Üç Yüz Altmış Dört Gün


 01 Ekim 2003



İlk gün. Afzal sokağa cebine bir şeyleri doldurup çıkmış, nehir kenarında oynarken onun ağzına bakan Matlab’a bir tane kurut (süzmeden hazırlanan kurutulmuş yiyecek) verdi.

Matlab Afzal’ı çok beğendi. 

Akşam annesine “Afzal var ya bana kurut verdi, onunla arkadaş olabilir miyim?” – diye sordu. Annesi “iyi çocuğa benziyor, tamam arkadaş olabilirsin” – dedi.

İkinci gün. Sokaktan her tarafı toz kir halde geldi ve babasına “Baba, arkadaşım beni eşeğine bindirdi” – diye sevine sevine anlattı. Babası “Kim o arkadaşın?” diye sorunca o “Arkadaşımı bilmiyor musunuz, Afzal var ya!” – dedi ve babasının böyle bir iyi çocuğu tanımadığına şaşırdı. 

Üçüncü gün. Afzal ders arasında ona iki tane “kurbağa kalem ucu” verdi. Temelli. Hediye olarak.

Dördüncü gün. Matematikten heyet yazılı sınav yaptığında Afzal önce kendisinin sonra Matlab’ın sorularını yanıtlayıp masa altından ona uzattı. Matlab onu kendi kağıdına geçirdi ve bundan dolayı Afzal’ı daha çok sevdi. 

Beşinci gün. Ders çıkışında 7. “B” sınıfındaki Kasım Leylek Matlab’ın arkasından gelip dürttü. Dengesini kaybederek asfalt yola yüzkoyun düşecekti ki Afzal hızla yaklaşıp onu yakaldı. Sonra uzun boylu Kasim Leylek’in yüzüne çantasıyla vurdu. Matlab’ın öcünü aldı. 

Altıncı gün. Matlab günlüğüne şu cümleleri yazdı: “Afzal benim gerçek dostum, dün M.’ye yazdığım mektubu iletti...” 

Yedinci gün. Afzal Matlab’ın evine geldi, ta yatsı namazına kadar dam sıvama işlerine yardımlaştı. Akşam yemeği için sofraya oturduklarında Matlab’ın annesi onları dua etti: “Ta kıyamet dostluğununz zeval bulmasın!”

Sekizinci gün. Okula koştura koştura giderken Matlab’ın ayağı asma köprünün boşluğuna takılarak kırıldı. Afzal onu omzunda hastaneye kadar götürdü.

Dokuzuncu gün. Matlab’ın babası şöyle dedi: “Tamam, madem Afzal da bunu istiyor sen de üniversiteye git, oğlum.”   

Onuncu gün. Matlab büyük şehirde ne kira ne de yurda kayıt yaptıramadan avare gezerken Afzal onu kendisinin kaldığı eve götürdü, geniş ve sıcak odasına – yaşlı teyzenin evine yerleştirdi.

On biriinci gün. Afzal onun yapamadığı sınıf ödevine yardımlaştı. Bitirince baksa ki arkadşı uyuyakalmış. O gülümseyerek Matlab’ın üzerini battaniye ile örttü. 

On ikinci gün. Afzal Moskova’dan – doktora eğitiminden bir haftalık izin alarak Matlab’ın düğününe sağdıç olmaya geldi. 

On ikinci gün. Matlab Afzal’ın evine geldi ve ev almak için iki bin som borç istedi. Afzal’ın verdiği dört bin somu alıp evine dönerken “Bahçeli ev alsam, mobilya da almam gerekecek. Afzal’ın arkadaşları var mıdır, acaba?” diye düşündü. 

Yüz on birinci gün. Matlab bölüm müdürü görevine getirildi. Gammaz ve hasetçi kimseler “Afzal isimli yüksek makamda oturan arkadaşı telefon açmış” diye ardından konuştular.

İki yüz otuz yedinci gün. Sabahın köründe Delhi’de iş gezisindeyken Afzal’ı telefona çağırdılar. Matlab! Kızı hastalanmış. Eski Hint tıbbında kullanılan ender bir ilaç iyi gelirmiş. Afzal Özbekistan’ın Hindistan Büyükelçisi huzuruna girdi. Ertesi gün istenilen ilaç diplomasi kanalıyla acil koduyla Taşkent’e gönderildi.   

İki yüz yetmiş dokuzuncu gün. Afzal Matlab’ın dilekçesini imzalarken “Araba hayırlı olsun” – dedi ve ardından “İşte bize karşı yine bir tane anonim şikayete esas olacak iş” diye gülümsedi. 

İki yüz seksen sekizinci gün. Matlab derdini anlatınca Afzal onu tembihledi, sonra elinden tutup M.’nin evine götürdü. “Şu yaşta yakışacak iş midir bu?!” diye kavgalı koca karıyı barıştırdı. 

Üç yüz yirmi ikinci gün. Afzal rektörü arayıp “Devlet ödüllü Matlab Mansurov’un oğlu okulu kazanamazsa çok fena olur” – diye uyardı.

Üç yüz elli dördüncü gün. Gazete baş editörü Afzal’ın huzurunda ayakta rapor sundu. “Matlab Mansurov’a karşı yazılan anonim şikayet ile bizzat kendim ilgilenirim. Rahatsız olmayın. Beyefendi’nin isminin lekelenmesine izin vermeyeceğiz.”

Üç yüz altmış dördüncü gün. Afzal telefonda birilerine şöyle ricada bulundu. “Evet, kardeşim bu Matlab’ın değil benim kızım, anladınız mı? Ben kendi kızım ile kendi damadım için istiyorum, bunu böyle bilmenizi rica ederim. Evet, Yemen’e iş gezisine. Şey, önce iki yıllık antlaşmayla gitsinler, bakalım sonra. Teşekkür ederim, sağ olasınız.”

Üç yüz altmış beşinci gün...

Afzal, kendisine umutla bakan Matlab’a: “İmkansız, elimden gelmez” – dedi ve koltuğuna yorgun halde oturdu, derin of çekti.

Afzal’ın kendisi de sözü de Matlab’ın hoşuna gitmedi. 

İlk gün dünyası başına yıkılmış gibi oldu, üzüntüden kendisini koyacak yer bulamadı. İki gözü telefonda oldu. Afzal arar özür dileyerek güzel bir haber söyler...

İkinci gün suskun telefona baka baka umudunu da kesti. 

Üçüncü gün. Derdi diline sirâyet etmeye başladı. 

Dördüncü gün. Afzal ile ilgili: “Kim olduğu zaten başından belli idi yaa. Şu cimriye yalvaran aptal benim aslında!” diye düşündü. 

Beşinci gün. Aklından geçenleri eşine söyledi. Eşi “Yok yaa” deyince yemeğin tuzunu çok atmışsın bahanesiyle iyice dövdü.

Altıncı gün. Kahvehanede çay içip otururken “Evet, doğru, arkadaşımız iyi bir insan ama bu zamana kadar kimseye iyiliği dokunmadı” – dedi. Masadakiler ona bakakaldı. Bundan dolayı daha da bozuldu.

Yedinci gün. Kahvahanede aynı sözü yine dile getirdi. Masadakilerin bazıları onaylar gibi başını salladı. Bunu gören Matlab’ın keyfi yerine geldi. 

Sekizinci gün. Bir törende Afzal’la ilgili güzel sözler söylendi. Matlab’ın sesi çıkmadı. Törene katılanlar buna şaşırmış olmalı ki birbirine manalı manalı bakıştılar.

Dokuzuncu gün. Dinlenme tesisinde bir grup insan TV’de adap ve ahlak konusunda konuşan Afzal’ı izlerken Matlab derin of çekti ve “Keşke bu sözlere önce kendimiz riayet etsek”, - dedi. Sonra etraftakilere öyle açıklama yaptı ki onun sözlerine inanan bir beyaz sakallı dede: “Eee, Allah belasını versin, imansız!” diye televizyonu kapatıverdi. 

Onuncu gün. Matlab düğün yaptı. Afzal’ı davet etmedi. Soran arkadaşlarına “Evet, o zat-ı muhterem... biz davet ettik ama bizi kendine yakıştıramadı galiba” – diye cevap verdi.

Yüz doksan dokuzuncu gün. Yakın bir dostunun cenazesindeyken “Dünya dünya olalı Afzal gibi bencil birisini görmemiştir. Merhum dostumuzun ölümüne de Afzal sebep oldu” – dedi ve derin bir of çekti.

İki yüz altıncı gün. Matlab’ın Afzal hakkındaki görüşlerine karşı çıktı. Matlab çok sinirlendi ve ertesi günden başlayarak konuşmalarında onun ismini de Afzal’ın ismiyle birlikte anmaya başladı.

İki yüz doksan ikinci gün. İş gezisinden dönen kızını görmeye gitti. Damad büyük bir saygıyla karşı aldı ve birlikte iş odasına geçtiler. Yemen fotoğrafları ile birlikte Afzal’ın portresini de duvarda gören Matlab çok sinirlendi. “Alçak”ın fotoğrafına dahi bakmaya tahammül edemiyordu. Yemeğe bile kalmadan evine döndü.

Üç yüz üçüncü gün. Afzal’ın jübileyi nedeniyle gazete ve dergilerde boy boy kutlamalar basıldı. Yüksek ödüllerle taltif edildi. Afzal eşiyle birlikte gelerek davet etmesine rağmen Matlab jübile törenine gelmedi. Kapıyı içinden kilitleyip, ışıkları söndürüp, sanki babası yeniden ölmüş gibi yas tuttu.

Üç yüz elli dördüncü gün. Matlab’ın sabrı tükendi, kalemi eline aldı. Afzal kadar hırsız, alçak, rüşvetçi bir kimsenin aday olarak gösterilmesinin emekçi halk için hakaret olduğu ile ilgili şikayetini yazıp yüksek makamlara gönderdi. Afzal’ın ne kadar çıkarcı, kayırmacı olduğunu kanıtlamak için kendisine bile acımadı. Afzal ona ne zaman ne verdiği, nasıl yardımlarda bulunduğu – hepsini yazdı! 

Artık Matlab’ın tüm umudu yarından, üç yüz altmış beşinci günden.

1987

 

Bu yazı Kardeş Kalemler dergisinin 202. sayısında yer almaktadır. Derginin bu sayısında yer alan tüm yazılara aşağıdaki bağlantı üzerinden ulaşabilirsiniz.
Kardeş Kalemler 202. Sayı