HaftanınÇok Okunanları
FATİH SULTAN YILMAZ 1
Yakup Ömeroğlu 2
MEHMET İRGE 3
VILAYET GULIYEV 4
Mıhaylo Sidorjevskıy 5
YUSUF AZMUN 6
TAHİR MELİK 7
Giriş
19. yüzyıldan itibaren Türk dünyasında yaşanan modernleşme hareketleri sonucunda Türk yazarlar tarafından Batılı anlamda roman türünün ilk örnekleri verilmeye başlar. Bazı Türk halklarında roman türünün doğuşu 20. yüzyılın ilk dönemine kadar gecikse de 1920’li yıllardan itibaren bütün Türk halklarında roman türü okuyucuyla buluşur. Romanlar, işledikleri konu ve kurgu tekniklerine göre kendi içlerinde alt türlere ayrılır. Bunlardan birisi de oldukça popüler bir tür olan polisiye roman ya da diğer adıyla dedektif romanlarıdır. Türk dünyasında roman türünün doğuşuyla birlikte polisiye roman türü de gelişme göstermeye başlar. Bu çalışmada polisiye roman türünün Türk dünyasındaki gelişimi hakkında genel bir bilgi verildikten sonra Kazak edebiyatında polisiye romanın usta ismi Kemel Tokayev’in edebî kişiliği ve onun Kastandık (Suikast) isimli povesti ele alınacaktır.
Polisiye romanın ilk örnekleri Batı’da ortaya çıkar. “Mystery literature” yani “gizem edebiyatı” başlığı altında konumlandırılan polisiye roman, cinayet romanı veya dedektif romanı terimleriyle de isimlendirilir. Polisiye romanın konusunu içinden çıkılması zor bir cinayetin çözülmesi oluşturur. Fakat bu süreçte fantastik edebiyatta olduğu gibi hayaletler, ruhlar ve olağanüstü güçler devreye girmez. Tam tersine polis veya dedektifler, akıl ve mantığa uygun şekilde delillerin izini sürerek cinayeti çözmeye çalışırlar. Polisiye romanda cinayet, cinayeti işleyen katil ve cinayeti çözmeye çalışan dedektif olmak üzere üç temel öge bulunur. Romanın kurgusu bu üç temel öge üzerine bina edilir. (Gezer, 2006: 2-3) Polisiye roman, popüler bir tür olarak Batı’da kitle kültürünün doğmaya başladığı dönemde ortaya çıkar. Polisiye romanın sanayi ve bankacılığın gelişmeye başladığı bir toplumsal yapıdaki insan ilişkilerinin sonucu olarak doğduğu düşüncesi edebiyat eleştirmenleri arasında yaygındır. (Koçak, 2003: 82-83)
Edgar Allen Poe tarafından 1841’de yazılan Morgue Sokağı Cinayeti adlı eser, polisiye romanın ilk örneği kabul edilir. 19. yüzyılın sonlarında Sir Arthur Conan Doyle tarafından kaleme alınan “Sherlock Holmes” serisi türün en önemli örnekleri arasındadır. Serinin ilk romanı 1887’de yayımlanan Kızıl Soruşturma olup ikinci romanı 1890’da Dörtlerin İmzası ismini taşır. Fransız yazar Maurice Leblanc, 1905’te İngiliz karakteri Sherlock Holmes’e karşı Arsen Lüpen karakterini yaratır. 1920 yılından itibaren Agatha Cristie, seksenden fazla polisiye roman kaleme alarak türün en üretken yazarlarından biri olmuştur. Yazarın ilk romanı Ölüm Sessiz Geldi adını taşır. Agatha Cristie, Doğu Ekspressinde Cinayet, Nil’de Ölüm, Uyuyan Ölüm gibi önemli polisiye romanlar yazmıştır. Yazarın bazı romanlarının sinemaya aktarılması, eserleri daha da popüler hâle getirmiştir. (Karadağ, 2022: 15-17)
İkinci Dünya Savaşı, polisiye roman türünde bir kırılma yaratır. İkinci Dünya Savaşı’na kadar polisiye eserleri klasik ögeler oluşturur. Savaş sonrasında ise casusluk konusu ön plana çıkmaya başlamıştır. Bu tür casusluk romanlarının en tanınmış örneği Lan Fleming tarafından 1952’de yazılan James Bond’tur. Kitap daha sonra sinemaya aktarılmış ve Fleming’in İngiliz bir ajan olarak kurguladığı James Bond dünyaca tanınır hâle gelmiştir (Karadağ, 2022: 17-18). 1970’li yıllardan itibaren Farnsa’da “yeni polisiye” veya “yeni kara roman” denen tür ortaya çıkmıştır. Devrimci polisiye roman olarak nitelendirilebilecek bu türün ortaya çıkmasında “Mayıs 68” süreci ve bu süreçten sonra ortaya çıkan olayların da etkisi vardır. Fransa’daki devrimci hareketler, bu türün yaygınlaşmasını sağlamıştır. (İlter, 2022: 55)
Türk dünyasında polisiye romanın ilk örneklerini veren Osmanlı Türkleridir. Osmanlı-Türk edebiyatının polisiye türüyle ilk tanışması tercümeler vasıtasıyla olur. Tercüme edilen ilk polisiye eser Ponson du Terrail’in Paris Faciaları adlı romanıdır. Eseri 1881 yılında Fransızca’dan Ahmed Midhat Efendi çevirir. 1883 yılında Ahmed Midhat Efendi, Esrar-ı Cinayet adlı romanı yazarak türün ilk telif örneğini verir. Ahmed Midhat daha sonra Hayret ve Haydut gibi romanları yazarak türün diğer örneklerini ortaya koyar. II. Meşrutiyet’in ilanına kadar Türk edebiyatında Ahmed Midhat haricinde polisiye roman türüne katkı sunan başka bir yazar olmaz. Ahmed Midhat’tan sonra türe ilgi duyan ikinci yazar Fazlı Necip’tir. Yazarın Şık ve Cani mi Masum mu isimlerini taşıyan polisiye romanları vardır. Cumhuriyet kurulduktan hemen sonra, 1924 yılında Peyami Safa, Server Bedi takma adıyla Cingöz Recai karakterini yaratır. Cingöz Recai serisi 12 kitaptan oluşur. Seride yer alan Cingöz’ün Esrarı 1-2, Cingöz Kafeste, Şeytani Tuzak, Zeyrek Cinayeti, Tiyatro Baskını, Sherlock Holmes İstanbul’da, Sultan Aziz’in Mücevherleri, Mişon’un Definesi, Esrarlı Köşk gibi kitaplar sevilerek okunmuştur. 1927 yılında İskender Fahrettin Sertelli, Behlül Dana takma ismiyle polisiye romanlar yazar. Sertelli’nin romanlarında Cingöz Recai serisinden etkilendiği görülür. 1936’da Halide Edib, Yolpalas Cinayeti romanını, 1941’de Peride Celal, Kızıl Vazo romanını yazar. 1940’lı ve 1950’li yıllarda Türkiye’de polisiye eserler oldukça popülerdir. 1960’lı ve 1970’li yıllarda yaşanan siyasi ve sosyal çalkantılar, öğrenci olayları ve ortaya çıkan kargaşa ortamı polisiye romana da yansır. Zühal Kuyaş, Yakup Çelik, Pakize Başaran, Umran Nazif, Erhan Bener gibi isimler türün önemli örneklerini verir. 12 Eylül 1980 darbesinden sonra yaşananlar, türün gelişiminde bir duraklamaya neden olur. Darbenin etkilerinin azalmaya başlamasıyla birlikte 1980’li yılların sonlarına doğru polisiye türü yeniden canlanmaya başlar. Bu dönemde Erhan Bener ve Pınar Kür, ön plana çıkan iki polisiye yazarıdır. Pınar Kür, 1989 yılında Türk edebiyatındaki ilk postmodern polisiye roman olan Bir Cinayet Romanı’nı yazar. Bu eser, Türk edebiyatındaki klasik polisiye romanlarından farklıdır. Romanın yazılış hikâyesi aynı zamanda romanın konusu olduğundan postmodernizme özgü bir teknik olan “üstkurmaca”nın yer aldığı bu eser, açık uçlu bir sonla biter. Yazar 1992’de bu romanı Sonuncu Sonbahar romanıyla birleştirerek yeni bir polisiye serisi başlatır. 1990’lı yıllarda polisiye romanın atılım yaptığı görülür. 1980-2000 yılları arasında Ahmet Ümit, Sadık Yemni, Perihan Maden, Osman Aysu gibi yazarlar polisiye romanın önde gelen temsilcileri olurlar. (İlter, 2022: 57-63)
Türk edebiyatında polisiye romanın gelişimi ele alınırken Ahmet Ümit’in eserlerine ayrıca dikkat çekmek gerekir. Ahmet Ümit, ilk polisiye romanı olan Sis ve Gece’yi 1996’da yayımlar. Yazar, romanlarında konularını seçerken Türkiye’nin güncel olaylarından etkilenir. Derin devlet, Susurluk, PKK sorunu gibi olaylar Ahmet Ümit’in polisiye romanlarının konusunu oluşturur. Yazar, kurgu ve içerik açısından klasik polisiye romanların dışına çıkmaya çalışır. Klasik polisiyelerdeki gibi tek bir cinayeti konu almaz, birden fazla cinayetin yer aldığı çok zincirli olay örgüsünden oluşan romanlar kurgular. Ahmet Ümit, kahramanlarının suç karşısındaki psikolojik durumunu yansıtmaya özel önem verir. Psikolojiyi yansıtmak için de iç diyalog ve iç monolog tekniklerinden sıkça yararlanır. Yazar, kahramanlarını yaşına, cinsiyetine ve sosyal statüsüne göre konuşturur. Sokağın dilini romana taşımayı başarır. Ahmet Ümit’in romanlarında heyecan ve korku, şüphe ve gerilim üst düzeydedir ve romanlar genellikle beklenmedik bir sonla biter. Yazarın Kar Kokusu, Sultanı Öldürmek, Bab-ı Esrar, Beyoğlu Rapsodisi, Agatha’nın Anahtarı, Kavim gibi pek çok eseri vardır. (Gezer, 2006: 63-67)
Türkiye Türkleri dışında Türk dünyasının farklı coğrafyalarındaki Türk halklarının da polisiye romana ilgi gösterdiği görülür. Bunların başında Türkiye ile yakın ilişki içerisinde olan Azerbaycan Türkleri gelir. Azerbaycan’da polisiye romanın kökenini Tomiris Efsanesi’ne ve Köroğlu Destanı’na kadar götüren araştırmacılar vardır. Azerbaycan’da Memmed Hüseyin Tehmasib’in 1938’de yazdığı Bahar adlı piyesi polisiye edebiyatın ilk örneği olarak kabul edilir. Memmed Seid Ordubadi, polisiye edebiyatın güçlenmesine katkı sunan isimlerden biridir. Ordubadi’nin Gizli Bakı ve Dumanlı Tebriz romanlarında polisiye roman özellikleri görülür. Sovyetler Birliği’nin edebiyatı sıkı denetim altına alması nedeniyle Azerbaycan’da tam anlamıyla polisiye roman türü ancak 1950’li yıllardan sonra ortaya çıkar. Stalin’in ölümünden sonra yaşanan kısmi rahatlama ortamında Cemşid Emirov, polisiye roman türünün ilk örneklerini verir. Bu nedenle Cemşid Emirov, Azerbaycan’da dedektif romanının kurucusu kabul edilmektedir. Yazarın Sahil Emelliyatı, Brilyant Meselesi, Gara Volga, Şeher Yatarken isimli polisiye romanları vardır. Zahar Abramov, Ekber Ekberov, Çingiz Elekberzade, Rövşen Yerfi,Füzuli Yaver, Cengiz Abdullayev, Kan Turalı, Yusuf Ehmedov, Elçin Eyübov, Vekil Şükürov gibi isimler de Azerbaycan edebiyatında polisiye eserler yazmıştır. Azerbaycan’ın büyük edibi Anar Rzayev’in Gece Yarısında Hadise isimli polisiye eseri vardır. Azerbaycan edebiyatında klasik polisiye romanların haricinde az da olsa postmodern polisiye romanlar yazılmıştır. Necef Talipov’un Ekspedisiya, Vüsal Nuru’nun Prezidentin Kızı, Asiman Eyniyev’in Mason Şifresi adlı eserleri Azerbaycan Türkçesiyle yazılmış postmodern polisiye roman örnekleridir. (Karadağ, 2022: 22-26)
Cengiz Abdullayev, Azerbaycan edebiyatında polisiye roman türünün en üretken yazarlarındandır. Yazar, 2017’de verdiği bir röportajında 197 kitap yayımladığını ve bunların 31 dile çevrildiğini söyler. Cengiz Abdullayev’in romanlarını “siyasi polisiye” olarak isimlendirmek mümkündür. Abdullayev, yazdığı polisiye romanlarla “küresel siyasi dedektif” kavramının dünya literatüründe yayılmasını sağlamıştır. Abdullayev’in eserlerinde uyuşturucu satışı, terör, silah üretimi, yolsuzluk gibi konular sıkça işlenir. Romanları arasında birbirine göndermeler yapan Abdullayev, bir romanda kurguladığı bir karakteri başka bir romanında da okuyucunun karşısına çıkartır. Yazarın bu tip karakterlerinden olan Drongo, dünyanın farklı yerlerindeki okuyucular tarafından tanınmış ve sevilmiştir. Yazar, romanlarını yazarken güvenlik kuvvetlerinin arşivlerinde yer alan olaylardan da faydalanır ve bunları kurmaca dünyaya aktarır. Cengiz Abdullayev’in Mavi Kelebekler, Araftan Kurtuluş, Kurtlar Sofrasında, Zehir, Oktav Timi adlı romanları Türkiye’de de basılmıştır. (Balcı, 2021: 10-15)
Kemel Tokayev’in Kastandık (Suikast) adlı povestinde tek kolu olmayan Petruşkin adlı yaşlı bir adamın işlediği cinayetin çözülmesi konu edilir. Eserde olay örgüsü II. Dünya Savaşı sonrasında, Kazakistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nde geçer. Petruşkin, Kazakistan’da yaşayan Rus asıllı bir Sovyet vatandaşıdır. Eserin hemen başında yaşlı ve perişan hâliyle Binbaşı Kuzmenko’nun yanına gelir ve karısı Matrena Onufrievna’nın kaybolduğunu söyler. Petruşkin, savaşta kolunu kaybetmiş bir adam olarak bir yandan saygı uyandırırken karısının kaybolmasından sonra içine düştüğü üzüntülü durumla da acıma duygusu uyandırır. Petruşkin, Binbaşı Kuzmenko’nun yanına geldiğinde daha önce de karısının kaybolmasıyla ilgili polise başvurduğunu fakat polislerin kendisini ciddiye almadığını söyler. Bunun üzerine Binbaşı Kuzmenko, olayla bizzat ilgilenmeye karar verir.
Petruşkin’in anlattıklarına göre savaştan sonra kendisi iyice perişan bir duruma düşmüştür. Bir eve, sıcak bir yuvaya ihtiyacı varken Matrena Onufrievna ile tanışmış ve onunla evlenmiştir. Matrena Onufrievna, Petruşkin’den yaşlı ve zengin bir kadındır. Petruşkin’in anlattığına göre oldukça da dominant bir karakteri vardır. Eserin başında Petruşkin’in anlattıklarına bakıldığında zavallı adamın kendinden yaşlı ve zengin bir kadının himayesine girdiği ve onun kaybolmasıyla perişan duruma düştüğü düşüncesi oluşur. Petruşkin, karısının kendisine takım elbise alma isteğiyle onu alışverişe çıkardığını, daha sonra Petruşkin yorulduğu için “Sen eve git. Ben alışverişi tamamlayıp geleceğim.” dediğini, fakat bir daha hiç gelmediğini söyler.
Kuzmenko, Teğmen Maylıbayev ile birlikte kadını bulmak için çalışmalara başlar. Sonuçta kadının öldüğü ya da öldürüldüğü sonucuna ulaşırlar. Fakat yaşlı bir kadını kimin niçin öldürmek isteyeceği sorusuna cevap veremezler. Yapılan tetkikat sonrasında ulaşılan ilk şüpheli, zengin bir kadın olan Bayan Maslova’dır. Matrena Onufrievna, kocasından Bayan Maslova’nın dükkânının önünde ayrılmış, bir daha da kimse tarafından bulunamamıştır. Bayan Maslova’nın evinde yapılan aramada Matrena Onufrievna’nın şalı ve çantası bulunur. Fakat çanta içerisinde bulunan yüklü miktarda paraya Maslova dokunmamıştır. Eserin kart karakterlerinden Teğmen Baykin, Maslova’nın suçlu olduğunu söyler. Fakat başarılı bir dedektif olan Teğmen Maylıbayev bu görüşe karşı çıkar. Başlangıçta Binbaşı Kuzmenko, Bayan Maslova’nın suçlu olduğu yönündeki delillerin daha güçlü olduğunu düşünse de Baykin gibi yalaka bir adama değil de Maylıbayev’e güvenmeyi tercih eder. Bu süreçte Baykin, Kuzmenko ve Maylıbayev’in suçluyu sakladıklarını ve mağdur durumundaki zavallı bir adam olan Petruşkin’e suçu yıkmak istediklerini iddia eden bir dilekçe yazar ve onları Binbaşı Dayırov’a şikâyet eder. Başka insanlara yazdırdığı dilekçelerle de Maylıbayev’in zengin bir kadın olan Maslova ile gönül ilişkisini olduğunu, Kuzmenko’nun da Maslova’dan rüşvet aldığını savunur. Bu durum Kuzmenko ve Maylıbayev’i çok zor durumda bırakır.
Eserin ilerleyen kısımları polisiye romanda olması gereken beklenmedik durumları beraberinde getirir. Yaşlı ve zavallı bir adam zannedilen Petruşkin, aslında II. Dünya Savaşı yıllarında faşistlere destek vermiş bir haindir. Daha sonra yakalanmamak için ameliyatla yüzünü değiştirmiş, savaş gazisi gibi görünmek için yaralı elini kestirmiştir. Kuzmenko ve Maylıbayev, çok titiz bir araştırmayla en küçük delillerin dahi ne anlama geleceğini çözmeye çalışarak Petruşkin’in suçlu olduğunu kanıtlar. Eserin bu bölümü, heyecan ve merak duygusunun üst düzeyde olduğu başarılı bir polisiye anlatısıdır. Deşifre olduğunu öğrenen Petruşkin, Kırgısiztan’a kaçar. Kuzmenko ve ekibi onu takip eder ve bir operasyon gerçekleştirir. Operasyonda Maylıbayev vurulur ve gözünü bir hastane odasında açar. O esnada başında bulunan Binbaşı Kuzmenko, ona Petruşkin’in sinsice bir planla karısını nasıl öldürdüğünü ve evinin altına gömdüğünü anlatır. Petruşkin, karısını öldürdükten sonra kendisinden şüphelenmesinler diye onu kaybetmiş mağdur bir koca rolü yaparak defalarca karakola gelmiş, karısının bulunmasını istemiştir. Böyle bir adamın planını çözmek, Kuzmenko ve Maylıbayev’in başarısıdır.
Kemel Tokayev, en masum gibi görünen yaşlı bir adamın aslında azılı bir savaş suçlusu ve katil çıktığı bir eser kurgulayarak başarılı bir polisiye örneği ortaya koymuştur. Eserin dili, oldukça akıcıdır ve bu yönüyle yazar, merak ve gerilim unsuruyla okuyucuyu kendisine bağlamayı bilmiştir. Povestin her bölümü yeni sürprizlere gebedir ve okuyucu, gittikçe karmaşıklaşan olayları çözmek için kendisini romana daha da kaptırır. Bu açıdan Kemel Tokayev’in Kastandık povestinde olay örgüsünü çok ustaca kurguladığını, dili kullanmadaki becerisiyle polisiye tekniğini sentezleyerek polisiye roman konusundaki başarısını gösterdiğini söylemek mümkündür.
Kaynakça
Balcı, Mikail, (2021). Cengiz Abdullayev’in romanlarında yapı ve izlek. Yayımlanmamış yüksek lisans tezi. Kastamonu Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kastamonu.
Gezer, Habibe (2006). Türk edebiyatında polisiye roman ve Ahmet Ümit’in polisiye roman kurguları. Yayımlanmamış yüksek lisans tezi. Süleyman Demirel Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Isparta.
İlter, Gürkan (2022). Türk edebiyatında polisiye roman (1980-2000). Yayımlanmamış doktora tezi. Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Van.
Karadağ, Gonca, (2022). Azerbaycan edebiyatında polisiye roman: Cemşid Emirov. Yayımlanmamış yüksek lisans tezi. Kafkas Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kars.
Koçak, Orhan Kemal (2003). Sözlü kültürden yazılı kültüre anlatı geleneği ve popüler bir mit olarak polisiye roman. Yayımlanmamış yüksek lisans tezi. Marmara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul.
Tokayev, Kemel (2018). Kastandık. Almatı: Ана тiлi.