Usta Yönetmen: Yakup Ömeroğlu


 01 Eylül 2024

Birinin yakını ölse karalı o

Ölüm gören yüreği yaralı o

Niçin gözyaşı dökmeden ağlar

Feryâdını şiire döker o

Hayat yolunda anne-baba, kardeş, evlat, dost olmak üzere tadılabilecek her türlü kaybın yasını yaşamış büyük Kazak şairi Abay ölüm acısını işte böyle tarif ediyor. 

Ancak insanın hayatına bazen öylesine dokunan zatlar vardır ki onların şiirini, hikâyesini yazmaya el varsa bile yürek müsaade etmez. Seneca daha 2000 yıl öncesinden bu halet-i ruhiyeyi şöyle açar:

Hafif acılar konuşabilir ama derin acılar dilsizdir. 

Öyle değil midir ki, yüreğinden bir parça olarak gördüğü oğlu Abdirahman’ı kaybeden ve onun için sekiz yas şiiri kaleme alan Abay, oğlunun cenazesinde kardeşi Osman’ı hatırlayarak:

Osman bile öldü, Abdirahman ölmüş çok mu?” demiştir.

Aynı Abay, Osman’ın yası için yalnızca tek şiir yazabilmiştir.

Şimdi biz ne söyleyelim? Ne yazalım?

“Yakup Ömeroğlu bile öldü, dünya kalmış kime ne?”…

Yakup Ömeroğlu hocamdan söz etmeye niyetlenirken cümleye nereden başlayacağımı, hangi kelimeleri seçeceğimi ve onları titizlikle nerelerde kullanacağımı düşünmekten klavyemin üzerindeki harf siluetlerini bilmem kaçıncı kere seyrediyorum. Onu anlatırken, "o okusaydı ne derdi acaba?" diye düşünmekten de kendimi alamıyorum. Zira Yakup hocam, hamaseti, kraldan çok kralcılığı, eylemden çok lafzı asla sevmezdi. "Yapabileceklerimizi söyledik, söylediklerimizi yaptık" ifadesi de bu düşüncesinin bir tezâhürüydü.

O, insandaki hâl diliyle, kal dilinin örtüştüğü, eylem ve söz tutarlılığının kesiştiği nadir şahsiyetlerden biri oldu. Tutamayacağı sözler vermedi, verdiği sözleri tuttu. Kimseyi yarı yolda bırakmadı, herkesi sevdi, kendisini sevmeyenlere ise (ki yoktur) bir nefret beslemedi. Gönül bağı kurduğu her canlı için son nefesine kadar kendini sorumlu hissetti, mücadele verdi. Her olaya, her insana bir irfan çerçevesinden baktı. İnsan kaybetmenin kolay, kazanmanın zor olduğunun farkındaydı. 

Marifetleri içinde en göze çarpanlardan biri de: zor şeyleri çok kolaymış gibi gösterebilmesiydi. Herkes "nasıl olacak?" derken o bir şekilde Kaf dağını aşar, uzakları yakın eyler, olmazları olur kılardı. 

Türk dünyasının kıyısında köşesinde bulunan herkese -biliriz bilmeyiz- bir şekilde dokundu, gönül köprüleri kurdu.

Hiçbir zaman makam, mevki, güç derdinde olmadı. Saygıyı despotluk ve tahakküm ile kazanmadı. O etrafındaki küçükten büyüğe, azdan çoğa herkese hayran olunası bir sevgi, saygı ve nezaket dairesi içinden baktı. Avrasya'sının üst katındaki mütevazı odasını kim çalarsa çalsın yerinden doğruldu, kırk yıllık dostuna sarılır gibi karşıladı. Samimiyetin betimlemesi olan güler yüzünden herkes heybesi kadarını aldı.

Onun hikâyesinde yardımcı oyunculara yer olmadı. O, etrafındaki herkesi en iyi yaptıkları işlerin başrollerine hazırladı. Herkesi kendisine ve vatanına kıymetli hissettirdi, yeteneği çerçevesinde değerlendirdi. Eserini oluşturma aşamasındaki bir sanatçı heyecanıyla başrollerini yüreklendirdi. Umutsuz olanlara umut verdi, yalnız kalanlara yoldaş oldu. "Kolaylaştırınız zorlaştırmayınız" hadis-i şerifini özetleyen bir hayat yaşadı.

 Dillerde sakız hâlini alan "Yaratılanı yaratandan ötürü sevmek" sözünün, günümüzdeki nadir uygulayıcılarından oldu. Okuduğu yazdığı kitaplara, yaptığı sohbetlere, aldığı eğitimlere, çektiği "Altın Silsile" gibi belgesellere baktığınızda da bu erdem ve faziletlerin nereden geldiğini çok daha iyi anlıyorsunuz.

 Yakup Ömeroğlu hocam, olması gerektiği gibi yaşadı ve beşerî eserlerinin yanında karakterini ve güzel ahlakını en büyük mirası olarak bıraktı. Herkes bıraktıklarını idraki nispetinde heybesine kattı.

Büyüklerimiz "şerefü'l mekan bi'l mekîn" demiş, yani bir makamın şerefi orada oturandan gelir. Hiç şüphesiz Yakup hocam da son derece mütevazı şartlarda, gönüllülük esasıyla kurulan Avrasya Yazarlar Birliği'ni kendi şahsiyetiyle, bulunduğu konumun çok daha ötelerine taşımış ve Türk Dünyası'nın en önemli köprülerinden birine dönüştürmüştür. 

Yüreğimizden kelimelere dökerken dahi hafızamızın kıskandığı daha nice şahsî anılarımızla onu yaşatmaya ve güzel erdemlerini örnek almaya devam edeceğiz.

Kardeş Kalemler'in 211. sayısının kendi elleriyle yazdığı son ön sözünde de dediği gibi;

"İnanıyoruz ki bu bayrak yeni nesiller tarafından devralınarak istikametine devam edecektir"...

 

Bu yazı Kardeş Kalemler dergisinin 213. sayısında yer almaktadır. Derginin bu sayısında yer alan tüm yazılara aşağıdaki bağlantı üzerinden ulaşabilirsiniz.
Kardeş Kalemler 213. Sayı