HaftanınÇok Okunanları
Kader Pekdemir 1
HİDAYET ORUÇOV 2
ELMİRA ACIKANOAVA 3
Kardeş Kalemler 4
Gülzura Cumakunova 5
Emrah Yılmaz 6
KEMAL BOZOK 7
“TÜRK EDEBİYATI”, “TÜRKÇE EDEBİYAT” TARTIŞMASI
Rahmi Ali
İşin içinde Türk dili - Türkçe, “Türk Edebiyatı” olmasaydı bu tartışmaya Türkiye dışında yaşayan Yunan uyruklu bir Türk olarak asla “müdahil” olmazdım. Gel gör ki “Türkçe” benim anadilim, ait olduğum ulusumun dili. Türkçe ninnilerle uyumuşum, Türkçe masallar dinleyerek çocukluğumu geçirmişim, Türkiye’deki okullarda “Türk Dili ve Edebiyatı” dersleri okumuşum, edebiyat zevkimi Türk Edebiyatından seçme şiir, hikâye ve romanlarla geliştirmişim.
Önce buradan başlayayım: “Dil” bir araçtır. Dili insanlar-o insanlardan oluşan- ulus yaratır, yaratmıştır. Edebiyatı yaratan o ulusun bireyleridir. Öyleyse -elbette ki- “Türk Edebiyatı” denilecektir. “Türkçe Edebiyat”mış. Dil, insansız, tek başına edebiyat mı yaratırmış-yaparmış? Meseleyi siyasi görüşleri çerçevesinde değerlendirmek isteyenler için gerçeğin bir önemi yok elbette. Bir zamanlar derginin birinde “gönderilen yazılar geri iade edilmez” yazısını eleştirmiştim de o dergiye yakınlık duyan bir siyasetçi, canım, iyi ya, demişti. Anlamı daha da güçlendirmiyor mu? Sadece gülmüştüm.
Doğrusu, “Türk Edebiyatı” yerine “Türkçe Edebiyat” ya da “Türkiye Edebiyatı” demeyi akıllarına koyanlar, burada da “haklı” olduklarını savunmaya çalışanların art niyetli ve kasıtlı olduklarını düşünmeden edemiyorum. Neden? Çünkü bunların bazı şeyleri bilmemeleri imkânsız… Şimdi Amerikalı yazarlar İngilizce yazıyorlar diye o edebiyata “İngilizce Edebiyat” mı demek gerekir? Ya nüfusu milyarı aşan koskoca Hint ulusu edebiyatçılarının eserleri “çeşitli dillerde yazılıyor” olması nedeniyle o edebiyata “Hint Edebiyatı” yenine ne ad verelim?
Bazıları da öyleyse Türkiye Edebiyatı densin, diye başka bir düşüncesizlik örneği sergiliyorlar. Şimdi, bazı durumları anlatmak için örneğin, “Balkan Edebiyatı” denebilir. Ama bu, Balkanlarda yaşayan bazı ulusların edebiyatlarını yok saymak anlamında kullanılmaz. “Balkan Edebiyatı” kavramı içinde Bulgar Edebiyatı, Yugoslav Edebiyatı, Yunan Edebiyatı, Romen Edebiyatı ve benzerleri yer alır. “Türkiye Edebiyatı” dendiğinde ise bu kavramın içine o coğrafi bölgede daha önce yaşamış olan halkların-ulusların yaratmış oldukları edebiyat türleri akla gelir. Yani bugünkü “Türk Edebiyatı” kavramından apayrı bir anlam taşır. Daha belirgin bir anlam vermek için bazen “Türk Edebiyatı” kavramının önüne coğrafi bir bölge adı getirilebilir. En yakınımdan bir örnek vereyim: “Batı Trakya Türk Edebiyatı”, ya da “Bulgaristan Türkleri Edebiyatı” gibi. Çok yakından tanıdığımız “Kuzey Kıbrıs Türk Edebiyatı”, Güney Kıbrıs Rum Edebiyatı” var. Coğrafi yer-bölge adı bazı durumlarda okurun kafasında bir belirsizlik yaratmaması için bir “üst başlık” olarak da yer alabilir. Bir edebiyat tarihçisi “Asya Edebiyatı” üst başlığı altında Türk, Kazak, Özbek, Türkmen, İran, Filistin, Japon, Çin, Arap edebiyatlarından söz edebilir. Hatta “Ulus devlet” niteliği taşımayan devletlerin edebiyatlarından söz edilirken devletin adı öne geçebilir: “Avustralya Edebiyatı”, Arjantin Edebiyatı, Şili Edebiyatı gibi. Ama bu gerçek Türk Edebiyatını” “Türkçe Edebiyat” yapmaz. Türkiye Edebiyatı da yapmaz. O ülkede defalarca tren, otobüs yolculukları yaptım. Türkiye’yi enine boyuna baştan aşağı gezdim, dolaştım. Türkçe, Türk Dili o ülkede resmi dil olmanın yanı sıra “hâkim dil. Hem de edebiyat dili…” Başkalarının hatırı için Servetifünun, Tanzimat, Divan, Türk Halk Edebiyatı, Batı Tesirinde Türk Edebiyatı kavramlarını “hasıraltı mı” edelim yani… Bir de şu: “Türk şiiri” denmemeliymiş; “Türkçe şiir” denmeliymiş. Olur mu öyle şey; “Türk Şiiri” deyince Türk ulusuna ait ilk şiir buluntuları dâhil, hece ve aruz vezinli dönemler, Divan şiiri, Türk halk şiiri, Türk şiirinde bazı akım ve dönemler ve benzerleri gelir akla. “Türkçe şiir?”… Çok iyi Türkçe bilen bir İngiliz kalkar, bir “Türkçe şiir” yazar; bakın, “ben Türkçe şiir yazdım der; o kadar. Bu kavramdan çıkacak olan budur ancak. Bütün bu gerçekleri salt siyasi bir algı yaratmak amacıyla görmezden gelmek düpedüz art niyet taşımaktır. Şimdi aklıma geldi. Yabancı kökenli bir yazara, söyleşiyi yapan kişi –yeri gelmiş olacak ki- soruyor: “… Öyleyse neden kendi dilinde değil de Türkçe yazıyorsunuz?” Bu anlamda bir soruydu sanıyorum. Yanıta bakın bir: “Türkçe öyle zengin, edebiyata öylesine yatkın bir dil ki, bu zengin dili ‘onlara’ bırakmak istemiyorum…” Sözün incitici-ağır yönüne değinmek istemiyorum da buradan çekilerek şunu söylemek istiyorum. Türk Dili, Türk Kültürü şemsiyesi altında yürüyenler, yürümek isteyenler, bu dil sayesinde sanatta bir yerlere varmış olanlar eğer bu şemsiyeyi beğenmiyorlarsa kendi dilleriyle edebiyat yapsınlar; sonra da ona istedikleri adı versinler; ben kendi adıma öyle yapıyorum. “Türk Edebiyatı” diyorum, “Türk Şiiri” diyorum, “Türk Hikâyeciliği” diyorum, “Türk Romanı” diyorum.
Bu kavramların dışında Türk Dili ve Edebiyatı ile ilgi her “yakıştırma” art niyetli birer uydurmadan başka bir şey değildir.
(Ocak 2023, Gümülcine - Yunanistan)