaklaşım, s. 47.
[12] Todorov, Fantastik: Edebi Türe Yapısal Bir Yaklaşım, s. 47.
[13] Todorov, Fantastik: Edebi Türe Yapısal Bir Yaklaşım, s. 50.
[14] Todorov, Fantastik: Edebi Türe Yapısal Bir Yaklaşım, s. 51.
[15] Todorov, Fantastik: Edebi Türe Yapısal Bir Yaklaşım, s. 52.
[16] Todorov, Fantastik: Edebi Türe Yapısal Bir Yaklaşım, s. 57.
[17] Todorov, Fantastik: Edebi Türe Yapısal Bir Yaklaşım, s. 59.
[18]Todorov, Fantastik: Edebi Türe Yapısal Bir Yaklaşım, s. 61.
[19] Todorov, Fantastik: Edebi Türe Yapısal Bir Yaklaşım, s. 61.
[20] Veli Uğur, 1980 Sonrası Türk Edebiyatında Popüler Roman, Doktora Tezi, İstanbul Üniversitesi, 2009, s. 130-131.
[21] Todorov, Fantastik: Edebi Türe Yapısal Bir Yaklaşım, s. 39.
[22] Yusuf Gedikli, “Elçin’in Yeni Hikâye Kitabı”, Sarı Gelin, Ötüken Neşriyat, İstanbul 2016, s. 9.
[23] Bu romanla ilgili önemli bir inceleme için bk. Rahim Tarım, “Ölüm Hükmü Romanında İnsan İlişkilerine Psikolojik Bir Yaklaşım”, Uludağ Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilgiler Dergisi, c. 17, S. 31, 2016, s. 299-321.
[24] Neşe Köseoğlu, Todorov’un Fantastik Kuramı Işığında İhsan Oktay Anar Romancılığı, Yüksek Lisans Tezi, Yeditepe Üniversitesi, 2018, s. 6.
[25] Elçin Efendiyev, “Her Şey Geçip Gidiyor…”, Sarı Gelin, Akt. Yusuf Gedikli, Ötüken Neşriyat, İstanbul 2016, s. 45.
[26] Elçin, “Her Şey Geçip Gidiyor…”, s. 42.
[27] Louis Vax’tan aktaran Aydın Ertekin, “Fantastik Yazın Nedir?”, Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, c. 9, S. 1, s. 39.
[28] Elçin, “Her Şey Geçip Gidiyor…”, s. 39.
[29] Todorov, Fantastik: Edebi Türe Yapısal Bir Yaklaşım, s. 83.
[30] Todorov, Fantastik: Edebi Türe Yapısal Bir Yaklaşım, s. 85.
[31] Mehmet Tekin, Roman Sanatı I, Ötüken Neşriyat, İstanbul 2012, s. 31.
[32] Todorov, Fantastik: Edebi Türe Yapısal Bir Yaklaşım, s. 91.
[33] Todorov, Fantastik: Edebi Türe Yapısal Bir Yaklaşım, s. 97.
[34] Todorov, Fantastik: Edebi Türe Yapısal Bir Yaklaşım, s. 145.
[35] Elçin, “Her Şey Geçip Gidiyor…”, s. 42.
[36] Todorov, Fantastik: Edebi Türe Yapısal Bir Yaklaşım, s. 111.
[37] Elçin, “Her Şey Geçip Gidiyor…”, s. 45.
[38] Todorov, Fantastik: Edebi Türe Yapısal Bir Yaklaşım, s. 118.
[39] Elçin, “Her Şey Geçip Gidiyor…”, s. 46.
[40] Elçin, “Her Şey Geçip Gidiyor…”, s. 45.
[41] Joseph Campbell, Kahramanın Sonsuz Yolculuğu, Çev. Sabri Gürses, Kabalcı Yayıncılık, İstanbul 2013, s. 42.
[42] Ayşe Kıran ve Zeynel Kıran, Yazınsal Okuma Süreçleri, Seçkin Yayıncılık, Ankara 2003, s. 21.
[43] Ayşe Kıran ve Zeynel Kıran, Yazınsal Okuma Süreçleri, s. 21-46.
[44] Aykut Ertuğrul, Fantastik Yazın, Fenomen Yayıncılık, Erzurum 2013, s. 55.