HaftanınÇok Okunanları
HUDAYBERDİ HALLI 1
Süleyman Abdulla 2
Ayşe Solmaz 3
MUHİTTİN GÜMÜŞ 4
HÜLYA ÇEL İKTENYILDIZ 5
KEMAL BOZOK 6
Osman Çeviksoy 7
Yakup Ömeroğlu’nun Anısına
Tutmaç Çorbası
Ayın başlarında benim son günlerinde de eşimin doğum günü vardı. İki bin yirmi dördün ağustosunda doğum günlerimizi birleştirip ayın ortasında kutlamaya karar verdik. Aslında kutlamak gibi bir alışkanlığımız yoktu maksat bir değişiklik yaratmaktı. Yaratamamıştık…
O senenin ağustosu sadece bizim yaşlarımızın son hanesini değiştirmemişti gönlüne dokunduğu herkesin hanesinde değişiklikler olmuştu. Eşi can yoldaşından, evlatları can babalarından, küçükleri can abilerinden, arkadaşları can dostlarından ayrılmış, canlarından vurulmuşlardı.
Vuslata erişi onun tabiriyle göçünü toplayıp gitmesi geride kalanlar için şok etkisi yaratmıştı. Hastalığının duyulması ile son nefesini vermesi arasında geçen süre çok azdı. Göçünü bu kadar kısa zamanda nasıl toplamıştı? Erken olmuştu gidişi. Kimse doyamamıştı ona. Ne ailesi ne arkadaşları ne de öğrencileri…
Kendisini çok uzun yıllardır tanıyorduk. Eşimle iş arkadaşı olmasıyla muhabbetimiz artmış, gönül bağı kurmuştuk. Kitaplarını keyifle okumuştum. Televizyon programlarını izliyordum. Programın sonunda söylediği dostluk ve sevgiye dair temennisi çok hoşuma gidiyor, televizyonu kapattığımda aklımda o son tebessümü kalıyordu.
Yakınlarının zihninde ona dair güzel anılar kalmıştı. Sadece yakınındakiler değil uzak coğrafyalardaki Türklerden onu tanıyanlar da dualarla yâd ediyordu. Ona dair herkesin anlatacak bir şeyi vardı. Telefonda akılda kalan kısa bir görüşmesi, ayaküstü ettiği bir sohbeti ya da bir selamı…
Bir gün akşam yemeği için yaptığım erişteli yeşil mercimek çorbasından eşime iş yerinde de yemesi için koymuştum. Çok koyduğumu söylemiş ben de hocamız gelirse beraber yersiniz demiştim. Sanki Allah söyletmiş, ona da nasip olmuştu. Çorbayı görünce çok mutlu olmuş. Yerken annesinin de bu çorbayı çok güzel yaptığını, hatta bir seferinde çorbanın Türkistan’dan arkadaşlarına da nasip olduğunu anlatmış. Çankırı yöresinde Tutmaç çorbası dendiğinden ilk Türkçe sözlüğümüzde bile adının geçtiğinden bahsetmiş. Eşim akşam eve gelip olanları anlatınca çok mutlu olmuştum. Erişteli yeşil mercimek dediğim bu çorbaya ben de “Tutmaç Çorbası” demeye başlamıştım.
Birkaç ay sonra ramazan gelmiş, iftar programına kızımızla beni de davet etmişti. Gittiğimiz yer Uygur lokantasıydı. Yemekler bitip vedalaşma zamanı gelince yemekleri beğenip beğenmediğimi sormuştu, acılı çorbalarını çok beğendiğimi söylemiştim. O da herkesin duyacağı şekilde benim yaptığım tutmaç çorbasını çok beğendiğini söylemişti. Afiyet olsun hocam demiş, onun için tekrar yapacağımı ve evimde ağırlamak istediğimi söylemiştim. O ramazan iki kez beraber oruç açmıştık. Son iftar programındaki konuşmasında birlik için yapılanları ve yapılacak olanları sıralamıştı. Bir ve beraber olmayı çok önemsiyordu. Yalnız ülkemizde değil bütün Türk coğrafyalarında yaşayan insanların dilde ve fikirde birlik olmalarını amaçlıyordu. Beraber yürünecek çok yollar vardı.
Ramazan geçmiş Kurban Bayramı gelmişti. Bu güzel bayram günlerinde içimizde bir endişe ve korku vardı. Çünkü hocamız bir süredir rahatsızdı. Yapılan tetkikler ve çıkan test sonuçları hiç iyi değildi. Vücudunun her yerini saran hastalığı ona ve sevenlerine çok zor günler yaşatıyordu. Enfeksiyon riski olduğu için evinden çıkamıyordu. Eşim eve hep üzgün geliyordu. Hocamız hiç aklımızdan çıkmıyordu. Herkesin içinde bitmeyen umutlar vardı. Güçlü adamdı o. Her şeyin üstesinden geldiği gibi bunun da üstesinden gelecek, bütün sevdiklerini sevindirecekti.
Hastanede ki bekleyişler, gelen gidenler artmıştı. Duyan herkes hastaneye geliyor ama kimsenin elinden hiçbir şey gelmiyordu. Ağustosun tam da ortasında acı haberi almıştık. İnanmak istemiyordum. Yıllardır program yaptığı televizyon kanalını açıp haberleri bekledim. Haberin başında fotoğrafının altında “Türk Dünyasının Acı Kaybı… Avrasya Yazarlar Birliği Başkanı Dr Yakup Ömeroğlu Vefat Etti" yazısını gördüm. Hocamız vefat etmişti. Dünyanın dört bir yanından taziyeler geliyordu. Ne kadar çok gönle dokunmuştu. Cenazeye gelen herkes ona ait güzel anılarını anlatıyordu. Birliğin önü onu gönülden sevenlerle dolmuştu. Vefatının üzerinden aylar geçmiş ama telefonlar hiç susmamıştı. İnanamayanlar ya da kabul etmek istemeyenler Birliğin kapısını çalıyordu.
İki bin yirmi dört yılının ağustos ortasında bir çınar, asıl yurda göçmüştü. Geride uzun yıllar boyunca onun köküne bağlı olan binlerce dal boy vermeye devam edecekti.
(AYB Türkiye Çevrim İçi Hikâye Atölyesi, Aralık 2024)